The Pill, 15. İstanbul Bienali’nin gerçekleştirildiği süreç içerisinde, Ferhat Özgür’ün Hayvan Çiftliği başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Adını George Orwell’ın 1945 tarihli kısa romanından –bir fabl, bir masal da diyebiliriz– alan serginin kendisi de, doğa, hayvan hakları, siyaset, kentleşme ve çevre problemleri gibi konuları bütüncül olarak ele alan, kısa bir masal formunda. Galeri alanındaki duvarların ortadan kaldırıldığı ve tüm masalın açık bir biçimde görüldüğü bu sergiye dair düşüncelerimi paylaşmak isterim, Ferhat Özgür’ün dört yıllık bir aradan sonra bir kişisel sergiye imza attığını anımsatarak.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Bir hayvan çiftliğine girerken bir çitin üzerinden atlamak ya da kapı aralığından geçmek gerekir; bir alanın sınırlarını belli etmek ve aynı zamanda korumak amacıyla arazi çevresine çekilen engelin Ferhat Özgür’deki malzemesi ise ahşap. Böylece serginin tüm hikayesinin başladığı, bir kitabın ilk sayfasını çevrildiği an gibi, bu buluntu nesne olan çitten Hayvan Çiftliği masalına giriyoruz. Galeri mekanının sol tarafındaki duvarda Ferhat Özgür’ün büyük ölçekli duvar kağıdı uygulaması yer alıyor. Samara Scott, Anna Ray, Cindy Sherman gibi isimlerin de kullandıkları duvar kağıdı motifleri, aslında konvansiyonel olarak işlevselliği bulunan bir malzemenin çağdaş sanatta dönüşümüdür. Genelde kutsanır bir biçimde pastoral konuları, egzotik imajları ve tarihsel olayları betimleyen geçmişin duvar kağıtları, aslında direkt olarak Avrupa aristokrasisi ve Kuzey Amerika’nın kolonizasyonu konularının okunabildiği üretimlerdi. Burada ise Ferhat Özgür’ün elinde güncel bir sorunsala işaret etmekte: Kentsel dönüşüm ve soyu tükenmekte olan hayvanlar; doğamız. Ferhat Özgür bir seyahati esnasında Bern’de (Ayı’da) bir bank üzerinde iki ciltlik Nadir Kuşlar Atlası kitabındaki kuş çizimlerini ve yine yurtiçi uçak seyahatlerindeki (sanatçının seyahat programı oldukça yoğundur) havayolu dergilerinden kopardığı emlak/gayrimenkul ilanlarıyla birleştiriyor.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Nadir kuşlar atlasındaki çizimlerin bu sergideki varlığı, bizi dünyada nesli tükenmekte olan canlılar problemiyle karşı karşıya getirmektedir. Kıvanç Gökmen’in galeride bulunan sergi tanıtım metninde “hayvan hakları” okuması ile ustaca ve farklı bir yerden yakaladığı gibi, bugün, biraz takip edebiliyorsanız yurtdışı medyayı (yurtiçinde pek kalmadığı için), hemen hemen her gün yeni bir canlı türünün keşfedildiğini görebilirsiniz. Fakat aynı zamanda paradoks şu ki; keşfedildikleri anda, aslında bu canlıların nesillerinin tükenmeye başladıklarını da öğreniyorsunuz. Peki, o zaman dünyada nesli tükenme tehlikesi bulunmayan canlı türü olarak insanı işaretlersek, sanırım suçun failini tespit edebiliriz. Suçun işlenme şekli ise, karşımızda hunharca uygulamalarıyla yer alan “kentsel dönüşüm ve “inşaat” olguları.
İnşaat (gayrimenkul) odaklı büyüme modeli, içinde bulunduğumuz siyasal dönemin bir realitesi. Katma değeri düşük olan bu alan, özel sektöre bırakılması gereken bir alanken, tam tersi devlet eliyle desteklenmiş durumda. Hemen hemen hemen tüm kamu kaynakları bu alana kaymış durumda, fakat, yine ayrı bir paradoks olarak ekonomi devletçilik ve inşaatçılık üzerinden büyümüyor. Bunu kısa keselim. Diğer ağırlıklı büyüme alanı ise, savunma sanayi. Serginin dört yıllık bir sürecin çıktısı olduğunu düşünürseniz, çözüm sürecinin ortadan kalktığı, masaların devrilerek, sandığın işaret edildiği bir süreci tespit edebilirsiniz – Bu seçim sandıkları, sergideki heykellerde karşımıza çıkacak. Bu süreçte artan terör saldırıları ve katliamları düşünürseniz, hangi şirketlerin hisselerinin uçtuğunu tahmin edebilirsiniz.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Şimdi 10 Ekim 2015 tarihine gidebiliriz. Bu inşaat şirketlerinin ve nesli tükenmekte olan canlıların içerisinde, o dokuda hemen görülmeyen barış güvercinlerine bakalım: Ankara Katliamı’nda 109 güvercin hayatını kaybetti. Bu güvercinlerin en küçüğü olan Veysel Atılgan, babası İbrahim Atılgan ile birlikte toprağa verilmişti ve öğretmeni Sabahat Yıldırım öğrencisinin ardından yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Barışın güvercini sensin artık benim için…” İzleyiciler sergide yer alan çizimler ve heykellerin origami formunda olduklarını görecekler ve Veysel’in de, her çocuğun olduğu gibi, sıkıldığı anları olduğunda, güvercinler, foklar, kaplumbağalar yapacak olduğunu hayal edecekler.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Kuş çizimleri bahsini biraz farklı bir alana çekelim. Türkiye Twitter’ın engellenmesi konusundaki ülke başvuruları sıralamasında birinci sırada görülüyor. 2016 yılında ülke kurumlarından 1781 tweet’in kaldırılma talebi geldi ve 14953 Twitter hesabının da kapatılması istedi. Larry the Bird isimli Twitter sembolünün adı Boston Celtics’in efsanevi beyaz forveti Larry Bird’den geliyor. Twitter’ın policy hesabından ise 10 Ekim 2012’de şu mesaj atıldı: “Türkiye’de birçok yerde Twitter’a erişim sorunu haberleri alıyoruz. Sorunu araştırıp, erişimi tekrar sağlamayı umuyoruz”. Böylece karşınızda küçücük bir kuşun olduğunu, ama koca koca ülkelerin (sıralamada ilk beşte Rusya, Fransa, İngiltere ve ABD yer alıyor) bu kuştan korktuklarını görebiliyorsunuz. Böylece sergi alanındaki bazı hayvan formundaki heykellerin azametine baktığınızda, doğal seleksiyonun bilindik tanımı içerisinde, her zaman güçlünün güçsüzü ele geçirdiği o evrimsel tanımın tersyüz olduğuna dair küçük ve güzel bir mesaj alınıyor: “Daha çok şartlara ayak uyduran, daha az uyanı eleyecektir”.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Sergi alanında yer alan ve bazıları heykellerin yapımında kullanılan seçim sandıkları için neler söylenebilir? Demokrasi ile birlikte neredeyse eşanlamlı olarak düşünülen seçim sandıkları, yıldan yıla farklı malzemelerle ortaya çıkmakta. Oy verme eylemi ilk başladığında, kamusal alanda kime oy verileceği bağırılırmış ve bunlar gürültülü ortamlarda yapılmaktaymış. Daha sonraları kullanılan ahşap seçim sandıklarının ise, zamanı geldiğinde ise artık bu ahşap nesnelerin retro malzemeye döneceği açık/tı (Estonya 2007’den beri internet üzerinden oy verme işlemini gerçekleştiriyor). Türkiye’de ise artık şeffaf seçim sandıkları kullanılmaya başlandı.
Ferhat Özgür’ün bu ahşap seçim sandıklarının peşine düştüğü ve bu malzemeyi dönüştürdüğüne şahit olunuyor - Hatta bu malzemenin heykellere dönüşmesi kadar, farklı kullanım amaçlarıyla dönüştürüldüğüne de şahit olduk: Örneğin Üsküdar ve Beylikdüzü Belediyeleri bu sandıkları kedi evleri ve saksıların yapımında kullanıyor. Bu iki olgu da bizi brikolaj (yaptakçılık) dediğimiz olguya götürür. Malzemelerin başka bir amaçla kullanılmak üzere uygun hale getirilmesiyle, karşımıza bu heykeller çıkıyor: Bir kurt (Türklük kökeni vurgusu kadar, seçime ve sürüye egemen olan yırtıcı hali de imliyor) ve koyun heykelleriyle, küçük bir tavşan. Kurdun seçim sandıklarına çökmesi, diğerlerinin oransal olarak küçüklüğü üzerinden birçok parametre okunabilir. Hele hele, galerinin karşı duvarında yer alan ve referandumda kullanılan oy pusula renklerini sembolize eden duvarla birlikte bakarsanız, seçim sandıklarının akıbetine dair referansları görebilirsiniz. Bu açıdan kurt ve koyun hikayelerini tekrar dönüp, okumak gerek.
Ferhat Özgür, Animal Farm
O seçim sandıkları, bir gün belki sadece bir formaliteye dönecek bir biçimde ortadan kalkacaklar, bu sergide olduğu gibi. Peki, bu nasıl olacak bu derseniz, sergi alanındaki penguen stenciline bakmak gerekiyor. Elinde dondurmasıyla tek başına ayakta duran penguene odaklanılmalı, hemen yan duvarındaki dedikoducu penguenlerin aksine. Bu Duran Penguen’in hemen altında dikine duran seçim sandığı parçaları, bizlere 1968 Paris’inin duvar yazılamalarından birisini anımsatabilir: “Kaldırım Taşlarının Altında Kumsal Var”. Dik duran kitleler, kurdu ve sergide yer alan ve daha da yükseleceği ön görülebilen demokrasi kulesini ele geçirebilir; bu tek penguen ve diğerlerinin Demokrasi Kulesi’ne karşı durmasının nedenini şöyle özetleyebiliriz: Demokrasi, çoğunluğun, azınlığa diktatörlüğü demek değildir. İkincisini ise Albert Camus’den alıntılayalım: “Demokrasi çoğunluğun kanunu değil, azınlıklara saygıdır”.
Ferhat Özgür, Animal Farm
Kararsız, dedikoducu penguenlerin duvarlardaki varlığı ve yatay biçimde yerde duran ahşap parçalar, izleyiciye olması gereken gerçekleşmezse, olacak olanları anımsatıyor. Bu arada ahşap parçalar üzerindeki milletvekili, belediye meclis üyeleri gibi ibarelerin de seçim mantığı üzerine belirli işaretler verdiklerini anımsatmalıyım. Sergide galerinin karşı duvarının sağında ise origami formunda Ferhat Özgür’ün çizimleri ve altlarında çeşitli fabl’lardan alıntılar yer alıyor. Bir domuz imgesinin altında “Asla zorluk çeken bir insana güvenmeyin” biçiminde Ezop Masalları’ndan bir alıntı yer alırken, bir tavşan imgesi ile birlikte “En iyi insan ölü olandır” şeklinde Hayvan Çiftliği’nden bir alıntı bulunuyor. Bunların dışında “Gürültü çıkarmayan insan tehlikelidir” (Jean de la Fontaine), “Hiçbir hayvan diğerini öldürmeyecek/Bütün hayvanlar eşittir” (George Orwell, Hayvan Çitfliği), “Eğer özgürlüğün en ufak bir anlamı varsa, bu da insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleme hakkıdır” (George Orwell), “İnsanoğlu kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez” (George Orwell, Hayvan Çiftliği) alıntıları da bulunmakta. Bunların daha üst bir platformunda ise Ferhat Özgür fabl’ı sonlandırmış: “Seçim sandıklarından dışarıya bir kurt çıkar”.
Bu masal çok gerçek ya da gerçek olamayacak kadar masal. Ferhat Özgür’ün ustaca bir kurguya ve sergiye imza attığını söyleyebiliriz. Elbette ABD’nin Hayvan Çiftliği’nin yaygınlaşması için harcadığı paraları, masalsı dille ilkokul düzeyine kadar indirilen Anti-Komünist propaganda aygıtına dönüşmesini de hikayeye biz ekleyelim. George Orwell bir sistem eleştirmeni midir yoksa dedikoducu ve tehlikeli bir “komşu” mudur, bunun üzerine düşünmek gerekiyor. Böylece hikayenin kapağını kapatırken, “sanatın sadece sanat” ve “siyasetin sadece siyaset” olmadığını tekrar anımsıyoruz. Bu da bizi sergideki videoda yer alan ve yazar Efe Murad’ın kaleme aldığı fabl’daki Penguensilerin “hikaye gerçeklerden daha büyüktür” sözüne ulaştırır.
Commentaires