Güvendiğimiz zeminlerden tekinsiz sulara
- Yekhan Pınarlıgil
- 19 Haz
- 7 dakikada okunur
Nermin Er’in Bana Benden Yakın, Benden Yabancı - İçimde Dolaşan, Gezen Biri Var isimli kişisel sergisi 16 Mayıs - 30 Haziran 2025 tarihleri arasında Galeri Nev İstanbul’da gerçekleşiyor. Sanatçıyla sergide yer alan yapıtlarla kurduğu anlatı ve kullandığı teknik üzerine konuştuk
Röportaj: Yekhan Pınarlıgil

Nermin Er, Atölye, 2025, Tek kanallı video (döngü), 3’33”, 5 Edisyon
Nermin merhaba. Galeri Nev İstanbul’da 16 Mayıs’ta Bana Benden Yakın, Benden Yabancı - İçimde Dolaşan, Gezen Biri Var adında, adı gibi bir sergi açtın. Çok özel bir sergi, neredeyse bir gösteri. 10 adet ekranda, aynı anda aralıksız dönen bir o kadar sahne açılıyor. İçsel, masalsı ve hemen hemen soyut kurgular bunlar. Yerleştirme bana bir çeşit iç gözlem (introspection) halini düşündürüyor. Nasıl bir dönem sonrasında, nasıl bir ruh haliyle çıktı bu sergi?
Merhaba Yekhan. Uzun zamandır düşündüğüm bir başlıktı bu. Kendi içimde yuvarlanırken bir süredir biriken temaların sonucunda çıktı. Sergi, birlikte tanık olduğumuz gündemin konularının ağırlığı, kişisel olarak zorlandığım zamanlar ve geçen sene kaybettiğim kedimin de etkisiyle yas, kayıp, kendinde olan bitene içeriden bakış, dış dünyadan gelen bilgi ağırlığı gibi etkilerle gerçekleşti diyebilirim.
Animasyon tekniğinin tarihine geri dönüyorsun adeta ve bu basit bir nostalji arayışı değil işin gereği bence. Bir ihtiyaç, bu sergide söylemek istediğini söylemek için en doğru yol.
Uzun yıllar animasyon alanında profesyonel olarak çalıştım. Pek çok karakter tasarımı gerçekleştirdim; uzmanlığım bu konudaydı. Bir yandan da sergiler açıyordum. Özellikle ilk dönem kâğıt işlerimde animasyon etkisi daha çok görünür. Zamanla ben de, yaptığım işlerin içerikleri de anlatı yöntemleri de değişti.
İçimde sinematografik anlatıya karşı olan arzum daha da güçlendi. Hareketli resme bakışı üretimlerimle birleştirmenin yollarını düşündüm. Başka sergilerde de animasyon videolarım oldu ama tamamını stop motion animasyon videolar üzerine kurduğum ilk sergim bu oldu. Galiba uzun uzun, ağır ateşte pişirdim.

Nermin Er, Dallar, 2025, Tek kanallı video (döngü), 1’20’’, 5 Edisyon
Bunu hatırlamak için biraz hafızamı zorladım, biraz da İnternet sitenden yardım aldım. Gerçekten de üretmeye başladığından beri sinematografi ve özellikle animasyon senin dilinin bir parçası. 2002’de Thieving City’de sinemanın atasına dönüyor ve kaleydoskop tekniğini kullanıyordun. Ondan birkaç yıl sonraki işlerinde ışıklı kutularla sahne, aydınlatma, ekran sorunsalları vardı. Çok daha yakın bir tarihteki Arama Çizgileri isimli eserin tamamen animasyon etrafında düşünülmüştü. Ama senin de söylediğin gibi ilk defa bir sergin tamamen stop motion eserlere odaklanıyor.
Yakın zamanda yaptığım işleri animasyon bilgisiyle buluşturmak biraz zaman aldı. Son dönemde mekânlar üzerinden çok düşündüm. Bu sergi özelinde de hareket, form ve ışık kol kola girdiler.
Sergide daha çok iç mekânlar var; aslında biri hariç tüm videolar iç mekânlarda geçiyor.
Bir tane dış mekân var, onda da tamamını görmediğimiz, dış kontürleri, çatı gibi sınırlarına hâkim olmadığımız, yine iç içe açılan mekânlardan yakın bir kadraj alarak bizi içeriye çağıran bir resim. Sergi, başlığında olduğu gibi, bu kez içeride olan bitenle ilgilendiğim bir sürecin sonunda ortaya çıktı. Stop motion animasyon kare kare tasarlanan bir üretim gerektirir. Tekniğin kendisi sanatçının bütün zamanına ve konsantrasyonuna taliptir çünkü sete girip orada gelişine göre çekim yaptığınızda çoğu kez sonuç istediğiniz gibi olmayabilir, en azından benim bu sergide yapmak istediğim etki için geçtiğim süreç farklıydı. Önce set mekânlarını, sonra gerçekleşecek animasyonu tasarlamak ve en sonunda kare kare, oyuncuların üretimlerinden önce, küçük storyboard’larla oyunlarını tasarlamak gibi bir üretim halinin kendisi, içsel olarak geçirilen sürecin kare kare inşası gibi bir duyguya paralel oldu.
Animasyondan sinema, sinemadan kurgu, kurgudan da hikâye akla geliyor. Senin bu sergideki hikâyelerin rüya gibi. Soyuta yakın, figürsüz ama son derece dramatik. Bir olay zinciri, akışı var ancak bildiğimiz, alışa geldiğimiz kurallara riayet etmiyorlar. Anlatı nasıl bir “mantık” izliyor? Biraz bundan bahseder misin?
Sergi mekânı olan Galeri Nev İstanbul benim yıllardır birlikte çalıştığım bir galeri. Sergi fikrine yoğunlaşırken çok iyi bildiğim galeri mekânını kafamda çeviriyordum sürekli. Yaptığım videoları arka arkaya bağlayıp tek bir film de yapmak mümkündü elbette ama aynı anda birlikte çalışıp izleyiciyi saran bir karşılama olmasını hayal ettim. Kafamda biraz galeri bilgilerinin de izinde bir yerleşim haritası oluşmaya başladı. Videoların en solunda yer alan, açıldığında içeriye ışık sızan kapının olduğu video, galerinin sokağa açılan balkonun kapısı aralık kaldığında içeri sızan ışık ile eşleşti. Videoların düzenlemesinde birlikte çalıştığım Efkan Öztürk ile plan geçişleri, hareket ve zamanlama konularına bakarken izleyiciye videolardan yaklaşıp uzaklaşma ve mekânda dolaşma imkânı vermesini kurgulamaya çalıştım.
Yaptığım sahnelerde alıştığımız anlamda figürler yok, evet (bir yerde köpekler var, vazgeçemedim) ama aslında daha önceki işlerime paralel olarak, her parçanın, lekenin, gölgenin, kaybettiğim kedimin bıyığının, bir dal parçasının hareketlenmeye hazır hali bu anlatıya yardımcı oyuncular oldu. Anlatı izleyiciyi daha duygusal bir yerden kendi oyun alanına davet ediyor.
Anima Latince anlamıyla ruh demek; animasyon ise canlandırma, cansız olan "şey"i canlandırma eylemi. Özellikle bu sergide iç içe geçen duygular, planlar, ihtimaller ile ilgili konularda bana yol gösterici oldu.
Olaylar, karşısında zaman zaman aralanan kapılardan içeriye sızan ışık ile dolaşma imkânı sağlayan, bazen de bir yere ulaşmayan döngü halinde kendimizi bulduğumuz loop’lardan sıyrılma arzusuyla oluşturduğumuz yeni rotalar gibi. Sınırları belirsiz tanımsız mekânlar duygularımızın kendi kendini inşa etmeye çalıştığı yapıların parçaları gibi geliyor bana.

Nermin Er, Bana Benden Yakın, Benden Yabancı (Kareler), 2025, Kağıt üzerine mürekkep ve kağıt üzerine kuru boya
Serginin ismi bir şarkıdan alıntı. Biraz açmak ister misin? Nedir bu şarkının senin için önemi ve sergi ile olan ilişkisi?
Radyosu neredeyse hiç kapanmayan bir evde büyüdüm. TRT radyo çocukluk anılarımın fon sesi diyebilirim. Genel olarak müzikle ve sesle yakın bir bağım var. Çocukluk yıllarımda mütevazi bahçeli bir evde, saatlerce kediler, köpekler, kuşlar ve bahçemize geldiği kadarıyla doğanın içinde, uzun uzun ve sessizce gözlem yaparak kendi kendime bulduğum oyunlarla sakince oynayarak geçti. Ses taklitleri, sessizlik saatleri çok öğretici bir yalnızlık zamanı oldu ve çok severek geçirdim o yılları. Şimdi bile 10 dakika yolculuk ettiğim taksinin içinde çalan müzik (bazen hiç istemesem de) kulağımda kalıyor. Bu radyo ile geçen çocukluk yıllarından bugüne aslında pek çok parçanın bende yeri oldu. Arkadaş sohbetlerinde hâlâ sık sık bazı parçalardan referans vererek konuşurum.
Sergi başlığını taşıyan bu değerli parçayı ilk duyduğum günü hatırlıyorum. Küçüktüm, radyoda sergi başlığı olan “Bana benden yakın, benden yabancı, içimde dolaşan gezen biri var” kısmını duyup oldukça etkilenmiştim. Hatta defterime yazmıştım. Uzunca bir süredir bir şeyler yapmak istiyordum bu parça ile.
Parçada geçen tanımsız ve soyut kendine yabancılaşma hissi, kurgulamak istediğim soyut sahneler ve anlatılarla çok yakınlaştı kafamda. Sonra yavaş yavaş fark ettim; pek çok farklı parça, müzik, kitap hepimizin ulaşabildiği yerde ama her birimize değen, duygulandıran ya da bir şeyler ifade eden kısımları farklı olabiliyor. Aynı kitabı okuduğumuz halde altını çizdiğimiz kısımlar farklı olabiliyor. Hatta birkaç yıl sonra dönüp okuduğumuzda biz bile farklı yerlerini çizebiliyoruz kitabın. Sanırım içinde bulunduğumuz duygu durumuyla paralel olarak bize değen şeyler de değişebiliyor.
Kesinlikle başlık içeriği harika bir şekilde taşıyor. Ayrıca şarkıların, melodilerin senin için ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Bir yandan da dış dünyadan istemli ya da istemsiz bir şekilde sızan bir ruh halini hatırlatıyor bize. Sergi sessiz bir sergi değil ses hatta belki de eserleri birbirlerine bağlıyor. Baskın değil ancak elzem.
Ses tasarımı oldukça önemli bir yer kaplıyor bu sergide. Videolara çalışırken paralel zamanda ses tasarımına başladık. Bu sırada müzisyen arkadaşım Metebir’i de anmak isterim. Duygusuyla yola çıktığımız parçanın, başlıktaki iki cümlesini Metebir’in tasarladığı ses bütününün içinde belli belirsiz seslendirdim. Bu haliyle kullandık. Benim için etkisi güçlü olan stop motion tekniğinde, kameradan çıkan ve kayıt sırasında oluşan sesleri de anın fotoğrafını çeker gibi bizi izlediğimiz şeyi zihinsel olarak kaydetme arzusu ile buluşturdu.
Tüm videoları tek ses yerleştirmesi taşıdığı için herhangi bir videoda olup bitene ses olarak değil duygu olarak eşlik etti. Sildiğimizde netleşen buğulu bir cam gibi. Bir süre sonra yeniden buğulanan, aralıktan görmeye çalıştığımız, biraz belirsiz, biraz hayalsi ama merakımızı diri tutan hafif tekinsiz bu sahnelerde. Kafamızın içinde mi dışarıda mı duyduğumuzu tam anlayamadığımız bir yerde olsun istedim.
Belirtmeden geçmeyelim: Sergiye ismini veren dizelerin yazarı Şemsi Belli’ye ve şarkının bestecisi Selahattin İnal’a saygılarımızla. Gözümde Özleyiş, Gönlümde Acı. Sergi kapsamında kullanımsa vâris temsilcilerinin izniyle gerçekleşti.

Nermin Er, Mavi Oda, 2025, Tek kanallı video (döngü), 5’06’’, 5 Edisyon
Tekinsiz, dedin Nermin. Benim çok ilgimi çeken bir konsept bu. Almancası unheimlich. Ev ya da ocak olarak çevirebileceğimiz heim’dan türüyor. Aynı anda hem aşina olduğumuz hem de yabancı kaldığımız, endişe uyandıracak tanıdık durumlar için kullanılıyor. Heim aynı zamanda gizli kalması gereken anlamına gelen geheimis kelimesinin de kökü. Videolarını bu üst sesinde de düşünmüş olduğunu farklı sahnelerde de tekinsizlik yani unheimlich hissi çok güçlü. Aşina olduğumuz objeler var sandalyeler gibi ama bunun yanında odaları ele geçiren bir duman var mesela. Aşina olduğumuz mekânlar var ancak beklemediğimiz şekilde, iz bırakarak hareket eden eşyalar. Çok dramatik bir ışık altındayız. Biraz önce ipuçları vermiştin ama biraz daha açmamız mümkün mü? Bu farklı aktörler nereden geliyorlar? Mekân olarak neredeyiz?
İç mekânlar fikri ile yola çıktım, zaman zaman tanıdık gelen detayları olan, oda kapısı, kiriş gibi.
Ya da bazen sadece bir duvar veya kaynağını görmediğimiz ışık alan kontürleri ile belirsiz bir mekân tasviri. Sergiye adını veren cümledeki gibi, içimde olan bitene fiziksel bir yol, bir mekân kurgusu oluşturmaya çalıştım, tamamını göremediğimiz iç mekân parçaları, tanımlayamadığımız parçaların hareketlenmesiyle, bir bütünden kesit alınmış yapısı. Kafamızda tamamlamaya çalıştığımız haliyle yarattığı belirsizlik hissiyle. Alışık olduğumuz güvenli sulardan biraz açılıp, neyle karşılaşacağımızı tam kestiremediğimiz bir yerde bulunmaya duyulan bir merak gibi.
Işık, sahnelerin atmosferini oluştururken, gösterdiği hareketli alanlarla beraber, aydınlatmadığı loş kısımlar sayesinde resmin hafif tekinsiz duygusuna hizmet ediyor. Sahnelerin bizim göremediğimiz yerlerinde devam eden ve kafamızda tamamlayamadığımız haliyle merak duygusunu harekete geçirsin istedim.
Kendimizi en güvende hissedeceğimiz yerde yaşanılan huzursuzluk sanırım bizi temelden sarsan, yaralayan bir durum oluyor. Videolardaki aşina olduğumuz eşyalar, detaylar, düşündüğümüzün aksine (ya da hiç düşünmediğimiz biçimde) hareketlenince, güvendiğimiz zemin bir nevi ayaklarımızın altından çekiliyor. Zaman zaman pek çoğumuzun farklı konularda yaşadığını tahmin ettiğim ortak bir his bu. Bu sayede sergideki videolar bu tanımsız atmosferi ile izleyiciyle bağ kurmaya çalışıyor.

Nermin Er, Sandalyeden Koltuğa, 2025, Tek kanallı video (döngü), 54’’, 5 Edisyon
Seyircinin sergiyi deneyimlemesine, videolarla kurduğu fiziki ilişkiye gelmek istiyorum buradan. Yerleştirme tüm video yerleştirmelerde olduğu gibi izleyiciden zaman istiyor ve izleyiciyi sükunete davet ediyor. Ancak senin bundan daha fazlasına dikkat ederek mekânı düşündüğüne eminim. Buna ilaveten söylemek istediğin şeyler var mı?
Galeri mekânına girdiğimizde izleyiciyi karşılayan ses tasarımıyla loş ortamda aynı anda çalışan videolar, izleyiciyi sarıp sarmalayan bir duyguyla, kendi alemine davet etmesini hayal ettim. Sergide, izlenilen videoların parçaları olan bazı çizimler, kareler ve üç boyutlu parçalar var. Onları da kendi atölyemden bir masa üstü gibi sergiye dahil ettim. Sebebi, stop motion tekniğindeki zanaat durumunun varlığı. Aynı zamanda benim genel olarak diğer işlerimdeki zanaat ağırlıklı çalışmaların bir tür kaynağını işaret eder gibi bir katkı sağlayacağını düşündüm. Videolarda izlediğimiz çizimlerin ve hareket eden objelerin her birinin üretim sürecinde geçirilen kare kare inşa haline tanıklık etmek için bir tür davet niteliğinde. Sergide yer alan videolarda el işçiliği, el tadı hissediliyor; bunu çok seviyorum. Bu anlamda izleyici baktığı resmin/videonun fiziksel ortamda hazırlandığını anlayabiliyor. Atölyedeki üretim sürecinde aldığım hazzı, geçtiğim yolları izleyici ile paylaşmaya istekli olduğumu söyleyebilirim.
Solda: Nermin Er, Bana Benden Yakın, Benden Yabancı (Atölye), 2025, Tuvale marufle kağıt üzerine mürekkep, 72x52 cm (çerçeveli)
Sağda: Nermin Er, Sarı Bina, 2025, Tek kanallı video (döngü), 2’01’’, 5 Edisyon
Nermin son olarak bundan sonraki üretimlerinde nasıl bir yol izleyeceğin hakkında, eğer kafanda bir şeyler belirmeye başladıysa, ipuçları vermen mümkün mü? Yeni animasyonlar görecek miyiz?
Şu an devam eden sergi için uzun bir düşünme ve uygulama süreci geçirdim. Vermek istediğim duyguyu anlatmanın yolu bu animasyonlarla oldu. Sanırım yine yapmak istediğim işlerde yine duygular ve fikirlerimi ifade etmek üzerinden ilerleyeceğim. Teknik ile ilgili kafamda net ve kesin cevaplar yok. Birden fazla yöntem olabilir, animasyon bende genç yaşta temellendiğim bir yol oldu hem onunla hem de farklı tekniklerle devam edebilirim diyelim.
Comentários