Mehmet Resul Kaçar ile Galeri 77'de gösterilmekte olan kişisel sergisi Rüya Bitti Kırmızı Ceket üzerinden sanatçının kurduğu kavramsal çerçeveyi ve yaratım pratiğini konuştuk
Röportaj: Cem Bölüktaş
Mehmet Resul Kaçar
Serginin ismi Rüya Bitti Kırmızı Ceket nereden geliyor?
Kırmızı ceket ilk sergimde de yer alan bir unsurdu. Bir gün Demo (Ortaağaç) köyünde gezerken anneannemin kuşlar meyvelere zarar vermesin diye incir ağacına bağladığı bir kırmızı ceket gördüm. Tahminlerime göre 8-10 yıldır incir ağacında bağlı kalmıştı bu ceket. Geçen o kadar zamana rağmen yırtılmamış, çürümemiş sadece rengi solmuştu. Daha sonra kendimi bu ceketle resimlerimin içinde hayal etmeye başladım. Sadece kendime değil resimlerimdeki diğer karakterlere, hatta video işlerimdeki karakterlere de yapışmış oldu bu kırmızı ceket. Ailem şehre taşındıktan sonra köydeki ev ve bahçe boş kaldı. Şimdilerde birtakım özel nedenlerden dolayı köye dönüp oranın havasını koklama, orada hayal kurma lüksüm olmadığından serginin adını Rüya Bitti Kırmızı Ceket koymaya karar verdim.
Sergi planından bahsedelim biraz. Bu sergiyi nasıl kurguladınız? İlk serginde manzara resimleri ağırlıktayken bu sergide hikâye anlatımı ve manzara eşit şekilde dağılmış gibi.
Girişteki tablolar ilk kişisel sergim ve Galeri 77 ile katıldığım diğer sergilerde öne çıkan manzara resimlerimi hatırlatır nitelikte. İkinci salonda ise daha çok iç mekâna, iç dünyama odaklanan tablolar bulunuyor. İlk sergide hayvanlara uygulanan şiddet ve durağan temalar ağırlıktaydı. Bu sergideyse manzara resimlerine iç mekân resimleri eklendi diyebiliriz. Aslında tablolarımı hikâye anlatıcılığı ve/ya manzara diye ayırmıyorum. Hepsini bir bütün olarak düşünüyorum. Neticede tabloların hemen hepsi çocukluğumun geçtiği Demo (Ortaağaç) Köyü yakınlarını, hissettirdiklerini, orada yaşayan kişileri, oranın hikâyelerini konu alıyor.
Mehmet Resul Kaçar, Kimsenin Hakkı'dan Haberi Yok 1-2-3, 190x450 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2022
İlk salonun majör parçası bir triptik tablo olan Kimsenin Hakkı’dan Haberi Yok (2022). Bu tablonun hikâyesini anlatır mısın?
Aslında üç farklı hikâyenin birleşimi diyebiliriz bu tablo için. Yani tek bir hikâyeden çok farklı sekanslardan bahsedilebilir. Çünkü her biri farklı bir hikâyeyi anlatıyor. Ancak bir bütün olarak da düşünülebilir. Soldaki tabloda belirli hikâyeden çok bir gözlemci olan Hakkı’yı Demo’ya uzaktan bakarken görüyoruz. Ortadaki resmi köyde geçen bir hikâyeden esinlenerek yaptım. Ovanın ortasında evine dönmekte olan bir köylüyü ve onu takip eden kurtları görüyoruz. Alt taraftaysa köyün köpeklerinden Komo, bu genci kurtlardan kurtarmak için atılıyor. Hiçbir zaman unutmayacağım bir hikâye bu. Çocukluğumuzda bize anlatılan bu tarz hikâyelerden çok heyecanlanıyor; Komo’yu filmlerdeki süper kahramanlar gibi görüyorduk. Sağdaki tabloda askerden dönen bir avcının derede gördüğü bir su samuruna ateş ederek onu öldürmesi anlatılıyor. Gerçekten yaşanan bu olayın sonunda avcı su samurunun derisini yüzüp satıyor. Köyde geçen gündelik bir hikâye bu aslında. Ancak bunu çocuk yaşta dinleyen bizler için oldukça travmatik bir hikâye.
Mehmet Resul Kaçar, Fırtına, 90x110 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2023
Oldukça özgün bir teknik kullandığını biliyoruz. Dahası 2023 tarihli yeni üretimlerinde birtakım incelikli farklılıklara gittiğin görülüyor. Bize bundan bahseder misin?
Evet. Aslında seriler üzerinden çalıştığımdan üretim süreçlerimde sürekli yeni denemeler yapıyorum diyebilirim. 2023 tarihli bazı resimlerimde daha önce kullandığım (fırça darbelerinden oluşan) “noktalama” tekniğine ek olarak kompozisyona bir çeşit dinamizm katmak için “tarama” denebilecek bir yöntem kullandım. Resme dalgalanma veya gölgelendirme etkisi katan bu tekniği Çata (2023) veya Fırtına (2023) gibi resimlerde, bazı resimlerdeki dağların girinti çıkıntılarında veya gökyüzü gibi detaylarında görebilirsiniz.
İç mekânlarda geçen ve daha çok iç gözlemlerini anlatan resimlerine geçersek burada da daha önce kullanmadığın bir teknik görülüyor.
İç mekân resimleri genelde köy evlerinde geçiyor. Köy evlerinin duvarlarına toprak sıva sürdüklerinden girintili çıkıntılı veya kabarık olur. Dolayısıyla iç mekân resimlerimin özellikle arka planında buna benzer bir doku yakalamak istedim. Bahsettiğim gibi üretim süreçlerinde gerçekleştirdiğim denemeler bunlar.
Mehmet Resul Kaçar, Fareler ve İnsanlar-I, 150x190 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2022
Tutunamayanlar (2022), Fareler ve İnsanlar I (2022) veya Fareler ve İnsanlar II (2023) gibi çalışmaların birtakım edebi eserlere göndermeler yaptığını görüyoruz.
Gönderme yapmak demek ne kadar doğru bilemem. Oğuz Atay ve John Steinbeck çok sevdiğim yazarlar ancak amacım bu eserlere gönderme yapma değildi. Daha çok bu eserlerin bana hissettirdiklerini düşünmüştüm. Örneğin Tutunamayanlar’da kullandığım karakterlerin çoğu hayatın akışından mutsuz olan kimseler olması bakımından kitabın konusunu andırıyor diyebiliriz. Fareler ve İnsanlar I ve II’de de benzer bir durum söz konusu. Yani aslen kitaba değil; kitapta geçen beraber hayal kurma fikrine bir atıfta bulunuyorum. Bu resimler annemle kurduğumuz hayallerden bahsediyor. Ama eğer bir atıftan bahsedeceksek Fareler ve İnsanlar I’deki anneme verdirdiğim poz ilginç olabilir. Bu resmi yaparken James McNeil Whistler’in “Viktoria Dönemi Mona Lisa’sı” olarak geçen Gri ve Siyahlı Aranjman No.1 diğer adıyla Sanatçının Annesi (1871) adlı eserindeki pozu düşünmüştüm.
Mehmet Resul Kaçar, Ben ve Kartal, 100x135 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2022
Serginin başlığı kırmızı ceketinle poz verdiğin otoportre çalışman Ben ve Kartal (2022)’da bir iç gözlem söz konusu. Ayrıca annenin etamin işlemeleri gibi eski resimlerine konu olan birtakım örüntüler var. Bu resim bizimle paylaşabileceğin neler anlatıyor?
Burada kırımızı ceketimle ben ve omuzumda adı Kartal olan güvercinimi görüyoruz. Arkada annemin ördüğü etamin işlemesi bulunuyor. Köy evlerinde duvara asılan kıyafetleri kamufle etmek için kullanılan bir kumaş parçası bu. Üzerindeki desen bir zamanlar köy evlerinde çok moda olmuş. Öyle ki köylü kadınları bu deseni çoğaltmışlar. Hatta aynı desen Yılmaz Güney’in Yol filminde de karşımıza çıkar. Annemin bu işlemeyi örme hikâyesi de ilginç. Bu desenli kumaş dedeme sadece bir akşamlığına ödünç verilmiş ve annem bunu bir gecede gaz lambası ışığıyla örmüş. Resme dönecek olursak, bir iç mekân söz konusu olmasına rağmen etrafım güvercinlerle dolu. Dolayısıyla resmin konusu gerçek üstü öğelerle anlatıldığına göre burada hayal eden kendimi, hayallerini gerçekleştiremeyen kendimi ve ailevi sebeplerden ötürü hayal kırıklıkları içindeki kendimi resmettiğim söylenebilir.
Son olarak serginde sürpriz bir video çalışman, Kund (Baykuş, 2014) bulunmakta. Bu işinden ve resimlerinle kurduğu bağdan bahsedebilir miyiz?
Jüri, sınav ve mülakat gibi kişileri sınamaya bağlı absürt bir sistemin insan psikolojisindeki etkilerini gerçeküstücü bir üslupla anlatan bir çalışma bu. Resimdeki temalardan ayrılmakla birlikte Tutunamayanlar’daki üç karakter ve kırmızı ceketle karşılaşıyoruz. Hayallerin, gerçeklerin ve kabusların iç içe girdiği bir çeşit deneme diyebiliriz.
コメント