Şant Mengücek’in Haze On The Horizon başlıklı ilk kişisel sergisi 23 Nisan’a kadar Martch Art Project’te devam ediyor. Mengücek’le hem sergisi hem de hayat yolculuğuna dair sohbet ettik
Röportaj: İlker Cihan Biner
Şant Mengücek, The last hope is under the ashes, 2021, 51x51 cm
Şant Mengücek’in Martch Art Project’te 23 Nisan’a kadar sürecek olan Haze On The Horizon sergisindeki resimlerde görünenin altına kıvrılmış, var olanı sökmeye çalışan eserler var. Başka bir deyişle; sanatçı farklı dünyalar kurarak duvarların aşındırılması, çitlerin açılması için çaba içinde.
Eserlerde teknoloji bağımlılığı, bürokrasi, çevre kirliliği, işçi mücadelesi gibi olgular görünür hâlde. Kaotik figürlerin, nesnelerin, koyu/puslu renklerin hâkim olduğu resimlerde yaratılan olay örgüleri çeşitli sinyaller yaratıyor. Böylelikle Şant Mengücek'in kurduğu dünyaların eşiğine geliyoruz. Öte yandan Haze On The Horizon sanatçının ilk kişisel sergisi. Daha önce Tuhaf dergisine yaptığı illüstrasyonlarla da bilinen sanatçı ile hem sergisi hem de hayat yolculuğuna dair konuştuk.
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı?
Küçükken çevremdeki yakınlarım, özellikle annem yeteneğimi fark etti ve ilkokuldaki resim öğretmenimin yönlendirmesiyle Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesini kazandım. Dört yıllık resim eğitimimin ardından, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümünde eğitimime devam ettim.
Üniversite eğitiminiz boyunca serginizde işlediğiniz meseleler hayatınızı meşgul etti mi?
Üniversiteye gittiğim dönemde bu meselelerin hayatımı etkilediğini düşünmüyordum. Fakat geçmişe baktığımda aynı sıkıntıların o zamanlar farkında olmasam da beni ve çevremdekileri çok etkilediğini düşünüyorum.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, iklim krizi, küresel salgın olan pandeminin hâlâ devam ediyor olması... Listeyi uzatmak mümkün. Çok parlak günlerden geçmediğimiz malum. Bu açıdan serginiz bir anlamda güncelin fotoğrafını çekiyor. Fakat ek olarak mikro iktidar düzenlemelerine de dikkat çekiyorsunuz. Serginizin oluşum aşamalarını bizlere anlatır mısınız?
Aslında Haze on the Horizon'un oluşum süreci, son zamanlarda gerçekleşen olayların dışında gelişen, kendi hayatımda fark ettiğim sıkıntılarımdan oluşmaya başladı. Bundan yaklaşık dört yıl önce yurtdışında yaşamaya başladım ve ekonomik sebeplerden dolayı resim yapmayı bırakıp farklı işlerde çalışmak zorunda kaldım. Yaşadığım bu durum beni çok etkiledi ve umudumun kalmadığını düşündüğüm bir noktada Haze on the Horizon fikri kafamda canlanmaya başladı. Dış etkenlerden dolayı gelecek kaygısı olan ve hayallerinden vazgeçmek zorunda kalan mutsuz bir toplumun var olması, çıkış noktam diyebilirim. Devamında bu olgunun sebeplerini düşünüp işlerimin konularını belirledim. Soru sormanın önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle kendime bazı sorular sordum ve cevap olarak resimlerimi bu yönde oluşturmaya başladım.
Şant Mengücek, Follow the Rules, 2020, 23x31 cm
Her bir resminizde farklı iktidar dinamiklerini görüyoruz. Wittgenstein'ın "olgu imkânları" dediği meseleyle karşı karşıyayız. Resimlerde anlattığınız mevzuları yakalamak büyük dikkat gerektiriyor. Tüm bu süreçte nasıl bir çalışma metoduyla eserlerinizi tamamladınız?
Daha önce de belirttiğim gibi beni etkileyen olaylardan yola çıkarak kendime sorular soruyorum.
Bu sorulara tek kelimelik cevaplarla yanıt verip, o kelimenin üzerinde yoğunlaşıyorum. Resimlerimi oluştururken en çok önemsediğim şey; renk, ışık ve kompozisyon diyebilirim.
Bu üçüne önem gösterdiğinizde izleyiciye duyguyu aktarmak daha etkili oluyor. Çalışmalarımı uzun ve karmaşık metinlerdense, basit ve sade olacak şekilde birkaç anlamlı kelime kullanarak anlatmak, tercih ettiğim bir yöntem.
Resmin içerisine yerleştirdiğim sembollerle ise seyirciye anlatmak istediğim konu hakkında ipuçları verip, resmin konusu hakkında fikir edinmelerini amaçlıyorum.
Şant Mengücek, The Overtime, 2020, 28x36 cm
Daha çok hangi semboller üzerinde çalıştınız? Aynı zamanda yoğun olarak çalıştığınız renk ya da renkler var mı?
Resimlerimde kullandığım semboller sadece bir araç diyebilirim. Seçtiğim sembolleri toplumun belirlediğinin dışında kendi anlatmak istediğim konu hakkında çağrışım yapacak şekilde belirlemeyi tercih ediyorum. The Overtime adlı çalışmamda kullandığım semboller; kukuleta, poşet, masadaki kağıtlar, arkadaki figürün silinerek dumana karışması örnek olabilir. Her bir resimde az önce verdiğim örnekler gibi kullandığım semboller bulunmakta. Yoğun olarak çalıştığım bir renk yok. Atmosferin nasıl olacağına karar verdiğim süreçte duruma göre belirliyorum.
Toplumsal baskı biçimlerini görünür kıldığınız aşikâr. Bu durum sizi yormadı mı? Başka bir deyişle; resimlerinizdeki kimi kederli dünyaları aktarırken zorlandınız mı?
Toplumsal baskı beni ve etrafımdaki insanların hepsini kötü yönde etkiliyor. Bu durumun farkındalığıyla yaşamak ve sürekli düşünmek çok yorucu. Yaptığım resimlerle yaşadığım sıkıntıları anlatmak beni rahatlatıyor.
Rahatlamaktan bahsettiniz. Bu durum sizin için bir nevi katarsis mi? Çünkü bazı resimleriniz izleyicide farklı duygu durumlarına kapı açabiliyor. Örneğin; Thirsty, Confusion... Açıkçası acı hissi resimlerinize yayılıyor. Başka bir açıdan; Marx’ın "Söyledim ve ruhumu kurtardım." dediği türden bir rahatlama mı?
Resimlerimin izleyicide uyandırdığı hisler değişiklik gösterebiliyor. Bu benim dışımda gelişen bir durum. Genellikle karanlık atmosferler kullanmayı tercih ediyorum. Bundan dolayı seyirciye acı hissini anımsatmış olabilir. Benim için önemli olan şey izleyicinin hangi duyguyu hissettiği değil de herhangi bir duyguyu hissetmesi.
Rahatlama hissi ise sadece yaşadıklarımı anlatmakla ilgili bir durum değil, aynı zamanda resim yaparken aldığım keyifle ilgili bir durum. Bu rahatlama hissine katarsis diyebileceğim kadar büyük anlamlar yüklemiyorum.
Şant Mengücek, Thirsty, 2020, 28x36 cm
Resim dışında uğraştığınız farklı disiplinler ya da sanatsal biçimler var mı?
Resim dışında farklı bir işle meşgul olduğum için kalan boş vakitlerimi resim yapmakla değerlendiriyorum. Sergide bu konuyla ilgili yaptığım bir çalışma da bulunmakta. Şu an için resim dışında farklı bir disiplinle ilgilenmiyorum.
Gelecekteki projelerinizden biraz bahseder misiniz?
Daha önceden planladığım ama ertelediğim bir konu vardı, onunla ilgili bir seri yapmayı düşünüyorum. Beden dili üzerine aklımda bazı fikirler var. Bir sonraki projem bu konu hakkında olabilir.
Comments