top of page

Pour Paul Celan

Alman sanatçı Anselm Kiefer’in Pour Paul Celan sergisi 11 Ocak 2022'de Grand Palais Éphémère’de izleyiciyle buluştu


Yazı: Zeynep Gülçur


Martin Godwin, Anselm Kiefer, White Cube Bermondsey, London, 2019

2007 senesinde Grand Palais'nin devasa ölçeği devasa bir fikre ilham verdi: Monumenta. Her yıl bir çağdaş sanatçı Nave tarafından sunulan muazzam hacimler için özel olarak bir eser yaratmaya davet ediliyordu. Monumenta serisinin ilki 2007'de Alman sanatçı Anselm Kiefer ile başladı. Açılışından on beş yıl sonra, Anselm Kiefer, renovasyondaki Grand Palais'nin daveti üzerine Mimar Jean-Michel Wilmotte tarafından tasarlanan Champ-de-Mars'ta geçici bir yapı olan Grand Palais Éphémère’in tüm alanını kullanarak eserlerini sergileyen ilk sanatçı oluyor.


Paul Celan'ın eserleri, Kiefer’in Yahudi'lerin sistematik olarak yok edilmesini konu alan Todesfüge (Ölüm Fügü) şiirini keşfettiği ergenlik çağından beri Alman sanatçının çalışmalarında sabit bir ilham kaynağı olmuştur. Bu diyalog her zaman kendini göstermiş ve özellikle karantina döneminde bu projenin başlangıç noktası olmuştur.


Şair Paul Celan, 1920'de Romanya sınırları içindeki Bucovina'da Almanca konuşan bir Yahudi ailede dünyaya geldi. Ailesi, Naziler tarafından 1942'de sınır dışı edilip öldürüldü. 1943'te bir zorunlu toplama kampına hapsedilen Celan insanlığın en karanlık yönlerine tanık olmuş bir yazardır.


Pour Paul Celan sergisinden görüntüler, 2021 © Anselm Kiefer Fotoğraf: Georges Poncet


Anselm Kiefer, Pour Paul Celan sergisi ile Fransa ve Almanya'nın kilit oyuncular olduğu “Avrupa hafızası” üzerinde yoğunlaşıyor, Paul Celan'ın şiirleriyle etkileşime giren sanatçı eserlerinde hatırlama ve unutma, tarih ve hikaye idelerini sorgulamaya devam ediyor.


Kiefer tarafından seçilen malzemelerin sanatçının kişisel anılarına, tarih, edebiyat ve Kabbalah gibi mistik geleneklerle bağlantılı sembolik işlevlerini görüyoruz. Bu farklı malzemeler dilsiz değiller ama bir bakıma sessizler, bir kökene ve bir başkalaşıma tanıklık ediyorlar. Sanatçı onları belirli bir yaşam biçimine getirip; onları yok etmek yerine, dönüşüm sürecini teşvik ediyor: “malzeme [...] keşfedilecek bir ruh içeren bir zarftır.” Kiefer.


Eserlerinde ışık ve karanlığın çalkantılı çatışmasını, şiddetle sürülen toprağa, yaşam kadar ölüm üreten hasatlara yaptığı göndermelere tanık oluyoruz. Ayçiçekleri, eğrelti otları, haşhaş, bol miktarda kurşun Kiefer'in sanatında tekrar eden baskın unsurlardır. Ve belki de en önemlisi Kiefer'in çalışmalarının karakteristik özelliği - hafıza ve unutmanın paradoksal birleşimi.


Bunun örneğini sanatçının Mohn ve Gedächtnis (Haşhaş ve Hafıza) adlı heykelinde görüyoruz. Haşhaş (yabani gelincik), çiçeklenmeden sonraki evresinde afyonun yatıştırıcı etkisi nedeniyle unutmayla bağlantılıyken, Hafıza yaşanan trajedinin sembolü oluyor. Paul Celan’in savaş sonrası ilk şiir koleksiyonu Mohn ve Gedächtnis (Haşhaş ve Hafıza) bu çelişkili esere adını veriyor.


Alman sanatçının yarattığı görüntüler gizemi, ağır ritmi ve gücüyle; Holokost sırasında yaşanan trajedi, zorunlu sessizlik ve bastırılma hissini ortaya koyuyor ve sanatçıya “karşı dil” yaratma ihtiyacı veriyor. Bu “karşı dil” kavramı Celan ve sevenlerinin yaşadığı şiddeti tercüme ediyor.


Kiefer’in; heykeller, yerleştirmeler ve 19 devasa tuvalini sunduğu sergi yaklaşık 40 yıldır sanatçıya sürekli bir ilham kaynağı olan şair Paul Celan'a bir saygı duruşu niteliğinde.


Çalışmaları, bellekle ilgili olmasına rağmen, zamandan ve zamansallıktan kaçınıyor. Bize insan şiddetinin ve kırılganlığının zamana bağlı olmadığını hatırlatan bu sergide baştan çıkarıcı bir zamansızlığın izini sürüyoruz.


bottom of page