top of page

YEL, TOZ, PORTRELER: Yüksel Pazarkaya

Kütüphanesinde yer alan sanatçı portreleri, fotoğraflar, davetiye, desen gibi görsel malzemeleri tekrar elden geçiren Necmi Sönmez, daha önce yayınlanmamış olan bu malzemeler üzerine YEL, TOZ, PORTRELER başlığı altında hazırladığı yazılara devam ediyor. Serinin bu haftaki yazısının odağında 84. yaş gününü kutladığımız Yüksel Pazarkaya var

Yazı: Necmi Sönmez


Yüksel Pazarkaya


24 Şubat yaşamını, çalışmalarını Köln-İstanbul-Gökçeada üçgeninde sürdüren şair, çevirmen, yayıncı ve yazar Yüksel Pazarkaya’nın 84. doğum günü. İzmir'de doğan Pazarkaya, 1958’ten günümüze dek Almanya’da aralıksız olarak sürdürdüğü çalışmalarıyla adeta daha önce kimsenin dokumadığı kadar etkileyici, yumuşak ve rengârenk kumaşları tasarlayan “çift kültürlü” bir yaratıcı. Onu kuşağının diğer temsilcilerinden ayıran en önemli özellik, şiirle, prosa’yla görsel sanatlarla arasında etkileyici köprüler kurmuş olmasıdır. Orhan Peker’den Abidin Dino’ya, Utku Varlık’tan Burhan Uygur’a ressamlarla olan yakın dostluklarının yanı sıra resim sergileri organize etmesi, sanatçılar, resimler üzerine yazı yazması, eşi İnci ile birlikte müzeyi aratmayacak bir sanat koleksiyonu oluşturması onun bu konuda ne kadar tutkulu olduğunun göstergesidir. 


Yüksel Pazarkaya resim koleksiyonuyla, 2019, Fotoğraf: Necmi Sönmez


Çağdaş şiirin faklı estetik açılardan sorgulanarak yorumlandığı konkrete poesie / somut şiir alanında etkinlik gösteren ilk şairimiz Pazarkaya’dır. Şiirin görsel bir açılımla ele alındığı bu önemli akımın içinde kendi izleğini oluşturan genç şairin Max Bense’nin öğrencisi olması önemli bir olgudur. Henüz yirmili yaşlarında uluslararası somut şiir antolojilerine giren Pazarkaya, görsel sanatlar ile şiir, resim ile müzik, dans ile tipografi arasında yeni “anlatım yolları” arayan avant-gart akımların içinde yer aldı. Pazarkaya konkrete poesie / somut şiir konusundaki çalışmaları üzerine şu açıklamayı yapmıştır:


Pazarkaya'nın, somut şiir çalışmaları, işçiöğrenci, kapkaç, 1969


“Bu akımı ben bir tür ditme ve harmanlama olarak görüyorum. Altmışlı yılların sonuna doğru, belki de öğrenci hareketiyle toplumsal yaşam yeni bir sürece ağarken, somut şiir akımı da işlevini tamamlamıştı. Eski somutçulardan çizgisini günümüze kadar sürdürenler olduğu gibi, deneyimlerini, benim gibi daha başından itibaren somut dışı metinlere yedirenler de olmuştur. Yani somut metinler, benim yanlızca bir yanım oldu.”


Pazarkaya'nın 1974'te yayınladığı Ağaca Takılan Uçurtma kitabının kapağını ve desenlerini Orhan Peker tasarlamıştı, Yazarın Arşivi

Pazarkaya somut şiirin içinde daha sonra geliştireceği imgesel şiir anlayışını besleyecek olan ana damarları keşfederken, o yıllardaki görsel sanatlar etkinlikleriyle, resimle, heykel ve mimariyle yakından ilgilendi ve bir dizi deneysel araştırmalara girdi. Zero, Fluxus gibi 1960’lı yıllarda şekillenen öncü sanat akımlarını yakından takip ederek geliştirdiği şiirleri sanat galerilerde, kültür merkezlerinde, Stedelijk (1970) başta olmak üzere birçok müzede gösterildi. O, hocası Max Bense’nin açmış olduğu yolda ilerlerken, gastarbeiter olarak ötelenen, küçümsenen kitlenin, işçilerin kültürel kimlikleri üzerine eğilerek, 1960’lardan itibaren "çift dil" olgusunu savunarak hem Almanya’da, hem de Türkiye’de kendisine bir ömür boyu yetecek kadar düşman kazandı. Kapitalist düzenin sömürdüğü işçilerin hayat hikâyelerinin edebiyat olmadığını savunan Pazarkaya, göçmen çocuklarının karşılaştıkları dil sorunlarının aşılması için Alman toplumunun sorumluluklarını da dile getirmekten hiçbir zaman kaçınmadı. Bu alanda her iki toplumun da hoşuna gitmeyen gerçekleri dile getiren Anadil isimli dergiyi 1980-82 yıllarında yayınlayan Pazarkaya daha sonra Köln’deki WDR radyosunda Türkçe Yayınlar bölümünü yönetirken de eleştirel tavrından taviz vermedi. Onun 1970’lerde, 1980’lerde savunduğu fikirlerinin Almanya’da ancak 2010’larda kabul gördüğünü unutmamak gerekiyor. Onun 1968’de Stockholm’de yayınlanan belleten dergisinde çıkan somut şiir örneklerinin Türkiye’de ancak 1996’da yayınlanabildiği gerçeği aslında Pazarkaya’nın deneylerinin ne kadar geç keşfedildiğini ortaya çıkarıyor. 


Yüksel Pazarkaya çalışma masasında, 2019, Fotoğraf: Necmi Sönmez


Pazarkaya 1974’te Avrupa’da Türk çocukları için Türkçe olarak basılan ilk derleme Ağaca Takılan Uçurtmayı yayınlarken o yıllarda son derece soyut, monochrome resimler yapan Orhan Peker (1927-1978) ile birlikte çalıştı. Böylece daha sonra farklı ressamlarla da tekrarlayacağı verimli bir sanatsal diyaloğu başlatmış oluyordu. Resim sanatına ve ressamlara olan bu yakınlığı, onlara sağladığı özgür çalışma ortamı hakkında Abidin Dino’nun bana söylediklerini hiçbir zaman unutmam mümkün değil. Dino Pazarkaya’yı ressamların çilesini bilen bir “dost derviş” olarak görüyordu.


Pazarkaya’nın yayınladığı kitaplarda, dergilerde Orhan Peker, Abidin Dino, Utku Varlık, Mehmet Güler, Cemil Eren, Hanefi Yeter, İsmail Çoban, Zeynep Yüksel, Mehmet Nâzım gibi sanatçılara kapak tasarımları, desenler için siparişler vermesi, bu ressamlarla geliştirdiği uzun süreli dostlukların da kapılarını aralamıştır. Bu yazının sınırlarını zorlamamak için, onun birlikte çalıştığı diğer sanatçılardan özür dileyerek, sadece Abidin Dino ile kurduğu diyalog üzerine yoğunlaşmak istiyorum. 


YükselPazarkaya, somut şiir, 1996, yazarın arşivi

Dino Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk gibi şairlerle ortak çalıştığı için, şairlerle ressamlar arasındaki diyaloğun önemine, verimliliğine inanır, bu konuda oldukça titiz davranırdı. Pazarkaya ile Dino’nun ortak imzalarını taşıyan kitaplar şunlardır:


Orhan Veli Kanık, Das Wort des Esels, Ararat Verlag, Berlin 1979

Nâzım Hikmet, Allem Kallem, Ararat Verlag, Berlin 1980

Nâzım Hikmet, Das Epos von Scheich Bedreddin, Sohn des Kadis von Simavne, Ararat Verlag, Berlin 1982


Bu ortak projeler arasında bibliofil bir karaktere sahip olan Das Epos von Scheich Bedreddin hem grafik tasarımı hem de Dino’nun bu kitap için özel olarak ürettiği resimleriyle etkileyici bir görselliğe sahiptir. Dino’nun Mühürler Dönemi (1980-1985) olarak isimlendirdiği resimleri, kalın strüktürlü bir kağıt üzerine çini mürekkebi ve ekolin malzemesiyle gerçekleştirdiği için bu kitabın tasarımıyla adeta kozmik bir uyum içindedir. Nâzım Hikmet’in etkileyici şiirsel imgelerini görsel imgelere dönüştürürken Dino, Çorum ve Adana’da politik sürgün olarak yaşadığı yıllardaki (1941-1945) gözlemlerini bu resimlerine katarak, illüstrasyon kavramının üstüne çıkmıştır. Ararat yayınevinin yayınlamış olduğu bu çalışmanın günümüzde bile Almanya’da yayınlanan en yetkin, estetik ve tasarım açısından en güzel iki dilli şiir kitabı olduğunu belirtmek herhalde abartı olmaz. Vişneçürüğü çiltli kapağını saran koruyucu kâğıdıyla da kitapseverleri baştan çıkartan bu kitap, ilk sayfasından son sayfasına dek tadına doyulmaz bir obje karakterine sahiptir. Pazarkaya’nın çevirilerindeki yüksek dil bilincine, Dino’nun çizgilerindeki ritim eşlik ettiği için, hem okunacak, hem de bakılacak olan bir yapıt ortaya çıkmıştır. 


Inci ve Yüksel Pazarkaya, 2019, Fotoğraf: Necmi Sönmez


Bir şiir kitabına konulacak resimler, desenler herşeyden önce, edebiyatın önplanda olduğu bir çerçevede seçilir. Yazın dünyası ile görsel sanatlar alanındaki ilişki de, pasif ve etkin olarak bir ayrım yapmamız mümkündür. Şiirsel imge ile görsel imge ancak ikisi de eşit düzeyde olduklarında farklı, hem yazın hem de resim dünyası için bir kerelik, özel tecrübelerin önünü açabilirler. Bu konu, Pazarkaya’nın ressamlarla olan diyaloğu açısında da önemlidir. Çünkü Pazarkaya ister dergi yöneticisi, isterse çevirmen, isterse kendi yazdığı çalışmalarda olsun, birlikte çalıştığı sanatçıya önkoşulsuz özgürlüğün kapılarını aralayarak, onlara istedikleri gibi üretme olanağı sağlamış ve teliflerinin olabildiğince yüksek miktarlardan ödenmesine aracı olmuştur. 


Yüksel Pazarkaya, Abidin Dino ortak çalışması, Das Epos von Scheich Bedreddin, 1982, yazarın arşivi

Dino ile Pazarkaya’nın ortak çalışmalarında ön plana çıkan diğer olgu da, Avrupa'da, yurtdışında yaşayan Türkiyelilerin anavatandan farklı bir bilinçle “daha katmanlı bir kültür” yaratacaklarına karşı olan ortak inançlarıdır. Güzin ve Dino iki kültürlülük olgusunun yanlızca bireyleri değil, Avrupa kültürünü besleyen çok önemli bir atar damar olduğunu daha 1950’lerden itibaren dile getirerek, hangi koşullarda olursa olsun, Avrupa, Amerika’ya göç eden Türklerin, yaşadıkları yerlerdeki kültür ile anavatan arasında çok farklı bir sentez kurabileceklerini savunuyorlardı. Pazarkaya da işçi göçünün ana merkezi olan Almanya’da genç kuşakların çift dil kullanarak kültürel kimliklerini oluşturabileceklerinin altını çizmiştir.  


Yüksel Pazarkaya’nın resim sanatıyla olan ilişkisi, sadece yayınladığı kitapların kapağında ya da içinde kullandığı resimlerle sınırlı değildir. Onun iyi bir sergi izleyicisi olmasının ötesinde, müzeleri yakından takip etmesi, sadece çalışmalarında değil yaşama olan bakış açısı üzerinde de etkili olmuştur. Sevip sevmemenin ötesinde Pazarkaya’nın en genç sanatçıların işlerini takip etmesi, düzenli olarak sergi gezmesi kendi yazın dünyasını besleyen kaynaklardan biri olarak ona farklı bir yaklaşım açısı geliştirmesi için destek vermiştir. Görsel sanatların Pazarkaya’nın çalışmaları, şiirleri üzerindeki etkisi belki bir kitabın, belki de bir serginin konusu olabilir. Önkoşulsuz olarak sanatın kendisine getireceklerini penceresinin önünde bekleyen bir yaratıcı olarak Yüksel Pazarkaya, büyük bir algı yeteneğiyle kullandığı iki dil arasında, kendisinden önce kimsenin geçmediği yollardan ilerleyerek olgun, abartısız bir tavırla kendisine özgü bir imge dünyası geliştirdi. Yayınladığı iki yüze yakın kitap, binlerce Almanca-Türkçe yazı, bunun tanıdığıdır.


Sevgili Yüksel Pazarkaya doğum gününüz kutlu olsun! 

 

bottom of page