top of page

YEL, TOZ, PORTRELER: Fahri Petek

Kütüphanesinde yer alan sanatçı portreleri, fotoğraflar, davetiye, desen gibi görsel malzemeleri tekrar elden geçiren Necmi Sönmez, daha önce yayınlanmamış olan bu malzemeler üzerine YEL, TOZ, PORTRELER başlığı altında hazırladığı yazılara devam ediyor. Serinin bu haftaki yazısının odağında Fahri Petek var


Yazı: Necmi Sönmez


Fahri Petek, Otoportre, 1960'lar, Gaye Petek'in izniyle


Bilim insanı Fahri Petek’in (1922-2010) hayatı sadece uzmanlık alanı olan biyokimya alanında sınırlı kalmamıştır. Onun akademik kariyeriyle boy ölçüşen politik kimliğinin bilinmesine, hakkında makaleler, biyografiler¹ yayınlanmasına rağmen, onun 1950-1980 arasında Paris’teki Türk kolonisini belgeleyen fotoğrafları bilinmeyen bir hazinedir. Bu fotoğrafları eşsiz kılan, tamamı tarihsel bir öneme sahip olan kişilerin bilinmeyen özelliklerini belgelemesi değil, yokluklarla, maddi sıkıntı ve zorluklarla paylaşılan “gurbetin” farklı bir yüzünü ortaya çıkarmasıdır. İzmir’deki Arkas Sanat Merkezin’de Paris Havası, École de Paris -Çağdaş Türk Sanatı: 1945-68 sergisine paralel olarak Fahri Petek’in Objektifinden Paris Ekolü dijital sergisini Gaye Petek’le birlikte hazırlayarak İzmir’deki Fransız Kültür Merkezi’nde sundum. Bu çalışmalar sırasında Fahri Petek arşivinin farklı boyutlarıyla karşılaştıkça, onun fotoğraflarının derinliği, farklılığı ve yaşanmışlığı gözümün önünde canlandı.


Nazım Hikmet, 1958, 13 Bd. Saint Martin, Fotoğraf: Fahri Petek, Gaye Petek Arşivi, Gaye Petek'in izniyle


“Şu gurbetlik zor zenaat zor”² dizeleriyle Nâzım Hikmet’in “gurbeti” özlemlerin, acıların odağına oturtarak kabul edilmiş çileli bir yazgı olarak tanımlaması boşuna değildir. Gurbet, özgürlük arayışının bedeli olarak Türkiyeli aydınların “kefaretidir” sanki. Fahri Petek ailesiyle birlikte bu kefareti ödemekle kalmamış, fotoğraflarıyla kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan kültür sanat insanlarını, politik mücadele arkadaşlarının imgelerini ölümsüzleştiren kareleriyle gurbetin, göçün görsel ikonografisini oluşturmuştur. Öylesine detaylar yakalamış ki Petek daha ilk bakışta hayranlık uyandırıyor. İşte büyük bir dikkatle portakal soyan Nâzım Hikmet. Fırçasını tuvalinin üstünde gezdiren Mübin Orhon. Yoldaşı Picasso’nun desenlerine bakarken gözlerinin içi aydınlanan Abidin Dino, çakmağıyla çocukken kaybettiği gözünün önüne ışık taşımak isteyen Yaşar Kemal. İğne oyalı çemberiyle yılbaşı gecesi kasvetini dağıtmaya çalışan Münevver Andaç. Tek odalı evinde yatağını incecik bir perdeyle kapatarak çiçek resimlerine dalan Avni Arbaş.


Mübin Orhon, 1955-60, Fotoğraf: Fahri Petek, Gaye Petek Arşivi


1994-1995 yıllarında Mübin Orhon üzerine araştırma yaparken Güzin Dino’nun yardımıyla kapısını çaldığım Fahri Petek’in Les Lilas’daki evi uzun bir süre devam ettiğim bir yer oldu. Fahri ağabey bana çoğunu kendisinin basmış olduğu eski fotoğraflarını göstermekle kalmayıp negatiflerinden baskılar yaparak arşivinin koordinatlarını kavramamı sağladı. Aradan yirmi yedi yıl geçtikten sonra İzmir’de Türk ressamlarının Paris macerası üzerine çalışırken bana devrettiği fotoğraf dosyasının kapağını açtım.

Yaşar Kemal ile Fahri Petek, 1960-65, Les Lilas Petek’leri Evinde Fotoğraf: Fahri Petek, Gaye Petek Arşivi


Kimdi Fahri Petek? Nasıl bir sosyal çevreden geliyordu. Neden 1950’lerde fotoğraf çekmeye başlamıştı? Onun fotoğraflarını farklı ve ayrıcalıklı kılan neydi? 1922’de İstanbul’da doğan Mehmet Fahrettin Petek, İstanbullu Nebile Hanımla, Selanikli eczacı Avni-Hilmi Beyin oğludur. Balkan Savaşları sırasında (1910-1912) muhacir olarak Türkiye’ye gelen aileye Bergama’da bir eczane tahsis ediliyor. 1946’da İstanbul Eczacılık Fakültesi’ni bitiren genç Fahri, annesinin dileğini yerine getirerek eczanenin başına geçiyor. 1947’de Neriman İdemen’le evleniyor. Tek kızları Gaye 1949’da doğuyor. Ancak kızı dört aylıkken Emekçi Köylü partisi üyeliği ve politik etkinlikleri nedeniyle hayati tehlikede olduğundan ailesini bırakarak acilen Türkiye’yi terk etmek zorunda kalıyor. İstanbul ve İzmir’de geçen gençlik yıllarında Fransız kültürüne ilgi duyan genç adamın kafasında Paris’e giderek orada doktora yapmak bir alternatif olarak beliriyor. 1940’lı yıllarda Türkiye’deki sol hareket içinde kendi yolunu arayan gençlerden biri olarak Fahri eşitliğe, emeğe ve çalışmaya dayalı bir toplumsal hayat kurma mücadelesinin içinde “komünist” olmuştu. Bergama’daki eczane hem polisin hem de tutucu çevrelerin baskısı altında olduğu için ideallerinin önünde aşması mümkün olmayan engeller vardı. Tek kelime Fransızca bilmeden kararlı bir şekilde 14 Temmuz 1949’da Paris’e giderek Faculté de Pharmacie de Paris V’te Biyokimya doktorası için başvuruda bulunmuştu.


Abidin Dino, 1950-55, Fotoğraf: Fahri Petek, Gaye Petek Arşivi


Bir yanda Fransızcayı öğrenmek, diğer yanda hayatını sürdürmesi için pek çok engeli aşmak zorundaydı. Onun ne zaman, fotoğraf çekmeye başladığına dair kesin bilgiler elimizde yok. Ancak 1951’de eşi Neriman Hanım ve kızı Gaye’nin Paris’e gelmeleri genç ailenin 13 Bd. St. Martin adresindeki chambre de bonne (Fransızca tabiriyle çatı katı “hizmetçi odası”) daireye geçmelerini gerekli kılmıştı. Petek arşivindeki çalışmalarım sırasında çokça bu adresteki evde çekilmiş fotoğraflar gördüğüm için onun 1957-58 yıllarından itibaren kamerasını elinden bırakmadığını düşünüyorum. İlk dönem aile fotoğraflarının yanı sıra tamamı soyut, bacalar, çatılar başta olmak üzere kent dokusu detaylarına inen güzel kompozisyonlar hep ilgimi çekmişti. Fahri Petek bu yıllarda aynı koridordaki başka bir odada yaşayan Raphael Jesús Soto’ya fotoğraflarını gösterdiğini ve bu tür çekimleri onun önerisiyle gerçekleştirdiğini söylerdi.³ Onun fotoğraflarını kendi kurduğu karanlık odada basması farklı ölçülerde deneyler yapmasını tetiklediği gibi ciddi biçimde tasarruf yapmasına olanak vermiştir.


Münnever Andaç, Güzin Dino, Yılbaşı Daveti 1972, Fotoğraf: Fahri Petek, Gaye Petek Arşivi


1950 sonlarından 1980 başlarında kadar otuz yılı boyunca kamerasını elinden bırakmayan Fahri Petek yakın ilişki içinde olduğu Paris Türk Kolonisi üyeleriyle ailesini kapsayan bir arşiv oluşturmuştur. Bu arşivi tekil kılan, sanatçı ve aydınların özel yaşamını gören gözlerin keşfedeceği detaylar üzerinden son derece ustalıklı bir şekilde belgelemesidir. Çoğu bir göz odadan ibaret odalarda yoksulluk, zor yaşam koşulları kendisini ilk bakışta belli eder. Fotoğrafı çekilenlerin fakirlik, züğürtlük belirtilerine rağmen gözlerinin içi gülerek Petek’in kamerasına bakmaları düşündürücüdür. Hayranı oldukları Nâzım Hikmet’i 1958’de evlerinde ağırlayan Petek çifti Paris Türk Kolonisi’nin evli, çocuk sahibi ve düzenli bir aile hayatı sürdüren ender üyelerinden oldukları için Paris’teki evlerinde, Normandiya’daki yazlıklarında birçok aydını ağırlamışlardır. Bu kadar ince ayrıntılarla Petek ailesini anlatmamın nedeni, fotoğraflara sızan hümanist, paylaşımcı yaklaşımdır. Bu sayede daha önce hiçbir fotoğrafçının giremediği açılardan konularına yakınlaşan Petek bana sıkça tekrar ettiği gibi bu fotoğraflarında hiçbir zaman sanat yapma eğiliminde olmadan, kendisi ve ailesi için yaşadıklarını belgelemeyi hedeflemiştir. Bu fotoğrafları böylesine çekici, samimi ve içten yapan Petek’in Paris Türk Kolonisi’nin özel yaşamını sevgiye, dayanışmaya dayalı bir perspektifle ele alarak yaşanılan tüm zorluklara rağmen “neşeli bir züğürtlük havasını”⁴ kamerasıyla sonsuza kadar sabitlemiş olmasıdır.


Petek’in fotoğrafları mecburi ya da gönüllü gurbetin “seçilmiş bir yaşama biçimi” olduğuna, dahası “dünyaya mutlu bakma” biçimi olduğuna parmak basıyor.


 

¹: Şehmus M. Güzel, Bir Hayat Üç Can, Sarı Defter Yayınları, İstanbul 2000

²: Nâzım Hikmet’in bu dizesinin ikonik bir özelliği vardır. Fransızca yayınlanan kitabına başlık olan (“C’est un dur métierquel’exil” bu dize, (şairle birlikte çeviren Charles Dobzynski, Les Éditeurs Français Réunis, 1957 Paris) onun sadece sürgünde geçen on iki yılının sembolü olarak kalmaz. Turgut Uyar’ın Büyük Gurbetçi şiiriyle (Her Pazartesi,1958) selamladığı şaire “sen herhalde en iyilerini bilirdin” diye seslenmesi Nâzım Hikmet’in gurbetle özdeşleşen kimliğine gönderme yapar.

³: Fahri Petek ile Özel Görüşme, 5.1.1999, Pari

⁴: Bu güzel tanımlama Güzin Dino’ya aittir: Güzin Dino, Gel Zaman Git Zaman, Can Yayınları, İstanbul 1991, s. 179-180.


bottom of page