top of page

Bir itiraz, talep ve eylemlilik hâli

Gençlerin kültür sanat alanına eşit erişimini sağlamayı ve aktif katılımını artırmayı amaçlayan Talebeyiz Biz Derneği'nin kurucu ortaklarından Müge Ayan’la derneğin çalışmalarını konuştuk


Röportaj: Nazlı Pektaş


ree

Gençler de Var!, Sergiden görünüm



Müge Ayan
Müge Ayan

Sanat, yalnızca ifade etmenin değil birlikte var olmanın da dili. Talebeyiz Biz gençlerle aynı masada oturmanın, aynı soruları sormanın, aynı hayali kurmanın yollarını arıyor. 2021’de, gençlerin sözünü duyurmak için sergiler, atölyeler ve katılımcı projeler üreterek yola çıkmış; bu yolculuk 6 Şubat depremlerinin ardından Hatay’da yürüttükleri çalışmalarla yeni bir yöne evrilmişti. Deprem sonrası başlayan atölyeler, Cam gibi değil, kum gibi kitabıyla somutlaşan ortak bir dile dönüştü. Bir araya gelmek, birbirine tutunmak, yeniden şekil almak… Bu kitabın sayfalarına ve gençlerin üretimlerine sinmiş. Müge Ayan’la, bu sürecin sanatla nasıl örüldüğünü, gençlerin sözünü kolektif bir alana nasıl taşıdıklarını konuştuk.


Talebeyiz Biz nasıl bir oluşum?  İlk kez duyan birine nasıl tarif edersiniz?

“Neden Talebeyiz Biz?” diye başlayayım isterseniz. Talebeyiz çünkü bir talebimiz var: Daha adil ve daha özgür bir dünya. Bunu talep etmekle kalmıyoruz; gençler ve gençlere eşlik eden yetişkinler olarak birlikte harekete geçmenin yeni ve yaratıcı yollarını keşfediyoruz. Bu yüzden Talebeyiz Biz, bir itiraz, bir talep, en önemlisi de bir eylemlilik hâli. Çoğu zaman “neşeli eylemlilik”, sevgili Ezgi Bakçay’ın ifadesiyle.

Aynı zamanda bir öğrenenler topluluğuyuz. Sürekli öğreniyoruz; hepimiz talebeyiz. Uzmanların, öğretmenlerin ya da yetişkinlerin yukarıda, gençlerin ya da öğrencilerin aşağıda yer aldığı hiyerarşik bir yapı kurmaktansa eşit ilişkilenmeyi önemsiyoruz. Çoğumuz 15-25 yaş arası gençlerden oluşuyor. Dilbilimden film yönetmenliğine, tarihten mimarlığa, felsefeden tasarım ve illüstrasyona kadar çeşitli disiplinlerden uzmanlardan oluşan bir danışma çemberinden besleniyoruz. Kafa kafaya verip birlikte düşünmekten heyecan duyan; daha adil bir dünyanın ihtimallerini birlikte yoklayan çoğul, meraklı, dönüşen ve dönüştüren bir öğrenenler topluluğuz diyebilirim.

Talebeyiz Biz’i ayakta tutan üç güçlü dayanak daha var, mutlaka değinmem gereken. Biri sanat. Sanatsal üretim sürecinin açtığı yaratıcı ifade alanı, dünyayı dönüştürmenin yollarını cesur ve cömert bir biçimde döşüyor. Diğer bir dayanağımız katılım. Genç katılımı, var olanı eleştirmenin ötesine geçip, birlikte yeni yapılar kurabilmenin önünü açıyor. Üçüncüsü ise bir eylem araştırması döngüsü içinde birlikte ilerleme biçimimiz. Zaten anlamlı katılımı mümkün kılmak için çoğu zaman “kervanı yolda düzmek” gerekiyor. Bu da bizi sürekli olarak “ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, ne işe yarıyor, ne işlemiyor” sorularını sormaya yöneltiyor. Bir yandan eylerken bir yandan da eyleme biçimimizi araştırıyor ve süreçlerimizi yeniden şekillendiriyoruz. Esnekliğe, sorgulamaya ve dönüşüme açık olma halimiz, yürüttüğümüz çalışmalara derinlik kazandırıyor, yaptığımız işin etkisini anlamlı biçimde çoğaltıyor.


Gençler de Var!, Sergiden görünüm


2021’de kuruldunuz ama özellikle 6 Şubat depremlerinden sonra Hatay’daki gençlerle yürüttüğünüz çalışma çok dikkat çekici. Deprem, sizin için nasıl bir dönemeç oldu? Derneğin yönünü, önceliklerini etkiledi mi?

Talebeyiz Biz’i, 2021’de İstanbul merkezli bir sosyal girişim olarak kurduk. Kurucuları olarak ikimiz de eğitime farklı açılardan yıllarını vermiş iki insanız: Ben 25 yılı aşkın süredir sahada, etnografik yöntemlerle çalışan bir eğitim antropoloğuyum. Sonel Balkan ise 20 yıl boyunca Milli Eğitim’de öğretmenlik yapmış bir eğitimci. İlk sergimiz olan Silgi, gençlerin Türkiye’deki eğitim sistemine dair eleştirilerini, taleplerini ve önerilerini görünür kılan bir sergiydi. İstanbul’da birkaç farklı mekânda sergilendi. Yeni bir mekâna taşımaya hazırlanıyorduk ki, 6 Şubat sabahı deprem haberine uyandık.

O anda bir yol ayrımına geldik. Genç sanatçılardan Ceyda Çelik’in önerisiyle, İstanbul’da sanat işleri üretip satarak bu gelirle deprem bölgesindeki gençlerle atölyeler yapma fikri doğdu. Böylece Dayanışma için Sanat projesi başladı. Bu süreçte dernekleşme fikri ilk kez gündemimize girdi. Üretilen işlerden, deprem bölgesinde atölye yürütebilecek düzeyde bir gelir elde edemedik ama Gençler de Var! sergisi kapsamında Depo İstanbul’da bu üretimleri görünür kılma imkânı doğdu. Aynı yıl, Nisan 2023’te dernek olduk. 

“Derneğin yönünü ve önceliklerini etkiledi mi?” diye sordunuz. “O andan itibaren yönümüz değişti,” değil de; “yönümüzü orada bulduk,” diyebilirim aslında. Bugün önceliğimiz değil, varlık nedenimiz haline geldi. Şu anda çalışmalarımızın tamamını Hatay’da, özellikle Arsuz’daki gençlerle birlikte yürütüyoruz. Sanat Elçileri projesiyle başlayan bu yoğunlaşma, gençlerin hem ifade hakkını hem sanatsal üretim araçlarını sahiplenebildiği bir zemine dönüştü. Bu üretimlerin bir kısmı, “Biz hâlâ buradayız…” adlı sergiyle kamusal alana taşındı. İlk olarak Hatay’da sergilenen bu işler, depremin ikinci yıldönümünde Depo İstanbul’da yeniden izleyiciyle buluştu. Sergi, gençlerin tanıklıklarını ve direngenliklerini görünür kılan bir alan oldu. Bu yönüyle bir tanıklık kadar bir direnç mekânı olarak da okunabilir.

Dolayısıyla bu süreç bizim için başka bir var olma biçimine geçişti. Krizin içinde sanatla kurulan ilişki, bizi dönüştüren ve ortak hafızayı mümkün kılan bir yol açtı. Gençlerle birlikte kurduğumuz alanlar, bu yolda yeni bir dilin, yeni bir hafızanın ve yeni karşılaşma biçimlerinin doğmasına imkân verdi.


ree

Cam gibi değil, kum gibi


Cam gibi değil, kum gibi kitabı hem duygusal hem çok düşünülmüş. Bu metinler, çizimler nasıl ortaya çıktı? Gençlerle birlikte üretme süreci nasıldı? Atölyelerde neler yaşandı, nasıl çalıştınız birlikte?

Bir yıldır Hatay Arsuz’da, 14-18 yaş arası depremden etkilenen gençlerle birlikte performans sanatlarından görsel sanatlara, müzikten edebiyata farklı sanat dallarının sunduğu olanakları doyasıya değerlendirdiğimiz atölyeler yapıyoruz; sanat yoluyla birbirimize iyi gelmenin yollarını arıyoruz. Kitap, bu atölyelerde kurulan ilişkilerden, birlikte kurduğumuz sofralardaki açık yürekli paylaşımlardan, gençlerin kendi sözleriyle ördükleri dünyalardan oluşuyor. Ben de sahada etnografik yöntemlerle çalışan bir antropolog olarak havayı içeriden soluma imkânı buldum; onları dikkatle dinledim, aktardıklarını derledim ve ortaya çıkanları kuramsal bir çerçeveye oturtmaya çalıştım. Sonrasında metinleri gençlerle birlikte yeniden okuduk, değerlendirdik, revize ettik. Böylece bu kitap, gençlerin sözlerini temel alan ve bu sözlerin birlikte düşünülüp biçimlendirildiği bir üretim sürecinin ürünü haline geldi.

Gençlerle her bir araya geldiğimizde nasıl bir topluluk olmak istediğimiz, birlikte ne yapabileceğimiz üzerine yoğun paylaşımlarımız, birlikte düşünme seanslarımız oluyor. Bu seanslarda benim için dikkat çekici olan bir şey oldu: Gençlerin daha adil bir dünyaya dair ne kadar açık ve güçlü bir motivasyonları olduğunu fark ettim. Dahası, bunun için sorumluluk almaya hazırlar. Bu kitap da aslında bu motivasyonun içinden doğdu. “Birlikte ne yapabiliriz?” sorusu, hem gündelik pratiklerimize yön veren bir pusula oldu, hem de daha geniş bir düşünsel çerçevenin kapısını araladı ki bu çerçeve kitapta da yerini buldu. 

Kitaba adını veren “Cam gibi değil, kum gibi” metaforu da yine bu buluşmalardan birinde ortaya çıktı. Yine böyle kafa kafaya verip içinden geçtiğimiz süreci birlikte anlamlandırmaya çalışırken gençlerden biri “Biz cam gibi değiliz, kum gibiyiz,” dedi; “kesmiyoruz, kırmıyoruz birbirimizi. Kum gibi bir araya geliyoruz, sonra bazen dağılıyoruz, ama yeniden birleşiyor, birlikte şekil alabiliyoruz.” Bu metafor, birlikte kurduğumuz ilişkinin yumuşaklığını, geçirgenliğini, esnekliğini ve yeniden şekillenebilirliğini çok güzel anlatıyor. Bu anlamda, bir aradalığımızı çok iyi yansıtıyor. 

Kitapta yer alan illüstrasyonlar, gençlerin metinlerine zarif bir şekilde eşlik ediyor. Kitaba duygusal bir derinlik ve görsel bir akış kazandırıyor. Bunlar da sanatçı ve illüstratör Mina Yancı İbiş’e ait. Derdimiz gençlerin sesini duyurmak, sözünü çoğaltmak olduğu için iletişimin alternatif ve yaratıcı yollarına başvurmayı önemsiyoruz. Görselleştirme de böyle bir yerden devreye girdi ve sevgili Mina’nın görselleştirmedeki becerisinin meramımızı anlatmamıza büyük katkısı oldu. 


Gençler “sanat bizim için bir ekstra değil” diyor. Bu cümle çok net ve sarsıcı. Sizce bu ifade onların yaşadıklarıyla, hayata tutunma biçimleriyle nasıl bir bağ kuruyor? Sanat onlar için nasıl bir alan hâline geliyor?

Gençler için sanat, boş zamanları değerlendirecek ikincil bir uğraşın ötesinde bir anlam taşıyor; bir nefes alanı, bir hayatta kalma stratejisi. Bu yüzden de zor zamanlarda ilk gözden çıkarılan şeyin çoğu zaman sanat olması, ki hem eğitim alanında hem kamusal önceliklerde maalesef bu şekilde oluyor, onları üzüyor. Mesela sanat dersleri pek çok okulda “seçmeli” olarak sunuluyor. Oysa çoğu zaman en çok ihtiyaç duydukları ders. Gençler de “Sanat bizim için bir seçmeli değil,” diyor, çünkü zorlandıkları, çıkışsız hissettikleri dönemlerde sanat, nefes alabilmenin, bağ kurabilmenin ve yeniden toparlanabilmenin yolu haline geliyor. Depremin ardından onların ifadesiyle “her şey donmuş gibiyken” birlikte şarkı söyleyip resim yapmak, kolektif hafızayı da birlikte kurabildikleri bir alan sunuyor onlara. 

Bir de gençlere başta okul olmak üzere hayatlarının neredeyse bütün alanlarında hep hatanın “cıs” olduğu bir anlayış dayatılıyor. Sanatın doğrusu yanlışı olmaması bu bakımdan çok kıymetli bir potasiyel taşıyor. Sanat sayesinde hem kendileriyle, hem çevreleriyle, hem de içlerinde besledikleri o ‘başka türlü bir dünya’ ihtimaliyle bağ kurabiliyorlar. Böylece umut, pasif bir beklentiden çıkıp, kolektif bir eyleme dönüşüyor.


ree

Gençler de Var!, Sergiden görünüm


Dernek olarak bağımsız, sivil bir yapıda kalmak sizin için ne ifade ediyor? Karar alma süreçlerinde ya da yürüttüğünüz projelerde bu sivillik kendini nasıl gösteriyor?

Derneğin Yönetim Kurulu gençlerden oluşuyor. Yasal çerçeve gereği Dernekler Kanunu kapsamında Yönetim Kurulu üyeliği için 18 yaş şartı aranıyor. Ancak çalışmalarımızın odağında yer alan gençlerin büyük bölümü 18 yaşın altında. Bu nedenle biz de karar alma süreçlerimizi yasal organlarla sınırlamadan, gençlerin aktif olarak söz sahibi olabildiği yapılarla destekliyoruz. Resmî temsil sorumluluğu yetişkin üyelerde olsa da, sürecin kurucu gücü gençler. Kullandığımız mekânların işleyişinden atölye tasarımına, yerel katılımdan strateji üretimine kadar pek çok alanda kararlar, gençlerle birlikte şekilleniyor. Örneğin, Arsuz’da gençlerin kullanımına açık iki mekânımız var. Bu mekânların işleyişini, kullanım kurallarını ve programlarını birlikte belirliyoruz. Gençler kendi atölyelerini tasarlıyor, uyguluyor ve çevrelerini harekete geçirecek yollar arıyor. Bu alanlar, gençlerin sorumluluk alabildikleri, kendi fikir ve hayâllerini somutlaştırabildikleri kolektif üretim ortamlarına dönüşüyor.

Gençlere erişim, bu alanda çalışan birçok STK için karşılaşılan temel zorluklardan biri. Biz bu durum karşısında gençlerle birlikte düşünmeyi, birlikte strateji üretmeyi ve uygulamaya koymayı önemsiyoruz. Yetişkinlerin daha önce belirlediği bir alana ya da programa gençler sonradan dâhil oluyor değiller. Bunun yerine alanın kendisini birlikte kuruyoruz. Bu anlamda sivillik bizim için birlikte üretmenin etik ve politik zeminini kurma biçimi.


Bu kadar çok işi bir arada yürütmek mutlaka zorludur. Kitap, sergi, etkinlikler… Tüm bunları yaparken kaynak bulmak, destek yaratmak zor olsa gerek. Sürdürmek için nasıl bir yol izliyorsunuz?

Bu kadar çok işi bir arada yürütebilmenin en büyük dayanağı, yaptığımız işe duyduğumuz inanç. Talebeyiz Biz’de bizi bir arada tutan şey, çalışmalarımızı bir proje olarak görmektense; bir tahayyülde ortaklaşıyor olmamız. Her adımda elimizden gelenin en iyisini yapmaya, sahici karşılaşmaların mümkün olduğu bir alan açmaya gayret ediyoruz. Gençlerle birlikte kurduğumuz topluluğa karşı güçlü bir sorumluluk hissediyoruz. Sanat yoluyla güçlenmenin, birlikte düşünmenin, dayanışmanın değerine inanıyoruz. Bu sebeple, hangi koşulda olursa olsun, üretimimizi sahada, birlikte inşa etmeye devam ediyoruz.

Deprem bölgesinde çalışmak, özellikle bu kadar uzun soluklu bir biçimde çalışmak, zaman zaman yalnızlık duygusunu beraberinde getirebiliyor. Bu duygu, destek kavramını çok daha yaşamsal bir yere taşıyor. Maddi destek kadar, duygudaşlıkla kurulmuş bağlar da bizi ayakta tutan unsurlardan biri haline geliyor.

Sürdürülebilirliği sağlamak her zaman kolay olmuyor. Fonlarla çalışmak, günümüz koşullarında zar zor sürdürülebilen bir denklem. Bu yüzden farklı yollar da deniyoruz. Derneğimizin iktisadi işletmesi olan Bizim Dükkan, bu yollardan biri. Burada gençlerin üretimlerinden esinle tasarlanan ürünler, bir yandan ifade alanı sunarken bir yandan da üretimlerimizi südürülebilir kılma çabamıza karşılık geliyor. Kurumlarla, bireylerle ya da farklı paydaşlarla kurulan ilişkiler, maddi kaynak yaratmanın yanı sıra bu kolektifin çevresini büyütmenin bir yolunu da açıyor.

Bütün bunları yaparken, proje bazlı bir üretimin ötesinde, sürdürülebilir ve sahici bir birlikteliğin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Sanat ve birlikte düşünmeyle örülen bir topluluk fikri etrafında bir araya gelmenin hâlâ karşılık bulduğuna inanmak istiyoruz. Galiba bu inanç, bizi her seferinde yeniden yola çıkaran şey oluyor.


Commentaires


Les commentaires sur ce post ne sont plus acceptés. Contactez le propriétaire pour plus d'informations.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page