Halit Demirel'in Ark Kültür'deki kişisel sergisi zerre, suluboya çalışmalar ve tek bir fotoğraftan oluşan monokrom bir seriden oluşuyor. İçe doğru yönelen bir ''sonsuzluk arayışı'' olarak nitelendirilen Demirel'in ''zerre''lerinin, içinden geçtiğimiz küresel kriz ve pandemi dönemindeki izlerini sürüyoruz
Yazı: Eda Öztürk Fotoğraflar: Orhun Ülgen
Halit Demirel, zerre sergi görüntüsü
Küresel neoliberal sistemin krizlerinin toplumsal, ekonomik, politik, etik ve ekolojik alanlara sirayet ederek, sistemin tüm gözeneklerinden içeriye önüne geçilemez ve engellenemez biçimde sızdığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye sınırındaki mültecilerin birer ''toz zerresi'' gibi oradan oraya sürüklenmek zorunda bırakıldığı günler, kontrol altına alınamayan başka bir zerreyle başlayan virüsün bizi tecride zorladığı günleri izliyor. Bununla birlikte, yaşadığımız krizler çağında yoksulluk, adaletsizlik, göç, kültürel uyumsuzluk gibi sorunlardan dolayı dışlanan, ''ötekileştirilen'' ve ''zerre'' konumuna indirgenenler, kurulu düzen için tehdit olarak görülüp dışlanma pratiklerine maruz bırakılmaya devam ediyor. Antropolog Mary Douglas, modern ve ''steril'' yaşamlarımızda hüküm süren ''temizlik'' ve ''saflık'' ideolojisinden yola çıkarak, kirliliğin toplumsal düzenle ve ahlakla ilişkisini kurmaya çalışır. Günümüz toplumlarının saflık ve düzen arayışının önündeki en büyük tehditlerden biri, varlıklarıyla sınır ve çizgileri bulanıklaştıran ve oradan oraya uçuşup duran bu ''zerreler'' olarak düşünülebilir.
Üstte: Halit Demirel, 2019, Asitsiz kağıt üzerine suluboya, 9.2 x 23.8 cm
Solda: Halit Demirel, 2020, Asitsiz kağıt üzerine suluboya, 58.3 x 37.6 cm
Sağda: Halit Demirel, 2020, Asitsiz kağıt üzerine suluboya, 48.4 x 48.4 cm
Tam da, patolojik olarak ilan edilen belirli bir ''zerreye'' karşı sosyal izolasyon çağrıları başlamadan önce, Halit Demirel'in ''zerre''leriyle karşılaşıyorum. Sanatçının suluboya işleri, her biri üretildikleri kağıdın içinden yırtılarak ayrıştırılan parçalardan oluşuyor. Demirel'in zerrelerini öncelikle, her biri birbirine benzeyen, nasıl bir bütünün parçaları oldukları belirsiz, mekân/uzamları muğlak parçacıklar olarak tahayyül etmek mümkün. Bu zerrelerden içe doğru yönelen bir bakış ise bizi, gittikçe sonsuzluğa uzanan bir hisle uçsuz bucaksız bir evrenin kadim bilgeliği ve belleğine taşıyor. Zerreler yeni katmanlara, bu katmanların derinliklerine, oradaki yaşam örüntülerine ve sonsuz bir döngüde yeni parçacıklara doğru açılıyor. Bu sayede, seride yer alan tekil zerreler kendilerini aşarak ortak bir varoluş imkânın farklı görünümlerini bizlere sunuyor. Demirel'in ''zerreleri'', Jean-Luc Nancy'nin ''ile-olma'' kavramının imgesel izdüşümleri olarak düşünülebilir. Nancy, bir ethos ve praksis olarak tekil çoğul bir varlık düşüncesi ortaya koyar, ''olma tekil çoğuldur...çoğulca olarak tekil, tekilce olarak çoğuldur.'' Nancy'nin felsefesinde tekillik, diğer tekilliklerden ayrışmakla birlikte, diğer tekillikler ile ve onların arasında çoğuldur. Bir diğer ifadeyle, tekillik, diğer tekilliklerle ile-olmanın çoğulluğunda tekildir. Nancy varoluşu, ortak bir varoluş olarak tanımlamakla birlikte, var olmanın başka varlıklarla ilişki, paylaşım, değiş tokuş, aracılık vasıtasıyla birlikte olmak olduğunu aktarıyor. Nancy'e göre, ''tekil-çoğul olma, var olmanın koşulu olarak, her bir tekilin ve her bir çoğulun birbiriyle ilişkiselliği olmaksızın var olamayacağını belirtir; çünkü “varlık, ile olmadır” ve kendisini tekil-çoğul olarak sunar.''
Halit Demirel, zerre sergi görüntüsü
Halit Demirel'in zerre sergisini izledikten sonra, deneyimlemek zorunda kaldığımız pandemi tablosunun koşulları ve detayları daha netleşiyor. Bir zerreyle başlayan ve pandemiye yol açan bir virüs, yerel ve küresel hareketliliğin engellenmesi ve sınırların kapatılmasına rağmen coğrafi, siyasi, sınıfsal tüm sınırları aşıyor. Kendimizi izole ettiğimiz bu dönem, zerresel tekilliğimizin ancak diğer zerrelerle aramızdaki ilişkinin varoluşu ile kurulabileceği gerçeğini yeniden hatırlatıyor. Gezegenimizin, bütün türleriyle birlikte yıkıma sürüklendiği bir dönemece girerken, varoluşumuzun temelinde yatan ''ile'' düşüncesi ile birlikte tekil çoğul varlıklar olarak dünyayı olanaklı bir var olmanın yeri olarak yeniden yaratabiliriz.
留言