top of page
Merve Gül Özokçu

Bir yerin olursa her şeyi yapabilirsin*


Kadınlar, aldıkları eğitimler ve katıldıkları toplantılar sonrasında köylerinde bulunan kahvehane, cami, meydan gibi tanımlı erkek egemen mekânlara kalıcı ve kapsayıcı bir alternatif istiyor.

Sosyal eşitsizliğin bugünkü boyutlarını cinsiyet, gelir dağılımı, eğitim, kentte ve kırsalda görülen farklılıklar gibi açılardan irdelemek mümkün. 21. yüzyılın getirdikleri toplumsal eşitsizliği katbekat arttırırken, kendi toplumsal gerçekliğimizde geçmişten bugüne taşıdıklarımız genel geçer serzenişlerle dillendikçe kanıksanıyor. Bir şey yapma ihtiyacı duyan aktörler mevzuların neresinden tutacağını bilemiyor veya eşitsiz koşullarda yaşayan insanlara ulaşamıyor. Mevcut eylem birikimine rağmen yaygın bir kültürün oluşmamış olması ve arşiv yokluğu sivil toplumun harekete geçme hızını düşürürken, çevresinde olup bitenleri kavrayıp hak savunuculuğu yapma noktasında da eksik bırakıyor. Kendi konumunda/coğrafyasında sıkışmış ve sadece kendi yaşadıkları üzerinden bir şeyleri tartışabilen kişilerle, sadece kendi disiplini üzerinden düşünebilen ve “öteki”yle bir araya gel(e)meyen kişilerin sıkıntıları bir noktada ortaklaşıyor. Bir başkası için elini taşın altına koymak, kendi derdini tanıyıp çözüm yollarını arıyor olmak anlamına geliyor.

Bugün üretim alanı tüketime odaklanmış, ekonomik girdiler uyarınca tek tipleşen mimarlık pratiğinin aktörleri diğer tüm disiplinlerde olduğu gibi eşitsizlik üzerine düşünüyor. Bu durum eyleme geçen mimarın ya “hep yaptığı iş”i ezbere tekrar etmesiyle sonuçlanıyor ya da tariflenemeyen süreçlerde eyleme geçemeden niyeti sönümleniyor. Adaletsizliğin karşısında durmanın yolu mimarların kendilerini de masaya yatırmalarından, tasarım girdisi olarak sürece dahil olan her kalemin sorgulanmasından, mimarlık yapma biçiminin tasarımın kendisine dönüştürmesinden geçiyor. Araştırmayı derinleştirmek de iletişim ağını mevzunun aktörlerine/coğrafyasına kadar genişletmekle mümkün olabiliyor. Mimarlık süreçlerinin ucu açık bir deneye dönüştürülmesi toplumsal eşitsizliğe süreç ve mekân üzerinden bir çözüm öneriyor. Mevcut rolleri kırmakla mümkün olabilecek bu yaklaşımın geleceği kolektif olarak çalışmakta ve/veya müelliflik kaygısı güdülmeksizin araştırmayı açık kaynağa dönüştürmekte yatıyor.

2011 yılında kurulmuş bir dernek olan Herkes İçin Mimarlık (HİM), sosyal sorunlar karşısında mimarlık ve tasarım alanından çözümler arayan örneklerden biri. Daha fazla inisiyatif alınmasını teşvik etmek ve mimarlık yapma biçimi ile mimarlık eğitimine yeni açılımlar kazandırmak hedefleri arasında. Açık çağrılarla beslediği tüm proje süreçlerini şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütüyor. Çalışmalarında mümkün olan en geniş katılımı ve desteği sağlamak için ayrım ve sınıflandırma yapmaksızın ilgili tüm muhataplarla iletişime geçiyor ve ortak amaçlar için çalışılabilecek bir platform olmayı hedefliyor. HİM, ülke ve dünya gündeminde olan meseleler ve kişi ya da kurumlardan gelen çağrıları toplum yararı gözetme, gönüllülük ve emek ilişkisini kötüye kullanmama gibi hassasiyetlerle ele alıyor.

HİM’in gerçekleştirdiği uzun soluklu projelerden Türkiye Mimarlık Yıllığı 2016’ya da giren Kadın ve Çocuk Mekânları Projesi, kendi disiplini dışından beslenen bir sivil toplum ortaklığı olarak öne çıkıyor. Tokat’ın beş köyünde gerçekleştirilen iç mekân tasarım ve uygulamalarını içeren çalışma, Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)’nın 2012’den beri bölgede yürüttüğü Kırsal Alanda Yaşayan Çocuklar İçin Eşit Bir Başlangıç Projesi’nin bir devamı niteliğinde. AÇEV’in köylerde verdiği eğitimlerin akabinde, kırsal alanda eksikliği hissedilen “kendilerine ait bir mekân” ihtiyacı kadınlar tarafından dile getiriliyor. Kadınların kendi taleplerine göre şekillendirdikleri eğitimlere devam edebilmek, çağı yakalayabilmek için bilgisayar kullanabilmek, başka köylerde örneklerini duydukları gibi bir kadın tiyatro topluluğu kurmak, kendilerine hitap eden kitaplara erişimlerini kolaylaştıracak bir kütüphaneye sahip olmak, toplu üretim yapabilmek, birbirleriyle kaynaşmak, fikir alışverişinde bulunabilmek ve dolayısıyla tüm bunlara zaman yaratabilmek için çocuklarını güvenli bir yere bırakabilmek şeklinde sıraladıkları istekler doğrultusunda geçmişte farklı işlevlere sahip olup atıl kalmış olan yapılar 2014-2016 yılları arasında etaplanarak dönüştürülüyor.

“Biz Ormandibi kadınları hayatımızda bir araya gelip oturmuş kadınlar değildik. Küs gibi herkes kendi evinde oturuyordu. Uzaktan tanıyorduk birbirimizi ama bir araya gelip konuşmuyorduk.” ... “İşim olmadığı gün bile yolumu o tarafa düşürüp muhakkak önünden geçiyorum. Bugün de mesela önünden geçerken bir baktım, içim serinledi. İnşallah burası daha da cıvıl cıvıl olacak. Bu eğitimlerden en büyük kazancımız bu mekân oldu. Neden önemli biliyor musunuz? Bir yerin olursa her şeyi yapabilirsin. Birlikte konuşursun, eğitim alırsın, fikir alışverişinde bulunursun.”

Necla Karlık, Ormandibi Köyü, Tokat*

Benzer hassasiyetlere sahip iki sivil toplum kuruluşunun kurduğu birliktelik farklı konularda fikir üretmeye elverişli ve sürekliliği sağlayan bir zemin oluşturuyor. Kırsalda kadın ve çocuk olmak üzerine çok yönlü ve uzun soluklu bir deneyim, farklı coğrafyalarda/değişken konularda çalışan, odağında mimarlık temelli araştırmalar bulunan bir başka deneyimle birleşiyor. Derin toplumsal tektoniklere bağlı eşitsizliklere, katılımcı bir yaklaşım geliştirmek konuya hakim bir pratikle beraber mümkün olabiliyor. AÇEV’in çalışılan köylerde uzun süreli faaliyet yürütmüş olması; yeri, şartları ve kişileri tanıması ve proje beklentisinin bu çalışmalar sonucunda örgütlenmiş bir yerel gruptan gelmesi; mimarlığın dışarıdan karar verilip gerçekleştirilen bir uğraş olmaktan çıkararak, ortaklaşa üretilen bir olgu haline gelmesini kolaylaştırıyor.

Kadınlar, aldıkları eğitimler ve katıldıkları toplantılar sonrasında köylerinde bulunan kahvehane, cami, meydan gibi tanımlı erkek egemen mekânlara kalıcı ve kapsayıcı bir alternatif istiyor. AÇEV’in bölgedeki faaliyetleri sonlandığında başka eğitimlerin devam etmesini teşvik etmek ve kendi kendilerinin okulu olabilmek, kendi kararını alabilmek ve zamanla karar alma mekanizmalarına katılabilir olmak, toplumsal hayatta daha etkin bir rol oynayabilmek, öz güvenlerini kazanmalarını destekleyebilecek, özgürce bir araya gelerek sorgulama ve araştırma konusunda farkındalık yaratarak, önce ailelerinde sonra toplumda değişim potansiyelini oluşturmak için çevrelerine karşı çıkarak yardıma çağırıyorlar.

“Biz eskiden köye gidince muhtara, imama, okul müdürüne haber veriyorduk. Sonradan direkt kadın gruplarıyla temasa geçmeye başladık. Kadınlar orada bir muhatap merci oluşturdular. Kendilerine isim koymaya başladılar; Şen Kadınlar, Güneş Kadınları, Çağdaş Kadınlar gibi. Daha sonra bu kadınlar dediler ki, ‘Kuran Kursu var, hoca kurs bitince gidiyor, okulda müdür dersler bitince gidiyor. Biz ne yapalım, bizim hiçbir yerimiz yok. Sohbet edebileceğimiz bir yer bile yok.’ İşte kadınların mekân ihtiyacı böyle ortaya çıktı. Tabii bu, bir buçuk yıllık bir süreç.”

Emine Kuzutürk, AÇEV*

Köylere yapılan keşif gezileri ve ilk sohbetlerin ardından, AÇEV proje sorumlularıyla beraber alınan ilk prensip kararlarla, fonksiyonu nispeten tanımlı Keşlik Köyü’ne ilk uygulama yapılıyor. Takip eden diğer etaplarda farklı köylerin süreçleri iç içe geçirilerek mümkün olan en sık sayıda ziyaret yapılıyor ve çeşitli iletişim yöntemleri deneniyor. Proje, HİM’in süreçlerinde en baskın şekilde ön plana çıkan takvimle; açık çağrılarla üniversite öğrencilerinin sürece dahil edilmesi, kolektif tasarım, kullanıcıdan geri bildirim alınarak revizyonlar yapılması, yerinde ve köylüyle beraber uygulamanın yapılması; gerçekleşiyor. Köyleri ziyaretlerde görseller eşliğinde muhtemel senaryolar üzerinden sohbet ederek güvenlik, hijyen, mekânı ortak kullanma, ortak mekânın sorumluluklarını alma, köydeki erkeklerle ve çocuklarıyla kurdukları ilişki gibi kritik olabilecek konulara karşı kadınların nasıl konumlandıklarının haritası çıkartılıyor. Tasarımın ana fikri olarak ortaya çıkan farklı ihtiyaçlara cevap verebilmek için istenildiği zaman kolayca yerleri ve işlevleri değiştirilebilecek modüller üretiliyor.

İhtiyaçların sağlıklı bir şekilde belirlenmesi, imkanlar ışığında düşünülmesi, her kesimin sözünü söyleyebilmesi ve karşılıklı öğrenmelerin gerçekleşmesi için çok sesli ve uzun soluklu süreçler gerekiyor. Uygulama aşamasından sonra da kullanıcılarla irtibatta kalınması geri bilgilendirmeler yoluyla öğrenmenin ve projeye dahil olmuş her aktörün devamlılığını sağlıyor. HİM, bu bilgi aktarımı ve üretimi sırasında, aracı ve kolaylaştırıcı olmaya, kendi de sürekli öğrenmeye çalışıyor. Bu durum her seferinde geçmişi değerlendirip, duruma özgü yeni yaklaşımlar arayışını canlı tutuyor.

Fiziksel mekânın beraber üretimi ve dönüşümü insanların bir amaç için bir araya gelmesine ve sonrasında mekânın topluluk tarafından sahiplenilmesine katkı sağlıyor. Bu mekânın sınırlarını boyutlarından çok, ortak hafızada kazandığı anlamlar belirliyor. İhtiyaç duyulan işlevden önce bir araya getirmeyi başaran bir zemin tanımlıyor ve bu zemin ilerideki örgütlenmeleri tetikleyebiliyor.

“Kadınlar olarak bir yere toplanamıyorduk. Köyde evlere gidiyorduk, rahat edemiyorduk. Üretmek istiyoruz, bir araya gelmek istiyoruz, yerimiz yok. Erkekler gidiyor kahvede paylaşıyor ama biz kadınların bir araya geleceği yer yok. Bir sürü konumuz var ama dile getiremiyoruz. ‘Devletin yatırımını boşa harcıyorsunuz,’ dediler. Babam bile dedi. Biz çalıştırırsak görürsünüz, dedim. Biz üreteceğiz, orayı kullanacağız o zaman göreceksiniz, kadınlar mı verimli oluyor erkekler mi?”

Sevim Yurteri, Ormandibi Köyü*

Okul öncesi eğitimin güçlendirilmesi amacıyla başlayan süreç, kadınların “önce bizim eğitim almamız lazım” demesiyle genişliyor; bir grup mimar ve öğrencinin iki yıllık çalışması sonucu ortaya çıkan beş ortak mekanın anahtarı kadın ve çocuklara bırakılıyor. Kırsal sürdürülebilirliğe eğitim ve örgütlenme ilişkileri yoluyla destek olan projenin tasarım ve üretiminin çok ortaklı yapısı da kolektif tasarım ve inşa pratikleri açısından deneyim süreçlerine katkıda bulunuyor.

İhtiyaç orada ve bizleri bekliyor.

*Görüşler Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ’nın 2016 yılında yayımladığı “Sözün Özü; Toplum Temelli Kadın Mekânları Projesi” kitabından alınmıştır.

Σχόλια


bottom of page