Mamut Art Project ekibinin Mamut Limited (Artist Editions) markasıyla başlattığı görsel sanatlardan tasarıma, müzikten modaya farklı alan ve tekniklerle çalışan, yaratıcı herkesle buluşmayı amaçlayan projesinin ilk sergisi Mamut Limited Vol.1 pop-up 16 Eylül-1 Ekim 2023 tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşti. Çevrimiçi platformu mamutlimited.com üzerinden yıl boyunca özel seçkiler sunacak Mamut Limited’ın bu yılki sanatçılarını yakından tanıyoruz. İkinci konuğumuz Sinem Ören
Sinem Ören
Sanatsal yolculuğunuzdan bahsederek başlayalım. Lisans eğitiminizi burslu olarak kazandığınız Maryland Institute College of Art’tan Seramik Sanatı bölümünü tamamlayarak mezun oldunuz. 2021 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde Seramik ve Cam Tasarımı sanat dalı yüksek lisans eğitimine başladınız. Ne zaman sanat yapmaya karar verdiniz ya da sanat yaptığınızı nasıl anladınız?
Bu konuda net bir zaman söylemek aslında çok zor. Ben çocukluğumdan beri gittiği her yere renkli kalemlerle dolu kalem kutusu ve defter veya boyama kitabıyla giden bir çocuktum. Üzerine en çok vakit harcadığım şey kendimi bildim bileli resim yapmak oldu. Fakat el becerilerine bir yatkınlığımda vardı. Lise dönemine geldiğimde çizdiğim fantastik karakterlerin minik heykellerini kilden, alüminyum folyodan ve telden yapardım. Sanat üzerine bir okul seçmek, hangi bölüm olursa olsun, hayallerimde hep vardı.
“Sanat yapmak” tanımı çok ilginç bir tanım aslında. Üniversite mezuniyetimden sonra bile bir süre kendime göğsümü gere gere ben bir “sanatçıyım” veya işte bu yaptığım işler birer sanat eseri demekte çok zorlanıyordum. Hem ürettiklerim estetik algımın olduğu yere tam bir türlü ulaşamıyordu hem de bir şeyler üretmek oldum olası çok doğal bir aktivite olduğu için çıkan sonuçtan çok süreçte kalmak bana daha tatmin edici geliyordu. Özellikle seramik gibi zanaat ve obje bir geçmişi olan bir mecra ile çalışmak daha sabit ürünler yapmaya teşvik ediyordu beni. Bir eserin üretimi bitip de kaidenin üzerine çıktığı anda eser aslında ölüyordu benim için. Artık yaşayan, gelişen ve değişen bir şeyden ziyade bir görsel ve ticari ürün haline geliyordu. Bu yüzden sanatsal üretim halinde olmak aslında benim için hep olmak istediğim yerdi.
Yerel kültürümüz ve yaşadığımız coğrafya oldum olası hep dönüşüm halinde ve kaotik bir doğası var. İlkel bir enerjiye sahip. Yoğun arzuların olduğu ve güdülerin çabuk hararetlendiği bir hissi var ama bunun yanı sıra mistik ve insanlığın büyük sırlarını da Pandora’nın kutusu gibi içinde saklıyor. Sadece günümüz değil geçmişimize baktığımızda da bu böyle.
Yerel kültürünüz ve çevreniz sanatsal çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? Sanatınızda kullandığınız malzeme ve teknikler bu etkileşim ağında bir yankı buluyor mu?
Yerel kültürümüz ve yaşadığımız coğrafya oldum olası hep dönüşüm halinde ve kaotik bir doğası var. İlkel bir enerjiye sahip. Yoğun arzuların olduğu ve güdülerin çabuk hararetlendiği bir hissi var ama bunun yanı sıra mistik ve insanlığın büyük sırlarını da Pandora’nın kutusu gibi içinde saklıyor. Sadece günümüz değil geçmişimize baktığımızda da bu böyle. Bu kültürün içinde olmak, birçok farklı sosyolojik, siyasi ve psikolojik durumu deneyimlemek kesinlikle beni bir birey olarak hayatın anlamını sorgulamaya ve yaşadığım çevredeki insanların farklı düşünme biçimlerini çözümlemeye itiyor. Bu durumun ürettiğim işler üzerinde malzeme ve teknik olarak pek bir yansıması yok maalesef fakat kavramsal olarak beni kesinlikle besliyor ve farklı düşünme biçimlerine yönlendiriyor.
Sinem Ören, Inward, Karışık Teknik Seramik, 35x35x75(h) cm
Toprak ve insan bedeni arasındaki analoji, sanatçının bir anlatım aracı olarak seramik mecrasını tercih etmenizin ana nedeni olduğunu söylüyorsunuz. Sizi toprağa ve insana çeken şeylerden bahseder misiniz?
İnsan ve toprak hep ayrılmaz bir ikili aslına bakıldığında. Toprağa ekinler ekiliyor ve hasat alınıyor, toprak ile üretim yapılıyor çıkan madenler sayesinde, toprak için savaş veriliyor ve öldüğümüzde toprağa geri dönüyoruz. En azıdan birçok kültürde bu şekilde. Bunun yanı sıra birçok farklı yaratılış mitinde insanın topraktan yaratıldığı bağlantısı mevcut. Yunan mitolojisinde Prometheus’un ilk insanı topraktan yarattığı ve Athena’nın nefesiyle yaratılan bu forma can üflediği anlatılır. Sümerler’de tanrı Enki ve tanrıça Ninhursag’ın aynı şekilde insanı tanrı kanı karışmış kilden ve ilahi esanstan yarattığından bahsedilir. Bunun gibi Antik Mısır’a kadar bir sürü farklı örnek var. Birçok farklı kültürün bu benzetmeyi yapması çok mânidar. Eserlerimde böyle köklü bir ilişki olan insan ve toprağa atıfta bulunmak hoşuma gidiyor. Bu ilişkinin bir kısmı benim için seramik sanatının tarihinde de yatıyor. Çalıştığım malzemeye saygım sonsuz. Özellikle seramik sanatının kavramsal gelişimi içerisinde kap-kacak ve vazo formlarına atıfta bulunarak insan bedenini şiirselleştiren eserler hep çok ilgimi çekmiştir. Bu bahsettiğim şekilde çalışan sanatçılardan Magdalene Odundo toprak ve insan arasındaki o bağı çok başarılı işlediğini düşünüyorum. Bütün bunların yanı sıra dokunsal bir insan olmamda sanırım beni çamurla çalışmaya itti. Seramik ile çalışma esnasında verilen o bedensel mücadele ve his çok hoşuma gidiyor. Çamur bir nevi yaşıyor gibi aslında, değiştiği fazları ve bazen fazla zorlamaya gelmemesini insana benzetiyorum.
Mamut Limited’ta gördüğümüz fotoğraflar Reflection, Convergence ve Inward adlı üç heykel Metamorfozun Yankıları serisine ait. Bireysel uyanışın üç aşaması anlattığınızı söylüyorsunuz. Her bir büyük vazo formunun evreni temsil ettiği parçalarda bireyin farkındalık kazanması, içe dönüş yaşaması ve varoluş ile bütünleşmesi anlatılıyor. Bu eserlerin ortaya çıkış süreçlerinden bahsedebilir miyiz?
Bu eserleri yapmaya başlamadan önce vazo karakterlerimden yaptığım bir heykelim bütün kışı atölyemin kapısının yanında örümceklerle geçirdi ve sonra atölyemin içine geri girerek bir yeniden yapılandırma sürecine girdi. Bu esnada Seren ve Ekin ile iletişim halindeydik. Onlar sayesinde oturup biraz eser üzerine konuşması fırsatım oldu ve bir üçleme üzerine çalışma kararı aldım. Üçleme yapmak hep çok hoşuma gitmiştir. Bu üçlemenin neleri temsil ettiği üzerine bir beyin fırtınası yaptım ve yaşamın taşıyıcı kolonları gibi olsun dedim. Ruh, beden, bilinç… İlk eser olan Reflection kafamda tüm detayları ile ilk canlanan parça oldu. Yüzleşme benim de hayatımda bir süredir yaşadığım bir konuydu. Üretim sürecim boyunca atölyede Elio D'Anna’nın kitabı olan Tanrılar Okulu’nu sesli kitap halinde dinledim. Bazı bölümleri tekrar tekrar dinledim. İçimde hissettiklerim, tam anlamı ile dile getiremediklerim ve o sırada hayatımda yaşadığım şeyler hepsi mükemmel bir rezonans hali içerisindeydi. Kitabı dinledikçe eski öğretileri de hatırladım ve bu dönüşüm sürecinin nasıl evrilmesi gerektiği ile varacağı nokta aklımda netlik kazandı. Bu seriyi çok seviyorum. Serinin içinde yaşadığımı hissediyorum bazen. Varmak istediğim yer Convergence ama Inward çok meşakkatli bir süreç.
Sinem Ören, Inward, Karışık Teknik Seramik, 35x35x75(h) cm
İşlerinizdeki varoluş sorunsalı sizin için ifade etmesi zor bir şey mi?
Çocukluktan beri en büyük kaygım yaşama deneyimi. Fakat psikoloji ve felsefe ile daha derinlemesine tanışmam tam anlamıyla üniversitede oldu. Daha öncesinde yaşadığım duygu durumlarımı ve hayatı sorgulamaları anlamlandıramadığım bir gelgit içerisinde buluyordum kendimi. Bir de bu durumun üstüne çok empatik bir bünyeye sahibim ve bazen sadece dünyada bulunan vahşet, keder, zulüm, acı gibi ağır durumlar olduğu için oturup ağladığımı, bu kargaşanın içinden zihinsel olarak çıkamayıp bitkin düştüğüm ve yaşam düzenin bir parçası olmak istemediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden sürekli olarak kendime alternatif bir dünya arayışım oldu. Bir de bu fazla düşünme ve fazla “hassasiyet” durumunun çevrem tarafından anlaşılmadığı için ister istemez sürekli yaşanılan sosyal hayal kırıklıkları var. Yaşım ilerledikçe bir bakıma kendimi kalabalıktan soyutlayıp bir gözlem evi oluşturdum. İnsanları, en çok da kendimi, gözlemledim sürekli. Zihnimin kabullenmekte zorlandığı şeyleri anlamlandırmaya çalıştım ve bu yola girince merakım ilk insanlara, insanlığın köküne kadar gitti. Bu anlam arayışı bir yandan da evrensel bir durum.
Mutlaka hepimiz bir kez olsun “Neden buradayım?” veya “Tüm bunlar ne amaca hizmet ediyor?” diye sorgulamıştır hayatı. Bir de bu sadece buzdağının görünen yüzü. Varoluş aslında öyle bir durum ki hem bir yumurtanın döllenip doğumun gerçekleşmesi gibi çok olağan ve belki hatta sıradan ama aynı zamanda büyük patlamanın yaşanmış olması ve bu nadir andan bir sistem açığa çıkmış olması gibi imkânsız. Rastlantısal ve sıradan görünen doğasının arkasında yatan bir mucize mevcut. Üniversite çağımda ürettiğim işler hep daha depresif ve karanlık oldu. Hep bir içsel boşluğu konu aldım kendime fakat farkındalık yolculuğumda ilerledikçe üretimlerimin doğasıda renk değiştirdi. Varoluşu bir kaygı ve hiçlik olarak görmektense ustaca tasarlanmış bir dokuma gibi algılayıp bu çözgü ve atkıların içinde parçaların nasıl birbirleri ile temas ettiklerini görmeye başladım.
Sizin için başarılı bir yapıt üretmek kişisel tatminle mi yoksa sanat dünyasından takdir görmekle mi ilgilidir? Neden?
Benim için başarılı bir eser üretmek kesinlikle kişisel tatminle ilgili. Sanat dünyasının doğası insanın doyumsuzluğundan öte olmadığı için bugün takdir gören yarın unutulabilir. Ayrıca sanat dünyası çok geniş bir yapı ve bu yapının şekillenmesinde etki eden birden çok faktör ve oyuncular var. Herkesin sanat aracılığı ile ruhunun o ilahi, eksik veya düğümlenmiş parçasını bulmak istemesi daha naif bir yaklaşım olarak görülebiliyor. Bazen sadece egosal dürtüler içinde sanat kullanılıyor. Benzer kaygıları yaşayan insanlar algıda seçicilik vasıtası ile bir birbirlerine çekiliyorlar zaten. O yüzden ürettiğim eser beni tatmin etmişse, benim dilimden konuşan insanlarda bu “başarıyı” görüyor ve anlıyor. Buda benim için yeterli.
Seramik üç boyutlu bir malzeme ve birçok aşaması var. Özellikle üretim boyu büyüdükçe görüntüleme ve kontrol daha çok artıyor. Bazen hızlı kurumalar oluyor zamana karşı yarışmak veya el çabukluğu gerekiyor. Pişirim safhaları var. Her zaman bir adım ötesini düşünerek hareket etmek gerekiyor. Bu yüzden bir plan ile başlamak şart diye düşünüyorum. En azından kendi üretimlerim için ben ihtiyaç duyuyorum.
İstediğiniz sonuçları elde etmek için seramiğin sanatsal ve teknik yönlerini nasıl dengeliyorsunuz?
Seramik üç boyutlu bir malzeme ve birçok aşaması var. Özellikle üretim boyu büyüdükçe görüntüleme ve kontrol daha çok artıyor. Bazen hızlı kurumalar oluyor zamana karşı yarışmak veya el çabukluğu gerekiyor. Pişirim safhaları var. Her zaman bir adım ötesini düşünerek hareket etmek gerekiyor. Bu yüzden bir plan ile başlamak şart diye düşünüyorum. En azından kendi üretimlerim için ben ihtiyaç duyuyorum. Mutlaka bir eskiz üretiyorum ve oluşturacağım formun fiziksel olarak kırılmaması ve ayakta durabilmesi için nasıl bir iç konstrüksiyona ihtiyacı var onu planlıyorum. Bunun yanı sıra küçük bir maket yapmakta çok iş görüyor. Genelde planım ana hatlarıyla çıkınca bir kısmını da süreçte keşfetmeyi seviyorum. Her şey baştan sona planlı olduğunda eserden çok proje çıkartıyormuşum gibi hissediyorum ve genelde o tarz üretimlerimden hiç hazzetmiyorum ve ilgimi çabuk kaybediyorum. Bazen bir eseri üretirken üzerine düşündüğüm konu ile alakalı rastlantısal şeyler çıkabiliyor karşıma ve genelde bu anları eserin bir parçasına dönüştürmeyi seviyorum. O yüzden genelde üretim sürecimi sanatsal ve teknik olarak yarı yarıya bölebilirim. Biraz kontrol ve biraz kaos olsun seviyorum.
Comentarios