top of page

Sanatı, heykeli sevdirebilme ümidi

Erdil Yaşaroğlu'nun Transatlantik isimli kişisel sergisi 30 Ocak'a kadar Alexandre Vallaury Binası’nda devam ediyor. Sanatçıyla Transatlantik üzerinden pratiğine dair konuştuk


Röportaj: Berfin Küçükaçar


Erdil Yaşaroğlu


Öncelikle Transatlantik’in kurgusundan bahsedebilir misiniz? Bir kavram etrafında şekillenmiş olmaktan ziyade birçok hikâye tek çatı altında bir araya gelmiş gibi…


Karikatürde olduğu gibi farklı konulardan hikâye anlatmayı seviyorum. Transatlantik sergisinde de birbirinden farklı otuza yakın hikâye var. Bazıları neşeli, bazıları gri, bazıları da siyah bu hikâyelerin. Tıpkı okyanusun derinliğine iner gibi. Derinlere indikçe daha karanlık hikâyelerle karşılaşıyorsunuz. Neşeyi anlatıp yaymayı, dertleri gösterip açığa çıkarmayı seviyorum. Bu hikâyelerde anlatılan dertlerin cevapları bende değil ama belki onu çözecek birine rastlar bir gün.


Erdil Yaşaroğlu, Transatlantik


Sergide yoğun bir malzeme çeşitliliğiyle karşılaşıyoruz. Malzeme seçiminizdeki nedensellik hakkında bize bilgi verebilir misiniz?


Mimar Sinan Heykel Bölümünde okurken taş atölyesindeydim. Mermer kesmeyi, biraz da diğer atölyelerden demir işlemeyi, bronz dökmeyi ve ahşap oymayı öğrendim. On beş sene kadar önce internetten izleye izleye de yeni teknikleri. Silikonlar, reçineler, polyesterler, CNC robotları, 3B yazıcılar, modelleme programları falan. Artık bilgi her yerde. Üretim de kolaylaştı. Sonunda fikrin hiç olmadığı kadar öne çıktığı bir çağa girdik.


Benim için asıl amaç hikâye, heykel ise araç. O yüzden kullandığım boyut, nerede sergilediğim, malzemesi, tekniği falan hep amaca hizmet ediyor. O hikâyeye ne uyuyorsa o malzeme ve teknikle ilerliyorum. Bu çeşitlilik de bana çok şey öğretiyor yapım aşamasında. Bununla da eğleniyorum.


Erdil Yaşaroğlu, Ağır, 2023


Hem formları hem renkleri bakımından neredeyse bir oyuncağı andıran heykelleriniz yakınlaşıp baktığımızda çoğunlukla “karanlık” bir hikâyeye işaret ediyor. Bu zıtlık hakkında ne söyleyebilirsiniz?


Karikatürden gelen bir alışkanlık olabilir. Pozitif söylem, neşeli anlatım tarzı hikâyenin gücünden çalıyor değil. Aksine daha çok ilgi görmesini ve yayılmasını sağlıyor. Tezat da her zaman sevdiğim kavramlardan biridir. İyiye ulaşmak için ihtiyacımız olan bir şey. Ayrıca zaten çok gri bir dünyada yaşıyoruz. Araya renkli bir şeyler bırakmak hoşuma gidiyor.


Erdil Yaşaroğlu, Hayalci ve Deniz Kızı


 Sanatla hiç ilgisi olmayan insanların karşısına heykellerimle çıkıvermek, onlarla iletişime geçmek mutlu eden şeyler. Belki fazladan bir kişiye bile sanatı, heykeli sevdirebilme ümidi. Sanatı yaymamız lazım.

Pratiğinizde kamusal alandaki heykellerin büyük yeri var. Erdil Yaşaroğlu dendiğinde aklımıza binaların çatılarından sarkan ayaklar veya elinde telefonu kulağında kulaklığıyla meydanda oturmuş bir deniz kızı geliyor. Şehre eklemlenme haliniz ve kamusal alandaki sanat eserleriyle ilgili düşünceleriniz nelerdir?


Kamusal alana iş yapmak daha zor ama çok keyif veriyor. Sanatla hiç ilgisi olmayan insanların karşısına heykellerimle çıkıvermek, onlarla iletişime geçmek mutlu eden şeyler. Belki fazladan bir kişiye bile sanatı, heykeli sevdirebilme ümidi. Sanatı yaymamız lazım. Ben çocukluktan itibaren izlediğim, okuduğum, seyrettiğim eserler sayesinde bu formasyona kavuştum. Başka hikâye anlatıcılarının benim üzerimde çok etkisi var. Bunun farkında olunca, sanatı olabildiğince yaymak, sokaklara taşırmak iyi geliyor.


Çoğu insan sizi karikatürist olarak tanıyordu. Oysaki üniversite eğitimiziniz heykel üzerine. Siz iki alanı birlikte ilerletmeyi tercih ettiniz. Bu iki medyum birbirini nasıl besliyor?


Öncelikle çok büyük bir avantaj. Şöyle düşünün, dünyada on binlerce karikatürist, bir o kadar da heykeltıraş var ama bu iki disiplini bir arada kullanabilenlerin sayısı çok çok az. Karikatürden taşıdığım jest, mimik ve oyunculuk bilgisi heykellerimdeki anlatım formlarına çok destek oluyor mesela. Bir başka yönden, heykelden öğrendiğim üç boyutlu düşünme de karikatür çizerken çok yardımcı oluyor. Bambaşka hikaye dilleri ve amaçları olmasına rağmen, temelde fikir bulurken izlediğim yol ikisinde de aynı. Bu da bir kolaylık benim için. Hikâye anlatımının becerebildiğim her formunu kullanıyorum. Konuşma, resim, senaryo, heykel ve karikatür gibi.


Erdil Yaşaroğlu, Bitmeyen Öykü, 2019, İş Yatırım Koleksiyonu


Önceleri dergilerinizde yapmaya başladığınız gibi şimdi de heykelleriniz toplumsal meselelere işaret ediyor. Bunu yaparken de yüzde bir gülümseme bırakıyor. Bu toplumsal meselelere işaret etme hali size göre karikatürün, sanatın, sanatçının bir sorumluluğu mu, yoksa bir tercih mi?


Biraz farkındaysan ve duyarlıysan pek çok şeyi görüyorsun. Ne yazık ki bunların çoğu da seni rahatsız eden şeyler. Sorunu göstermeyi seviyorum. Çözümü bende değil ama belki biri çıkar ve bir fikirle gelir.


Size dair bir soruyla röportajımızı noktalayalım. Erdil Yaşaroğlu nelerden beslenir? Sizi hangi işler, kimler, neler heyecanlandırır?


Dijital dünya sayesinde kaynaklarımız çok arttı. Artık Kore’nin iş merkezlerinde, Brezilya’nın gettolarında, Yeni Zelanda’nın köylerinde ne yapılıyor, nasıl bir mizahı var, nasıl sanat yapıyorlar izleyebiliyoruz. O yüzden bir iki isim söyleyip sıyrılmayacağım bu sorudan. Amatöründen profesyoneline takip ettiğim çok insan var. Üstelik bunların benim yaptığım sanatlarla uğraşması da şart değil. Moğolistan’dan takip ettiğim el işi yapan bir teyze de var, Alaska’dan bir marangoz da. Hepsi arada bir heyecan verici işler yapıyor. Ne aradığınla ilgili bu.


Transatlantik sergisinden görüntüler, ​Fotoğraflar: Barış Acarlı

bottom of page