top of page

My Items

I'm a title. ​Click here to edit me.

Şehir yok

Şehir yok

Geleceği inşa ederken yaşadıklarımızı unutmamak amacıyla ve 6 Şubat depremlerinin birinci yıl dönümü vesilesiyle başlattığımız röportaj serimizin sıradaki konuğu Bulut Reyhanoğlu Röportaj: Sezgi Özentürk Bulut Reyhanoğlu 6 Şubat sabahı haberleri gördüğünüzde aklınıza ilk gelen ne oldu? Zor duyguları bir kenara bırakarak nasıl harekete geçtiniz? Aslında haberi duyduğumda sabah olmak üzereydi ve maalesef bu kadar büyük bir yıkım olduğunu tahmin etmiyordum. Sadece içgüdüsel olarak bir farklılık hissetmiştim. Çünkü kimseden tam bir bilgi yoktu. Artık gün ağarıp gerçekler ortaya çıkınca hemen ne yapabiliriz diye hareket etmeye başladım.   İlk etapta neler yaptınız? Kimlerle iletişime geçtiniz?  
İlk ihtiyaçların sağlık ve temizlik malzemesi, çadır, yiyecek, giyecek olacağını geçmiş tecrübelerimizden biliyordum. O yüzden önce kendi çevremde ne yapabilirim ve yardımları nasıl ulaştırabilirim diye araştırmaya başladım. Çadır üreticileri buldum ve nakliye firmaları olan arkadaşlarımız sayesinde ilk sevkiyatlarımızı gerçekleştirdik. Bu arada Çorbada Tuzun Olsun Derneği olarak bölgeye gönüllü göndermeye başladık. BKM Uniq İstanbul, Jolly Turizm, İBB sayesinde her 15 günde bir otobüslerle gönüllü gönderdik. İnanılmaz bir dayanışma vardı. Örneğin Tuna Catering gönüllüler için çok kısa sürede yolluklar hazırladı, Gökay Gündoğdu aracılığıyla Hayat Kimya’dan bir tır hijyen malzemesi desteği aldık, Çorbada Tuzun Olsun Derneği’nin de içinde bulunduğu afet platformuna gönderim yapılmasını sağladık. Sinema dünyası olarak bütün sinema çalışanları, dernekler ve vakıflar bir araya gelip Film Sektörü Afet Koordinasyon Kurulu oluşturduk. Bölgede yaşayan, orayla bağlantısı olan ve zarar gören sinema çalışanları için bir çalışma başlattık. Bölgeye  psikolojik danışmanlık yardımı yapıldı, çocuklar için film gösterimleri organize edildi, çadır, yiyecek ve sağlık malzemesi temin edildi. Bulut Reyhanoğlu, Biriz Dayanışma Derneği'nin Benim Bir Ailem Var projesi kapsamında Antakya'da, Nisan 2023 Bölgede yapılması gerekenler konusunda bireysel faaliyetlerinizi nasıl başlattınız?   Aslında çok garip bir zincirleme telefon trafiği ile başladı her şey. Telefonum bölgede ihtiyaç sahiplerine bir şekilde ulaşınca sürekli olarak aranmaya başladım ve bu görüşmelerden ihtiyaçları tespit ettikçe kimlerle bu ihtiyaçları karşılayabilirim araştırmasına girdim. Örneğin Hatay Devlet Hastanesi için ışık gerekiyordu, film setlerinde birlikte çalıştığımız Gobo Lighting sayesinde çok kısa sürede hastanenin ışıklandırması sağlandı. Birilerini ikna etmek, odaklı ve sürdürülebilir çalışmalar yürütmek için neler yaptınız? Aslında kimseyi ikna etme konusunda bir problem yaşamadım. Aksine, hepimiz o konuda ne yapabiliriz diyerek tespit edilen ihtiyaçlara göre birbirimize yardım ettik. Örneğin benim elimde fazla çadır varsa başka bir arkadaşımızın ihtiyaç listesi için ona gönderim yaptım. Bazen ihtiyaçlar için doğrulama gerektiği oldu. Ben elimden geldiğince özellikle öğretmen ve öğrencilere ulaşmaya çalıştım. Eğitimlerine devam edebilmeleri adına çadır, eğitim malzemesi ve yiyecek temin etmek için konusunda birçok firmadan destek aldım.   Başlattığınız bu ortak hareketle kimlere ulaştınız, bugüne kadar neler yaptınız? Aklıma çok gelmeyecek kişi ve kuruluşlara ulaştım. Örneğin gecenin bir yarısı Kanada uçuşu yapan hiç tanımadığım biri benim sosyal medya paylaşımım üzerine ulaşarak bir köyde eğitim vermeye çalışan öğretmenlerin ihtiyaçlarını giderdi. Fransa’dan bölgeye yardım konusunda hem destek aldık hem de oradan gelen gazetecilerin doğru kişilere ulaşması için bölgeden destek sağladık.  Bu konuda ilk günden itibaren yakın arkadaşım Rabia Güreli ile sabahlara kadar süren telefon görüşmelerimizde birçok insana ve kuruma ulaşma şansım oldu. Rabia ve 7 kadın arkadaşım daha ileri giderek şu anda benim de yönetim kurulunda olduğum Biriz Dayanışma Derneği'ni kurdular. Ben kişisel olarak yardımlara devam ederken bir yandan Rabia ile Biriz Dayanışma Derneği'ne katkı vermeye başladım. Sponsorlar vasıtasıyla ve Film Sektörü Afet Koordinasyon Kurulu içinde olan Oyuncular Sendikası'yla yazın çocuklara ve kadınlara yönelik atölyeler gerçekleştirdik. Yine dernek vasıtasıyla çeşitli sanat atölyeleri ve danışmanlıklar verildi. Ayrıca Benim Bir Ailem Var kampanyasını başlattık ve bağışçılarımız sayesinde bir yıl boyunca birçok aileye her ay maddi destek verildi. Öğrenciler için kitap ve eğitim malzemeleri yardımı yapıldı. Bölge üreticilerin ürünlerini satabilmeleri için çeşitli çalışmalar yapıldı.    Bulut Reyhanoğlu & Rabia Güreli , Biriz Dayanışma Derneği'nin Benim Bir Ailem Var projesi kapsamında   Antakya'da, Nisan 2023 Bir yılın ardından başlattığınız hareketi sürdürmek için neler yapıyorsunuz, depremlerin ardından verilen kitlesel tepkinin organize bir faaliyete dönüşmesi için şimdi nasıl ilerliyorsunuz? Biriz Dayanışma Derneği'nin çalışmaları devam ediyor. Örneğin çocuklar için su matarası kampanyasıyla birlikte Hatay bölgesindeki okullara temiz su ihtiyacı için su sebili kampanyası yaptık. Eğitim ve atölye faaliyetlerimiz devam etmekte.   Başlattığınız çalışmaların sürdürülmesi için nelere ihtiyacınız var? Bölgede yaptığımız her işin sürdürülebilir olması gerekiyor. Bu yüzden eğitimlere devam etmemiz gerekiyor. Bu konuda kaynak yaratmamız gerektiğini unutmamız lazım.  Arkadaşlarımızla konuşurken “Şehir yok” diyorlardı ne demek istediklerini Hatay’a gittiğimde anladım.  Yaşanan toplu yıkım sizi nasıl etkiledi, hayata bakış açınızı nasıl değiştirdi? Tabii ki hayata bakışınız ve algılarınız tamamen değişiyor. Film sektöründen, ilk günden beri bölgede çalışıp destek olan arkadaşlarımızla konuşurken “ Şehir yok ” diyorlardı ne demek istediklerini Hatay’a gittiğimde anladım.

Pep Talk ve Böseblick Borusan Müzik Evi’nde

Pep Talk ve Böseblick Borusan Müzik Evi’nde

Pep Talk ve Böseblick 3 Mayıs’ta Borusan Müzik Evi’nde arka arkaya konserlerini gerçekleştirecek Pep Talk Avant-pop ikilisi olan, şiir, absürdist metin, elektronikler, efekt ve daha birçok ses ve fikir yaratma aracını kullanarak şarkılar üreten Pep Talk ve Berlin’den gelen dört elektronik müzisyenden oluşan topluluk Böseblick 3 Mayıs Cuma akşamı Borusan Müzik Evi'nde arka arkaya konserlerini gerçekleştirecek. Pep Talk, Charles Lindsay’in “Recipes for the Mind” kitabından yola çıkarak kaydettikleri albümden seçkilerin yanı sıra doğaçlama performanslarıyla saat 21.00’de Borusan Müzik Evi’nde olacak. Saat 22.15’te Böseblick, musique concrete, avangart vokal performans, sentezlenmiş sesler ve çağdaş müzik unsurlarından yararlanarak oluşturdukları müzikleri izleyicilerle paylaşacak. İki grubun da ortak üyesi Korhan Erel konser öncesi hikayelerini ve planlarını anlattı. Böseblick 2021 yılında kurulan ve kasıtlı olarak yanlış yazılmış Almanca ismi “Nazar” anlamına gelen Böseblick, Berlin’den gelen dört elektronik müzisyenden oluşuyor. Her üye, farklı kökenleri ve çeşitli elektronik evrenleriyle iç içe geçmiş çeşit müzikal etkiler yelpazesini kapsayan farklı bir geçmişe sahip. Topluluk, akıcı anlatılar yaratmak için musique concrete, avangart vokal performans, sentezlenmiş sesler ve çağdaş müzik unsurlarından yararlanıyor. Ben bu tür davetlerde genelde caz ve doğaçlama sahnesi dışından insanları bir araya getirmeyi ve daha önce beraber çalmadığım müzisyenler ile çalmayı sevdiğim için, Kirsten, Alessandra ve Ariel'i davet ettim. Alessandra ile bir projemiz olmuştu ama bu proje pandemi zamanında, yüzyüze gelmeden yaptığımız bir iş idi. Diğer iki müzisyen ile herhangi bir müzikal beraberliğimiz olmamıştı. Konser çok başarılı geçti. Seyircinin tepkisi çok olumlu ve cesaretlendirici idi. Konser sonrası bir hatıra fotoğrafı çektirmek istedik ama hiçbirimiz kameraya gülümseyerek bakmayı beceremeyince, ismimiz de Almanca'da kötü bakış veya nazar anlamına gelen Böser Blick ifadesinin kasıtlı olarak yanlış yazılmış hali olan Böseblick oldu. O günden sonra el verdikçe provalar yaptık, fikirler geliştirdik. 2022 başında Berlin'de aldığımız fon ile bir konser yaptık ve sonrası geldi. Bu bizim Almanya dışındaki ilk konserimiz olacak. Heyecanlıyız. -Korhan Erel Nisan ayı sonunda, Berlin'de düzenlenecek Dystopie Festivali'ne katılacak olan Böseblick, Eylül ayında, sound art ağırlıklı işlere yer veren bu festival için bir eser hazırlayıp, sunacak ve enstalasyon-konser arası bir proje olacak.   Pep Talk Cansu Tanrıkulu ve Korhan Erel’in birlikteliğinden ortaya çıkan, 2019 yılında kurulan bir avant-pop ikilisi olan Pep Talk, şiir, absürdist metin, elektronikler, efekt ve daha birçok ses ve fikir yaratma aracını kullanarak şarkılar üretiyor. Erişilebilir müzikler üreten bir ikili olmalarının yanı sıra Berlin’in deneysel sahnesinin önde gelen iki müzisyeni olarak kendi müzikal geçmişlerinden de besleniyorlar. Asıl ilham kaynağının her zaman ses olduğunu belirten Korhan Erel sesi üretirken diğer disiplinlerden de ilham aldıklarını vurguluyor. Fotoğraf ile ilgimiz pek yok ama metin Pep Talk'ın tam merkezinde. -Korhan Erel Pep Talk, 3 Mayıs saat 21.00’de Borusan Müzik Evi’nde gerçekleşecek konserlerinde izleyicilere sanatçı ve şair Charles Lindsay'in şiirlerini temel alan hem deneysel hem de erişilebilir bir müzik sunmayı hedefliyor. Konser Programı 3 Mayıs 2024 Cuma, Borusan Müzik Evi'nde 20.30 Kapı Açılışı 21.00 Pep Talk Cansu Tanrıkulu (vokal, synthesizer, gitar, beste, prodüksiyon) Korhan Erel ( synthesizer, davul programlama, ses işleme, beste, prodüksiyon) 22.15 Böseblick Alessandra Eramo (vokal, kasetçalar, efekt) Korhan Erel  (synthesizer, bilgisayar) Ariel Orah (synthesizer, sampler, kasetçalar) Kirsten Reese (bilgisayar, nesneler)

Kristal Kule'de QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi

Kristal Kule'de QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi

QNB Finansbank koleksiyonunda bulunan eserlerden oluşan QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi 29 Nisan'da Kristal Kule'de açıldı QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi , sergiden görünüm QNB Finansbank, bankanın sanat eserleri koleksiyonundan seçilmiş 67 eseri ziyaretçileriyle buluşturdu. QNB Finansbank’ın kuruluşundan bu yana koleksiyonunda yer alan eserler arasından seçilen serginin sergileme üniteleri Mimar Yeşim Bakırküre tarafından tasarlandı ve serginin küratörlüğünü Galeri Nev'in kurucusu Haldun Dostoğlu üstlendi. İki ay boyunca ziyarete açık olacak sergi, 29 Nisan Pazartesi günü Kristal Kule’de açıldı. Serginin açılışı QNB Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras, QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan’ın ev sahipliğinde Kristal Kule’de gerçekleşti. QNB Finansbank, sanat eserleri sergisiyle koleksiyonunda yer alan seçkin eserleri sanatseverlerle buluşturmanın yanı sıra, eserlerin saygın sanatçılarının kıymetini bir kez daha ortaya koymayı amaçlıyor. QNB Finansbank genel müdürlük binası Kristal Kule’de gerçekleşen sergide; Türkiye’nin önde gelen sanatçılarından 67 eser sergileniyor. QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi , sergiden görünümler QNB Finansbank olarak sanat eserleri koleksiyonumuzu, Kristal Kule binamızda sergilemekten, sizlerle buluşturmaktan çok mutluyuz. Tüm eserlerimizin yer aldığı seçkiyi ikiye ayırmak gerek. 2006 yılından 2015 yılına kadar Çağdaş ve klasik Türk sanatçılarından oluşan eserlerini bünyemize kattık.  2015 yılından itibaren ise Kristal Kule binamızla bütünleşen bir koleksiyonumuz oluştu. Bugün burada 46 sanatçımızın 67 eseri sanatseverlerimizin beğenisine sunuldu. Bu eserler QNB Finansbank’ın tüm eserlerinin yalnızca bir kısmından sizlerle buluşturduklarımız. QNB Finansbank olarak sanata, kurulduğumuz ilk günden beri çok önem veriyoruz. Bu eserleri sizlerle paylaşmak bizler için çok değerli. -QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi , sergiden görünümler Kurumsal ve bireysel koleksiyonlar sayesinde kültür bir sonraki nesillere aktarılır. Eğer Cumhuriyetin ilk yıllarında kurumlar koleksiyonlarını biriktirmemiş olsaydı, o dönem sanatıyla ilgili çok az bilgi sahibi olacaktık. Bugün de günümüzde, Koleksiyonerler, kurumlar, insanlar, bugünün sanatını koruyarak bir sonraki nesillere bu kültürü aktarmış olacaklar. QNB Finansbank’ın 2007’den beri yayınladığı 10 sanatçı monografisi var. Bu da kültürel bir bellek oluşturdu. Sanat tarihçilerinin başvuracağı, meraklıların, ilgilenenlerin bakabileceği, sanatçılar kitap dizisi yayınlamış oldu. QNB Finansbank dışında sektörde ele alınmış bir konu değil. - QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi 'nin küratörü Galeri Nev kurucusu Haldun Dostoğlu QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi , sergiden görünümler QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi eser sahipleri: Murat Akagündüz, Haluk Akakçe, Hüseyin Aksoylu, Erol Akyavaş, Nevin Aladağ, Özdemir Altan,  Serdar Arat, Koray Ariş, Yüksel Arslan, Mustafa Ata, Vahap Avşar, Suzan Batu, Nejad Devrim, Osman Dinç, Abidin Dino, Burhan Doğançay, Alev Ebuzziya Siesbye, Tayfun Erdoğmuş, İnci Eviner, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Adem Genç, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Selma Gürbüz, Nuri İyem, Komet, Azade Köker, Mehmet Koyunoğlu, Murat Morova, Edim Noyan, Mubin Orhon, Zekai Ormancı, Kemal Önsoy, Yağız Özgen, Seçkin Pirim, Güngör Taner, Canan Tolon, Selim Turan, Ömer Uluç, Elif Uras, Ekrem Yalçındağ. QNB Finansbank Sanat Eserleri Sergisi , sergiden görünüm

Recurring moments in ambiguity: second time with the chair

Recurring moments in ambiguity: second time with the chair

Zeynep Kayan's exhibition titled second time with the chair continues until May 11 at Zilberman's main gallery space in Mısır Apartmanı. We are looking at what the chair image in the exhibition opens up and the dialogue that the works create Yazı: Aybüke Sanuç Zeynep Kayan, second time with the chair: ip II , 2021 Zeynep Kayan,  second time with the chair: ip , 2023  Zeynep Kayan’s artistic practice focuses on exploring the repetitive structure of the variations she creates by using video, photography, and sound pieces. She uses repetition as a fundamental tool in her work mostly focused on portraiture and performance. It could be said that Kayan’s artworks aim to transform the ‘old’ into the “ new ” , which is a process of creation based on distorting the image. Kayan chooses to define her works as experiments on the variations of a single image, a gesture, a sound or a line of words that are inspired by movement and change. Zeynep Kayan's Second Time with the Chair exhibition provides a basis for discussion on the concepts of “ moment ” and “ duration ” and offers a view into the endless possibilities of our actions within the frame of “ perception ” . Zeynep Kayan, second time with the chair , 2023, 3 channel video Zeynep Kayan's solo exhibition, second time with the chair, consists of works she produced during her artist residency at the Rijksakademie. Emerging after her second time engaging with the chair in her practice, the works in the exhibition are an attempt at a dialogue on self through repetition. We first encounter the image of a chair in Kayan’s video works titled 00'43" (2022) and 00'38" (2022), which represent Kayan’s relationship with her grandmother. Then, with her performance piece from Rijksakademie Open Studios 2023, i started on the second week and i'm still pulling the chair (2023), we witness the image of the chair gains momentum through her body, fueled by the power of her past memories. This relationship is particularly noteworthy when considering that the artist has moved away from the physical locations of these memories, instead recreating them by reinterpreting her own body in a foreign place. The chair represents a significant emotional object in Kayan’s life, not only for having been inherited from her grandmother but also with the reference it holds to an entity that does not exist. Kayan’s works transform this common object into a being that contains the dualities of past and future by taking on all the possibilities that may or may not exist. Zeynep Kayan, second time with the chair , Installation View Photo: Kayhan Kaygusuz  Entering the exhibition, a blurred portrait of Kayan welcomes us, referencing the uncertainty of a dialogue she establishes with herself. Going beyond the dominant black-and-white color palette of Kayan’s practice, the blue portraits renew the existing moments ambiguously, creating a rupture in time. In what could be described as an epistemological confrontation, Kayan is in a vague encounter with her inner self on a chair inherited from her grandmother, embodied by the nothingness of past memories.  Zeynep Kayan, second time with the chair : blue portraits I-II-III, Fine Art Print, 120 x 56cm, 2024. "Zeynep Kayan's second exhibition with the chair creates a basis for discussion on the concepts of 'moment' and 'duration', while offering a view at the endless possibilities of our actions within the framework of 'perception'."  Positioned in the middle of the possibilities of indefinitely repeating moments, the string installations suspended from the ceiling consolidate Kayan's narrative and examine what is and could be at the end of the rope. The placement of site-specific strings overflows beyond Kayan’s videos, creating cross-references between the objects in the exhibition, reinforcing a change in each other’s narratives. As we move forward on the axis of the narratives that Kayan weaves, objects we are familiar with Kayan’s previous solo exhibition in Berlin one one two one two three, create another vague point of contact between Kayan and her grandmother. The hands that are carrying traces of the ropes, which greet us immediately after we step into the exhibition, offer a poetic point of view at the intersection of reality and perception. For Henri Bergson, what constitutes the main problem is the misconception that a sequence in a certain pattern creates movement. Kayan seems to explore this constant state of misconception between moving and standing still by pulling the rope attached to an almost invisible chair. This action could also be interpreted through the lens of Edmund Husserl, who suggests that our perceptions may mislead us because we inherently lack complete knowledge of objects. Zeynep Kayan, second time with the chair , Installation View Photo credit: Kayhan Kaygusuz  The manipulated photographic prints bring another layer of performativity into Kayan’s performances which we witness through projections. Kayan solidifies the possibilities of movement through prints by re-building the rhythms of the moments. In film strips, albeit appearing completely motionless, every scene requires the movement of another to exist. The f ilm-length time with its sections only emerges with the revival of the images as a whole. This time that operates in a certain flow and constitutes movement should still not lead to the misconception that sequence in a certain pattern constitutes movement. Kayan underlines this concept using deconstruction of sound and movement, as in her words, she is “interested in the desire to repeat and repeat to desire, in exhaustion, in how things alter daily and separate gradually, in the dance that goes nowhere, in concentration and uninterrupted contradiction.” Zeynep Kayan, second time with the chair , Installation View Photo credit: Kayhan Kaygusuz  As Gilles Deleuze suggests in his book Difference and Repetition, Kayan approaches the notion of repetition just as the rhythmic reiteration of water dripping. Second time with the chair, in which we witness the repeated fragmentation of images through continuous movement, puts an end to our successive movements by reducing movement to immobility. The fact that the concept of movement that Kayan focuses on indirectly includes duration, reminds us again of Bergson's thoughts, which distinguish between spatial time and duration. Bergson argues that duration constitutes what is real, yet spatial time exists as a product of design, thus becoming an artificial reality. Duration is the notion of time that cannot be reduced to a mere transition between states; it fulfills its purpose independently across sections. Building upon this concept, Bergson explores the amalgamation of static sections through an individual's perceptions, which he refers to as the "cinematographic illusion." In Kayan’s works, the rope has an indirect relationship with reality, embodying the whole possibility of a single moment. When she pulls the ropes, mediating the release of a tingling sound through vibration, she holds all the possibilities tightly in her hands while considering the possibility that the other end of the rope is not tied to the chair, thus turning into the rope itself. Analyzing all the possibilities of the image organized in a sequential manner, Kayan continues her inquiry through visual narratives, transcending the confines of the image plane. The visibility of the image is evaluated on the condition that it moves. Therefore, when we examine Kayan's productions in the light of Bergson's thought, it becomes impossible to evaluate the movement in a way that is disconnected from the image. Zeynep Kayan, second time with the chair: rehearsal II , Matte fibre print , 46x83,5 cm, 2023 On the axis between lost time to caught time in the words of Proust, Kayan constructs the reality in which we oscillate between knowledge and truth with the structure of an alternative narrative. The works interrupt the examination of the past and future through the ever-present moment by exploring the representation between the world that forms our perceptions and our subjective comprehensions. Second time with the chair enables us to transcend any empirical time, and witness the transformation of our current memories by reminding us repeatedly of the limitless possibilities of those moments, hinting at a desire to escape the present moment, coupled with a longing to capture them.

Estetiği işlevsellikle örmek

Estetiği işlevsellikle örmek

Gaggenau, hem estetik tasarım hem de performans açısından yeni bir standart belirleyen en yeni nesil soğutma cihazlarından ileri teknolojiyle üretilen yeni donduruculu buzdolaplarını, incelik ve işlevselliği bir araya getirerek yaşam alanlarını zenginleştiriyor Profesyonel düzeydeki ev aletlerinin lüks markası Gaggenau, Fuorisalone 2024'te The Elevation of Gravity 'yi sundu. 16-21 Nisan tarihleri arasında Villa Necchi Campiglio'da gerçekleştirilen bu yerleştirme ile mimarlık ve tasarım camiasını bağlantı kurmaya ve fikirleri paylaşmaya davet ederken aynı zamanda benzersiz bir mekansal deneyim sundu. Villa Necchi'nin cam kasrında hazırlanan ve yaratıcı ajans Anomaly Berlin ile birlikte geliştirilen The Elevation of Gravity konsepti Gaggenau'nun eskimeyen cazibesinin bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Gaggenau önce yer çekimi kuvvetine sahip bir markaya dönüştü ve şimdi de Fuorisalone 2024'te bu gücü ise yeni bir yaşam tarzına dönüştürüyor. Yarı şeffaf bir kumaşla kaplanan kasır, birbirine zıt fakat aynı zamanda birbirine bağlı iki alana bölünmüş durumda. Bu da var olan ile daha fazlasını arzulama arasındaki dengeyi temsil ediyor. Bir uçta mevcut aletlerin sergilendiği ortak bir merkez bulunurken, diğer uçta ise vizyoner bir sergide markanın en yeni ürün lansmanları sergilendi. 1100 metrekareye yayılan enstalasyonda temel indüksiyon, yeni nesil soğutma ve bir sonraki Gaggenau ikonlarının ilk görünümleri yer alıyor. Gaggenau, The Elevation of Gravity 'yi hayata geçirmek için uzun süredir mimar ortakları olan 1zu33 ile bir kez daha işbirliği yaptı. Milano Tasarım Haftası 2024'ün diğer işbirlikçileri arasında döşeme uzmanları Schotten & Hansen; İtalyan doğal taş ustaları Salvatori ve üst düzey espresso kahve makinesi üreticileri La Marzocco da yer alıyor. Gaggenau, marka için bir ilk olarak, ziyaretçileri enstalasyon içerisindeki atmosferde tutacak özel bir ses ortamı yaratması için Dirk Haubrich'i görevlendirdi. Değerli müzik bestecisi, enstalasyonda yer alacak çağdaş bir dans performansı için de özgün müzikler besteledi. Ünlü koreograf Philippe Kratz, Gaggenau mekanını canlı bir enerjiyle dolduran ve benzersiz, sürükleyici bir deneyim sunan Gravitas adlı özel bir performans hazırladı. Hafta boyunca Gaggenau; dinamik tartışmalara, interaktif oturumlara, sosyal etkinliklere ve atölyelere ev sahipliği yaparken, indirgeme ve özgecilik ilkelerinin mimarlık ve tasarımda hayatlarımızı iyileştirmek için nasıl kullanılabileceğini araştıran bir panel konuşması da gerçekleştirdi. “Gaggenau'da tüm tasarım özelliklerimizin doğasında, estetiği işlevsellikle kusursuz bir şekilde bütünleştirmesi ve köklü mirasımızı yansıtması var. Yeni nesil soğutma da dahil olmak üzere her tasarım öğesi, çarpıcı güzellik ve pratik işlevsellik arasında uyumlu bir denge sağlamak için özenle seçilmiş malzemeler, renkler ve kaplamalar kullanılarak titizlikle üretilmiştir.”

Mikkel Brandt Bugge
Gaggenau Endüstriyel Tasarımcısı "Bu entegrasyon salt harmanlamanın ötesine geçiyor; birinci sınıf performans sunarken, makinelerin ve tekniklerin görünürlüğünü en aza indirmeyi hedefliyor. Buzdolabını sadece bir cihaz değil, bir mobilya parçası haline getirmeyi amaçlıyor.”

Sven Baacke
Gaggenau'nun Tasarım Lideri   Beş iklim bölgeli donduruculu buzdolabı soğutma sistemi, yiyecekleri daha uzun süre taze tutacak şekilde tasarlanmıştır.  Yeni teknoloji; nemi kontrol eden ve yumuşak bir şekilde kapanarak hassas malzemeleri koruyan, tamamen uzatılabilir çekmecelerle birlikte gelmektedir. Serin hava çekmecesi, buzdolabının tüm genişliğini kapsayan bir boyuta sahiptir. Malzemelerinizin en iyi durumda kalmasını sağlamak amacıyla sistem, farklı yiyecekler için nem ve sıcaklığı ayarlayan farklı soğutma ayarlarına sahiptir. Home Connect sistemi ile buzdolabınızı telefonunuzdan veya tabletinizden kontrol edebilirsiniz. İç kameralar, buzdolabındaki yiyeceklerin uzaktan veya alışveriş sırasında kontrol edilmesini mümkün kılmaktadır.

Belirsizlikte yinelenen anlar: sandalye ile ikinci kez

Belirsizlikte yinelenen anlar: sandalye ile ikinci kez

Zeynep Kayan’ın sandalye ile ikinci kez başlıklı sergisi Zilberman’ın Mısır Apartmanı’ndaki ana galeri mekânında 11 Mayıs’a kadar  devam ediyor. Sergideki sandalye imgesinin araladıklarına ve işlerin kurduğu diyaloğa bakıyoruz Yazı: Aybüke Sanuç Solda: Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez: ip II , 2021 Sağda: Zeynep Kayan,  sandalye ile ikinci kez: ip , 2023 Zeynep Kayan'ın sanatsal pratiği, video, fotoğraf ve ses parçaları kullanarak yarattığı varyasyonların tekrarlayan yapısını keşfetmeye odaklanır. Kayan, çoğunlukla portre ve performans üzerine odaklanan çalışmalarında tekrarı temel bir araç olarak kullanır. Kayan'ın yapıtlarının “eski”yi “yeni”ye dönüştürmeyi amaçladığı söylenebilir; bu da imgeyi çarpıtmaya dayalı bir yaratım sürecidir. Kayan, çalışmalarını hareket ve değişimden ilham alan tek bir imge, bir jest, bir ses ya da bir söz dizisinin varyasyonları üzerine deneyler olarak tanımlamayı tercih ediyor. Zeynep Kayan'ın sandalye ile ikinci kez  sergisi, “an” ve “süre” kavramları üzerine bir tartışma zemini oluştururken, “algı” çerçevesinde eylemlerimizin sonsuz olasılıklarına bir bakış sunuyor. Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez, 2023, 3 kanallı video Zeynep Kayan'ın kişisel sergisi sandalye ile ikinci kez , sanatçının Rijksakademie'deki misafir sanatçı programı sırasında ürettiği işlerden oluşuyor. Sanatçının pratiğinde sandalyeyle ikinci kez haşır neşir olmasının ardından ortaya çıkan sergideki işler, tekrar üzerinden bir benlik diyaloğu denemesi. Sandalye imgesiyle ilk olarak Kayan'ın büyükannesiyle ilişkisini temsil eden 00'43"  (2022) ve 00'38"  (2022) başlıklı video işlerinde karşılaşıyoruz. Ardından, Rijksakademie Open Studios 2023'te yer alan performans çalışması I started on the second week and i'm still pulling the chair (2023) ile sandalye imgesinin, geçmiş anılarının gücüyle beslenen bedeni aracılığıyla ivme kazandığına tanık oluyoruz. Bu ilişki, sanatçının bu anıların fiziksel mekânlarından uzaklaştığı, bunun yerine kendi bedenini yabancı bir mekânda yeniden yorumlayarak onları yeniden yarattığı düşünüldüğünde özellikle dikkate değerdir. Sandalye, sadece büyükannesinden miras kaldığı için değil, aynı zamanda var olmayan bir varlığa yaptığı göndermeyle de Kayan'ın hayatında önemli bir duygusal nesneyi temsil ediyor. Kayan'ın işleri bu ortak nesneyi, var olan ya da olmayan tüm olasılıkları üstlenerek geçmiş ve gelecek ikiliklerini barındıran bir varlığa dönüştürüyor.  Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez , Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz Sergiye girdiğimizde bizi, Kayan'ın kendisiyle kurduğu diyaloğun belirsizliğine gönderme yapan bulanık bir portresi karşılıyor. Kayan'ın pratiğindeki baskın siyah-beyaz renk paletinin ötesine geçen mavi portreler, var olan anları belirsiz bir şekilde yenileyerek zamanda bir kırılma yaratıyor. Kayan, epistemolojik bir yüzleşme olarak nitelendirilebilecek bir şekilde, büyükannesinden miras kalan ve geçmiş anıların hiçliğiyle somutlaşan bir sandalyenin üzerinde kendi iç benliğiyle belirsiz bir karşılaşma yaşıyor. Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez: mavi portreler I-II-III,  Fine art baskı, 120 x 56cm, 2024. "Zeynep Kayan'ın sandalye ile ikinci kez sergisi, 'an' ve 'süre' kavramları üzerine bir tartışma zemini oluştururken, 'algı' çerçevesinde eylemlerimizin sonsuz olasılıklarına bir bakış sunuyor." Sonsuza dek tekrar eden anların olasılıklarının ortasında konumlandırılan tavandan sarkan ip yerleştirmeleri, Kayan'ın anlatısını pekiştiriyor ve ipin ucunda ne olduğunu ve olabileceğini inceliyor. Mekâna özgü iplerin yerleştirilmesi, Kayan'ın videolarının ötesine taşarak sergideki nesneler arasında çapraz referanslar yaratıyor ve birbirlerinin anlatılarındaki değişimi pekiştiriyor. Kayan'ın ördüğü anlatılar ekseninde ilerledikçe, Kayan'ın Berlin'deki bir önceki kişisel sergisi bir bir iki bir iki üç 'ten aşina olduğumuz nesneler, Kayan ve büyükannesi arasında belirsiz bir temas noktası daha yaratıyor. Sergiye adım atar atmaz bizi karşılayan iplerin izlerini taşıyan eller, gerçeklik ve algının kesiştiği noktada şiirsel bir bakış açısı sunuyor. Henri Bergson'a göre asıl sorun, belli bir kalıp içindeki dizilimin hareket yarattığı yanılgısıdır. Kayan, neredeyse görünmez bir sandalyeye bağlı ipi çekerek hareket etmek ve hareketsiz durmak arasındaki bu sürekli yanılgı durumunu keşfediyor gibi görünüyor. Bu eylem, algılarımızın bizi yanıltabileceğini çünkü doğamız gereği nesneler hakkında tam bilgiye sahip olmadığımızı öne süren Edmund Husserl'in merceğinden de yorumlanabilir. Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez , Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz Manipüle edilmiş fotoğraf baskıları, Kayan'ın projeksiyonlar aracılığıyla tanık olduğumuz performanslarına başka bir performatiflik katmanı getiriyor. Kayan, anların ritimlerini yeniden inşa ederek baskılar aracılığıyla hareketin olanaklarını sağlamlaştırıyor. Film şeritlerinde, her ne kadar tamamen hareketsiz görünse de, her sahne var olmak için bir diğerinin hareketine ihtiyaç duyar. Kesitleriyle film uzunluğundaki zaman, ancak görüntülerin bir bütün olarak canlanmasıyla ortaya çıkar. Belli bir akış içinde işleyen ve hareket oluşturan bu zaman, yine de belli bir düzen içinde sıralamanın hareket oluşturduğu yanılgısına yol açmamalıdır. Kayan, ses ve hareketin yapısökümünü kullanarak bu kavramın altını çiziyor; kendi ifadesiyle, "tekrar etme ve arzuyu tekrar etme arzusuyla, tükenmişlikle, şeylerin her gün nasıl değiştiği ve giderek nasıl ayrıştığıyla, hiçbir yere gitmeyen dansla, yoğunlaşma ve kesintisiz çelişkiyle ilgileniyor." Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez , Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz Gilles Deleuze'ün Fark ve Tekrar  kitabında belirttiği gibi, Kayan tekrar kavramına tıpkı damlayan suyun ritmik tekrarı gibi yaklaşır. Sürekli hareketle imgelerin tekrar tekrar parçalanmasına tanık olduğumuz sandalye ile ikinci kez , hareketi hareketsizliğe indirgeyerek ardışık hareketlerimize son veriyor. Kayan'ın odaklandığı hareket kavramının dolaylı olarak süreyi de içermesi, bize yine Bergson'un mekânsal zaman ile süreyi birbirinden ayıran düşüncelerini hatırlatıyor. Bergson, sürenin gerçek olanı oluşturduğunu, ancak mekânsal zamanın bir tasarım ürünü olarak var olduğunu ve böylece yapay bir gerçeklik hâline geldiğini savunur. Süre, durumlar arasında salt bir geçişe indirgenemeyen zaman kavramıdır; amacını bölümler arasında bağımsız olarak yerine getirir. Bu kavramdan yola çıkan Bergson, "sinematografik yanılsama" olarak adlandırdığı, bireyin algıları aracılığıyla statik kesitlerin birleşimini araştırır. Kayan'ın işlerinde halat, gerçeklikle dolaylı bir ilişki kurarak tek bir anın tüm olasılığını somutlaştırıyor. Titreşim yoluyla karıncalı bir sesin açığa çıkmasına aracılık eden ipleri çektiğinde, ipin diğer ucunun sandalyeye bağlı olmama ihtimalini düşünürken tüm olasılıkları elinde sıkıca tutuyor ve böylece ipin kendisine dönüşüyor. Ardışık bir şekilde düzenlenmiş imgenin tüm olasılıklarını analiz eden Kayan, imge düzleminin sınırlarını aşarak görsel anlatılar üzerinden sorgulamasını sürdürüyor. İmgenin görünürlüğü, hareket etmesi koşuluyla değerlendirilir. Dolayısıyla Kayan'ın üretimlerini Bergson'un düşüncesi ışığında incelediğimizde, hareketi imgeden kopuk bir şekilde değerlendirmek imkânsız hale geliyor. Zeynep Kayan, sandalye ile ikinci kez: rehearsal II, Mat fiber baskı , 46x83,5 cm, 2023 Kayan, Proust'un deyimiyle kayıp zaman ile yakalanan zaman arasındaki eksende, bilgi ile hakikat arasında gidip geldiğimiz gerçekliği alternatif bir anlatı yapısıyla kurguluyor. Çalışmalar, algılarımızı şekillendiren dünya ile öznel kavrayışlarımız arasındaki temsili araştırarak, geçmiş ve geleceğin incelenmesini her daim mevcut olan an üzerinden kesintiye uğratıyor. Sandalyeyle geçen ikinci zaman, herhangi bir ampirik zamanın ötesine geçmemizi ve o anların sınırsız olasılıklarını tekrar tekrar hatırlatarak mevcut anılarımızın dönüşümüne tanıklık etmemizi sağlarken, şimdiki andan kaçma arzusu ile onları yakalama özlemine işaret ediyor.

İzmir sergiler ajandası / Mayıs & Haziran

İzmir sergiler ajandası / Mayıs & Haziran

İzmir kültür-sanat ortamının aktörleri; inisiyatifler, kolektifler, kamu ve özel sanat kurumları, bağımsız ve değişken mekânlar şehrin merkezinden ve periferilerinden takip edilesi bir sanat programı sunuyor. Alanın yeni nesil galerileri Commune Art Space ve Hayy Open Space, Unlimited okuyucuları için aylık sunulan İzmir Ajandası'nda güncel sanatı odağına alan sergi ve etkinlikleri sanatseverler ile buluşturuyor Arkas Sanat Merkezi Nejad Devrim & Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu 22 Eylül 2023 - 02 Haziran 2024 Sergi, sanat pratiklerinde giriştikleri sıra dışı deneylerle, sahip oldukları özgünlük, farklılık ve cesaretle Modern Türk sanatında yeni bir dönem açmış olan Nejad Devrim ve Mübin Orhon’un yapıtlarını bir araya getirerek, onların sıra dışı hayat ve sanat yolculuklarını ele alıyor. Her ikisi de İstanbul’da doğan, 1945 sonrasında Paris’te çalışarak birçok önemli başarıya imza atan Nejad ve Mübin, resimlerinde özgün yorumlar geliştirerek Türk Sanatı ile Avrupa Sanatı arasında köprüler kurdular. Küratörlüğünü Necmi Sönmez’in üstlendiği sergi, onların Türkiye’den, Türk sanatından çıkışla geliştirmiş oldukları renkler, formlar, imgeler üzerine eğilerek “kültürlerarası etkileşim” olgusunu ilk kez tartışmaya açarak onların resimlerinin arkasındaki cesur kararlar üzerine yoğunlaşıyor. Ziyaret: Pazartesi hariç her gün, 10:00-18:00 Adres: Kültür, 1380 . Sk. 3-1, 35230 Konak/İzmir Detaylı Bilgi: www.arkassanatmerkezi.com BAYETAV Sanat Mahsul Vakaları 26 Nisan - 29 Eylül 2024 Dünya ile kurulan ilişkilere dair tarifleri yeniden ele alan Mahsul Vakaları,  iş birlikleri ve bir aradalıklara dayalı bir sergi ve kamu programı olarak BAYETAV Sanat’ta gerçekleştiriliyor. Mahsul Vakaları , Çukurova’da başlayan ve İzmir’de devam eden, Anadolu’nun Akdeniz kıyılarındaki kırsal modernleşme sürecinin çevresel, kültürel ve toplumsal mahsullerini araştıran Dilşad Aladağ’ın Mahsul Projesi’nin bir mahsulü. 2022 yazından bu yana süren, coğrafya gezileri, arşiv ziyaretleri, görüşmeler ve kayıtlarla beslenen araştırma, eş zamanlı olarak genişleyen çevrim içi bir arşiv denemesi de sunuyor. İzmir ayağı BAYETAV Araştırma Bursu ile desteklenen Mahsul Projesi ekolojiyi türler arası ilişkilerle kenetlenen çok katmanlı ve devingen bir ağ olarak ele alıyor. Mahsul Vakaları sergisi, bugünün devinimlerini coğrafyadan hikâyelerle hatırlayarak, yeniden seslendirerek ve türler arası birliktelikler hayal ederek düşünmeyi öneriyor. Sanatçılar: ANATOPIA, Ali Cindoruk, Aslıhan Demirtaş, Aslı Özdoyuran, Dilşad Aladağ, Eylül Şenses, Fatma Belkıs & İz Öztat, Yasemin Ülgen Ziyaret: Pazartesi hariç her gün, 11:00-19:00 Adres: Erzene, 80. Sk. No:26, 35040 Bornova/İzmir Detaylı Bilgi: https://www.bayetav.org/tr BE Contemporary Ve bedenimin içinde bir başka beden 4 Nisan - 25 Mayıs 2024 BE Contemporary’de 25 Mayıs’a kadar ziyarete açık olan Ve bedenimin içinde bir başka beden  sergisi; doğa, tarih ve benlik ile kurulan tüketim odaklı ilişkinin ötesinde bir etkileşimin olasılığını araştırıyor. Fatma Çiftçi, Merey Şenocak ve Tuğçe Gizem Ertürk’ün işleri şimdiki zamanın içindeki gizli geçmişin ve kayıp anlatıların peşinde bir araya geliyor. Fatma Çiftçi, topladığı toprak ve kaya parçalarını cama dönüştürüyor ve yeryüzünün en sert minerallerini işlerken ortak hafızayı çalışıyor. Merey Şenocak doğanın ve maddenin içinde saklı anlatıları keşfe çıkıyor. Tuğçe Gizem Ertürk benliğin karanlık koridorlarında unutulmaya mahkum edilmiş anılar ve anlatıların peşinden gidiyor. Hirshfield’in şiirinin son dizelerinde ifade ettiği “bundan başka bir beden yok / bundan başka bir dünya yok” düsturu ile sergi; insanlığın benliği, tarihi ve çevresi ile kopan bağlarını onarmak için bir soruşturma ortaya koyuyor. Ziyaret: Çarşamba - Perşembe - Cuma - Cumartesi, 12.00-18.00 Adres: Yenice Mah. Park Sokak No:8/2, Urla, İzmir 35430 Detaylı Bilgi:   www.be-contemporary.com Commune Art Space Duvarların Dili Olsa 10 Mayıs - 14 Haziran 2024 Commune Art Space, Yağmur Yörük Yılmaz’ın Duvarların Dili Olsa  isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.  Sanatın çağlar boyunca evrensel kalabilme gücü ve dönem resimlerinin zaman ötesine taşabiliyor oluşuna dikkat çeken Duvarların Dili Olsa  adlı sergi,  geleneksel natürmort resim üslubu ile modern duvar illüstrasyonları arasında gerçekleşen bir buluşmayı temsil ediyor. Resmedilen evrende izleyiciler, geleneksel resmin inceliklerini ve güncel grafik yaklaşımın canlılığını bir arada görebilme şansı yakalıyorlar. Sergi, Milton Glaser'ın 2000 yılında gerçekleştirdiği "Art is Work" başlıklı konuşmasından esinle ortaya çıktı. Glaser için illüstrasyon, “anlamlı ve hayret verici” ile “modaya uygun ve banal” olması arasındaki ince çizgide gezinen bir sanat formu. Bu düşünceye göre sergideki eserler de arka planda kullanılan görece “boyutsuz” illüstrasyonlar ile ön planda yer alan hacimli natürmort resimlerin arasındaki bulanık sınırlarda geziniyor. İllüstrasyon ve resmin hem karşıtlığını hem de bütünlüğünü vurgulayan tuval ve seramik çalışmaların yer aldığı iki gösterimli sergi, 10 - 20 Mayıs tarihleri arasında İzmir Büyükşehir Belediyesinin tarihi mekanlarından biri olan Tarihi Bıçakçı Han’da sanatseverler ile buluşacak.  Sergi, 24 Mayıs - 14 Haziran tarihleri arasında serginin ikinci durağı olan Commune Art Space’de ziyaret edilebilecek. Ziyaret: Pazar ve Pazartesi hariç her gün 11:00-18:00 Adres: Mithatpaşa, Commune Art Space, 211. Sk. No: 20/A, 35280 Konak/İzmir Detaylı Bilgi: instagram.com/ communeartspace_ Fransız Kültür Merkezi  Sonu Olmayan Dünya 25 Mart - 30 Haziran 2024 Institut Français İzmir, ekolojik geçişe yönelik yol haritasının bir parçası olarak, ekolojik geçişle bağlantılı konularda mümkün olduğu kadar çok insanda farkındalık yaratılmasına katkıda bulunmak istiyor. Böylece IF, Jean-Marc Jancovici ve Christophe Blain’in Le Monde sans fin çizgi romanını temel alan, 2022’de 800.000’den fazla kopya satılan ve birçok dile çevrilerek Fransa’da bir numaralı kitap satışına dayanan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi, enerji dönüşümü gibi herkesi ilgilendiren konuları eğlenceli bir şekilde inceliyor; ekonomik, ekolojik ve sosyal konulara değiniyor; karbon dışı enerjiler, gıda, ulaşım ve şehircilik alanlarında somut çözümler öneriyor. Ziyaret: Institut Français İzmir bahçe duvarlarında, Pazar hariç her gün 10:00 - 21:00  Adres: Kültür, Cumhuriyet Blv No:152, 35220 Konak/İzmir Detaylı Bilgi: www.ifturquie.org/izmir/   Hayy Open Space Kulaç 17 Nisan - 5 Mayıs 2024 Kulaç , Aslı Özdoyuran’ın 1974–1979 yılları arasında İzmirli bir millî yüzücü olan annesinin yüzme pratiğini belgelemek amacıyla dedesi tarafından derlenen arşivden yola çıkıyor. Bu arşiv, genç yüzücülerin o dönemde basına yansıyan başarılarının (ve başarısızlıklarının) kaydını tutuyor. Arşivde yer alan manşetlerdeki gelecek vurgusu, “yarının yıldızları”, “altın kulaçlar”, “rekor makinaları” gibi tâbirler, “millî” kimliğin performansına dair soruları da beraberinde getiriyor. Sanatçı, Türkiye kadın voleybol takımının yakın zamandaki galibiyetleriyle ilişkili kolektif duygulanımlar ve tartışmalardan da yola çıkarak, ulus-devletlerin sporcu bedeni aracılığıyla nasıl temsil edildiği üzerine düşünüyor. “Kulaç”, sanatçının aile arşivinde karşılaştığı ve modernleşmenin temsilî bir mekânı olarak yorumladığı yüzme havuzunu da sergi mekânına taşıyor. Sergide yüzme havuzunu tarifleyen heykellerine Derin Print Studio ortaklığında ürettiği baskı resimleri eşlik ediyor. Kulaç , gerilmiş iki kolun parmak uçları arasındaki mesafeyi tarif ediyor. Bedenden bedene değişen ve dolayısıyla evrensel olmayan bir ölçü birimi olan kulaç, Osmanlı’da kullanılıyor ve daha sonra modernleşme uğruna terk ediliyor. Bu terim; Türkiye’nin geç modernleşme döneminde, yüzme sporuyla yeniden gündeme geliyor. Kulacın moderniteyle ilişkilenen bu iki farklı anlamı, serginin ilham kaynaklarından biri oluyor. Kulaç ; tempo, kulvar ve hedef gibi ölçütlerle birlikte, hayalî bir seyirci ve başarı baskısıyla şekillenen, bükülen bedenlerden oluşuyor.   17 Nisan-5 Mayıs 2024 tarihleri arasında izleyiciye açık olacak Kulaç  Aslı Özdoyuran’ın daha önce 5533’te gerçekleşen sergisini yeni bir yorumlamayla misafir ediyor. Ziyaret: Perşembe - Cuma - Cumartesi 13.00-18.00 Adres: Piyaleoplu Çarşısı, 920/1. Sk. No:30, 35250 Konak/İzmir Detaylı bilgi: www.hayyopenspace.com Kendine Ait Bir Oda Kıyıda 22 Nisan - 29 Mayıs 2024 İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Sanat Dairesi Başkanlığı ve İZDENİZ işbirliğiyle İskele Sergileri Projesi kapsamında gerçekleştirilecek sergiler serisinden ilki Kıyıda, Karşıyaka Vapur İskelesinde izleyiciyle buluşuyor.  İzmir’de sergiler, konuşmalar, gösterimler düzenleyen bir güncel sanat girişimi olarak Kendine Ait Bir Oda (KABO), yerelin taşıdığı potansiyele görünürlük kazandırmanın yanı sıra disiplinlerarası bağ oluşturacak buluşmaları önemsiyor. Kamusal alan niteliği taşıyan ve kendine özgü koşullara sahip vapur iskelesinde; sanatçı,  tasarımcı ve mimar işbirliğiyle kalıcı sergi alanı ve alana özgü üretilmiş sanat projelerini kapsayan bir program oluşturan KABO, şehir – yolcu – sanatçı sacayağının her biri için öncülük taşıyan ve onları bir araya getiren sanatsal sonuçlara odaklanıyor. Mimar Stephanie Gallia’nın iskelenin fiziksel özelliklerini kapatmadan yolcularla ilişki kurmayı hedefleyerek tasarladığı modüler sergi alanında gerçekleşecek beş sergiden ilki Kıyıda , kentin içinde giderek solgunlaşan doğaya göz kırpıyor. Mentorlüğünü sanatçı Tufan Baltalar'ın yaptığı Kıyıda sergisinde genç sanatçılar Melisa Geçalp, Talha Demiral eserleriyle, Gün Baltalar ise Kiosk tasarımıyla yer alıyor. Ziyaret: Adres: Karşıyaka Vapur İskelesi, İzmir Detaylı Bilgi: @kendineait1oda Tohum Sanat Alanı  Temas II : Fluxus - Avangard Sanat Atölyeleri 22 Mart - 15 Haziran 2024 Tohum Sanat Alanı, sanat ve gündelik hayat arasındaki sınırları eriterek eserin ve sanatçının ne olduğuna dair tanımları ve biricik oluşlarına dair olan inanışları sorgulayan, bu bakımdan sanatçı ve izleyicinin alışılagelmiş konumunu sarsan Fluxus hareketinden yola çıkarak 22 Mart - 15 Haziran tarihleri arasında atölyeler düzenliyor. Temas II  başlıklı bu atölyeler dizisi izleyicinin bakış açısını ön plana koyarak birbirine çeşitli sanatsal yöntemlerle temas edilen, kolektif olarak düşünülen ve üretilen ortak bir eylem havuzuna dönüşmek adına Urla ve çevresinden katılımcılarla yürüteceği bir dizi çağdaş sanat atölyesi düzenliyor.  Ziyaret: Salı-Cumartesi, 12:00-18:00  Adres: Yenice Mah. Park Sokak No:8/5, Urla, Izmir 35430 Detaylı Bilgi: www.instagram.com/tohumsanatalani/ URLADAM Çıraklar 18 Nisan - 9 Mayıs 2024 Gören Bulut’un öğrencilerinden Çıraklar isimli grafik baskı resim sergisi Urladam’da izleyici ile buluşuyor. 30 yıla yayılan eğitmenlik hayatı sırasında Gören Bulut’un atölyesinde bulunma fırsatı yakalamış 11 akademisyen/tasarımcının grafik baskı resim çalışmalarından oluşan Çıraklar sergisi, tanımı gereği grafik imge üretmenin hiç bitmeyen bir öğrenme süreci olduğunu ve gönüllü bir amatörlüğün mütevazılığını taşıdığını vurgulamayı amaçlıyor. Öğrencilikten eğitmenliğe uzanan süreçte grafik baskı resim pratiği üstüne konuşma, düşünme ve üretme geleneği ile şekillenen ve geçmişten bugüne dönük bir bakışla oluşturulan bu koleksiyon, İzmir ölçeğinde güncel grafik baskı resim üretiminde anlık bir kayıt teşkil ediyor. Ziyaret: Her gün, 09:00 - 22:00 Adres: Camiatik, Mimoza Sk. No:13/A, 35430 Urla/İzmir Detaylı Bilgi: www.urladam.com.tr Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi & Karantina Kolektif Suyun Taşıdıkları: Selinos ve Kentsel Belleğin İzleri 29 Haziran - 27 Temmuz 2024 Kozak Yaylası’ndan doğarak Bakırçay’a dökülen, çevresinde bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış Selinos Çayı; Pergamon Krallığı, Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait önemli kalıntılar ile Rum, Ermeni, Türk ve Yahudi mahallelerine dair zengin bir kültürel belleği barındırıyor. Karantina Kolektif ve Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi'nin yürütücülüğünde gerçekleşen Suyun Taşıdıkları: Selinos ve Kentsel Belleğin İzleri projesi, kentsel bellek üzerine birlikte düşünerek üretmeyi amaçlıyor. Sefa Taşkın, Fatih Kurunaz ve Bülent Türkmen'in uzman sunumları ve sanatçıların saha yürüyüşleri ile 20 Nisan'da başlayan proje, Bergamalı kent sakinlerinin katılımıyla 21 Nisan'da Bellek Atölyesini gerçekleştiriyor. Atölye çalışmalarının ardından üretilecek eserler ise Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı'nda 29 Haziran - 27 Temmuz arasında sergilenecek. Sanatçılar: Pınar Boztepe Mutlu, Ezgi Yakın, Eren Sulamacı, Borga Kantürk, Ezgi Ceren, Sarp Keskiner, Günseli Baki, Gökçe Süvari, Metehan Kayan, Yazı Ece Köz. Ziyaret: Cuma-Cumartesi-Pazar-Pazartesi 14.00-19.00 Adres: Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı, İzmir Bergama Detaylı Bilgi:

Versus Art Project'te empatiye ve utanca dair bir sergi

Versus Art Project'te empatiye ve utanca dair bir sergi

Versus Art Project, 8 Mayıs - 14 Haziran 2024 tarihleri arasında Huo Rf’nin Hareket Alanı isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor Huo Rf, N.B. , 2024, Ahşap kaide ve bakır üzerinde farklı tarihlerde üretilmiş ve farklı boyutlarda sabunla, 21x20x33 cm Huo Rf'nin sanatsal pratiğinin son sunumu ve dördüncü kişisel sergisi olan Hareket Alanı , sanatçının son dönem çalışmalarının temel taşı olan iki duyguya dair bir eser seçkisi sunuyor: empati ve utanç. Huo Rf, Hareket Alanı ’nda sanatsal sürecini şekillendiren bu iki duygunun yaratabileceği ağır yükleri bırakmayı tercih ederek bu duyguların birleştirici gücüne odaklanıyor. İzin verilen ya da kazanılan bir özgürlük alanı ya da tolerans marjı olarak tanımlanabilecek Hareket Alanı , dilin her daim önemli bir bileşeni olduğu Huo Rf'nin pratiğinde yeni bir aşamaya atıfta bulunuyor. Sanatçı, öfke ve üzüntüye saplanıp kalmak yerine akışkanlığın baskın olduğu başka bir düzlemde olabilmeyi araştırıyor. Sergilenen eserler, Spot Işığı (2021) ve Kişi, Eylem, Durum serileri (2019-2024) ile isimsiz heykel serisi (2015), utanç, umutsuzluk, depresyon, öfke ve melankoli gibi bir dizi mahrem duyguyu ele alıyor. Sanatçı, bu duyguları politik eylemliliğe sahip duygular olarak tasvir ediyor. Çalışmalarıyla kişisel ve politik olanın sınırlarını zorlayan ve kuir kimliğe buradan yaklaşan sanatçı, utancı hem bireysel hem de toplumsal yönleri olan, kişinin benlik algısını ve başkalarıyla ilişkilerini şekillendiren, dolayısıyla kimlik inşası için oldukça verimli bir tartışma alanı açan bir duygu olarak tanımlıyor. Huo Rf, Untitled II , 2015, 32x32 cm boyutunda peluş kumaş ve hava kurumalı kil heykel, ten rengi boya, 15x12,5x5 cm Aklın yüceltildiği pozitivist çağda çoğunlukla zayıf bir imge olan betimlenen kalp, Huo Rf'nin pratiğinde başkalarının sıkıntılarına karşı duyarlılığını ifade etmek için güçlü bir araç olarak ortaya çıkıyor. Sanatçının üretiminde harekete geçirici bir güç olan empati, ona bu sayede gelişen güçlü duygu ve düşüncelerin peşinden gidebilme olanağı sağlıyor. Bir tekerlemenin başlangıcı gibi olan Kişi, Eylem, Durum , sanatçının içinde bulunduğu sosyal ve kültürel normları anlamak için başkalarının utanca dair hikâyelerini toplayıp kendi deneyimleriyle harmanladığı bir iş haline geliyor. Serinin ismi insan türünün geçmişinde, bugününde ve geleceğinde tekrar eden utanç eşiklerine referans veriyor. Huo Rf bu seri için, en sık kullandığı malzemelerden biri olan bakırı ya yazıyla şekillendiriyor ya da muz kabuğu, plastik veya fotoğraf gibi malzemelerle birleştiriyor. Ayrıca insanlarla görüşerek ve onlara üç temel soru sorarak bu konuya dair derinleşiyor: utançla ilgili herhangi bir anıları olup olmadığı; o dönemden hala utanıp utanmadıkları ve "utanç verici" bir şey gördüklerinde nasıl tepki verdikleri. Bazı açılardan, utancı paylaşmak, bu duyguların basitçe öznesi olmaktan ziyade politik özneler haline gelebileceği bir tartışma alanı yaratıyor. Huo Rf, Spotlight , 2021, Ultra pürüzsüz baskı dibond iplik bağlayıcı bant askısı, alüminyum karkas, 15x20 cm Spot Işığı da ilk kez bu sergide, eserin ve Banu Karaca'nın sözlerinin İstanbul'un belirli semtlerinde asılan afişlerinde yer aldığı bir video eşliğinde sergileniyor. Banu Karaca, Ekin Coşkuner ve Aylin Kuryel'in bu sergiye eşlik eden yazılarıyla birlikte sanatçı, başkalarının -tanıdık tanımadık- hikayelerini biriktiriyor ve bunların işlerine sirayet etmesini tercih ediyor. Huo Rf, H.R. , 2022, Bakır ve sanatçının annesi tarafından örülmüş perde, farklı ağırlıklarda üç taş, Mersin-Gözne’den, ahşap kaide, 21x21x38 cm. Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi desteği ile üretilmiştir. Hareket Alanı , 8 Mayıs – 14 Haziran 2024 tarihleri arasında Versus Art Project'de ziyaret edilebilir *Zehra Begüm Kışla'nın yazdığı sergi metninden uyarlanmıştır

Kültürel mirası yeniden tanımlamak: Untraditional sergisi sonrası bir bakış

Kültürel mirası yeniden tanımlamak: Untraditional sergisi sonrası bir bakış

Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin'in eserlerinden oluşan Untraditional   1 Mart – 28 Nisan 2024 tarihleri arasında Anna Laudel İstanbul’da izleyiciyle buluştu. Sanatçıların pratiklerini ve kültürel mirasa getirdikleri yorumu ele alıyoruz Yazı: Ceylan Önalp Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, Bring My Flower , 160x160x2,8 cm Ertuğrul Güngör ve Faruk Ertekin'in sanat pratiği, Kütahya'nın kültürel mirasından beslenerek şekilleniyor. İkili, ortaokul yıllarında başlayan tanışıklıklarının ardından grafitiye olan ilgilerini keşfediyor. Ancak, bir kamu binasını boyarken yakalanmalarının ardından bir süre görüşemeyen ikili, yıllar sonra resim bölümünde buluşuyor. Üniversite eğitimlerinde grafik ve seramik gibi farklı disiplinlere yönelip, yüksek lisans sonrasında bu disiplinleri birleştirerek kendilerine özgü bir sanat pratiği geliştiriyorlar.  Güngör ve Ertekin’in eserlerine yansıyan Kütahya'nın izleri, özellikle Traditional Y  ve Pillow Talk  sergilerinde belirginleşiyor. Bu sergilerde çocukluk deneyimleri ve geleneksel motifler çağdaş sanat formlarıyla ustaca harmanlanıyor.  Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, The Master of Restoration , Seramik üzerine sır altı boyama, 2024, 172x 99x 2cm Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, The Architect of Renewal , 2024, Seramik üzerine sır altı boyama, 186x99x2cm Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, The breaker of vessels , 2024, Seramik üzerine sır altı boyama, 172x 99x2cm 1 Mart – 28 Nisan 2024 tarihleri arasında Anna Laudel İstanbul'da gerçekleşen Untraditional  sergisi ise seramik malzemesinin olanaklarını merkeze alıyor. Kütahya'nın kültürel mirasından ilham alarak yaratılan mavi beyaz çinilerdeki çağdaş dönüşümler, geleneksel çini sanatının estetik zenginliğini, modern sanat formlarıyla ustaca birleştirerek izleyicilere tanıtıyor.  Özellikle mavi ve beyazın hâkim olduğu renk paleti, İpek ve Baharat Yolu'nun ticaret eşyası olarak dünyaya yayılan ve kültürel etkileşimlerin simgesi haline gelen alışılmış çinilerin pek de alışılmamış izlerini taşıyor. Sergide Osmanlı çini sanatının tarihi ve tasarım anlayışı da detaylı bir şekilde ele alınıyor. Rumi, Hatayi ve Kara Memi gibi geleneksel üsluplar, sanatçıların eserlerinde ustalıkla kullanılarak modern bir perspektifle yeniden yorumlanıyor. Geleneksel desenler ve üsluplar, sanatçıların kendi deneyimleriyle birleşerek modern bir ifade biçimine dönüşüyor.  Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, Oriental Cowboy , 2024, Seramik üzerine sır altı boyama, 2024, 154.5x194.5x2cm İzleyicilere sanatçıların kişisel ve toplumsal kimlikleri üzerinden bir hikâye anlatan sergi, bireysellik, toplumsallık, cinsiyet, hafıza, mit, miras ve popüler kültür gibi kavramları eserlerin içindeki derinlik ve formla harmanlayarak, ortaya çıkarılan sanatsal üretimin anlamı artırıyor.  Alışılmadık ölçüde alışılmış bir anlatıya sahip bu sergi, insanlara dokunarak onları geleneksel ve modern sanat arasında bir bağlantı kurmaya çağırıyor. Ertuğrul Güngör & Faruk Ertekin, Untraditional, Sergiden görünümler, Anna Laudel İstanbul, 2024, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe

Heritage İstanbul: Kültür mirasının İstanbul'da büyük buluşması

Heritage İstanbul: Kültür mirasının İstanbul'da büyük buluşması

Türkiye'nin ilk ve tek uluslararası kültür mirası fuarı ve konferansı Heritage İstanbul, CoinTR ana sponsorluğunda, 15-17 Mayıs 2024 tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleşecek Aizanoi Antik Kenti 15-17 Mayıs 2024 tarihlerinde gerçekleşecek etkinlik Aizanoi Antik Kenti'nin tanıtımına da ayrıca önem veriyor. Çünkü Heritage İstanbul, her yıl düzenlendiği etkinlikler için kendisine bir etkinlik hedefi ve yüzü seçiyor. Bu yıl da CoinTR işbirliği ile dünyanın ilk borsası olan Aizonai Antik Kenti seçilmiş.  Bu yıl sekizinci kez düzenlenecek olan Heritage İstanbul, fuar ve konferansların yanı sıra Miras Sohbetleri ve atölye çalışmalarıyla katılımcılara zengin bir deneyim sunacak. Etkinlik, kültür mirası endüstrisinin önde gelen isimlerini bir araya getirerek sektördeki yenilikleri ve gelişmeleri ele alacak. Konferans serisinde önemli isimler yer alacak: UNESCO Kültürel Miras İyi Niyet Elçisi Ürdün Prensesi Ekselansları Dana Firas, kültür varlıklarının uluslararası uygulamalara uygun olarak korunması konusunda önemli bir perspektif sunacak. Ayrıca Cenevre Üniversitesi Hukuk Profesörü Prof. Dr. Marc-André Renold ve KTB Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz gibi uzmanlar, kültür varlıklarının iadesi konusunu tartışacaklar. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü başta olmak üzere sektörün önde gelen kamu paydaşlarının desteğiyle düzenlenen etkinlik, kültürel miras bilincinin artırılması ve korunmasını hedefliyor. Aizanoi Antik Kenti Aizanoi, Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde bulunuyor ve kentin tarihî kökenleri Frigyalılar dönemine kadar uzanıyor. Antik kaynaklara göre, Aizanoi'nin kökenleri efsanevi Azan adlı kahramanın, Su Perisi Erato ile efsanevi Kral Arkas'ın birleşmesinden doğduğuna inanılıyor. Roma egemenliğine MS 133'te giren Aizanoi, Roma İmparatorluğu döneminde zenginleşti ve büyük imar faaliyetlerine tanıklık etti. MS 2. yüzyılda en parlak dönemini yaşayan kent, bu dönemde birçok önemli yapıya ev sahipliği yaptı. Ancak, Erken Bizans Dönemi'nde piskoposluk merkezi olarak önemini kaybetti ve sonraki dönemlerde gerileme yaşadı. 1824 yılında Avrupalı gezginler tarafından yeniden keşfedilen Aizanoi,  1926'da Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından ilk kazılar başlatılmasıyla kamuyla buluşturuldu. Günümüzdeyse her yıl düzenli olarak kazı çalışmaları devam ediyor. Kentte bulunan kalıntılar arasında Zeus Tapınağı, tiyatro, stadyum, ticaret borsa binası, sütunlu cadde ve nekropoller gibi önemli yapılar bulunuyor. Heritage İstanbul, bu yıl Aizanoi Antik Kenti'ni tanıtarak tarih ve kültür meraklılarını bilgilendirmeyi amaçlıyor. Aizanoi Antik Kenti Heritage İstanbul'un ana sponsoru olan CoinTR, kültürel mirasın geleceğine yapılan yatırımlara destek vererek geçmişi geleceğe taşımayı hedefliyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen Geleceğe Miras projesi de fuar kapsamında detaylarıyla ele alınacak. Ayrıca, ana sponsor CoinTR, tarihin derinliklerinden gelen ve dünyanın ilk borsası olma özelliğini taşıyan Aizanoi Antik Kenti'ni geleceğe taşıyacak NFT projelerine de liderlik ediyor. Bu projeler, geçmişten günümüze uzanan kültürel mirasın dijital platformlarda canlandırılmasını sağlayacak. Etkinlikte yer alacak diğer önemli başlıklar arasında, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı'nın restorasyon çalışmaları, Gazi Kovan'ın sergilenmesi ve İzmir Time Machine v0.2 projesi yer alıyor. Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından birçok firma, müzecilik, kütüphanecilik ve arkeoloji alanlarındaki yenilikçi teknolojileri ziyaretçilerle buluşturacak. İki gün sürecek bu değerli konferans etkinliği, Aizanoi'nin tarihini ve kültürel mirasını daha geniş kitlelere tanıtarak, insanları bu önemli mirasın değerini keşfetmeye teşvik etmeyi amaçlıyor.

Mükemmel Günler ve gündelik yaşam estetiği

Mükemmel Günler ve gündelik yaşam estetiği

Wim Wenders'ın yönetmenliğini yaptığı Mükemmel Günler filmi üzerinden gündelik yaşam estetiğini ve sanat ile estetik arasındaki ilişkiyi ele alıyoruz Yazı: Kerem Ozan Bayraktar Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü "Fark etme sanatı" isimli bir yazı yazmaya çalışırken, o yazının ismiyle çok da uyumlu olan bir içeriğe sahip Wim Wenders'ın Mükemmel Günler filmini izleme şansım oldu. Şansım oldu dediğim, filmi arkadaşımla hoparlörü bir miktar hasar almış 13 inch bir laptopta izledik. Gerçi yakın zamanda hayatımdan çıkardığım televizyonun ortasından geçen ölü piksel şeridiyle film izlemeye uzunca bir süredir alışmıştık. Filmlere dalınca gözümüz bu çizgiyi pek görmüyordu. Yine de bazen aydınlık manzaraların olduğu sahnelerde bu çizgi ufuk çizgisiyle birleşiyor, biz de gülüyorduk. Bozuk piksellerden oluşan çizgi, televizyonun materyal gerçekliğini hatırlatarak bizi gündelik yaşama geri çeken bir arızaydı. Kôji Yakusho’ya Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülü getiren Mükemmel Günler , Tokyo'nun varlıklı ilçelerinden Shibuya'da tuvalet temizleyicisi olarak çalışan Hirayama'nın gündelik yaşamını anlatıyor. Hirayama büyük bir hassasiyetle bakım rutinlerini tekrarlarken, onun müzik, kitap ve ağaç tutkusuna dair sahnelere tanık oluyoruz. Günleri birbirine çok benzese de aslında duygusal dalgalanmalara neden olabilen "küçük sürprizlerle" dolu. Hirayama ne Polyannacılık oynayan biri ne de bir Zen bilgesi.  Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü Hirayama sosyal medyadan ve Spotify’dan habersiz. Analog bir dünyası var ve onu doyasıya yaşıyor. Onun bu yavaş yaşama tarzına seyirci olmanın neyle dolduracağımızı bilmediğimiz hızlı ve kaygılı yaşamlarımızı bir miktar yüzümüze çarptığı söylenebilir. En azından benim için öyle oldu. Buna karşın kendisi yargılayıcı bir karakter de değil. Gerekmedikçe pek konuşmayan Hirayama filmin bir yerinde "Dünya birçok dünyadan oluşur; bazıları bağlantılıdır, bazıları değildir" diyerek farklı hayatlara duyduğu kabullenmeyi ortaya koyuyor. Filmde kendisinden genç insanların tutkularını sık sık anlayışla karşılıyor ve yeri geldiğinde onlara yardımcı oluyor. Hirayama’nın farklı anlamlarda kendisi gibi yaşayan insanlarla karşılaşmalarına da tanık oluyoruz. Örneğin parkta yaşayan evsizin teatral danslarında, onunki kadar zengin, farklı dünyaların potansiyellerini sezmek mümkün.  Film, Wenders'ın birçok filminde olduğu gibi, yabancılaşma, içsel yolculuklar ve aidiyet gibi karmaşık insan durumları kadar farklı sosyal sınıfların etkileşimlerine ilişkin perspektifler de içeriyor. Bu yazıdaysa filmi gündelik yaşam estetiğine açılan bir materyal olarak sınırlayacağım. Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü Tuvalet temizlemek Japonya'ya gittiğimde birçok insan gibi ilgimi ilk çeken şeylerden birisi kamusal alanlardaki tuvaletlerin bolluğuydu. Bu benim için sosyal belediyeciliğin önemli bir işaretiydi. Kolektif hayat Japonya'da bireysel hayattan daha önemli bir konumda olduğundan, birlikte yaşama kültürü konusunda oldukça farklı toplumsal koşullar mevcut. Mütevazi giyim tarzları, olayları kişisel almayışları ve birbirlerinin alanlarına yüksek seviyede saygı duymaları hemen göze çarpıyor. Haftalar sonra İstanbul'a geri döndüğümde buraya tekrar alışmam epeyce bir zaman aldı. Kendimi sık sık toplulukların bulunduğu alanlarda öfkelenirken buldum. Çok karanlık ve adaletsiz görülebilecek yanlarını da duyduğumuz Japon kültürünü övmeye niyetim yok ancak Japonların herhangi bir işi, birçok toplumda hor görülecek işler dahil, büyük bir titizlikle yapmalarına da hayran olmamak mümkün değil. Bu nedenle ağaç budamaktan çay demlemeye kadar yaptıkları her şey estetik bir etkinliğe dönüşüyor. Filmde bu titizliğin günlük yaşamın beklenmeyecek köşelerine sirayet ederek, tuvalet temizliğini bile estetik bir deneyime çevirmeyi başardığını görüyoruz.  Tuvaletlerin detaylı ve bakımlı oluşu gündelik hazlara verdikleri önemin bir ürünü. Dışkıya yüklediğimiz anlamlar ve hijyenik olmaması sebebiyle bu mekânlar bazılarımızın için tiksinti uyandırabilir ancak tuvalet yaşamın çok önemli bir parçası. Tuvaleti temizlemek de bu nedenle yatak odasını temizlemekten çok farklı değil.  Bu nedenle çamaşırları özenle katlamak ve dolaba yerleştirmek nasıl ki bir haz nesnesi olabiliyorsa klozeti ya da herhangi başka bir yeri temizlemek de haz uyandırabilir. Bakım yapmanın hayatı kutsayan bir tarafı da olsa gerek. Hirayama'nın tıpkı bir müfettiş gibi minik bir ayna ile klozetin içine bakarak kir kalıp kalmadığını kontrol etmesi esasen her gün büyük bir titizlikle yaptığı bitki bakımından farksız değil. Çünkü Hirayama estetik deneyimi yargılamıyor. Filmin bu tiksinti duygusuyla sık sık oynadığı söylenebilir. Örneğin, onun işten sonra eve gittiğinde duş almadığını düşünürken bir anda bir banyo sahnesinde bedenini de ne kadar iyi temizlediğine tanık oluyoruz. Temizlik aralarında parkta yediği sandviçse, dışkılamanın yemek yemek kadar doğal olduğunu hatırlatıyor. Yemek yemek, yıkanmak, dışkılamak, uyumak gibi daha hayvani taraflarımız bizi dünyaya doğrudan bağlıyor, bedenimizi ve geçiciliğimizi anımsatıyor. Tuvalet temizliğinin önemli bir sosyal boyutu da var. Temizlik bazı toplumlarda düşük bir iş olarak görülür ve cinsiyetçi tavırlarla da yakından ilişkilidir. Özellikle de ev içi alanda, "kadın işi" olarak önemsiz işaretlenir. Bu bağlamda Mierle Laderman Ukeles gibi sanatçıların pratiklerini bu türden temizlik işleri üzerinden kurması iş bölümleri arasındaki hiyerarşileri yıkmayı hedeflemiştir. Biz her ne kadar bu tür rollerden artık uzaklaştığımızı düşünsek de bu önyargıların birçoğu hâlâ mevcuttur. Bazı işler diğerlerinden daha düşük görülür ve onları belirli sosyal gruplardaki kişilerin yapması gerektiğine inanılır. Filmde de bu husus karakterin kardeşiyle olan gergin diyaloğunda ortaya çıkıyor. Hirayama'nın umumi tuvaletleri titizlikle temizlemesi ve yaptığı işi büyük bir rahatlıkla yapması bu nedenlerle önemlidir. Tuvalet temizlemek de herhangi bir iş kadar büyük bir hassasiyet ve beceriyle yapılabilir. Yanında çalışan çocuğun beceriksiz ve umursamaz tavırlarıyla onun ustalığını kıyaslamak, işini ne kadar özenli ve "kendine has" yaptığını ortaya koyuyor.  Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü Gündelik yaşam estetiği Estetiğin bir alt dalı olan gündelik yaşam estetiği, hayatın sıradan yönlerinin estetik boyutlarını araştıran bir disiplin. Bu alan, yüksek sanatta ve istisnai olanda değil, Mükemmel Günler filminde olduğu gibi, sıradan nesnelerde, rutin faaliyetlerde ve günlük olarak yaşadığımız ortamlarda gömülü olan estetik tecrübeye odaklanıyor. Önde gelen pragmatist filozoflardan John Dewey, estetik deneyimin sanatla sınırlı olmadığı, hayatımızı şekillendiren gündelik faaliyetler ve etkileşimlere gömülü olduğu fikrinin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştı. Dewey, estetik deneyimde sürekliliğin önemini vurgulayarak sanatın gündelik hayatın niteliklerinden doğduğunu ve bu nitelikleri aydınlattığını söylüyordu. Gündelik estetiğin gelişimine katkıda bulunan diğer önemli isimler arasında gökyüzü, hava durumu ve ev işleri gibi sıradan nesnelerin ve faaliyetlerin estetik boyutlarını araştıran Yuriko Saito; "estetik bağlılık" kavramını ve estetik deneyimin sosyal boyutlarını vurgulayan Arnold Berleant ve gündelik hayatın rutinlerinde tanıdık olanı takdir etmenin önemini savunan Arto Haapala sayılabilir. Daha yakın zamanlarda Katya Mandoki, Ben Highmore ve Thomas Leddy gibi düşünürler gündelik hayatın negatif estetiğini, popüler kültürün rolünü ve estetik seçimlerimizin etik ve politik sonuçlarını araştırarak bu disiplini daha da genişletmiştir. Gündelik estetik, sanatı ve doğayı takdir etmenin değerini kabul ediyor ancak estetik deneyimin müzelerle, konser salonlarıyla veya hayranlık uyandıran manzaralarla sınırlı olmadığını belirtiyor. Bu anlamda Tom Leddy, gündelik estetiğin "estetik teorinin mevcut alanlarının dışında kalan tüm estetik deneyimleri kapsadığını" söylüyor. Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü "Gündelik" olanı tanımlamak "Gündelik" olanı tanımlamak güç çünkü insanlar birbirlerinden çok farklı. Anadolu kırsalındaki bir çiftçinin gündelik hayatı, İstanbul'daki bir mimarın gündelik hayatından önemli ölçüde farklıdır. Dolayısıyla rutinler, alışkanlıklar, kültürler, meslekler ve bireysel yaşam tarzları arasındaki farklar gündelik yaşamın bir tanımını yapmayı güçleştiriyor. Buna ek olarak, gündelik olan durağan da değil çünkü hayat değişiyor. Örneğin yurtdışına geziler yapmak bir zamanlar sıradan bir olayken bugün daha az yaptığımız için sıra dışı hâle gelebilir. Bu nedenle daha ılımlı bir pozisyon alarak gündelik hayatı, sıradan rutinlerden olağanüstü olaylara kadar uzanan bir deneyimler yelpazesi olarak görmek mümkün. Yelpazenin bir ucunda, dişlerimizi fırçalamak ya da işe gidip gelmek gibi asgari düzeyde dikkatle gerçekleştirdiğimiz faaliyetler yer alır. Bu eylemleri genellikle arka plana iteriz ve John Dewey'in belirttiği gibi bir tür "tekdüze" hâline getiririz. Yelpazenin diğer ucunda ise bir konsere gitmek ya da bir düğüne katılmak gibi estetik farkındalığın yoğun olduğu durumlar var. Bu etkinlikler genellikle kasıtlı olarak estetik kaygılarla donatıldığından daha özel olduklarına dair fikirler yaratır. Gündelik olanı tanımlamak için yalnızca nesnelere ve etkinliklere odaklanmak yerine deneyimlerimize karşı takındığımız tutum da ele alınabilir. Gündelik tutum, pratiklik, aşinalık ve görevleri yerine getirmeye odaklanmayla karakterize olmuştur. Yuriko Saito'nun da belirttiği gibi, gündelik nesneleri ve etkinlikleri, ne olurlarsa olsunlar, çoğunlukla pragmatik düşüncelerle deneyimleme eğilimindeyizdir. Bu pragmatik yaklaşım, dikkatimiz verimlilik ve işlevselliğe yöneldiğinden, çoğu zaman gündelik olanın estetik potansiyelini gözden kaçırmamıza neden olur.  Örneğin çamaşır yıkamak genellikle angarya ve zaman alıcı olarak görülür. Buna karşın bazı insanlar için temiz kumaşların verdiği his, yeni kurumuş giysilerin kokusu ya da organizasyon yaratmanın verdiği tatmin duygusu keyifli olabilir. Dahası, Sistem Estetiğinden Gündelik Yaşama Bakmak (2021) isimli yazımda da vurguladığım gibi çamaşır makinesinin mekaniği, asılı giysilerin renk kombinasyonları ve katlama teknikleri gibi çamaşır yıkamanın sistemik ve kavramsal yönlerinde de estetik haz bulabiliriz. Ülkemizde de oldukça popüler olan iş makinesi izleme eylemi bunun tipik bir örneğidir. Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü Sıradan olana bakmak Geleneksel estetikteki baskın anlatı genellikle sanatın güzelliğine, doğadaki yüceliğe ya da yeni ve alışılmadık olanın heyecanına yoğunlaşarak olağanüstü tecrübelere odaklanır. Oysaki estetik, dış kurallara veya belirli nesnelere bağlı değildir. Sadece algı ve katılımla sınırlıdır ve de sık sık işlevsel ihtiyaçlar ve çeşitli ilgi alanlarıyla harmanlanır. Sıradan olana yönelmekse odak noktasını nesnenin kendisinden deneyime kaydırmayı, algıyı ve katılımı aktif etmeyi gerektirir. Çok farklı nitelikler aramak ya da sadeliği olağanüstü hâle dönüştürmeye çalışmak yerine, dikkati gündelik deneyimlerin detaylarına yönlendirmek bunlardan biridir. Mükemmel Günler filminde sıkça gördüğümüz, süzülen Güneş ışığının etkilerini bir resim gibi dikkatle izlemek, ağaçların yarattığı gölge oyunlarına bakmak, yağmura maruz kalmak, başka insanların eylemlerine bakmak, kahve makinesinden kahve almak, sesleri dinlemek, çiçek sulamak, temizlik yapmak, parkta yemek yemek, her gün aynı ağacı fotoğraflamak gibi sayısız durumun yarattığı etkileri potansiyel olarak fark etmek mümkündür. Bunlar klişe anlamıyla "hayatın içindeki küçük güzellikler" olmak zorunda değildir. Teorik olarak istisnasız her şey estetiğin konusu olabilir. Sıradan olanın estetiği olumsuz deneyimleri de içerebilir. Aşina olunan şeyler rahatlık sağlarken, monoton olarak da deneyimlenebilir. Kaldı ki olumsuz deneyimlerde estetik zenginliğe katkıda bulunurlar. Ben Highmore'un altını çizdiği gibi, rutin aynı anda hem neşeli hem sıkıcı hem şefkatli hem de sinir bozucu olarak deneyimlenebilir. Zaten duyguları hayatın içinde birbirinden ayrık deneyimlemiyoruz. Mutluluk ve üzüntüyü aynı süre içinde yaşadığımız durumlar oluyor. Estetiğe ilişkin hisler ve düşünceler de bıçak sırtı gibi birbirinden ayrılmaz. Gündelik yaşama ilişkin farkındalık bir miktar dikkat egzersizi gerektirir çünkü beynimiz sıradanlığı arka plana atmaya meyillidir. Zihnimiz sürekli farklılıklar arar ve bunların yoğunlaşmış farklılıklar olmasına özen gösterir. Bu nedenle zaman zaman kontrolü otomatik pilottan alıp dikkati aktif bir şekilde yöneltmek gereklidir. Beyaz küpler içindeki duvarlarda çerçeveye alınmış resimlerden, tüm görsel alanımızı saran etkileşimli yeni medya yerleştirmelerden, konser salonundaki ihtişamlı seslerden etkilenmek için pek bir şey yapmamıza gerek yok. Bu “çerçeveler” zaten "bana bak" demektedirler. Gündelik estetikse pasif değil aktif bir izleyiciyi talep eder.  Mükemmel Günler , 2023, Videodan durağan görüntü Estetiğin sanata, sanatın estetiğe ihtiyacı yok Sanatçılar geleneksel estetik yargılarla savaşırken gündelik yaşama çok sık başvurmaktadırlar. Özellikle 1970'lerden sonra gündelik yaşamla sanat eserleri yoğun bir biçimde iç içe geçmeye başlamıştır. Sanat, gündelik yaşama bakış açımızı etkileyebilir ve onu derinlemesine dönüştürebilir. Diğer yandan gündelik yaşam da sanatın ana kaynaklarından biridir. Ancak gündelik estetik için sanata ihtiyacımız yok çünkü estetik deneyim sanatın himayesinde değildir. Dağları izlerken, araba sürerken, rüya görürken ya da yemek yerken sanat yaptığımızı düşünmüyoruz fakat bunların hepsinin estetik yönü olan deneyimler olduğunu biliyoruz. Bu nedenle estetik ile sanatın zorunlu hiçbir ilişkisi yoktur. Bu yanılgının nedeni sanatın estetik deneyimleri yoğunlaştırarak sunmasından kaynaklanmaktadır. Oysaki her deneyim zorunlu olarak estetikle doludur ve bu yoğunluğu tümüyle nesnelere atfetmek mümkün görünmemektedir. Bundan ötürü şu günlerde sanattan beklentimiz de hâliyle estetiğin dışına taşmaktadır.  Gündelik yaşamdaki estetiğin tatmin edici bir hâl almasıysa tümüyle bizim bakış açımıza bağlıdır. Gündelik estetiğin filozoflarından bu anlamda öğrenebileceklerimiz var. Deneyime ve duygulara önyargısız bakmak, bir tecrübeyi anında yargılarla etiketlemeden önce ne olduğunu fark etmek ve zaman zaman analiz etmek, bir alana ilişkin bilgimizin estetik yargımızı ciddi derecede şekillendirebileceğini anımsamak, yapay ve doğal ayrımı yapmamak, sadece nesnelere değil süreçlere ve yapma-etmeye de odaklanmak bu yöntemlerin başında geliyor. Diğer yandan bunları yaparken sanattan kopmak zorunda da değiliz. Örneğin filmde Hirayama'nın dinlediği müziklerin ya da çektiği fotoğrafların yaşamın içinde aktığını, kasetlerini ve fotoğraflarını özenli bir seçkiyle arşivlediğini görüyoruz. Dolasıyla sanat, yaşamın organik bir parçası olarak, gündelik estetiğin farklı bir alanı olarak devam ediyor. Bu anlamda kesik kesik anlara odaklanmak yerine estetik deneyimin bu sürekliliğini fark etmek de başka bir yöntem olabilir. Sanatla gündelik yaşam arasındaki çerçeveleri daha da silikleştirmek bu sürekliliğe daha çok katkıda bulunabilir.  Yaşamın gerçekliğinden kopuk, devasa boyutlardaki gösterişli işlerle ve mega projelerle haşır neşir bir dünyada, bu tür bir bakış açısına sahip olmak estetiğin salt bir güzellik meselesi değil, sosyal adalete kadar uzanan derin damarlarını da görünür kılar. Saito’nun da belirttiği gibi estetik bir lüks değil, hayatımızın temel bir yönüdür. Estetiğin bir “ekstra” olarak algılanması yanlıştır ve marjinalleşmesine yol açmaktadır. Bu durum özellikle eğitimde ve kamu fonlarında sanata yapılan kesintilerde açıkça görülmektedir. Estetik toplumu etkiler ve yaşam kalitesini artırır; bu nedenle onu kolektif yaşama dahil etmek çok önemlidir. Estetiğin, hayatın geri kalanından ayrılamaz ve dünyamızı şekillendirmede elzem olduğu kabul edilmelidir. Kaynaklar: Berleant, Arnold. The Aesthetics of Environment. Philadelphia: Temple University Press, 1992. Berleant, Arnold. Art and Engagement. Philadelphia: Temple University Press, 1991. Berleant, Arnold. Living in the Landscape: Toward an Aesthetics of Environment. Lawrence: University Press of Kansas, 1997. Dewey, John. Art as Experience. New York: Capricorn Press, 1958. Haapala, Arto. "On the Aesthetics of the Everyday: Familiarity, Strangeness, and the Meaning of Place." In The Aesthetics of Everyday Life, edited by Andrew Light and Jonathan M. Smith, 39-55. New York: Columbia University Press, 2005. Highmore, Ben. Everyday Life and Cultural Theory: An Introduction. London and New York: Routledge, 2002. Highmore, Ben. Ordinary Lives: Studies in the Everyday. Oxon: Routledge, 2011. Leddy, Thomas. The Extraordinary in the Ordinary: The Aesthetics of Everyday Life. Peterborough: Broadview Press, 2012. Mandoki, Katya. Everyday Aesthetics: Prosaics, the Play of Culture and Social Identities. Aldershot: Ashgate, 2007. Saito, Yuriko. Everyday Aesthetics. Oxford: Oxford University Press, 2007. Saito, Yuriko. Aesthetics of the Familiar: Everyday Life and World-Making. Oxford: Oxford University Press, 2017.

Kuir yaşayış biçimleri ve beklemek

Kuir yaşayış biçimleri ve beklemek

Kavachi’nin akışkan cinsiyet, değişim, dönüşüm, ev ve gündelik işler kavramları üzerinden şekillenen kişisel sergisi Hamburg’daki Künstlerhaus Sootbörn’de izleyiciyle buluştu. Sergi üzerinden sanatçının pratiğine ve çizdiği kavramsal çerçeveye dair yazılı bir konuşma gerçekleştirdik Röportaj: Necmi Sönmez Kavachi, The Liars, 2021, © Kavachi. Fotoğraf: Michael Zarske Bazen bir sözcük hiç beklenilmeyen bir yerde, iklimde ve noktada insanı bulur. Ayaklarının bastığı noktadan kaldırıp geçmişe, hep kapanmasını istediği eski zamanlara doğru sürükler. Kavachi’nin Today I Am an Artist Tomorrow I Will Be a Dishwasher Today I Am a Dishwasher Tomorrrow I Will Be an Artist çalışmasının bende böyle tuhaf bir iz düşümü var. Kafamın içi karışıktı, yolculuktaydım ama bulaşıkçılığın bu kadar ön plana çıkmasından etkilenmiştim. Bunda Heidelberg’de öğrenciliğim sırasında farklı restaurantların mutfaklarında çalışırken yaşadıklarımın üzerimden hiç silinmeyen etkisi de vardı elbet. Kavachi’yi o zaman defterime yazmıştım. Ne güzel bir isimdi bu, Kavachi… Sonra hiç beklenmedik bir zamanda ve yerde bu çalışma tekrar karşıma çıkınca, onunla tanışmak, çalışmaları hakkında konuşmak istedim. Uzun, çok uzun bir telefon konuşmasından sonra Hamburg’taki küçük ama son derece önemli sergilere imza atan Künstlerhaus Sootbörn’de kişisel sergisi olduğunu öğrenince, bu sergisi bağlamında yazılı bir konuşma gerçekleştirdik. Hamburg’taki Künstlerhaus Sootbörn’de açılan kişisel serginin uzun, gizemli ve güzel bir ismi var:  The Wind is Whispering in My Ears Flying Butterflies Around and The Moon is Eating Peaches Embracing Each Other Like Mountains.  Kavachi, We Welcomed the Guests Together, 2022, © Kavachi, Fotoğraf: Michael Zarske Almanya’daki ilk kişisel serginin bence önemli iki özelliği ön plana çıkıyor. Künstlerhaus Sootbörn hem genç sanata alan açmasıyla tanınan kurumsal bir yer hem de resim ve heykellerinde kurguladığın varoluş biçimi sergiyi adeta bir doğum odasına dönüştürüyor. Sanki ikinci kez doğuyorsun gibi.  Kişisel sergi açısından bakıldığında Avrupa’daki ikinci, Almanya’daki ilk doğuşum. Sanatsal pratiğim açısından bakıldığında ise ikinci doğuşum denebilir. Erken dönem işlerim genelde yağlıboya, akrilik ve karakalem ağırlıklı iken 10 aşkın süredir tekstil işler ağırlıklı olmak üzere, soft heykeller ve performans işleriyle uğraşıyorum. Bunun farklı nedenleri var. Tekstil malzemenin bana hitap eden yanları var: En önem verdiğim noktalardan biri malzemeye erişim. Ayrıca malzemenin kendisiyle beraber işin bütün ortaya çıkış sürecinin çevresel bir yanı da var. Bunun dışında eskiden başka bir amaç için kullanılan bir malzemeye yeni bir anlam, sanatsal bir işlev kazandırmaya çalışıyorum. Sanatsal işlerimi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğum malzemenin bu iş için spesifik olarak üretilmiş olması gerekmiyor, bu da kendi mi özgür ve iyi hissettiriyor. Tabi boya kokusu ve temizliği yok ama parmağıma iğne batmasıyla attığım çığlıklar var. Son olarak Künstlerhaus Sootbörn’ün bir Bauhaus ekolü binası olduğunu öğrenmek içimde Künstlerhaus Sootbörn’e karşı bir bakıma duygusal bir bağ kurdu. Bu nedenle serginin Hamburg’da bu mekânda gerçekleşiyor olmasının özel bir yeri oldu. Sergide, sürekli beni meşgul eden kuir yaşayış biçimlerine odaklandım. The Wind Is Whispering In My Ears Flying Butterflies Around And The Moon Is Eating Peaches Embracing Each Other Like Mountains , Sergiden yerleştirme fotoğrafı, Künstlerhaus Sootbörn, Hamburg, 2024, Fotoğraf: Michael Zarske Kuir yaşayış biçimlerinde özellikle sorguladığın kavramlar neler? Sergi bağlamında bunu nasıl ele aldığın hakkında ayrıntılı bilgi vermen mümkün mü?  Akışkan cinsiyet, cinsel yönelimin dışa vurumu, sürekli değişim ve dönüşüm, ev ve gündelik işler bu sergide ele aldığım konular. Sergide yer alan işlerden, We Welcomed The Guests Together , evdeki günlük hayatımızı meşgul eden ev içi faaliyetleri konu alan metin tabanlı bir iş. Yaklaş ı k bir buçuk yıl dünyanın farklı yerlerinden topladığım, aile yadigârı, demode olmuş birçok mutfak kumaşının yan yana, üst üste dikilmesinden oluşuyor. “Ev işleri çiftler arasında nasıl bölümlenmeli? Ev işini kim yapmalı? Ev içinde geçen günlük aktiviteler, sanatsal pratikte nasıl yorumlanabilir?” gibi soruları ele alıyor. Her tekstil parçasının kendisine ait bir hikâyesi var. Bu iş, kuir aşk, bak ı m ve ev hayati kavramlarını yeni bir anlatıyla sunmayı hedefliyor. İ ş, pandemi sırasında gelişmiş olsa da tamamlama fırsatını, 2022 yılında The Saari Residence’ da kaldığım sürede, Kone Foundation Helsinki’nin desteğiyle buldum. Good Good Good Boy  adlı eser küçük oyuncak ayıların ve beden parçalarının bir araya gelerek oluşturduğu bir metin. Birçok alanda iyi bir birey olmak, iyi bir vatandaş olmak… İyi olmak nasıl tanımlanır? İyi olmak beklentileri mi karşılamaktır? Ailene karşı iyi olmak, partnerine karşı iyi olmak, okulda iyi olmak, yatakta iyi olmak, işte iyi olmak gibi. Aslında bir varoluş ve özgürlük mücadelesi. Oyuncak ayının bende kişisel bir anısı da var. Dedem kız kardeşime oyuncak bir bebek almıştı. Ben de bu bebekle oynamaya başlamıştım. Babam görünce, “erkek adam bebekle mi oynar” diye kızmıştı tabi. Dedem bu durumu öğrenip daha sonra bana büyük bir oyuncak ayı almıştı. Ben de oyuncak ayımla oynamaya başlamıştım, beraber uyurduk zaman zaman, yastık gibi... Seksüel kültürde ayılar iri ve kıllı maskülenliği çağrıştırıyor. Bu nedenle de metin bazlı işlerimde oyuncak ayılara yer veriyorum.  The Liars  adlı iş, 2020 yılından beri devam eden, yumuşak kurbağa benzeri heykeller. İşin performatif bir yanı da var. 2022´de dahil olduğum, Kunsthalle Baden Baden`daki Nature and State  sergisinde, Çağla İlk ve Adnan Misal Yıldız'ın daveti üzerine mavi bir kurbağa doğurdum. Sergi esnasında ve öncesinde tekstil malzemeler toplandı ve Ersan Mondtag`in eseri The Temple  8 günlüğüne doğum odasına, interaktif sanatçı atölyesine dönüştü. Sergiye gelenler, The Liars performansıyla karşılaşıp, yaptığım işi anlayıp, ertesi gün tekrar sergiye gelip, evden getirdikleri kumaşları bağışlayarak performansa dahil olmuş oldular. The Temple, beraber kumaşları kesip biçtiğimiz, yaşamakla ilgili kavramların paylaşıldığı bir platforma dönüşürken her geçen gün benim tarafımdan kurbağanın formu tamamlandı. O bakımdan, sanatçı atölyesi kendine bazen evde veya seyahatte, bazen müzede, bazen mutfakta, otel odasında, ormanda, yabancılar dairesinde ve hatta bazen orduda yer bulabiliyor.   Kurbağalar bulundukları duruma ve çevreye göre cinsiyetlerini değiştirebiliyorlarmış. Biz insanlar da bazen bulunduğumuz çevrede, politik ve sosyal olaylar karşısında baskılanıyoruz. Bir yaşayış mücadelesi olarak beklentilere veya arzuladığımız doğrultuda olaylara cevap veriyoruz. Kuir bir birey olup, kuir bir hayat yaşayıp bunun farkında olmayan çok kişi var. Bu beni heyecanlandıran ve bazen de şaşırtan kuir olgusunun kendisinden kaynaklanıyor. Bir gün bekar, bir gün evli, bir gün kapalı, bir gün açık, bir gün dost, bir gün çocuk, bir gün ayı, bir gün kadın, bir gün erkek, bir gün top, bir gün bottom … Bir gün öyle, bir gün böyle... The Liars işinin beni heyecanlandıran bir yanı da yumuşak olması sayesinde her sergide yeni bir form yeni bir şekil alabilmesi. Bu yönüyle her sergilenişinde sanki sürekli yeniden doğuyor.  Kavachi, Göttin der Türen, 2022 © Kavachi, Fotoğraf: Michael Zarske Sergi davetiyesini elime aldığımda aslında ismin bir şiir olduğunu kavradım. İsimler elbette sergiler için önemli bir yorumlama yapma imkânı veriyorlar. Bu ismi nasıl kurguladın? Onun sergideki çalışmalarla olan ilişkisi hakkında neleri bilmek gerekir?  Serginin başlığı da 2022 yılında Kone Foundation´nin rezidans programında kaldığım sürede gelişti. Rezidans doğayla oldukça iç içe geçmiş bir yerde. Etrafında kuş gözetleme kuleleri var. O sürede uzun doğa yürüyüşleri yapma imkânım oldu. Dolunay'ın doğuşunu ve varlığını bu kadar yakından hissetmemiştim daha önce. Belki hem bu hem de o sırada okuduğum Pizarnik’in Extractingthe Stone of Madness adlı yapıtının beni ittiği sürrealist düşüncenin de etkisiyle şiirsel bir yanı olsa da kelimelerle oynamayı seviyorum ve başlığın ilk ortaya çıktığı formuna da sadık kalmaya çalışıyorum. Hem dayanışma hem de kurtuluş alanı oluşturmaya çalışan serginin başlığı doğayla olan ilişkimize atıfta bulunuyor. Diğer yandan soyut ve gerçek üstü bir yanı var. Ayrıca okuyucuda, sergideki işlerle de ilişkili kuir bir imaj oluşturmasını da istedim. Mesela Ay, kimi kültürlerde dişiliği, kimilerinde maskülenliği ve cinsiyetsizliği temsil ediyor… Yazıda geçen şeftali, dijital iletişimdeki şeftali emojisi. Günümüzde kumaş, bez, dikiş, iplik gibi malzemeleri günlük tutar gibi şekillendirdiğin çalışmalar üzerine yöneliyorsun. Daha önce neler üretiyordun, erken dönem çalışmaların hakkında biraz bilgi almak mümkün mü?   Uzun bir süre resim yaptım. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Yüksek Lisans resim eğitimi aldım. Bunun dışında erken dönemlerimde performatif fotoğraf işler de ürettim. Almanya’daki sanat eğitimin için Weimar’ı seçmenin özel bir nedeni var mı? Hacettepe Üniversitesi`nde tez aşamasındayken İstanbul’a taşındım. Çünkü İstanbul’un sanat ortamını deneyimlemeyi çok istiyordum. Oradaki süreçte tezimi bitirdim. Sonrasında performans alanında eğitim veren Almanya ve Avusturya´daki okullar için araştırma yapmaya başladım. Bu sırada Weimar’daki Bauhaus Üniversitesi´nde, uluslararası bir Yüksek Lisans programı olan Public Art and New Artistic Strategies bölümüyle karşılaştım. Bu bölümün aradığımın da ötesinde sanat, mimarlık, kamusal alan, müdahaleler ve yeni sanatsal stratejiler alanında eğitim veren bir bölüm olduğunu öğrenir öğrenmez başvurumu yaptım. Kabul edilince 2015 sonbaharında Weimar’a yerleştim. Ankara’dan sonra Weimar’daki tecrübelerinin, özellikle hayatta kalmak adına verdiğin mücadelenin sanatsal gelişim çizgini de çok yakından etkilediğini düşünüyorum. Almanya’daki ilk izlenimlerin nasıldı? Öğrenciliğinde hayatta kalabilmek için giriştiğin işler de çalışmalarının şekillendirdiği açıkça görülüyor... Weimar kenti, üniversitesine, Goethe ve Schiller gibi yazarların yaşadığı yer olmasına rağmen sağ ve faşist partilere oy veren tutucu bölge. Buradaki tutunma sürecinde seni en çok etkileyen olgular neler oldu? İstanbul’dan sonra küçük bir şehir olan Weimar’in aslında enternasyonal anlamda son derece iyi beslendiğine dair bir düşüncem vardı. Bu şehirde Goethe ve Schiller’i araştırmacı ve yaratıcı bir ruhtan ziyade bir nostalji olarak yaşadım. Ara sıra alışverişlerde kasiyerin size günaydın ya da iyi günler dememesinin tutucu bulmuş olsam da asıl bölümümüzün kapatılmasının planlandığını öğrendikten sonra üzücü bir gerçeklikle karşılaştık. Benim Bauhaus Üniversitesi Weimar`dan mezun olduğum bölüm önemli bir uluslararası bölümdü. Danica Dakić yürütücülüğündeki Bauhaus süreci pratiğim açısından verimli geçen bir süreçti. Her dönem finansmanı sağlanan farklı şehirlerde bir sergi, performans, araştırma projelerimiz olurdu. Farklı şehirler ve tekniklerle projelerimizi gerçekleştirebilme imkanımızın olmasının yanında, karşılaştığım yerel tutuculuk ve yabancıları ilgilendiren yorucu bürokrasi ve yeni bir dil öğrenme süreci pratiğimi elbette güçlü bicimde etkiledi.  Sergileri katılma sürecin nasıl gelişti? Katıldığın ilk grup sergisinde nasıl bir çalışma gösterdin?  Önceki soruda da belirttiğim gibi farklı şehirlerde gerçekleştirdiğimiz projeler farklı formatlardaki grup sergisiyle son bulurdu. Katıldığım ilk grup sergisi 2015 yılındaki 2. Berliner Herbstsalon Gorki Theater´da gerçekleşen Imaginary Bauhaus Museum goes Gorki idi. Gorki Theater ile Public Artand New Artistic Strategies bölümünün iş birliğiyle oluşan bir sergiydi.  Ben de Don´t Bother Don´t Border ! isimli bir performans gerçekleştirdim. Sergi esnasında ve açılısında, sergi alanında ve Berlin Müzeler Adası’nın turistik mekânlarında, birden belirip insanların etrafında hayali dairesel sınırlar çiziyordum. Bu hayali sınırı, yüksek ritimde ağzımdan çıkardığım sprey sesine benzeyen bir “tısssssssssssssssssssssssssssssssss” sesiyle yapıyordum. Bazen sinir bozucu, bazen şaşırtıcı, bazen ürkütücü, bazen komik enstantanelerin yakalandığı bir performanstı.  Bu sergiyle ilgili söyle bir anım da var; vize işlemlerinin uzun sürmesinden dolayı üç hafta gecikmeli gelmiştim ve oryantasyonu kaçırmıştım. Sanıyorum biyografinin en önemli dönüm noktası ismini değiştirmen. Kavachi ismini seçmenin öyküsünü merak ediyorum doğrusu.  İsmimi değiştirmeyi çok istiyordum. Ancak biraz zaman aldı. Bu anlamdaki bazı girişimlerim başarısız oldu. Ben aslında soy ismim Kavas’tan yola çıkarak "s"in yerine Yunan alfabesinde yer alan "chi"yi koydum. Ortaya çıkan ismin telaffuzu hoşuma gitti. Sonra bu adın Güney-Batı pasifik okyanusunda yer alan submarin bir volkana ait olduğunu, sık sık patlayan biri olarak öğrenince daha da benimsedim. 2018 yılından beri bu ismi kullanıyorum. Kavachi, The Carpet Covers the Earth, Performans ve yerleştirme, Münih göçmenlik ofisi önü, © Kavachi. Fotoğraf: Tobias Gang, SPIELART Festival Munich 2023 iş birliğiyle Geçen yıl Münih’teki Göçmen Dairesi’nin önünde The Carpet Covers the Earth isimli bir kamusal alan çalışması, son derece ilginç bir peformans gerçekleştirdin. Hepimizin hayatını karartan bu Ausländerbehörde’yi alan olarak seçmenin özel bir nedeni var mı? The Carpet Coversthe Earth , kendi var oluşbiçimiyle çok kapsamlı bir çalışma.  İlkini Weimar Ausländerbehörde`nin önünde Acting Space – Bauhaus Goes Kunstfest 2016 çatısı altında, Kunstfest Weimar ve Bauhaus-Weimar Üniversitesi’nin MFA programı olan Public Art and New Artistic Strategies iş birliğiyle gerçekleştirdim. İkincisini Küratör Eva Neklyaeva`nin daveti üzerine, Spiel Art işbirliğiyle, Münih’teki göçmen dairesinin önünde gerçekleştirme şansım oldu. Devam etmekte olan bir iş, halının boyu son performansla birlikte 20 metreye ulaştı. Bu işte halı bir metafor. Bilindiği üzere kırmızı halı genellikle resmi etkinliklerde seçkin ve saygın kişileri takdir etmenin bir ifadesi olarak kullanılıyor. Kırmızı halı dikiş performansıyla, Avrupalı olmayan yabancıların içine düştükleri zaman alıcı ve yıpratıcı bürokratik süreçleri, görünür kılmak istedim. Performansın iki ay hazırlık süreci var. Kendimi karmaşık duygulara düştüğüm, şaşırtıcı soru ve hikayelerle karşılaşacağım bir sürece hazırlamam gerekiyor. Performans öncesinde kırmızı renkte tekstil malzemeleri toplanıyor, bağış kutuların yerleştirilebileceği alanlar seçiliyor. Bazen performans esnasında da tekstil bağışı yapılıyor. Yabancılar dairesinin çalışma saatlerine denk getirdiğimiz performansın kendisi yaklaşık bir veya iki hafta sürüyor.  Weimar'dakine kıyasla Münih’teki performansta almış olduğum tepkiler çok daha farklıydı. Bunda büyük bir şehir olmasının etkisi büyüktü. Zaman zaman gergin anlar yaşandı. Mesela göçmenler dairesinde çalışan bir grup memurun, yaptığım işten rahatsız olup rahatsızlıklarını dile getirmesi, bir diğer memurun gelip, bu işi burada gerçekleştirme iznimim olup olmadığını sorgulaması gibi durumlarla karşılaştım. Emekli bir hanımefendinin gelip, emekli maaşının yetersizliğine göçmenlerin sebep olduğunu, bir diğer taraftan, 4 yaşında Almanya’ya göç etmiş 20´li yaşlardaki bir gencin hâlâ Alman vatandaşlığını bekliyor olması, yabancı kökenli bir vatandaşın gelip randevu almada yardımımızı istemesi, vs. The Carpet Coversthe Earth kamusal alan yerleştirmesi ve performansı, Almanya`da yaşama ve çalışma izni alanların ve yeni Almanların sevinçle kırmızı halıda yürümesi gibi birçok farklı deneyimin yaşandığı ve fikirlerin paylaşıldığı bir alana dönüştü.   Sonuçta, bahsettiğim bürokratik işlemlerin muhatabı Yabancılar Dairesi olduğundan performansın gerçekleştiği yer olarak her seferinde Ausländebehörde´yi seçiyorum.   Instagram paylaşımlarında nine ile olan ilişkinin senin için ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor. Doğru mu hatırlıyorum bilemiyorum ama onun peşinden ayrılmayan bir kuş hakkında yazdığın güzel bir paragraf vardı. Çocukluğun nerede, nasıl bir ortamda geçti? Doğa ile kurduğun diyalog galiba daha sonra sanatla olan yakınlaşmanın da çıkış noktası gibi.  Bir dönemi Denizli`de bir köyde geçen çocukluğumda babaannemle çok vakit geçirme şansım oldu. Ben deneyimleyerek, dokunarak ve gözlemleyerek öğrenmeye daha meraklıydım. Hem doğa hem de yaptığı işlerle ilişkisi bakımından deneyimli yaşı ile babaannem en yakından gözlemlediğim kişiydi. Ektikleri yeşeriyor, hayvanların dertlerinden anlıyor, etrafında dolanan kuşlar ondan korkmamak için söz almış gibilerdi. Robin (Kızılgerdan) bunlardan biriydi. Yakalarsam bir daha geri gelmez diye uyarsa da dokunmak için yakalattığım o Robin bir daha geri gelmedi. Kapı bacayı açık bırakma huyuna yakalanmayayım diye, yılanlardan bahsederdi. Bahçedeyken de kaçıp kaybolmayayım diye çakallardan bahsederdi. Anlattığı hikâyelerin kahramanlarıyla bağ kurma hayallerine kapılır onları farklı şekillere sokardım.  Denizli`de geçen yıllarımda beni etkileyen ise; "lezbiyen, maço, kabadayı, top, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, yakışıklı, güzel, çirkin" kavramlarıyla ilintili karakterler oldu.  Beni etkileyen, daha sonra da Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu’na giren bir çalışman var. Bu tekstil işinin sanatsal gelişiminde dönemsel bir önemi olduğunu düşünüyorum. Sanatla hayat arasındaki ince noktayı şiirsel bir akışkanlıkla ele alıyorsun hem kızgın, hem ironik, hem gülümseten, hem de hüzünlendiren bir çalışma bu . Bu işin açıklamasında da belirttiğim gibi oturduğunuz trende, gerçekleştirdiğiniz sanatsal bir işin verdiği mutluluğu düşünür halde eve doğru yol alırken, ertesi sabah bambaşka bir insana dönüşmenin kendisinde insanı kızdıran, ironik ve gülümsetici bir yan, bir hüzün var. Kavachi, Waiting, 2024 © Kavachi. Fotoğraf: Michael Zarske Ne yazık ki Hamburg’taki sergini göremedim ama aklımdan çıkmayan bir çalışman var, bir pencerenin önünde oturan bir figür. Ayaklarında nefis patikler var, kedisi yanı başında, güzel bir manzara gözüküyor. Pencerenin önündeki ağacın dalları arasında şarkı söyleyen bir kuş var. Tekstil ile üretilmiş bu çalışmayı çevreleyen öpücüklü dudakları gösteren kumaş adeta bir çerçeve gibi. Bu çalışmayı biraz daha detaylı aktarman ricasıyla konuşmamızı sonlandıralım. Bu is aslında oto-portreden yola çıkarak, aynı zamanda kimliksizleştirdiğim bir karakteri tasvir ediyor. Waiting  isimli işin başlığından ürettiğim yazıyı ekliyorum: "Akşam yemeğini beklemek Bir sonuç beklemek Bir bebek beklemek Yarını beklemek Tatili beklemek Bir mektup beklemek Özgürlüğü beklemek Kocasını beklemek Eşini beklemek Bir arkadaşı beklemek Evlenmeyi beklemek Yağmuru beklemek Bir çocuk beklemek Anneyi beklemek Koliyi beklemek Bir teklif beklemek Mesut olmayı beklemek Demokrasiyi beklemek Bir kuşu beklemek Güneşi beklemek Çiçeklenmelerini beklemek Gelmelerini beklemek Hasadı beklemek Çare beklemek Bir öpücük beklemek"

bottom of page