top of page

XXY ⁶: Seks nedir?

Temsillere sığmayan kontrol altında kalmayan, sanatı imkân olarak kullanan, yerinde durmayan, kahkahayı seven, kendinden korkmayan, sınırlara takılmayan, dans eden, özellikle kıvıran, tüy gibi hafiflikle sevişen, kimseye benzemeyen, biraz canavar, bazen melez, bir olmayan bedenlerin çelik gibi güçlü tutumlarına mekân olan XXY altıncı bölümünde porno kavramını ele alıyor


Dosya: Çınar Eslek & Yekhan Pınarlıgil


I think it’s taboo that fascinates me, and not sexuality per se.*

-Kathy Acker


I am the Tigress filminden görüntü


Garip bir hüznü andıran bir gündü. Pandemi öncesi silik yolculuklara bakarken sınır konulan ya da konulmak zorunda kalan yolculuksuz günlerin tekrarında hep aynı hareket vardı. Filmler aracılığıyla aynı hareketleri başka jestlere dönüştürüyordum.


Aylardan eylüldü. Gene hüzün vardı. Kapanmak zorunda kalmanın verdiği hüzün başkalaşmış, ağırlaşmıştı. Oysa eylül ayının hüznü, ekim ayında kapanmanın hazzına dönüştüğünde bunun kendin olmak, kendine dönmek için olduğunu bilirdin. İstanbul’u en çok bu zamanlarda severdim.


Ruhum kan kaybederken ekim de dudaklarım bir şeyler fısıldamıyor. Ayaklarım artık sarıya çalmayan, çalamayan yaprakların üstüne basmazken Viyana’ya doğru havalanıyorum.


Havaalanında uçağın kalkmasını beklerken sanatçı Aykan Safoğlu’nun Emre Busse’nin Men of Turkey adlı videosunun gösterim tarihlerini paylaştığını görüyorum Instagram hesabında.


Hızlıca Emre Busse’nin videoyla ilgili olarak pornografinin uyandırdığı zevkin yalnızca cinsiyet ve ırkın ideolojik kurguları tarafından değil, aynı zamanda siyasi zaferler ve güvensizlikler tarafından da derinlemesine yapılandırdığını, post-kolonyalizm, cinsellikler, oryantalizm ve yeniden oryantalizasyon arasındaki çapraz segmentli ilişkiyi göz önünde bulundurarak Almanya ve Türkiye arasındaki eşcinsel etnik pornografisine odaklandığına dair küçük bir etkinlik açıklama yazısı okuyorum.


Ve uçağa binerken düşünüyorum: Hayat bizi içine alamayacak kadar ufaldığında gidilebilecek yerler, bizi meşgul edecek aktivite listeleri yapmak yerine hayatı genişletmenin yollarına düşmek istiyoruz.


I am the Tigress filminden görüntü


Cam kenarında otururken izliyorum. Bulutlar tek parça halinde öbeklenmiş. Şehir görünmüyor bile. Hava gri tonlarında. Uzun süredir kalabalık içerisinde bulunmadığım için nefes alıp vermekte zorluk çekerek panikliyorum. Bulutlara bakıyorum ve bulutların üzerinden resimler sıçrıyor, çekirge gibi. Tiz bir ses, Marlene Dumas’ın kitlesel olarak üretilmiş pornografik görüntüleri baz alarak yaptığı Fingers resmini, Jeff Koons’un Made in Heaven çalışmasını, Robert Mapplethorpe’un Cock and Devil baskısını, Tracey Emin’in seks eylemini göstermeden gerçekleştirdiği 1963-1995 yılları arasında yattığım herkes yerleştirmesini ve Carolee Schneemann’ın yapıtlarını çağırıyor.


Sahip olduğumuz en yoğun, güçlü, duygusal ve derin yönlerin en doğrudan temsil ve erişimine izin veren pornografi dili ile aktarılmış bu çalışmaları, cinsel deneyimlerin, en derin köşelerimizi içermesi bakımından okumak, tüm bu olguyu başka bir çeşitlilik biçiminde algılamamızı, heteronormatif bakış açısından uzaklaşmamızı sağlıyor.


Bulutların üzerindeki imajlar nefesimi kontrol altına almama yarıyor.


The Sad Girls of the Mountains filminden görüntüleri


Kaç kez Viyana’ya gelmeme rağmen iz süren bir hayvan gibi kentin küçük sırlarını keşfetmeye çalışıyorum. Şehirde hiçbir aksiyon sır değil ama insanların ruhları bir kulis gibi. Her gece ayrı bir oyun için makyaj yapılan bir sahne hazırlığını düşündürüyor; ürkütücü, hüzünlü ve bir o kadar da ihtişamlı. Kimi zaman tek bir izleyici için süslenmiş…


Sokaklar boş… Bırakıyorum kendimi sokaklara. Tüm görüntüler netliği iyi ayarlanmış imajlar gibi. Birçok etkinlik afişiyle karşılaşıyorum Porno Film Festivali de bunlardan biri.



Türkiye’de yaşayan biri olarak bir porno festivalinin varlığı üzerine düşününce, Avrupa’nın 19. yüzyılda Hindistan’daki Hindu tapınaklarında cinsel temasın pornografik temsillerini ilk kez gördüğümde şaşırdığım gibi şaşırıyorum. Bir zamanlar Beyoğlu Hasnun Galip Sokak’ta seks filmleri oynatan, 2013 yılında kapanan ve kapısından sadece erkeklerin girebildiği Dilbazlar, Rüya Sineması aklıma geliyor. Sonra kapanan diğer sinemalar… İki film birdenler, afişler… Geceden kalma biz... Korkusuz ve kaygısız geçen ar damarı patlamış günler. Bir sokaktan diğerine tekrar tekrar, sallana sallana atılan turlar.


Porno kelimesinin etimolojisini araştırdığımda pornografi kelimesinin Yunanca porn “fahişe” ve graphein “yazmak” sözcüklerinden türetildiğini, başlangıçta fahişelerin yaşamını anlatan herhangi bir sanat veya edebiyat eseri olarak tanımlanırken, bu tanımın evrimleşerek biçim değiştirdiğini öğreniyorum.


The MultiVerse in a MouthFuck filminden görüntüler


Film festivali programı elime geçiyor. Kararsız kalıyorum hangi filme bilet alacağıma. Program başlıklara ayrılmış. Bunun normalde beni rahatsız etmesi gerekirken hiç rahatsızlık duymuyorum. Hatta bana yardımcı oluyor bu kategorizasyon. Aykan’ın sosyal medyada paylaştığı Emre’nin videosunun bu festivalde yer aldığını öğreniyorum.


Intro Porn Shorts

Gay Porn Shorts

Straight Porn Shorts

Documentary Porn Shorts

Lesbian Porn Shorts

Masturbation Porn Shorts

Fetish Porn Shorts

Queer Porn Shorts 1

Experimental Porn Shorts

BDSM Porn Shorts

Fun Porn Shorts

Female* Pleasure Porn Shorts

Political Porn Shorts

Queer Porn Shorts 2


Başlıklara bakınca bedenlerin ve arzuların çeşitliliğini gösterme adına önemli bir adım attıkları ve feminist, kuir yapımlara odaklandıkları anlaşılsa da porno film sektöründen nasıl ayrıştıklarını, eleştirel bir tavır sergileyip sergilemediklerini merak ediyorum. Ama, herkese açık bir sinemada, utanç hissetmeden, insanlarla birlikte büyük bir ekranda film izlemenin yaratacağı etkinin fikriyle bu düşüncelerden uzaklaşıyorum.


The MultiVerse in a MouthFuck film afişi


Pandeminin tuhaf ve tekinsiz ortamı dolayısıyla, hem de söz konusu bir porno film olunca filme oldukça az kişi geleceğini varsayarak yola koyuluyorum. Margaretenstraße’de bulunan Schikaneder’in önünde bekliyoruz. Beklerken binaların çatı katlarını alt katlardan ayıran gri siyahımsı tonlara, üst üste konmuş izlenimini veren aynı büyüklükte, uzunlukta ve genişlikte kare, dikdörtgen taş bloklara, bazen kolonların üstüne yahut balkon kenarlarına tünemiş küçük heykelciklere, üstü bir yay gibi çizilmiş kocaman görkemli kapılara bakıyorum. Hayatı keşfeden gözlerle izleyen bir çocuk gibiyim. Bir daha dünyaya gelmeyecekmiş gibi nefes alıyorum. İçeri girince orta büyülükte bir pub ile karşılaşıyorum. Barın solundaki kocaman kapıdan içeri giriyoruz. Aşı ve bilet kontrolleri yapılıyor. Salonda birkaç kişi dışında izleyici yok. Fakat kalabalık birden artıyor ve salon doluyor. İzleyeceğimiz filmin İspanyol yönetmeni sahneye çıkıyor ve filmin çekim sürecini anlatıyor. Sözlerinden hatırladığım festival boyunca konferanslar, söyleyişiler yaptıklarını niyetlerinin sadece birlikte porno izlemekten ibaret olmadığı, bunun yerine deneyimler hakkında bilgi alışverişinde bulunmak, tartışmak ve yeni şeyler öğrenebilecekleri bir alan yaratmak istedikleri. Yaratılan alanın önemi pornografinin, sosyal ve politik protesto için güçlü bir araç ve devlet tarafından kınanan cesur fikirlerin keşfi için zemin olabileceği ihtimaliyle daha da artıyor. Hemen bu noktada Marquis de Sade’ın -özellikle Justine de (1791)- mülkiyetin kötülükleri hakkında yazdığı ve geleneksel sosyal hiyerarşide uzun felsefi tartışmalarla birleştirilmiş orgiastik sahnelerini hatırlıyorum.


“Ne hakla sizinki gibi örgütlenmemiş olan düşünce kurgumun aynı sistemleri benimsemesini istiyorsunuz.”

-Marquis de Sade, Erdemle Kırbaçlanan Kadın (Oğlak Yayıncılık, Haziran 2015)


Festival başlıyor. Farklı farklı ülkelerden filmler var. Film bitiminde izleyicilerin çoğu bara yönelerek birer içki alıp birbirleriyle film -ya da başka şeyler- hakkında konuşuyorlar. Sanat tam da burada dönüyor. Dönüyor derken yoğruluyor, düşünülüyor. 15 yıl öncesinin İstanbul’unun sanat ortamını özlüyorum. Yoksun bırakılmak… Bir haftadan fazla süren festivalin beni en çok etkileyeni, JorgeThe Obscene yapıtı, The MultiVerse in a MouthFuck adındaki kapanış filmi.


The MultiVerse in a MouthFuck filminden görüntüler


Ve festival bitiminde Viyana Belediyesi’nin Porno Film Festivali’ne sponsor olduğunu öğrenince küçük bir süzme ışık geçiyor gözlerimin önünden.


Çeşitliliği, cinsel özgürlüğü ve kendi kaderini tayin hakkını teşvik eden filmler izlediğimi düşününce insanların, bedenlerinin ve arzularının çeşitliliğini göstermek için önemli bir adım olan feminist ve kuir yapımlara olanak açıldığını görüyorum.



Yekhan Pınarlıgil ile Festival Direktörü Yavuz Kurtulmuş’la bağlantıya geçiyoruz. 2017 yılında Yavuz Kurtulmuş, Jasmin Hagendorfer, Gregor Schmidinger ve Saif Rangwalla tarafından hayata geçirilen festival, kültür sahnesinde olduğu kadar siyaset sahnesinde de ilgi yaratmış. Amaçlarını ise şöyle anlatıyor Kurtulmuş: “Festivalimiz, feminist, kuir ve LGBTQIA+ pozisyonlarını gururla sunmak için sıkıcı sevimsiz ana akım pornonun monotonluğunu kıran bir film ve teori programı sunuyor. Program, çok çeşitli cinsel yönelimleri, kimlikleri ve vücut normlarını betimleyen uzun metrajlı, belgesel ve kısa filmlerden oluşan özenle seçilmiş bir seçkiden oluşuyor. Sıkıcı sevimsiz ana akım porno dışında her şeyi bekleyin. Film yapımcılarıyla soru-cevap, panel tartışmaları, konferanslar ve efsanevi atölyelerimiz dört günü tamamlıyor. Viyana Porno Film Festivali, resepsiyon, tartışma ve yansıma için açık ve davetkâr bir alan yaratmak istiyor. Ufukları zorlamayı ve genişletmeyi amaçlar. Vizyonumuz, pornografi, cinsellik ve cinsel kimliği toplu olarak tartışmak ve yansıtmak için güvenli bir alan yaratmaktır. Çünkü porno şunların hepsi olabilir: Şehvetli, dürüst, arkadaş canlısı ve kendi kaderini tayin eden!”



PFFV 2021 teması: Seks nedir?


“Bu yıl ‘Seks nedir?’ diye soruyoruz. Gülebilirsin, ama bu o kadar basit değil! Neyle uğraştığımızı tanımlamak için normatif güce kim sahip? Seks nedir, ne değildir? Nerede başlıyor, nerede bitiyor? Genellikle 'cinsellik' terimine dahil olan çeşitli toplumsal ve politik fenomenler hakkında bir diyalog başlatmayı amaçlıyoruz. Bu tartışma, rızadan biyo-politikaya, trans haklarından seks işçiliğine kadar geniş bir tema yelpazesini içeriyor.”


2021 Kazananlar


En İyi Belgesel: I am the Tigress

En İyi Avusturya Kısa Filmi: Progressive Touch

En İyi Uluslararası Kısa Film: The MultiVerse in a MouthFuck

En İyi Kurgu: The Sad Girls of the Mountains

 

* Beni büyüleyen şeyin tabu olduğunu düşünüyorum, başlı başına cinsellik değil. [Yazarın çevirisi]


bottom of page