top of page

Feyezan üzerine yeni görsel deneyler

10 Eylül 2020'de açılan Murat Germen'in solo sergisi Feyezan/Overflow, 10 Ekim'e kadar Ferda Art Platform'da görülebilecek. Serginin küratörü Necmi Sönmez, sanatçı Murat Germen, serginin tasarımcısı Kerem Piker ve galerinin kurucusu Ferda Dedeoğlu ile konuştu


Söyleşi: Necmi Sönmez



Çalışmalarını uzun bir süreden beri yakından takip ettiğim Murat Germen’le birçok ortak proje geliştirmiştik. Bunların sonuncusu olan Feyezan/Overflow pandemi döneminde şekillenen bir sergi olarak daha önceki tecrübelerimizi aştığı gibi, hazırlanışı sırasında kurduğumuz verimli ortaklıklarla deneysel bir karaktere sahipti. Bu deneysellik sayesinde sanatsal çalışmaların farklı köşelerinde duran sanatçı, küratör, tasarımcı, galerici gibi kurumsal öğelerin belirlediği sınırları, çerçeveleri, aşarak “yapıt odaklı” ortaklıklar geliştirdik. Sergide birçoğu ilk kez izleyici karşısına çıkacak olan işler, bir yanda Murat’ın son yirmibeş yıllık üretim sürecinden süzülerek gelen çarpıcı görsellikleri, diğer yandan da onun araştırma yaparken arkasındaki tüm gemileri yakacak denli deney odaklı olduğunu ortaya koyuyor. Sergiyi oluşturan yapıtların ana yapılarındaki karakterler, serginin hazırlanışı sırasında kurulan ortaklıklarla da desteklendiği için sergi günümüzde tartıştığımız birçok sanatsal, politik, sosyolojik kavramları eleştirel bir parantez içine aldı. Bu bir çırpıda anlatılması mümkün olmayacak denli yoğun özellikleri gündeme getirmek için serginin oluşum süreci hakkında yazılı bir görüşme gerçekleştirdik.



Serginin hazırlıkları sırasında paylaştıklarımız son derece heyecan vericiydi. Kavramsal çerçevesinin oluşturulmasından serginin gerçekleşmesine dek geçen süre içinde sizin özellikle değinmek istediğiniz tecrübeler nelerdir?

Ferda Dedeoğlu: Bireysel görünürlüklerin, başarıların ve üretimlerin bu kadar yoğun olduğu bir zamanda, merkezinde Murat’ın işlerinin yer aldığı bu projenin böylesine uyumlu, etkileşimli bir takım çalışmasından ortaya çıkması benim için ayrıca çok anlamlı. Bu sektörde yola çıkarken, ismimizdeki ‘platform’ kelimesi tam da buradaki gibi farklı disiplinlerin bir araya geldiği projelerin yapılabildiği bir yer olma hayali ile düşünülmüştü. Murat’ın karantina dönemi üretimleri sırasında yaptığımız yazışmalar ile bir anda şekillenen bu takım çalışması, ortamın tüm belirsizliğine rağmen büyük motivasyon oldu bizim için. Küratör, sanatçı, mimar ve galeri olarak başladığımız bu proje bugün bir müze sergisi olabilecek türden bir sergiye dönüştü. Bu serginin parçası olmak, ev sahibi olmak gurur verici.


Murat Germen: Günümüzde sonuç süreçten daha değerli hale geldi ne yazık ki. Süreç ne kadar kısa olursa sonuca o derece çabuk varıldığından, süreç esnasındaki öğrenme, olgunlaşma potansiyeli de önemsenmiyor. Serginin gerçekleşmesine kadar geçen süreden aklımda kalan; işleri, özellikle de Necmi’nin “düşünce heykelleri” adını verdiği maket-heykelleri üretirken, el becerimi kullanarak bilgisayarın sanallığından ve bitmek bilmeyen bildirimler/uyarıcılardan uzak kalmamın salgın sırasındaki zorunlu tecridin manevi baskısını nasıl bertaraf ettiğiydi.


Diğer yandan; belli bir son ürün hesabı, tasarımı, hayali, kurgusu olmadan üretimlere “sıfır” planlama ile başlamak ve kullandığım malzemeler / ortamlar bana ne öneriyorsa, canım hangi yönü çekiyorsa, elim ne becerebiliyorsa bu doğrultularda gitmek bana “in situ” (yerinde yapım) karar verme mekanizma ve süreçlerinin özgürlüğünü yaşattı. “Kim ne der?” diye tasalanmadan üretmenin satın alınamaz huzuru insana “iyi ki doğdum!” hissini köküne kadar yaşatıyor.

Son olarak, sergi içeriği üretim sürecinin küresel salgına denk gelmesi ve tecridin yol açtığı maddi, manevi zorunlulukların içeriğe ve işbirliği gereksinimine %100 etki yapmış olduğunu belirtmek isterim. Salgın olmasaydı bu sergi bambaşka bir sergi olurdu…

Kerem Piker: İşbirlikleri çok değerli, hele ki hepimizin kendi bireysel alanlarına hapsolduğu küresel salgın günlerinde. Ferda’nın daveti üzerine gerçekleşen bu işbirliğinin, dijital araçlar vasıtasıyla kimi zaman üç ya da dört farklı şehirden katılımlı toplantılarla gerçekleşmesi ilginç bir deneyim oldu. Koşullar ne kadar olağanüstü olsa da uygun ortamlar yaratıldığında insan bir yolunu bulup üretmeye devam ediyor. Bu yönüyle Ferda’nın kurduğu Platform, salgın günlerinde dijital bir platforma da dönüşerek hepimizi üretken kılan bir işbirliği ortamına dönüştü.


Kişisel olarak serginin bir galeri sunumundan çok, araştırma odaklı bir enstitü projesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü serginin oluşum sürecinde kişisel olarak katılımcıların kendileri için belirlenen profesyonel sınırları aşarak, son derece paylaşımcı davrandıkları gördüm. Bu sayede deneysellikle attığımız her adımın karşılıklı güveni tetikleyerek bizi farklı görselliklere götürdüğünü düşünüyorum. Bu konularda sizin yorumlarınız neler?

Ferda Dedeoğlu: Kolektif çalışmanın bir yandan özgürleştirici olduğuna inanıyorum. Herkesin birbirinin yaptığı işe olan güveni, vizyonu daha da genişletmemize ve daha özgür düşünmemize yardımcı oldu. Madem böyle bir iş yapacağız en iyisi olsun, hakkını verelim diyerek herkes ne gerekiyorsa yaptı. Murat’in eserleri temel belirleyici iken, mekân diğer belirleyici oldu. Yapılan sergi tasarımını eserlerle bir bütün halinde alıp farklı yerlerde sergileyebilecek esneklikler göz önüne alındı. Galeri ayağı sadece başlangıç, sonrasında da bu serginin heyecan verici yeni yolculukları olacağına inanıyoruz.

Murat Germen: Yaşam gittikçe bireyselleştirildiğinden, ortaklaşa / müşterek / örgütlenmiş süreçler peyderpey devre dışı bırakılmaya çalışıldığından bir araya gelip beraber üretme eylemleri de azalmaya başladı. Bu hal sanat dünyasına da sirayet etti; eskiden algılarımızı ve sanatın akışını değiştiren, muhalif ve radikal üretimler yapan kolektif sanat akımları yerini daha ölmeden eserleri milyonlarca avroya satılan yıldız sanatçılara bıraktı. Sanat kendini kısmen ve mecburen “kara sermaye”nin kara parasını aklarken buldu.


Bu sergide küratör, sergi tasarımcısı, galeri ekibi ve sanatçı unutulmaz bir işbirliğiyle çalıştılar. Bu tür kolektif üretimler sanatçının kendi küçük dünyasından çıkıp kendi işlerine dışarıdan daha geniş bir açı ile bakabilmesini sağlıyor. Necmi’ye genel çerçeveyi tutarlı ve özlü bir bütüne yönlendirdiği, Kerem’e eserlerimi başka bir düzeye taşıyan ve ilk gördüğümde en ufak bir itiraz hissi taşımadan heyecanla benimsediğim tasarımlar önerdiği, Ferda’ya ise herkesin moralinin yerlerde olduğu böyle bir dönemde morali yüksek tutarak bizlere bu esnek zemini hazırladığı için içtenlikle teşekkür etmek isterim. Farklı yaratıcı alanlardan gelen bireylerin aralarında gerçekleşen paylaşım ve işbirliğinin Konstrüktivizm, Bauhaus gibi eski “dava” oluşumlarında gözlemlediğimiz sinerjiye yol açması insanı çok umutlandırıyor.


Kerem Piker: İşlerin hem içeriği hem de sayısal olarak çokluğu, sergi mekanını düzenlerken mekanı işlerle yeniden kurgulamaya imkan verecek türdendi. Bir tasarımcı olarak bu fırsat her zaman karşınıza çıkmayabilir; bu noktada herkesin yeni fikirlere açık davranması işbirliğini kuvvetlendiren bir unsur oldu. Sonuç benim açımdan bu sebeple çok heyecan verici.


Korona öncesi ve sonrasında gelişen sergimiz, güçlü bir şekilde günümüzün politik manzaraları karşısında tavır alıyor. Bunun bütüncül bir yaklaşımla karantina dönemlerinin izleriyle, tortularıyla mücadele ettiğini belirtmek bence bir tür gereklilik. Sizce serginin “eski ve yeni normal” arasında durdurduğu, kendini konumlandırdığı noktalar nerelerdir?

Ferda Dedeoğlu:Eski ve yeni normal olarak değil de, serginin korona öncesi planı ile korona sırasında şekillenen planı var benim için. Murat’ın eserlerinin içeriği ise korona dönemi yaşadıklarımıza yönelik işler. İçeriklerini, konularını, işlerin bu sergiye seçilme nedenlerini ve üretimlerin çeşitliliğini korona dönemi şekillendirdi biraz da. Sergileniş biçiminin bu şekilde kolektif bir çalışmaya dönüşmesi ise tamamen korona döneminde ortaya çıktı. Benim için normal ve yeni normal kavramları sadece serginin sergileniş biçimi ile şekilleniyor kafamda. Korona sayesinde sergi kolektif bir projeye evrildi diyebilirim. Normal dediğimiz zaman nasıl işimizi yapmaya devam ediyorduysak yeni normal dediğimiz zamanda yine tek yapabileceğimiz işimizi en iyi şekilde devam ettirmek. Bu kavramlara çok takılmıyorum. İş devam ediyor, sergiler devam ediyor, biz yola devam ediyoruz.


Murat Germen: Normal hep muktedirlere göre tanımlanıyor, çünkü “norm”u hep onlar belirliyor. Dolayısı ile eski normal ile yeni normal arasındaki fark; sermaye sahiplerinin ne kadar daha çok veya ne kadar daha az kazandığının farkı, ya da hangi sermayedarların iflas ettiği hangilerinin de servetlerine servet kattığı (örneğin Amazon, Google, Facebook gibi çevrimiçi konglomeralar) üzerinden değerlendirilmek durumunda. Benim hayatımın “yeni normal”i yok örneğin; bağımsız ve dik durabilmek için çalışmaya, fikir / kavram / eser üretmeye devam etmek dışında bir seçeneğim olmadığı için salgın öncesindeki gibi devam ediyorum hayatıma.

Son zamanlarda “yeni” teriminin; muktedirler ve sermaye sahiplerinin müşterilerini ikna etmek, meşrulaştırmak, mal satmak üzere suiistimal ettikleri sanrısal bir kavram olarak servis edildiğini düşünüyorum. “Yeni dünya düzeni”, “Yeni Türkiye”, “yeni normal” gibi tamlamalar ya erkin yeni sahiplerini, ya da erkin mevcut sahiplerinin yeni boyun eğdirme yöntemlerini kutsayan/kutlayan isimlendirmeler olarak karşımıza çık(arıl)ıyor.


Kerem Piker: Eski halimizin ne kadar normal olduğu epeyce su götürür de olsa, onu özler olduk. Bizler her şeye rağmen bir galeri ortamında bireysel olduğu kadar kolektif bir şekilde tecrübe edilecek fiziksel bir serginin tasarımını ve kurgusunu oluşturduk. Yeni normal eğer sergileri sohbetlerimize eşlik eden yüksek sesli kahkahalarla kutladığımız, düşünmek, konuşmak ve tartışmak imkanı bulabildiğimiz buluşmaları bir kenara bırakmak anlamına geliyorsa bu bile kendi başına önemli bir kayıp. Bu belirsizliğin tam ortasında, Feyezan’ın ileride hatırlanmaya değer bir iş olarak yerini aldığını düşünüyorum.


bottom of page