top of page

Gece Provası, estetiğin politikası

Doğu Özgün Mixer’de gerçekleşen Gece Provası adlı sergisinde insan merkezcilik meselesini ele alıyor. İktidar biçimlerinin eleştirisiyle beraber canlı varlıkları da perspektifine katarak dünyaya dair daha farklı bir bakış açısı sunuyor. Sanatçının bu estetik konumunun karantina günlerinin boğucu sürecinde sizlerle paylaşmanın kıymetli olduğunu düşündük

Söyleşi: İlker Cihan Biner


Doğu Özgün, Uzlaşma, 2018, Tuval üzerine yağlı boya, 170 X 127 cm


Gece Provası adlı serginin çıkış noktasından bahsedebilir misin? Bu çalışmaları ortaya koyarken amacın neydi?

Gece Provası’ndan önce üzerinde çalıştığım, düşündüğüm konuların başında “aidiyet” vardı. Kendimizi bir topluluğa, bir kimliğe veya bir yere ait hissedebilmek için çırpınışımızı ve acizliğimizi seyredip, mitlere olan düşkünlüğümüzü veya onlara olan ihtiyacımızı kavramaya çalışıyordum. Beni bu düşünce biçimi önce mitlerin içine çekti sonra da merkezden fırlattı. İnsan türünün merkezinde olan tüm yapı ve düşünce biçimlerini tekrar sorgulamamı sağladı.


Deniz canlılarının toprağa, toprak canlılarınınsa denize olan uzak mesafesi, aidiyet konusunda başvurduğum bir imge ve içerik ilişkisiydi. Bu bağlamda 2017 yılında yaptığım Uzlaşma resmi geçmişe yönelik bir uzlaşmadan bahseder. Ait olmak veya kabul görmekle ilgili kaygıları geride bırakarak olduğu haliyle kabul ediş veya bir daha geriye bakmaya ihtiyaç duymayacak bir terk edişi konu alır.


_________________________________________________________



Aidiyetin sağladığı güvenceyi borçlu bulur,

mülk kavramını kirli görür, güçlü

ve güvende olanı çaresiz, yalnız görür.


_____________________________________________________________


Gece Provası’nın çıkış fikri, ihmal ettiğimiz sezgilerimize, arzularımıza ve iç güdülerimize hakettiği haysiyeti geri verme sancısını içerir. Rasyonel akıl ile his veya sezgilerimiz, içgüdülerimiz arasındaki rekabeti adaletsiz bulur. Gece Provası aidiyet fikrinden vazgeçerek, sabit ve katı olan yapı ve merkezleri terk eder. Aidiyetin sağladığı güvenceyi borçlu bulur, mülk kavramını kirli görür, güçlü ve güvende olanı çaresiz, yalnız görür. İnsan olmayan hayvanların hayatta kalış biçimlerine odaklanarak kabul görme baskısından kurtulan insanın iktidar merkezlerini devirişine ve onlarla mücadele edişine odaklanır. İnsan merkezci dünyanın baskından kurtulmaya çalışan anti-türcü düşünüş ve yaşayış biçimlerini ortaya koymak, insanın hayvanlar içinde bir hayvan olduğunu hatırlatarak, önce insanın kendi vahşiliğiyle yüzleşmesini ve ardından bu vahşiliğiyle uzlaşmasını amaçlar.


Serginin adında zaman algısına dair göndermeler var. Neden geceyi tercih ettin?

Gece provası, ikili yaşamı barındırır. Gündüzün içine sığmayan tercihlerimizin geceye ertelenmesini hatırlatır. Geceyi öznel arzularımıza daha fazla yoğunlaştığımız bir zaman dilimi olarak görüyorum. Gündüz ise zorunluluklara ve kalabalıklara uyum sağlamakla meşgulüz. Bu zoraki uyumun baskısından kurtuluş için gece kendimizle başbasa kaldığımızda, geleceğimiz için yaptığımız planlar veya stratejiler aklıma “prova” ismini getirdi. Gece, mecburen çalıştığımız bir yerden kurtulmayı, uğradığımız mobbinglerin intikamını, verdiğinden daha fazlasını isteyen ilişkilerin terk ediliş taktiklerini barındıran bir zaman dilimi. Aslında Gece Provası, kendimizi gerçekleştireceğimiz bir kaçışın provasıdır.

Doğu Özgün, Korkak Ev, 2019, Tuval üzerine yağlı boya, 70 x 70 cm


Gece Provası birbirinden farklı teknik formları barındırıyor. Oluşan düzenlemeleri kaçış odaklı mı kurguladın? Ya da bizlere bu formların politikasından bahseder misin?

Evet, serginin içeriğindeki en kuvvetli iki eylemden biri kaçış, diğeri ise mücadele. Biraz önce bahsettiğim kabul görme/ait olma veya güvende hissetme hallerini, iktidar merkezleri olarak yeniden tasarladım. Böylece, sergide çoğunluğun onayına bağımlı mutluluk vaatlerine, yaşa, cinsiyete özgü öğretilere ve ezberlenmiş gelecek planlarına saldırı niteliği taşıyan bir birlik oluştu.


Sergide bu zorunlulukların ve kalabalıkların baskısı, sınıf/cinsiyet/ırk ve aile temelli iktidar merkezlerinde sorgulanır. Bu iktidar merkezlerini terk eden ve onlarla mücadele eden canlılarla karşılarız. Bu canlılar, iktidar merkezlerinin çıkmazlarından, hayvanların ilerleyiş biçimlerinden (uçanlar/yüzenler/sürünenler/yürüyenler) yararlanarak kurtulurlar. Hayvanlara ait edimler olarak gördüğümüz ilerleme biçimleri, yeniden inşa edilen kimliklerin tetikte olma hali olarak okuyabiliriz.


Mesela, Uçanlar, bir sevgiliye, bir ebeveyne, bir iş ortağına bağımlı olma halinden kurtuluştan ya da kurtuluş umudundan bahseder. Uçması imkânsız bedenin sınırlarını zorlayışına, bir sözleşmeyi fesh edişine ya da zapt edilmiş birinin kurtuluşuna şahitlik ederiz. Sürünenler serisini ise, sürünen hayvanların birer gizlenme ustası olma fikrine dayalı. Ekonomik sınıflar ekseninde oluşan bu seride, zenginliğin teşhiri ve yoksulluğun gizlenmesi serinin ana hatlarını oluşturur.


Gece Provası’nda heykel yerleştirmesi olarak Eyer adlı çalışmam dikenli kabukları olan canlı bir hayvan grubu olarak karşımıza çıkar. Üzerine oturulması imkânsız bu eyerlerin birilerinin atlara yaptığı gibi evcilleştirilmesi gerekecektir. Tıpkı atlar gibi, bu eyerler de insan görünce gidebileceği en uzak yere gidecekler fakat yine de birileri, bu eyerleri yakalayacak, bir kıçın altına girebilmeleri için, tek tek dikenlerini sökecek, pürüzlerini parlatacak, kendisinden geriye neredeyse hiç bir şey kalmayacaktır. Kalan ne varsa artık o kıçın altında ezilmeye mecburdur. İnsan için faydalı olmalıdır, yoksa başına büyük belalar açılacaktır.


Eyeri sırtına takılan evcilleşir, ehlileşir, eve dahil olur, haneden olur, eyeri sırtına takılan aynı sofradan yemez ama sofraya yemek taşır, evi taşır, ev ahalisini taşır… Eyer nişan yüzüğü gibidir, biliriz ki artık o at, “vahşi” bir kısrak değildir. Eyer hem kabul hem de bir yasalar sözleşmesidir. Şartlar ve ödüller listesidir. Boyun eğdiren bir zorbanın kıçının altında, ölümü görüp sıtmaya razı olanın da sırtındadır.


Son olarak, sergide mekâna yayılan bir koku yerleştirmesi var. Koku beyaz sabuna ait, ismi Alelade Bir Yalan. İnsanın göz merkezli yaşayışını ve diğer duyularına olan mesafesini hatırlatmak istedim. “İnsan gibi kokmak nedir?”, “Batılı ve medeni olan nasıl kokar?” sorularını soruyor. Beyaz sabun kokusunu mekâna yerleştirerek steril bir alan oluşturmak istedim, vahşi ve mücadele içindeki canlıları izlerken bu temiz kokunun izleyiciyi mesafeli ve steril olana değil, yırtıcı olana yaklaştırmasını amaçladım.


Fight Club filminden hatırlarsınız belki, sabun patlayıcı moleküller içerir. Bu güvenli temiz kokunun ev yapımı, domestik bir bomba olup olmayacağı şüphesi galeride havada asılı kalır. Belki de bahsettiğim iktidar merkezlerini patlatacak bir bombanın kokusudur Alelade Bir Yalan.

Doğu Özgün, Zombi Şehir, 2019, Tuval üzerine yağlı boya, 60 x 47 cm


Küresel bir salgın olan pandeminin hüküm sürdüğü süreçlerden geçiyoruz. Sergi ile Covid-19 arasında nasıl bir ilişki kuruyorsun?

2019’da Zombi Şehir isimli bir resim yapmıştım. Bu serginin paralelinde sürdüğüm bir konu daha var; “Medeniyetin esirleri” olarak özetleyebileceğim bir kavramsal çerçeveye sığabilir.


Zombi Şehir bir mantar türü olan Ophiocordyceps Unilateralis‘in hayatta kalma biçimine atıfta bulunur. Çoğunlukla kelebek veya karınca gibi hayvanlar için tehlikeli bir mantar olan Ophiocordyceps Unilateralis, önce hayvanın zihnini bulandırır, ardından kendisinin üzerinde yaşayabilmesi için kelebeği güvenli bir alana sürer. Ardından ölü kelebeğin üzerinde üremeye başlar. Mantar kelebeğin bedeni un ufak olana kadar kelebeğin bedeninde yaşamını sürdürür, kelebeğin fiziksel olarak yok oluşundan habersizdir. Zombi Şehir, bu mantarın hayatta kalma biçimiyle, insanın dünyayla olan ilişkisine odaklanır. İnsanın dünyanın başına gelmiş bir virüs veya tehlikeli bir mantar olabileceğinden şüphelenir.


Gece Provası da Zombi Şehir’le aynı fikirdedir. İnsan, tür bakımından en hırçın şekilde dünyaya yayılan ve kök salan canlı türü. Covid-19 virüsünün yarattığı bu sessizliği biyolojik bir tehlike olarak göremiyorum. Bugün yaşamakta olduğumuz zorlukların en temel sebebi, ekonomik dengenin canlıların yararına değil, tersine, mülkiyet ve paralelinde gelişen savaşçı politikaların esaretinde kalınmasından kaynaklandığını düşünüyorum. İktidarların yetersizlikleriyle yüzleşememe sancısı olarak okuyorum bu süreci.


İnsan merkezinden uzaklaşarak türler arasında gezindiğim Gece Provası sergimde, rasyonel aklın temsilcisi, kendini üstün irade sahibi olarak tanımlayan insanın acizliğiyle yüzleşmesini umuyor ve türler arasında daha adil bir düzeni savunuyordum. Artık virüsün şekil verdiği bir bir hayat düzeninde yaşıyoruz ve onun bize vereceği formları deneyimleyeceğiz.


İnsan kendisini saf/ari bir tür olarak görme yanılgısına düşmekte, halbuki insanın kendisi diğer canlılar gibi alelade bir canlı ve de birçok parazitin konakladığı yer. Mesela ben de bu bedenlerde hücre sayısından çok parazit yaşadığını yeni öğrendim. Gece Provası sergimde, resimlerde gördüğümüz canlıların insan mı yoksa hayvan mı olduğuna karar veremeyiz. Dengede duran bir canlının taşıyıcıları bazen postal giymiş ayaklar olabileceği gibi bazen çıplak toynaklar, pençelerdir.


İradeyi sadece insana ait gören düşünüş biçimlerini hatırlayarak, insanın diğer canlıların mekânı olduğunu hatırlayarak, iradi kararlarının ne kadarının kendisine ait olduğunu tekrar düşünmesini umuyorum.


Bunun yanında Eyer adlı yerleştirmede, dikenleri ve kuyruklarıyla, tam olarak hangi hayvan olduğunu kestiremediğimiz bir canlı grubunu sergi salonuna müdahale ederken izleriz. İnsanlara ait bir kapıyı ele geçirmiş, mekâna sızmaktadırlar. İnsanın alanını kısıtlamakta ve kendi varlıklarını hatırlatmaktadırlar; “Biz de varız, bizi bu sefer ezip geçemezsiniz” deyişlerini duyar gibi oluruz.

bottom of page