Gösteri Sanatları yazarlarımızdan Mehmet Kerem Özel, bu yıl 15 Haziran – 1 Temmuz tarihleri arasında yapılan 51. Venedik Tiyatro Bienali’nin açılış etkinliklerini takip etti. Özel, iki haftalık yazı dizisinin ilkinde Altın Aslan Ödülü alan İtalyan tiyatro sanatçısı Armando Punzo ve Bienal kapsamında sahnelediği Naturae adlı gösterisi hakkındaki izlenimlerini kaleme aldı
Yazı: Mehmet Kerem Özel
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Sanatseverler Venedik’i, özellikle dönüşümlü yapılan sanat ve mimarlık bienalleri ve film festivali ile çok iyi bilseler de, bu üç organizasyonu üstlenen La Biennale di Venezia kurumu yıllardır her yıl tiyatro, dans ve müzik festivalleri de düzenliyor. Tiyatro Bienali özellikle 70’li yıllarda Robert Wilson’dan, Peter Brook’a, The Living Theatre’dan Jerzy Grotowski’ye dönemin en önemli uluslararası gösteri sanatları temsilcilerini ağırlamış. Şehrin kamusal alanlarına yayılan o yılların festivallerinde; Ariane Mnouchkine L’Âge d’or (Altın Çağ)’ı bir kanal kenarında, John Cage ile Merce Cunningham San Marco Meydanı’nda, Brook bir manastırın avlusunda gösterilerini sahnelemişler. Dans ve müzik bienalleri gibi Tiyatro Bienali de son zamanlarda, 70’li yıllarda olduğu gibi şehre nüfuz etmek yerine, La Biennale di Venezia kurumunun özellikle sanat ve mimarlık bienalleri için kullandığı anıtsal Arsenale yerleşkesi içindeki, aslında İtalya Deniz Kuvvetlerine ait 300-400 yıllık tersane yapılarından dönüştürülmüş mekanları kullanıyor.
Tiyatro Bienali son yıllarda uluslararası niteliğini yitirmese de özellikle İtalyan sanatçılara geniş alan açmasıyla, ve bir yandan da Bienal Tiyatro Okulu (Biennale College Teatro) ile genç İtalyan sanatçıların eğitimine odaklanmasıyla öne çıkıyor. O kadar ki La Biennale di Venezia Başkanı Roberto Cicutto çok kısa tuttuğu ödül töreni açılış konuşmasında Tiyatro Bienali’ne bu ve önümüzdeki yıllarda daha fazla bütçe ayrıldığının müjdesini verdikten sonra, gösteri sanatları bienallerinin genel sanat yönetmenlerinin kendi alanlarında çok iyi gösterileri getirmekten daha önemli olan amaçlarının, Bienal Okulu gibi projelerle geleceğe yönelik üretimler için verimli bir ortam yaratmak olduğunu söyledi.
Hayat boyu başarı için Altın Aslan Ödülü töreni:, Soldan sağa Gianni Forte, Tiyatro Bienali Direktörü (ricci/forte); Roberto Cicutto, Biennale di Venezia Başkanı; Armando Punzo, Altın Aslan Ödülü sahibi; Stefano Ricci, Tiyatro Bienali Direktörü (ricci/forte), La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Tiyatro Bienali her yıl Hayat boyu Başarı için Altın Aslan ve Gümüş Aslan ödülleri de veriyor. Son on yılda Hayat boyu Başarı için Altın Aslan ödülünü alan isimler şöyle: Christiane Jatahy (2022), Krzysztof Warlikowski (2021), Jens Hillje (2019), Antonio Rezza ve Flavia Mastrella (2018), Katrin Brack (2017), Declan Donnellan (2016), Christoph Marthaler (2015) ve Jan Lauwers (2014).
Bienalin bu yıl 51.si, alışılmıştan daha uzun bir sürede, 15 Haziran – 1 Temmuz tarihleri arasındaki 17 günde gerçekleştirildi. Bienalin genel sanat yönetmenliğini dört yıllığına üstlenen, İtalyan avangart tiyatrosunun provokatif ve korkusuz ikilisi ricci/forte (Stefano Ricci ile Gianni Forte)’yi İstanbul seyircisi 2013’teki Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali sayesinde tanıma fırsatı bulmuştu. İkili Blue (Mavi) ve Rot/Red (Kırmızı)’dan sonraki bu üçüncü yıllarının başlığını Emerald (Zümrüt) koymuşlar; zümrüt yeşilinin günümüzde dijital teknolojinin imajlarına ve pasif çekiciliğine doymuş ve seyircinin hayal gücünü harekete geçirmeye her zamankinden daha fazla kendini adamış olan Tiyatro’nun siyasi ve şiirsel direnişin platformu olarak bienalde yaşayacağı bahar uyanışını simgelediğini düşünmüşler. İkili bu misyonla bienale Romeo Castellucci, Tiago Rodrigues, Boris Nikitin, Mattias Andersson, Bashar Murkus ile Khashabi Ensemble, Tanya Beyeler & Pablo Gisbert (El Conde De Torrefiel) ve Noémi Goudal/Maelle Poésy’i davet etmişler. Ve tabii ki festival gösterimlerinin büyük bir ayağını Bienal Tiyatro Okulu’ndan çıkan işler oluşturuyordu. Bu kapsamda Yere-Özgü Performans (Performance site-specific) başlıklı bir modülün olması ayrıca dikkat ve ilgi çekiciydi. Bienalde bu yıl Hayat boyu Başarı için Altın Aslan Ödülü İtalyan tiyatro yönetmeni Armando Punzo’ya, Gümüş Aslan Ödülü Hollandalı kolektif FC Bergman’a verildi.
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Armando Punzo’nun adını daha önce duymamıştım. Belki de duymam imkansızdı, çünkü Punzo’nun yapıtları şimdiye kadar ağırlıklı olarak İtalya dışında sahnelenmemiş. Bunun nedeni, Punzo’ya Venedik’te büyük ödül getiren nedenle aynı: Kariyerinin neredeyse başından beridir, yani 35 yıldır cezaevi mahkumlarıyla çalışıyor olması. Bienal sayesinde Punzo’yu biraz tanıdıktan sonra, ve ona bu büyük ödülü layık gören ricci/forte’nin hayata ve dolayısıyla sanata dair aykırı ve sorgulayıcı duruşlarını da göz önüne alınca; aşırı sağcı bir partinin hükümet kurduğu, denizlerinin açıklarında her gün onlarca mültecinin boğulduğu veya ölüme terk edildiği son yılların İtalya’sında, yani ricci/forte’nin deyişiyle “İnsan haklarıyla uzlaşma mücadelesi veren, kardeşlik, sevgi ve dayanışma fikirlerinin pasta gibi un ufak olduğu bir ülkede, hapishane hayatını ve sınırlarını aktarmaya çalıştığı 35 yılda […] -özgür olmadan, iktidara sözde bağlılık göstermeden ve yavan burjuva dünyasının üzerinde köprüler kurarak- kendi özgün yaratıcı kimliğini oluşturma ihtiyacıyla hareket eden” Armando Punzo’ya bu ödülün verilmesinin çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. ricci/forte’nin ne kadar isabetli bir karar verdiği, bienalin ödül töreninin yapıldığı, kurumun ana binası Ca’ Guistinian’daki görkemli Sala delle Colonne’yi dolduran, çoğunluğu İtalyan sanatçıların ve basın mensuplarının dinmeyen alkışlarından ve tören sonrası yapılan resepsiyonda tanıştığım İtalyan tiyatro eleştirmenlerinin Punzo’dan bahsederken ışıldayan gözlerinden belli oluyordu.
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Armando Punzo (1959) ilk sanatsal çalışmalarını doğduğu şehir olan Napoli’de yaptıktan sonra 1983’te Toskana bölgesindeki Volterra kasabasına taşınır, 1989’da Volterra Hapishanesi’ndeki mahkumlarla çalışmaya başlayarak Compagnia della Fortezza’yı kurar. Bu toplulukla sahnelediği birçok gösteri ile İtalya’nın prestijli tiyatro ödülleri UBU’da birçok ödül alır. Topluluk yıllarca hapishane dışında çok kısa süreli gösteriler yapabildikten sonra, 2003'ten itibaren İtalyan Cezaevi Sisteminin 21. maddesinin uygulanması sayesinde düzenli olarak hapishane dışında, İtalyan şehirlerinde turneye çıkmaya başlar. Punzo yıllar içinde İtalya'nın proje lideri olduğu ve Fransa, İspanya, İsveç ve Almanya'daki cezaevlerini içeren Avrupa projesi “Avrupa'da Tiyatro ve Hapishane” gibi birçok girişimin filizlenmesinde de başat rol oynar. Bienali takip eden İtalyan tiyatro eleştirmenlerinden birinin bana bir gösteriye giderken deniz takside “suüstü” anlattığına göre; İtalya’da bazı mahkumlar para kazanmak için gün içinde çalışma saatleri süresince hapishaneden çıkabiliyorlarmış, geceyi tekrar hapishanede geçirmek koşulu ile. Compagnia della Fortezza'nın oyuncuları da, tiyatrodan profesyonel oyuncu statüsünde para kazandıkları için bu uygulamadan yararlanıyorlarmış. İtalya içinde turneye gittiklerinde ise her şehirde geceleri o şehirlerin hapishanelerinde konaklıyorlarmış. Bu tür bir kural Avrupa’da olmadığı için, topluluk şimdiye kadar İtalya dışına turneye gidememiş. Tek istisna, İtalya ile çevrili San Marino imiş, ama o sefer de mahkumlar geceyi çok yakındaki Rimini Hapishanesi’nde geçirmişler.
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Punzo’nun bir Compagnia della Fortezza yapımı olan Naturae isimli gösterisi bienalin açılış oyunuydu. Naturae, Arsenale’de 16. yüzyılda yelkenlerin gerildiği dört depo yapısının birleştirilmesiyle hacim sahne mantığında geniş boyutlu bir tiyatro mekanına dönüştürülmüş olan Teatro alle Tese’de sahnelendi. Üç yanını seyircinin sardığı devasa sahne bütünüyle bembeyaz Volterra tuzuyla kaplıydı. Punzo bizzat sahnede ve elinde kırmızı topla bizleri karşıladı. Yerlerimize otururken, o kırmızı topu bizlere uzattı; “Hadi gelin, oyunuma katılın, içlerimizdeki o yaratıcılık, o heyecan, o tutku damarını birlikte ateşleyelim” der gibiydi. Herkes yerleştiğinde Punzo artık elleri, kolları, zaman zaman bütün bedeni ile sessiz direktifler vererek seyirci koltukları arasındaki altı giriş-çıkışta beliren figürleri ve onların hareketlerini sahne içinde kah yönlendirerek kah onlardan esinlenip kendi hareketlerini yaparak, bizlere zihnindeki, hayal gücündeki imgeleri sundu. Önce, kendisi gibi siyah kıyafetli bir erkek ile beyaz kıyafetli bir kadını sahnenin bir kenarına yerleştirdi, sonra onlara tepsiler içinde meyveler, kadehler içinde içecekler getirdi. Başka bir kenarda ise iki figür, sahneye dağılmış bir sürü dış sınırları tanımlı, içi boş küplerden oluşturulmuş nesnelerden birinin içine beraberlerinde getirdikleri kitapları dizdiler bir süre. Adeta Punzo’nun kitaplarla tetiklenmiş hayal gücünden, zihninden fırlayan imgeler, motifler, figürler zamanla bütünüyle kapladı sahneyi. Naturae onun ve oyuncuların hayal gücünden çıkan ama bizlerin hayal güçlerini tetikleyen bir şölendi; 40 performansçının katıldığı karnavalesk bir geçit töreniydi. Naturae; hayatın, hayal gücünün, bizleri ayakta tutan, yaşatan içimizdeki, kalbimizdeki ateşin, kıvılcımın, hayat neşesinin coşkuyla kutsanması, kutlanmasıydı. Bir yanda Kafkaesk, diğer yanda Uzakdoğu ve Yakındoğu’ndan esinlenilmiş figürler, bir yanda güç ve dayanıklılık gösterileri, diğer yanda romantik karşılaşmalar, aynı anda müzik, şiir ve ses, hepsi bir arada, yan yana beyaz bir tuvalin üzerinde kaligrafik bir tablo oluşturdular. Gösterinin belki de en zayıf tarafı bu tabloda herhangi bir çatışma, gerilim olmadığı için zamanla biteviyeliğe sürükleniyor oluşuydu. Ama ne gam, çünkü Naturae’nin en can alıcı özelliği Punzo’nun bütün bu hareketleri, anları, durumları ve figürleri sahnenin üzerinde birebir kurgularken, kendi deyişiyle “olasılıkları düzenlerken”, yüzünün, gözlerinin içinin gülüyor, yani mutlu olmasıydı; zaten son yıllardaki metinlerinde Homosapiens’i aşıp Homofelix’e ulaşmamız gerektiğini söylemiyor mu, işte belki de kendisi mutluluğu çoktan, aramanın ötesine geçmiş, sahnedeki bu karnavalesk tabloda bulmuştu.
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Nasıl mutlu olamazdı zaten. Ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada ve tören sonrası düzenlenen kısa oturumda söylediği gibi; 35 yıl önce Volterra hapishanesine kabul edilmek istemiş, şaşırtıcı bir şekilde yirmi gün sonra “tiyatroyu teste tabi tutmak” için içeri girme izni almış ve o gün bugündür her gün saat 9:00’da hapishaneye gidiyor, öğle yemeği için çıkıyor, 15:00’te dönüyor ve bazen gece 21:00’a kadar hapishanede çalışıyormuş. Punzo 35 yıldır onunla çalışmış olan 80’den fazla mahkum-oyuncuyla, insanı yok etmeye yazgılı bir yerde sanat yaratmanın ve tiyatronun özgürlüğünün mümkün olduğunu gösterdiği ve göstermeye devam ettiği için mutlu. Punzo için mutluluğa giden yoldaki özgürlüğün ipuçlarından biri, oturumdaki bir soruya verdiği yanıtta; ideal tiyatro yönetmeninin tarifinde gizli olsa gerek: “Her şeyin akılda hazır ve değişmez olduğu bir yönetmenlik mefhumuna inanmıyorum, ben o anlamda kendimi yönetmen olarak görmüyorum, ben kendimi olasılıkların düzenleyicisi olarak görüyorum; içinde herkesin bir şeyler önerebileceği mekanları düzenleme şansını size sağlayan kişi olarak. Ben özgürlük mekanları yaratıyorum, bana göre yönetmenlik böyle bir şey. Ve bu anlamda bana göre yönetmenlik bir şans, çünkü önceden her şeyin tanımlı olduğu bir projede, sizin öngörmediğiniz veya düşünmediğiniz ama başkalarının sahneye getirdiği şeylerin ortaya çıkma ihtimalini sağlayan ortam ortadan kalkmıştır. Her şeyden sorumlu ve her şeyi bilen mutlak bir rol olarak yönetmen fikrinin gerçek tiyatroyla alakası yoktur, tiyatroda herkes kendi rolünü, yerini bulur, önemli olan böyle bir ortamın nasıl yaratılacağıdır.”
Armando Punzo, Naturae, La Biennale di Venezia'nın izniyle © Andrea Avezzù
Punzo Naturae’yi, önce iki yıl Shakespeare’le hesaplaştığı, ardından iki yıl Borges’le el ele devam ettiği ve pandemiyle zorunlu bir ara vermek zorunda kaldığı sekiz yıllık bir çalışmanın sonunda ortaya çıkardığını söyledi ve şöyle devam etti: “Ondan ayrılamadık, bizimle büyüdü, biz onunla büyüdük, geliştik. Hakkında konuştuk, okuduk, imajlar aradık, böyle aylarca devam ettik. Önce ana fikri, yapıtın hipotezini kurduk, sonra oyuncular tam da nereye evrileceğinin farkında olmadan önerilerde bulundular ve bu şekilde süreci sürdürdük.”
Armando Punzo, hayata geçirdiğinde Homofelix’in bir sonraki mertebesine ulaşacağını düşündüğüm, iki yeni hedefini de ödülünü aldıktan sonraki konuşmasında açıkladı: Volterra Hapishanesi’nin içine kalıcı bir tiyatro mekanı inşa etmek ve Compagnia della Fortezza ile Avrupa turnesine çıkmak. Bizlere “Sadece karanlık kıvrımlara bakma; ışık ve umut olasılığı var” diye öğütleyen bir şamandan da ancak böyle gözü pek, engin projeler beklenirdi; bunları en kısa zamanda hayata geçireceğine eminim…
Comments