top of page

Doğada gördüğüm her şeyde sen varsın…

Her ay unlimitedrag.com’da yayımlanacak Yeryüzü Öyküleri, avcıların, imparatorların ve savaşların değil toplayıcıların, tohumların, kuşların ve su yollarının hikâyelerini arar. Serinin ilk yazısında Camila Rocha, Brezilya’nın nadir bitkilerinden Actinocephalus’un sesini ödünç alıyor


Yazı: Camila Rocha

Çeviri: Murat Senemoğlu


ree

Camila Rocha, Earth’s surface serisinden, Várzea de São Gonçalo, 2025


Yeryüzü Öyküleri, bir coğrafyanın sürekli değişen koşullarından anlatılar toplamak için farklı grupları bir araya getiren gezici bir atölye serisidir. Bu yaklaşım, bugünün politik ve çevresel çalkantıları içerisinde, geçmişten bugüne uzanan iktidar yapılarının yarattığı koşullar içinde hikâye anlatma gerekliliğine yanıt vermeye çalışır. Her atölye, kentsel ya da kırsal farklı bir konumda gerçekleşir; her buluşmanın sonunda toplanan haritalar, çizimler, yazılar ve diğer disiplinler aracılığıyla ifade edilen coğrafi hikâyeler giderek büyüyen bir antolojiyi oluşturmayı amaçlar. Coğrafi hareketlerin izlerini takip ederek Şirince, Türkiye’de başlayan atölyeler, Atina, Yunanistan’a doğru ilerleyecek. Art Unlimited’ın çevrimiçi platformunda yayınlanan Yeryüzü Öyküleri büyüyen antolojisine katkıda bulunmak üzere her ay bir yaratıcıyı davet ediyor.


Sarp kayaların yerden duvar gibi yükseldiği, toprağı taşlı çakıllı bir yerde doğdum ben. Yakın atalarım kim, pek bilmiyorum. Muhtemelen yerde sürünerek ilerleyen benden önceki bir türdüler, bir vakit sonra bugün “ben” olarak tanımladığım bu varlığa dönüştüler. Bazı biyologlar yaşamıma And Dağları'nın yüksek rakımlı platolarında başladığımı, evirilip yeryüzünün bu köşesine kadar ilerlediğimi ve sonunda türümün bugün yaşadığı toprakları istila ettiğimi söylüyor. Bu söylenenler doğru mu, hiç bilmiyorum ama doğru olduklarına inanmak istiyorum.

 

Durun bir dakika! En ilk atalarım kim biliyorum aslında, aramızda “her şeye rağmen hayatta kalan” diye adlandırdığımız eğrelti otu o.


Camila Rocha, The first Samambaia, 2024, Tuval üzerine akrilik ve yağlı boya, 25x18cm
Camila Rocha, The first Samambaia, 2024, Tuval üzerine akrilik ve yağlı boya, 25x18cm

Eğrelti otunun hikâyesi gerçekten inanılmaz. 450 milyon yıl kadar önce suda yaşarken karaya geçmeyi becermiş. O zamanlar öyle çok yağmur yağarmış ki günler günleri kovalar, gökyüzünden düşen damlalar bir türlü dinmezmiş. Böyle böyle, çoğu canlı varlığın yaptığı gibi bir yere kök salmış, kendine bir damar sistemi geliştirmiş ve yeryüzümüzde ilk kez sert toprağın üstünde, kendi başına ayakta durmayı başarmış. Gücünü düşünebiliyor musunuz? Ya cesaretini? Yerçekimine kafa tutup sadece yeni bir şey, bambaşka bir şey denemek uğruna varoluşunu riske atışını? Elindeki yetmemiş, daha fazlasına ihtiyaç duymuş ve fütursuzca kovalamış istediklerini.

 

İnanabiliyor musunuz, gökyüzünden düşen ateş toplarına, kırıp geçiren salgınlara, her bir yanını yemeye çalışan kocaman ağızlara, donarak yok olmasına ramak kalmasına rağmen o varoluşunu sürdürmüş. Hayatta kalmayı başarmış. Kendini çoğaltmanın çok özel bir yolunu bulmuş: Rüzgârla etrafa yayılan altın renkli minicik noktacıklarla türemiş; bu sayede türümüzün âlemi evirilmiş, ben de bugün olduğum ben olmuşum.

 

Ne yazık ki o tür, artık benim yakın yöremde yaşamıyor.


Benim türüm ise hükmünü yapayalnız sürüyor. Ben Brezilya topraklarının yüzde birinden daha azını kaplayan Campos Rupestres denen bölgede bulunuyorum. Daha doğrusu sadece bu köşede, taşkın yatağı ya da Varzea de São Gonçalo dedikleri bir yerde gelişip serpilebiliyorum. Tam tamına buraya özgüyüm, yani bugün bulunduğum yerin dışında hiçbir yerde var olamıyorum. Beni ben yapan üstünde salındığım toprağın ve minerallerin eşsiz ve istisnai özellikleri. Ama aynı zamanda, yeryüzünün başka hiçbir yerine göçmemi ya da başka bir yerde başarıyla çoğalmamı imkânsız kılan da o.

 

Kendimi anlatmaya başlamadan önce gelin biraz çevremi anlatayım isterseniz.


Camila Rocha Campo da Várzea de São Gonçalo'da, MG, Brezilya, Fotoğraf: Anderson Santos
Camila Rocha Campo da Várzea de São Gonçalo'da, MG, Brezilya, Fotoğraf: Anderson Santos

Buraya gelmeye cesaret ederseniz burada doğanın değiştiğini fark edersiniz. Tüm bitkiler yerden yayılan cinstendir, çok kısadırlar ve toprağa çok yakın biterler. Bu bitkiler üzerlerine basıp geçen hayvanlardan çok çekerler ama içlerinden bazıları yine de basılmaktan hoşlanır, bir tür BDSM gibi, ayaklar altında çiğnenmek diye tabir ediyorlar bunu.


Buraya gelirseniz kayaları tırmanıp aşmanız, yerin derinliklerinden fışkıran pınarların üstünden atlamanız gerekir; üstünüze başınıza çamur bulaşır, milyonlarca yıl önce parçası olduğu çevredeki duvar gibi yüksek kayalardan kendini koparıp etrafa saçılan kumlar ayaklarınıza dolar.


Ardından birden bire beni görürsünüz, tek başıma ayakta.


Yakın yöremde daha çok anneler ve kız kardeşlerden oluşan, genişleyen, çoğalan bir ailem var aslında, hepsi bir arada yaşıyor ama ben yalnız yaşamayı ve etrafımda olup biteni izlemeyi tercih ettim. Böylece çevremde daha fazla doğa var bana ait, daha geniş bir ufuk…


Peki, ben nasıl buraya vardım? Büyük ihtimalle üreme dürtüsüyle çiftleşme havasına girmiş ve bu yüzden enerjisi pik yapmış annem çiçeklenmesi için ürettiği binlerce poleni bünyesinde taşımış, bu polen yatağı coleopterous denilen kın kanatlıların içinde toplu seks âlemi yapmasına olanak sağlamış. Coleous “kın”, ptera ise “kanat” demek. Bu haşarı varlıklar kanatlarının bir çiftini keratinleşip sertleşerek kın vazifesi gören ikinci bir çift kanadın içinde saklarlar. Bu yüzden o doğal yanardöner ışıltıya, o parıltılı kabuğa sahiptirler. Doğrusu çok şık bulurum o parıltılı kabuklarını, ne yalan söyleyeyim azıcık da kıskanırım.

 

İşte onlardan biri, çiçeklerden birini tozlamış; kuru büzüşük bir meyve olmuşum, almışlar götürmüşler beni, ailemden çok uzağa taşımışlar, tanrıçalar bilir nasıl... Olsun, ziyanı yok. Bu halimle barışığım artık. Daha önce de dediğim gibi, tüm ihtişamımla kendi başıma dimdik ayakta durduğum daha özgür bir alana sahibim; bu kadar yolu tepip buraya kadar gelmeyi göze alanlar, ilk beni görürler, adeta cennetin bir tezahürü gibi…

 

Camila Rocha, Earth’s surface serisinden, Várzea de São Gonçalo, 2025
Camila Rocha, Earth’s surface serisinden, Várzea de São Gonçalo, 2025

Gövdem kısa dallıdır, köksapım yoktur. Spiral şeklinde sarmal uzayan yapraklarım hiç solmaz, kalıcıdır; yönelimim aşırı diktir; yaprak ayası biçimim mızrakımsıdır, geniş başlayıp daralırlar; tüy örtüsüyle kaplı yaprak ayamın her iki tarafındaki tüyler çok ince ve kısa başlar, giderek seyrelen tüylerim sonunda yok olur ve pürüzsüz bir görünüm kazanırım.

 

Ahhh, çiçek salkımım… Eksenim uzamaya meyillidir; eksenim boyunca yapraklanan yapıda braktelerim, yani Türkçesiyle bürgülerim ve/veya yine hiç solmayan, kalıcı türde parakladlarım vardır; parakladlarım yapraklarımın rozetlerinin koltuk altlarında konumludur; tomurcuk torbam kısa ve yumuşak tüylerle kaplıdır; paraklad başına düşen çiçek saplarımın sayısı birden çoktur ve yapısı şemsiyemsidir; meyvelerim olgunlaştığında çiçek saplarım dökülür; çiçek saplarımda dikenimsi ile ipeksi arasında değişen dokuda tüylerle kaplı bir tüy örtüsü vardır / tüyler basit yapıdadır; çiçek salkımlarımda yer alan çiçek başlarım yarım-küresel şekillidir; involukral braktelerimin biçimleri elips şekilli ile ters yumurta şekilli arasında değişir. Çiçeklerim… Braktelerim çiçeklenir, bu çiçekler paralel kenarlı uzunca şekilli ile elips şekilli biçimdedir; taç yapraklarımın içinde kupa şeklinde bir erkeklik organı bulunur. Bünyemde birçok cinsiyeti barındırırım, evet, yapım biraz karmaşıktır doğrusu.


Sizin türünüzden gelen birtakım araştırmacılar beni inceledi. Tüm türleri sınıflandırmak ve nesillerinin tükenmesini engellemek amacıyla geliştirilecek koruma önlemlerini belirlemek için yapılan bir analize tabi tutuldum ve bu analizde tanımlanan yedi nadirlik biçimine göre değerlendirildim. Bulgular nadir bir tür olduğumu ortaya çıkarmış, öyle dediler.

 

Bir taraftan da sizin türünüzden çok çektim. İnsan eliyle çıkardığınız yangınlardan, var olduğum çevrelerde giriştiğiniz o korkunç madencilik çalışmalarından… Eğer böyle devam ederseniz yeryüzünden silinmem ve tamamen yok olmam işten bile değil.


Ama daha önceleri böyle değildi: bir zamanlar, on bin yıl kadar önce, sayınız çok azken göçebeydiniz. O vakitler avcı-toplayıcı olarak yaşardınız, hayatta kalmak ve yaşamlarınızı idame ettirebilmek için gerek duyduğunuz aletleri yapmak için çevrenize bel bağlardınız. Daha yerleşik, tarıma dayalı bir yaşama geçmek üzereydiniz ancak avcı-toplayıcı olarak sürdürdüğünüz göçebe yaşam tarzınız, burası da dâhil olmak üzere, hâlâ birçok bölgede en sık görülen yaşam biçimiydi. Mevsimlere göre değişen yiyecek kaynaklarını takip etmek için sürekli yer değiştirirdiniz. Görünüşe göre, başka diyarlarda benim gibi varlıkları çevrenize uyumlu hale getirip evcilleştirme ve ekip biçerek yetiştirme konusunda epey bir yol kat etmişsiniz. O döneme Neolitik Devrim diyorsunuz.

 

Burada ise sadece seyirci olarak kaldınız, tıpkı benim gibi. Farklı mineralleri, hayvan kanı, tükürük ve yumurta gibi materyalleri karıştırarak elde ettiğiniz kırmızı renkli bir mürekkep-boya yardımıyla çevrenizin ilk tefsirlerini yapmış ve yaşadıklarınızı betimlemişsiniz; düşüncelerinizi ve deneyimlerinizi kaya yüzeylerine işlemişsiniz. Merak ediyorum, biri neden böyle bir dürtü duyar, neden temsil etme ihtiyacı hissedilir?


Mağara resmi, 10,000 yıllık, Várzea de São Gonçalo, MG, Brezilya, Fotoğraf: Camila Rocha


Yakın yöremde bu resimlerden birkaç tanesinin olduğunu biliyorum. Çizimler hakikaten çok etkileyici; bir de bunların on binlerce yıldan daha uzun bir süredir orada olduklarını düşünmek insanın aklını başından alıyor. Ama daha da şaşırtıcı olan şey, temsil etmeye nasıl karar verdiğiniz: dama tahtasına benzer tasarım tekniğiyle resmettiğiniz ve farklı yönlere doğru çizdiğiniz ince çizgilerle boyadığınız çizimleriniz neredeyse canlanacak gibi duruyor; tuttuğunuz balıklar, avladığınız geyikler gibi dört ayaklı hayvanlar, hatta bunların ayakları, kürkleri sanki hareket ediyor. Olduğu yerde öylece hareketsiz duran bir kayaya hareket katmışsınız. Bazen merak ediyorum, acaba dünyanın başka yerlerinde bu çizimlerin aynılarını yapmaya hâlâ devam ediyor musunuz?


Actinocephalus'un videosu, Video: Camila Rocha


Bana gelince, burada sadece duruyorum, neredeyse kıpırdamadan. Gerçek ve yegâne olduğumu biliyorum. Günlerimi sizin geçişinizi, sert kopan fırtınaların geçişini, tahrip edici kuraklık mevsiminin geçişini izleyerek geçiriyorum; bunlar yüzünden kendimi besleyecek suya erişebilmek için köklerimi daha derinlere salmam gerekiyor artık. Bir taraftan da tüm canlıların büyük bir coşkuyla gelişip serpildiği yeşerme mevsimini, farklı alacakaranlıklar ve şafakların gözlerimin önüne sereceği türlü manzaraları izliyorum. Varlığımı burada uzun bir süre sürdüremeyeceğimin, arda kalan zamanımın o kayalara çizilen resimlerin kaldığı süreye bile yaklaşamayacağının farkındayım. Keşke o kayalarda temsil edilen ben olsaydım, böylece sonsuza kadar kalabilirdim. Temsil etmenin amacı bu mu acaba? Sonsuza kadar yaşamanın sırrı başka varlıkların zihinlerinde yer etmek mi?


Camila Rocha, Portrait of Actinocephalus, 2025, Kâğıt üzerine sulu boya, 22x16.6 cm
Camila Rocha, Portrait of Actinocephalus, 2025, Kâğıt üzerine sulu boya, 22x16.6 cm

Şimdi sıra geldi uzun ve ilginç ismimi tanıtmaya. Benim adım Actinocephalus, tanıştığımıza memnun oldum. “Actino” radyasyon anlamına gelir, “Cephalus” ise Antik Yunanca “kephalē” kelimesinden türetilmiştir, yani “baş” demektir. Bu sözcük farklı biçimlerdeki nesnelerin birleşerek oluşturdukları yeni nesnenin isimlerinde ya da bilimsel bağlamda baş ile ilgili şeyleri ifade etmede kullanılır. Mitolojide ise “Cephalus” bir kahraman figürdür. Acaba ben de bir kahraman mıyım?

 

Beni sık sık ziyarete gelen nazik bir insan dostum bir gün gerçeği tanımlamaya yarayan şey dildir diye kulağıma fısıldamıştı.

 

Ben gerçeğim.

 

Camila Rocha, 

Haziran, 2025

 

Vinicius Lucatelli, Anderson Santos ve Suzana Martins’e en içten teşekkürlerimle…


Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page