top of page

Bedenin sınırlarını aşmak: Bozcaada Caz Festivali

5-6-7 Eylül 2025 tarihlerinde Bedenlenme temasıyla gerçekleşecek Bozcaada Caz Festivali'nin görsel kimliğini tasarlayan Meltem Şahin ve Monroe Kurucu Ortağı & Yaratıcı Yönetmeni Onur Gökalp ile festivalin bu yılki teması ve tasarım sürecinin düşünsel arka planı üzerine konuştuk


Röportaj: Berfin Küçükaçar


ree

Bozcaada Caz Festivali afişi


Bozcaada Caz Festivali’nin bu yılki Bedenlenme teması, bedeni yalnızca fiziksel değil duygusal, düşünsel ve mekânsal bir varlık olarak ele alıyor. Siz tasarım sürecinizde bu çok katmanlı anlayışı nasıl yorumladınız ve görsel kimlik aracılığıyla izleyicinin bu temayla kuracağı deneyimi nasıl şekillendirmeyi hedeflediniz?


Onur Gökalp
Onur Gökalp

Onur Gökalp: Tema bizim için yaratıcı sürece başlamayı kolaylaştıran bir ipucu, dağılmamızı engelleyecek bir yol gösterici ve tutarlılığımızı temin eden bir aracı. Festivalin hem bu yılki Bedenlenme temasına hem de daha önceki yıllardaki Miselyum, Oyun, Otetik gibi önceki temalarına biraz mesafeli yaklaşmaya çalışıyoruz. Ona kendimizi çok kaptırırsak fazla didaktik kalabilir ve festival ruhundan uzaklaşabiliriz, ondan çok uzaklaşırsak da dağılabilir ya da herhangileşebiliriz. Yani temayla kaliteli bir mesafe kurmaya çalışıyoruz. Bize yol göstersin ama bizi yönetmesin istiyoruz.

İzleyicinin/dinleyicinin temayla kuracağı ilişkininse tekdüze ya da didaktik olmaması bizim için hayati. Burada bizim de yaptığımız gibi daha sezgisel bir bağ kurulmasını hedefliyoruz. Köşeleri çok tanımlanmamış, belki bizim de etrafında pek gezmediğimiz bir anlam kurabilir izleyici. Belki o da festival üzerinden kendi bedenlenme sürecini fark edebilir.


Meltem Şahin
Meltem Şahin

Meltem Şahin: Bedenlenme kavramı, pratiğimin merkezinde yer alan “bir olma” hâliyle güçlü bir biçimde örtüşüyor. Bu, yalnızca fiziksel varlıkla sınırlı değil sesle, doğayla, tarihle ve kolektif hafızayla kurulan derin bir bütünleşmeyi de kapsıyor. Tasarım sürecinde bu çok katmanlı hâli; ritme teslim olmuş bedenler, rüzgârla salınan saçlar ve tanrısal olana yönelen figürlerle yansıtmaya çalıştım. İzleyicinin yalnızca görsel değil sezgisel olarak da o ritmin içine çekilmesini istedim. Müzisyenin grubuyla, seyirciyle, festivalin ruhuyla ve adanın doğasıyla kurduğu geçici ama yoğun temas, festivalin geçmiş ve şimdiyle ördüğü birlik hâliyle birleşince tüm bu ilişkilenmeler bedenlenme temasında duyumsamaya imkân veren bir bağ kurdu.


Sıradaki soruyu Meltem’in pratiğine ilişkin sormak istiyorum. Bedenlemek ve içselleştirmek kavramları, düşünsel ve duygusal bir hizalanmaya işaret ediyor. Bu kavramların pratiğinde nasıl bir karşılığı var? Üretim sürecinde, bir fikri ya da duyguyu yalnızca temsil etmekle yetinmeyip onu “bedenlemek”, düşünceyi deneyime dönüştürmek senin için nasıl bir anlam taşıyor? Tasarımlarında, kendi iç dünyanla temanın kesiştiği anlar oldu mu?

M. Ş.: Pratiğimde genellikle iki farklı yaklaşım var. Biri araştırmaya dayalı, diğeri ise süreç odaklı ve içgüdüsel. Bedenlenme ve içselleştirme deneyimi, daha çok içgüdüsel ve süreç temelli işlerimde ortaya çıkıyor. Bu süreçlerde bir fikri temsil etmekle yetinmiyor, onu bedensel ve duygusal düzeyde deneyimleyerek içselleştirmeye çalışıyorum.

Buna örnek olarak Kıraathane’de gerçekleşen Birinin Acısı Öbürüne Geçmiyor adlı kişisel sergimi verebilirim. Bu sergi, Birhan Keskin ve Aslı Serin’in yazdığı, Zeren Göktan’ın sergisinden ilhamla ortaya çıkan Anıt Sayaç şiirinden yola çıkarak oluştu. Kadın cinayetlerini konu alan bu şiirin ağırlığını konfor alanımda görselleştirmek istemedim; şiirin yaratım sürecindeki duygusal derinliği, kendi bedenimde de hissetmek şairlerle bir diyalog oluşturmak istedim. Bu nedenle üretimi bir performansa dönüştürdüm. Şiirin ses kayıtlarını alarak kapalı bir mekânda, belirli bir süre boyunca aynı kaydı tekrar tekrar dinleyerek canlı yayında çizimler gerçekleştirdim. 

Benzer şekilde 2024 yılında SVA New York konuk sanatçı programında geliştirdiğim Woven Self adlı işte de bedenimi bir araç olarak kullandım. 13 yıl önce yaşadığım istismarı harekete dönüştürdüğüm bu projede, kadınların sırlarını kilimlere dokuma geleneğinden ilhamla kendi hikâyemi dijital bir kilime dönüştürdüm. Motiflerimi bedenimin hareketleriyle şekillendirdim; her bir hareket geçmiş, şimdi ve geleceğe dair bir iz taşıyordu. Kilimin merkezinde travmanın izleri, kenarında ise avatarlar aracılığıyla iyileşme arzusu yer aldı. Bu işi yaparken amacım travmayı yeniden yaşamak değil onunla yüzleşmek ve dönüştürmekti.


ree

Bozcaada Caz Festivali afişi


Festivalin basın bülteninde bedenlenme kavramının, bizi “kelimelerin ötesine, harekete geçmeye” davet ettiği belirtiliyor. Bu çağrı, bedensel ve duyusal bir deneyim öneriyor. Siz bu temayı görsel kimliğe taşırken izleyiciyi hissetmeye ve bedenlemeye davet eden hangi unsurları öne çıkardınız?

O. G.: Bedenlenme anlatılması biraz zor ama hissedilmesi nispeten daha kolay bir kavram. Embodiment kelimesiyle kurabildiğimiz ilişki, bedenlenme kelimesiyle kurduğumuz ilişkiden farklı. Bedenlenme, üzerine bir kaç satır okuduktan sonra onları birazcık unutup hissettiklerimizle kendini ortaya koyan bir kavram gibi. Biraz mistik, içinde çok fazla kapı var… Kendi ihtiyaçlarımız üzerinden bedenlenme kavramını anlamlandırabiliyoruz. Bu okumayı mitolojik kültler üzerinden yapmak açılabilecek kapıların sayısını artırıyor.

M. Ş.: Bu temayı görselleştirirken zihnimde en çok yer eden imge, bedenin sınırlarını aşarak tanrısal olana yaklaşma hâliydi. Özellikle Oklasma dansı, bu sürece yön veren en güçlü referanslarımdan biri oldu. Bu dansta beden ritmin içinde erir; kontrol bırakılır ve içsel bir dönüşüm başlar. Kybele ve Dionysos kültlerinde de görülen bu esrime hâli, hem ruhsal hem de fiziksel bir özgürlük içeriyor. Ben de izleyiciyi bu hâli sezgisel olarak duyumsamaya davet edecek imgeler üzerine çalıştım. İçsel yoğunluğu taşıyan bedenler, dönüşüm anını yakalayan jestler ve hareketle anlam bulan çizgilerle bu deneyimi yeniden bedene çağırmaya gayret ettim.


Festivalin görsel kimliğini oluştururken tarihsel ve kültürel referanslardan beslenmiş bir dil kullandınız. Tasarımlarınızda Lir çalan Kibele, Oklasma Dansçısı ve Dionysos olmak üzere üç figür öne çıkıyor. Bu karakterler hem mitolojik hem ritüelistik çağrışımlar taşıyor, aynı zamanda bedeni, hareketi ve kolektif deneyimi farklı biçimlerde temsil ediyor. Bu figürler ve referanslar Bozcaada’nın tarihiyle nasıl ilişkileniyor?

M. Ş.: Festivalin görsel kimliğini oluştururken özellikle Bozcaada’nın mitolojik ve arkeolojik hafızasına yöneldim. En çok ilham aldığım kaynaklardan biri, Tenedos’ta (Bozcaada) 2023 yılında yapılan arkeolojik kazılar oldu. Bu kazılarda tespit edilen birçok çocuk mezarında, Frig başlığı takmış dansçılar, lir çalan bir kadın ve ayakta duran kadın figürleri gibi heykelcikler bulundu.

Bu figürlerin Dionysos ve Kybele kültleriyle ilişkilendirilmesi, benim için çok anlamlıydı. Çünkü bu iki figür, adanın hem doğu hem batı etkilerini, aynı zamanda eril ve dişil ritüel geleneklerini bir araya getiriyor. Dionysos’un temsil ettiği müzik, dans ve kendinden geçme hâli, festivalin bu yılki Bedenlenme temasıyla kendiliğinden örtüştü.

Bu tarihsel bağlamı daha derinlemesine anlayabilmek için kazı bulgularını detaylıca inceledim ve Monroe ekibi sayesinde kazı başkanı Prof. Turan Takaoğlu ile iletişime geçme fırsatı buldum. Bu süreç, hem tarihsel hem de simgesel olarak görsel dili şekillendirmemde çok güçlü bir temel oluşturdu.


ree

Bozcaada Caz Festivali afişi


Festivalin görsel kimliği, yalnızca bireysel bir estetik deneyim yaratmakla kalmayıp aynı zamanda kolektif bir algı ve ortak bir hafıza üretme potansiyeli de taşıyor. Bu bağlamda tasarımınızın Bozcaada Caz Festivali’nin kültürel kimliğine katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Görsel dilin toplumsal ve kültürel bağlamda izleyiciyle kurduğu ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?

O. G.: Yaptığımız tüm kimliklendirme çalışmalarında o markanın ya da etkinliğin tamamen ona özel, biricik detaylarını keşfetmeye odaklanırız. Bazen kurucularının, yürütücülerinin bile farkında olmadığı noktaları birleştirmeyi ve işin nüvesindeki değerleri keşfedip yükseltmeyi hedefleriz. İyi bir marka kimliği kötü bir işi iyi hale getirmez ama iyi bir işi çok iyi bir hale getirebilir. Onun içindeki potansiyeli daha görünür, anlatılır ve yaşanır kılar. Biz buna markalama tasarımının çarpan etkisi diyoruz. 

Bozcaada Caz Festivali dokuz yıl önce başlayan nitelikli bir hayalden bugünkü haline ulaşırken kendi kültürünü ve estetik yapısını otantik bir şekilde üretti. Festival izleyicisiyle/dinleyicisiyle nitelikli, sıradan ve didaktik olmaktan uzak, otantik ve samimi bir iletişim kuruyor. Her yıl kendini tazelemeye, yeniden üretmeye, heyecanlanmaya ve heyecanlandırmaya çalışıyor. 

Festivali kurduğumuz görsel dil ve iletişim metodu açısından küresel anlamda da kendine has ve cesur bir yerde tutmaya çalışıyoruz. Bu öncelikli amacı değil tabii ama kendi habitatı için de örnek alınabilecek ve standartları belirleyecek bir nitelikte olduğunu söylemek yanlış olmaz.


Bozcaada Caz Festivali’nin görsel dili, her yıl değişen temalarla birlikte sürekli yeniden biçimleniyor. Bu yılki tasarımın, festivalin uzun vadeli görsel hafızasında nasıl yere sahip olduğunu düşünüyorsunuz?

O. G.: Açıkçası Bozcaada Caz Festivali’nin kimliğini dokuz yıl önce tasarlarken iletişimi her yıl farklı bir sanatçının görsel dünyası ile yapmayı planlamamıştık. Ama cazın değişken ve deneme yapmaya açık doğası görsel kimliğin de temel karakterini oluşturuyordu. Adayı, cazı ve festival ruhunu didaktik olmadan, bize sadece hissettirdikleri üzerinden hem kimliğe hem de iletişime taşımak istedik. Kimlik bir stencil gibi konumlanan logo ile arka planındaki yapıyı her yıl tamamen değiştirebiliyor. Festival afişinde sabit kalan tek şey festivalin adı ve line-up bilgileri, ona eşlik eden dünya tamamen serbest şekilde her yıl yeniden kuruluyor. İlk birkaç yıl bu dünyayı Monroe tasarımcıları kurguladı. Sonrasında zaman içinde bu konuyu her yıl farklı bir sanatçıyla birlikte kurugulama yoluna ilerledik ve beş yıldır festivalin görsel dünyası her yıl farklı bir sanatçı ile birlikte kurguluyoruz. Tema çerçevesinde bir kürasyon yaptığımızı söyleyebiliriz. Eğer mümkünse o sanatçının festival için ürettiği eser festival dışında bir fiziksel sanat eseri olarak da hayatına devam ediyor. Bu yıl Meltem’in festival için ürettiği 3 parçalık seri, 120x60 cm’lik lightbox, lentiküler baskı olarak yaşamına devam edecek mesela. Bu işlerin fiziksel hallerini festival süresinde adada farklı noktalarda görebilirsiniz. Bu yıl Meltem’le ortaya çıkardığımız görsel dünya çok tatmin edici uzun vadeli görsel hafızada güçlü bir yeri olacağına eminim.

Bu arada son beş yılda festival kimliğini hangi sanatçılarla kurduğumuzu hatırlamak güzel olur. Biz bir yandan 2026’da kiminle çalışabileceğimizi düşünmeye başladık.

2025 - Meltem Şahin  / Tema: Bedenlenme

2024 - Uğur Acil  / Tema: Miselyum

2023 - Ece Ağırtmış / Tema: Oyun

2022 - Ecem Yüksel / Tema: Şifa

2021 - Eda Çağıl Çağlarırmak / Tema: Ototelik

M. Ş.: Bence bu soruya Onur, önceki yıllarda da sürecin önemli bir parçası olduğu için daha geniş bir perspektiften yaklaşıyor. Ancak kendi açımdan şunu söyleyebilirim: Önceki yıllarda farklı sanatçıların oluşturduğu etkileyici görsel dünyalar ve festivalin özgün ruhu nedeniyle Bozcaada Caz Festivali için bir iş üretmek hep hayalimdi.

Bu hayalim gerçekleşirken hem bu seneki temanın bana alan açması hem de benim ilgilendiğim konularla örtüşmesi sayesinde adanın arkeolojisine ve mitolojik geçmişine yaslanan bir görsel dil kurmak istedim. Bildiğim kadarıyla daha önce adanın tarihsel katmanlarına referans veren bir tasarım yapılmamıştı. Bu açıdan, bu seneki tasarımların festivalin uzun vadeli görsel hafızasında özel bir yer etmesini umuyorum.


Bozcaada Caz Festivali afişleri


Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page