İzmir, çıkar, fayda odaklı, neo-liberal yaşam, üretim tarzının İstanbul sanat ortamında yok ettiği “tevazu, içtenlik, yarenlik” kavramlarının varlıklarını halen sürdürebildikleri bir kent. Dolayısıyla burada ardı ardına gelişen sanatçı birliktelikleri oldukça farklı kavramları, duruşları tartışmaya açabiliyor. Necmi Sönmez, Dâhili Bellek, 6x6x6 İzmir ve Kendine Ait Bir Oda inisiyatiflerinin bir araya gelmesiyle geçtiğimiz ay açılan KARANTİNA'yı ve İzmir'in kültürel ortamını değerlendirdi
762 kelime
Türkiye’nin kültürel, sanatsal üretim sürecinde 1980’lerden itibaren kendine özgü bir tavır oluşturan İzmir, çağdaş sanat alanında geliştirdiği dinamiklerle oldukça farklı bir kimlik geliştirdi. Çok katmanlı bir yapıya sahip olan bu kimlik, kültür-sanat alanında çalışanlar arasındaki “dayanışma, paylaşım, ortaklaşa hareket etme” dinamikleri üzerinde şekilleniyor. Bir çırpıda kendini belli etmese de bu karakteristikler, İzmir sanat ortamının, farklı deneyler aracılığıyla kendini diri ve dinç tutmasına olanak sağlıyor.
İzmir’i İzmir yapan bu kentte çalışan, üretenlerin, kendi aralarındaki diyaloğun, “alçakgönüllü bir samimiyet” üzerine kurulu olması. Çıkar, fayda odaklı, neo-liberal yaşam, üretim tarzının İstanbul sanat ortamında yok ettiği “tevazu, içtenlik, yarenlik” kavramları İzmir’de varlıklarını sürdürebildikleri için bu kentte son derece yavaş bir şekilde olsa da, ardı ardına gelişen sanatçı birliktelikleri oldukça farklı kavramları, duruşları tartışmaya açabiliyor. Bu bağlamda 9 Mart 2019’da açılan KARANTİNA İzmir’in yeni ve farklı oluşumlara açık yapısını ortaya çıkaran önemli bir yapılaşma. İsmini açıldığı mahallenin eski adından alan, her biri kendi içinde etkinlikler üreten üç farklı sanatçı girişiminin ortak alanı olarak tasarlanan KARANTİNA, Dâhili Bellek, 6x6x6 İzmir ve Kendine Ait Bir Oda’nın imzasını taşıyor. Bu oluşumların arkasındaki sanatçılara, akademisyenlere, sanat yöneticilerine baktığımızda, her biri kendi alanında değişik arayışlara giren isimlerle karşılaşıyoruz: Dâhilî Bellek (Gökçe Süvari, Nursaç Sargon, Özgül Kılınçarslan), 6x6x6 İzmir (Borga Kantürk, Cenkhan Aksoy, Ezgi Ceren Kayırıcı, Sarp Keskiner) Kendine Ait Bir Oda (Esra Okyay). Basın bülteninde KARANTİNA’nın hedeflerini açıklayan şu satırlar yer alıyor:
“Kentsel bellek ve haritalama çalışmaları için açık arşiv – kolektif araştırma merkezi olarak görev görecek, sergilerin yanı sıra buluşmalara, atölyelere ve gösterimlere ev sahipliği yapacak KARANTİNA, kendini yurt içi ve yurt dışından yapılarla yerel dinamikleri buluşturacak bağımsız bir alan olarak tanımlıyor.”
KARANTİNA, kurucularının resmi sayfalarında da takip edilebileceği gibi, İzmir’in kültür-sanat alanındaki belleğini ortaya çıkarmaya yönelen çok boyutlu bir haritalandırma (mapping) girişimi. Sadece İzmir’in değil, ülkemizdeki birçok kentin kayıt altına alınamadığı için yitirilmiş, arşivi tutulmadığı için unutulmuş, unutturulmuş bir “gölge kimliği” var. Kültürel birikimin ortaya çıkması, yerel sanatçıların yaptığı etkinliklerin bilinmesi, arşivinin tutulması ilk bakışta küçük ölçekli tarihsel bir belgeselleştirme çalışması olarak gözükse de, genelde sanat tarihi, kültür tarihi alanında gözlemlenen “resmi yaklaşımları” bertaraf etmeye yönelik bir “yeniden bakma, yeniden değerlendirme” girişimidir. KARANTİNA bu doğrultuda İzmir’deki sanatsal üretiminin tarihçesini ortaya çıkarıp, arşivini oluşturmaya yönelik farklı aktörlerin, oluşumların ortak eylem alanı olarak bir tür tanıklık sürecini başlatıyor. Unutmamak gerekiyor ki, 19. yüzyılda İstanbul ve Selanik’in peşinde modernleşme sürecinde öncü bir kimliğe sahip olan bu kozmopolit kent, Cumhuriyet döneminde de geliştirdiği önemli hamlelere kendine özgü çağdaş bir kent kimliği edinmişti. Çağdaş sanat üretiminin ivme kazanması ise 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin 1975’te kurulmasıyla gündeme gelmişti. 1990’lardan itibaren bu kentte eğitim gören sanatçıların önce İstanbul, Ankara’ya daha sonra da yurtdışına olan açılımlarının çıkış noktası İzmir olmuştu. Sanatçı yetiştirme konusundaki önemini 2000’lerde daha da açık olarak ortaya çıkan bu kent, etkinliklerini başarıyla sürdüren genç kuşak sanatçıların kendilerini ispatladığı bir alan olarak günümüzde de dikkatleri üstüne çekmektedir. KARANTİNA bu oluşumları besleyen yerel dinamiklerin nasıl geliştiğini, evirildiğini ele almayı hedefliyor.
Mithat Paşa Mahallesi’nin alçakgönüllü bir sokağında yer alan mekâna adım attığınızda sergi ile sunum, özel bir kitaplıkla kişisel bir arşiv alanı arasında gidip gelen, “tanımlanmamış” bir karakter izleyicileri karşılıyor. Açılış etkinliğinde karşılaştığımız panolar, videolar, sergi broşürleri, kataloglar, 1950’lerden beri İzmir’deki görsel sanat üretiminin yerel kaynaklarda nasıl kayda geçtiğine dair önemli detaylar sunuyor. Mahalli belleğin ortaya çıkmasına yönelik bu girişim, KARANTİNA’nın dönemsel tanıklıklar peşinde olduğunu düşündürüyor. Bu hiç kuşkusuz sadece bir arşiv oluşturma eylemi değil. Resmi, kurumsal, kişisel çerçevede belge toplamayan, arşiv oluşturmayan bir kültürden geliyoruz. KARANTİNA’da bir araya gelen İzmirliler, bir yanda arkeolojik kazı yapar gibi geçmişin tanıklarının peşinde ilerlerken, diğer yandan da günümüzde, bugün neler yapılabileceğine dair ortaklıklar kurmaya hedefliyorlar.
Açılış etkinliğinde karşılaşılan hiyerarşik olmayan yapısından yola çıkarsak, KARANTİNA’nın, sanatçı-küratör-organizatör bariyerlerine takılmadan, oldukça zorlu bir görevi üstlendiğini gözlemliyoruz: sanatsal üretimi takip edecek bir izleyici kitlesi gelişme. Bu kitlenin yerel oluşumların tarihçesine ilgi duyması elbette yeni araştırmacıların ortaya çıkmasına olanak sağlayacaktır.
KARANTİNA’nın dikkati çeken en önemli özelliği, kentin belleğini kurcalamayı öngören “açık bir yapı” geliştirirken, kurumlardan, fonlardan, kamudan destek almadan kendi göbeğini kendisinin kesmesi. Bağımsızlığın korunması gereken bir duruş modeli olduğunu ortaya çıkaran bu girişimin kısıtlı öz kaynaklara rağmen İzmir’deki sanatçı dayanışmasını daha da perçinleştirerek yeni oluşumlar için model olacağını düşünüyorum.
Comments