top of page

Performansın kalıntılarının izinde: Hafızanın Dönüşümü

SENKRON Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında, SAHA Derneği’nin desteğiyle hayata geçen Performistanbul küratörlüğündeki Hafızanın Dönüşümü sergisi, 1 Haziran'a kadar Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı’nda (PCSAA) devam ediyor. Performans dokümantasyon ve yerleştirme çalışmalarıyla sergide yer alan Performistanbul sanatçılarından Gülhatun Yıldırım, Mk Yurttaş ve Leman Sevda Darıcıoğlu’na performansın hafıza mekânı ve kalıntı kavramlarıyla ilişkisine, nasıl dökümante edildiğine ve elbette ki sergilendikleri yeni mekânlarda izleyiciyle kurdukları etkileşime dair merak ettiklerimizi sorduk


Röportaj: Özüm Ceren İlhan



Leman Sevda Darıcıoğlu, Beyaz Güller, Pembe Simler, 2020, Performans, 5 saat,

Performistanbul’un küratöryel desteği ile SoliTsoli, Nawara ve Gay Shame tarafından

düzenlenen Glitter and Grief kapsamında, Haus der Statistik, Berlin, Fotoğraf: Esra Gültekin



"Sürekli olarak hafızadan söz etmemizin bir tek nedeni olabilir: Artık hafıza yok."


Pierre Nora’nın sözleri, "kökleşme"nin, bugünün geçmişten hiç kopmadığı bir süreklilik arayışında, bilincin geçmişten uzaklaştığı bir ana tanıklık eder. Söz konusu uzaklaşma "bölünmüş bir hafıza duygusu"nu aynı nedenden ötürü canlı tutarken, mekânlar bu bölünmüşlüğün sürekliliğine hizmet eden, onları görünür kılan "kalıntılar" hâline gelir.


Bu noktada bir “hafıza mekânı” olarak Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı’nda (PCSAA) gerçekleşen Hafızanın Dönüşümü'ne geçmek, Bu Bir Performans Değildir (2018) sergisiyle de devam niteliğindeki performanslarınızın sergideki "kalıntılar"a uzanan hazırlık sürecini, nasıl oluştuklarını ve elbette ki isim hikâyelerini dinleyelim isterim.


Gülhatun Yıldırım: You are half water/Senin yarın su, 2016 yılında katıldığım bir performans atölyesinde, aslında bu sürecin bir parçası olarak ortaya çıktı diyebilirim. Venedik'te 2016 yılında, Studio Contemporaneo ile Live Arts Cultures ve IPA Venice (1)(International Performance Association) iş birliğinde, Jürgen Fritz'in yürütücülüğünde gerçekleşen atölye kapsamında pek çok kavram ve konu üzerine çalıştım. Tüm bu çalışmalar, sorular ve "kazılar"ın kesiştiği yerde bedenimle, derimin içi ve dışıyla, uzuvlarımla yeniden karşılaşmamı sağladı. Konulardan biri body love/body violence (beden sevgisi/beden şiddeti) idi. Poşete su doldurup içine girdim. Beni sarmasına ve devinimine izin verip bu karşıtlığa baktım. İstanbul'a döndüğümde Artnivo'da bir saat boyunca gerçekleştirdiğim bu performans, izleyicide daha çok klostrofobik bir etki, endişe yarattı. Aslında ben aylar önce başlattığım o süreci devam ettiriyordum ve kocaman plastik bir torbanın içinde değil de büyük bir su birikintisi ya da denizin içindeydim sanki.


Performansın başlığı, suyun hayatımızdaki yerine ışık tutan Margaret Atwood'un The Penelopiad kitabında yer alan ve aklıma kazınmış olan Remember you are half water (Hatırla senin yarın su) alıntısından geliyor. Performansı ikinci kez pandemi döneminde, geçtiğimiz Ağustos ayında Eksi Bir’in davetiyle Galata’da bir binanın terasında gerçekleştirdim.


Bu performansın dokümantasyonunu gösterirken video ve kalıntıdan öte bir yere taşımak için izleyiciye performansı yaptırmak değil belki ama bir şekilde bu ilişkiyi kurmayı istedim. Benden çıkarak başka bir şey hâline gelen, bedenim olmaktan çıkıp karşımdaki olan, artık başka yer ve başka zamanda konumlanan, sürekli dönüşen... Yaşadığım o anın bir yansıması. Performans aynı zamanda böyle bir şey.


Mk Yurttaş: Hafızanın Dönüşümü’nün yalnızca bir sergi olmadığını, bir serginin ötesinde izleyicinin mekânda bulunduğu süre içinde işlerini gördüğü sanatçıların PCSAA arşivlerinde yer alan hafızasına girebileceği bir “in-situ” deneyiminin yanı sıra nesnelerle, malzemelerle, videoyla performans anındaki yani geçmişte kalan deneyimi, hatırayı geri çağırarak her izleyicinin kendi imgeleminde dönüştüreceği bir alan olduğunu düşünüyorum. Simge Burhanoğlu ve Azra İşmen bu bahsettiklerimi çok daha güzel anlatacaklardır zaten.


Kalıntılara gelirsek; evet, önceki bireysel ve kolektif performans işlerimin neredeyse hepsinde “kalıntılar” işin her zaman parçasıydı. Hafızanın Dönüşümü’ndeki işimde ise video yerleştirmemin unsurları olan malzemelere “kalıntılar” diyemem; çünkü hepsi az önce açmaya çalıştığım deneyim bağlamında üzerlerine düşünülerek yeniden üretildi.


İsim hikâyesi ise, biraz bana özel ve sadece bunu işin başlangıcından beri parçası olan birkaç kişiyle paylaşmış olsam da, şimdi size de bahsedebilirim çünkü performansın kavramsal metninde ucundan da olsa değiniyorum bu meseleye zaten. Eksi Bir’in kurucularından Hilal Can ve Lalin Mercan, performansı gerçekleştireceğim Disiplinlerarası Temas sergisinin La Loba masalı etrafında şekillendiğinden, istersem benim de buradan yola çıkabileceğimden bahsetmişlerdi. Masalın bir yerinde kahramanın humus kokulu olduğunu okudum, buna takıldım ve bu kokunun humuslu toprak değil de yemek olan humus ile ilgili olması üzerine düşünmeye başladım. Bu yanlış anlamayı sürdürmek hoşuma gitti ve performansı humustaki besinlerin kokuları üzerine geliştirirken, işin ismini ise Google’a “humus” sözcüğünü yazdığımız an karşımıza ilk çıkan toprakla ilgili sözlük tanımı olarak (Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak) bıraktım.


Leman Sevda Darıcıoğlu: Pierre Nora'nın "hafıza mekânı" kavramıyla bir toplumsal grubun belleğinde yer tutan mekân, anıt, sembol, dil, kültürel gelenek gibi materyal veya materyal olmayan unsurlardan bahsederken Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı'nın bir hafıza mekânı olup olmadığı konusuna eleştirel yaklaşarak başlamak isterim. PCSAA'yı bir hafıza mekânı olarak düşünmek; “Tarihsel bir arşivi barındıran tüm mekânlar bir hafıza mekânı mıdır; PCSAA hangi toplumsal grubun belleğini tutmaktadır; performans sanatı veya herhangi bir sanat dalı bir toplumsal grup yaratır mı?” gibi soruları aklıma getiriyor öncelikle. Dolayısıyla Hafızanın Dönüşümü kapsamında yer alıyor olmakla beraber bu konuya daha farklı yaklaşıyorum.

Bu noktadan Beyaz Güller, Pembe Simler'in sergi içerisindeki varlığını canlı performansın hafızasını yansıtmaktan çok, nasıl bir hisse davet sunmasını arzu ettiğim üzerinden kurguladığımı söylemeliyim.



Mk Yurttaş, Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak, 2021, Performans dokümantasyon yerleştirme, video 1’1’’19’’’, Cam plaka, petri kabı, süt, kakao, tahin, limon, kimyon, sarımsak tozu, haşlanmış nohut, Hafızanın Dönüşümü sergisi,

Küratör: Performistanbul, Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında, PCSAA, İstanbul

Fotoğraf: Gülbin Eriş, Mk Yurttaş, Performistanbul izniyle



Hafıza mekânları, bizden uzaklaşırken bir daha yaşanmamak üzere olan "an"lar, bıraktıklarınaysa korunmak isteyen "kalıntılar" olarak değer biçiyor. Mesafeler girdikçe artan "hızla ve kesin yok olma duygusu", "iz"in en belirgin, “kalıntı”nın en somut olanı ilişkilendirilen arşivsel bir değer ve göreve de kapı açıyor. Bu noktada Hafızanın Dönüşümü, dokümantasyonlarınızda korunmaya ihtiyaç duyan hangi yönlerle ilişki kuruyor; arşivsel bağlamda onları nasıl görevlendiriyor sizce?


Gülhatun Yıldırım: Performanslarımı gösterirken video dokümantasyonları, görsel ve ses arşivi dışında elbette başka duyuların varlığını göstermeye ihtiyaç duyuyorum. O ana ait olan sokağın sesi, mekânın sesi, yağmur, rüzgâr, kokular, sıcaklık, toprağın nemi, sıkışıklık, zeminin sertliği, dokular, ışık, renkler, denizin sesi, suyun sesi, karanlık, boş alan, kalabalık, açıklık, doğanın döngüsü... Tüm bunlar performansa dahil olan, planlanmış ya da planlanmamış, doğal ve rastlantısal unsurlar. Farklı duyuları bir araya getirmek ve izleyicinin deneyimine sunmak yapılan işe ve akışına dair çeşitli okumalar ve bağlamlar oluşturabiliyor.


Mk Yurttaş: Kendi adıma sadece şu kadarını söyleyebilirim: Hafızanın Dönüşümü’ndeki arşivleme işlerin dokümantasyonunu sunarken ne izleyiciye, ne sanatçıya, ne de işin kendisine bir kalıp, bir üst bilgi dikte etmiyor. İşleri korumak adına, izleyicisinden koparmak yerine zaman, mekân, bağlam değiştikçe her daim kolektif bir yeniden üretime davet ediyor.


Leman Sevda Darıcıoğlu: Pratiğinde canlı performans ağırlıklı bir yer kaplayan bir sanatçı olarak, bir canlı performansın canlı iş gerçekleştikten sonra nasıl sunulması gerektiği, canlı zaman ve mekâna dayanan bir işin o an ve mekân dışına nasıl taşınabileceği üzerine bir süredir düşünüyorum. Canlı performansın yalnızca kurgulanmış veya kurgulanmamış videosuyla sunulmasının ötesinde o işin ruhunu, sorularını sergilendiği mekânda nasıl yansıtabileceğimi sorguluyorum. Belirli bir zaman ve mekânda gerçekleşen canlı iş elbette ki bir video olarak sunulduğunda aynı şey olmuyor, keza performans videosuyla hem dolayımsızlık hem izleyici ile kurulan ilişki bambaşka bir şekilde değişiyor. Canlı işlerimin videolarında, işin hissini yakalamayı amaç ediniyor olsam dahi bu değişim yadsınamayacak bir gerçek.

Yanı sıra son dönemlerde pandeminin ve iklim krizinin getirdiği gündemler üzerinden “kalıntılar” konusuna da farklı yaklaşmaya başladım. Bir sanat eseri üretiyor olmak, her bir işte kullanılan/arda kalan tüm malzemelerin saklanmasını ve iş yeniden sergilendiğinde aynı malzemelerin sergilenmesini mi gerektiriyor? Sanat için harcanan ulaşım/transfer enerjisi gezegene zarar veriyorsa da mübah mıdır? gibi gibi... Sınırların kalktığı, kıtaların birbirine birkaç saatlik mesafeye geldiği dünyamızda Covid-19 da tam bu nedenle tüm dünyaya yayılan bir pandemi oldu. Elbette ki sınırların bu hızla silinmesinin petrol kullanımı üzerinden gezegene etkisi de aşikâr. Tüm bunlar üzerinden her performansın tüm kalıntılarının saklanması ve orijinal olarak sergilenmesine bakışım farklılaştı.

Aynı zamanda performans sanatını, bedeni bir konunun imgesini yaratmak için araç olarak kullanmak üzerinden düşünürsek tüm bu malzemeler de İsa'nın mendili gibi, saklanması gereken şeyler olmaktan çıkıyor benim için. Elbette kimi işlerde performans öncesinde veya sırasında üretilen materyallerin kimileri saklanacak ve orijinal olarak sergilenecek unsurlar olabilirse de Beyaz Güller, Pembe Simler'de durum böyle değildi. Almanya'dan aldığım sim ve güllerle gerçekleşen canlı performans, Hafızanın Dönüşümü kapsamında Türkiye, İstanbul'dan alınan aynı malzemeleri kullanarak izleyiciyle buluşacak.

Son olarak canlı performans sanatının izi, kalıntısı her zaman sanatçının ve izleyicinin bedeninde varlık buluyor, dokümantasyon videosu bunun ancak küçük bir kısmını yansıtıyor ve PCSAA'da kurgulanan yerleştirme “İzleyicinin içine gireceği nasıl bir alan yaratmalıyım?” sorusu izleğinde performansın bendeki iz ve kalıntısını, işin fikri ve kelamı ile birleştirme niyetiyle varlık buldu.



Mk Yurttaş, Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak, 2021, Performans dokümantasyon yerleştirme, video 1’1’’19’’’, Cam plaka, petri kabı, süt, kakao, tahin, limon, kimyon, sarımsak tozu, haşlanmış nohut, Hafızanın Dönüşümü sergisi,

Küratör: Performistanbul, Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında, PCSAA, İstanbul

Fotoğraf: Gülbin Eriş, Mk Yurttaş, Performistanbul izniyle



Sergide farklı duyularla, dökümantasyon ve izleyiciyle kurulan deneyim, arşivleme ihtiyacında neyin değerli olduğu sorusuna, duyularımızın sunduğu deneyimler üzerinden kolektif bir yanıt arıyor olabilir mi? Bu noktada sizlerin rolü, "hafızanın hafızası”na dönüşen yaşamlarımızda, pandemi sonrası bir araya geldiğimiz yeni, üç boyutlu bir "hafıza mekânı”na kapı açıyor diyebilir miyiz?


Gülhatun Yıldırım: Aslında ikinci soruya paralel gidiyor bu. Performansta, o an ve orada benimle olan, izleyiciyle gerçekleşen her şey arşivsel nitelikte birer iz, kalıntı ve hafızanın hafızası. Olmakta olan ve dönüşenin imgesi. Bende ve izleyicideki imgelerin, performanstan geriye kalanlarla kurduğu ilişki üzerinden bir hafıza ve süreç mekânı yaratıyor.


Mk Yurttaş: Evet, kolektif bir yanıt ve de yerleşik olan ile potansiyel olan, tahmin edilemez olan üzerine düşünmeye çağırıyor da diyebiliriz. “Rol” konusuna gelince, az önce bahsettiğim dikte etmeme bağlamında “yeni” meselesinin gereğinden fazla yönlendirici olduğunu düşünüyorum. Kendi adıma “yeni” ile ilgili pek bir kaygım yok üretimlerimde.


Leman Sevda Darıcıoğlu: Performans sanatı eserinin içerisinde izleyici ve sanatçının üretilen iş üzerinden açılan bir mekân/alan yarattığı şeklinde yaklaşarak canlı iş gerçekleştikten sonra yine bir mekân yaratarak canlı işi sunmak oldukça heyecanlandığım bir fikir. Zaman ve mekân üzerinden gerçekleşen eseri bir yerleştirme olarak sergilemenin, işi daha çok anlamaya da hizmet ettiğini düşünüyorum. Canlı iş gerçekleşirken belki de anın büyüsüyle gözden kaçan veyahut dile gelmeyenleri ortaya çıkarmaya bir kapı aralayabilme potansiyeli var bana kalırsa. Buna duyular üzerinden yaklaşmak da elbet mümkün. Bir deneyimi kuranın ne olduğundan performans işinin ne olduğuna kadar birçok alana yayılan sorular açıyor bu yeniden sergileme noktası ki bunlar şüphesiz ki oldukça besleyici sorular.

Açıkçası şu an her ne kadar içinde olduğumuz travmanın etkisiyle bir nostalji hissine, “geçmiş günler özlemi”nin melankolisine kapılsak da şu an yaşadığımız deneyimi “hafızanın hafızası” olarak tanımlamaktan şüpheliyim. Keza bu tanım şu an yaşadığımızın deneyimi değilliyor gibi geliyor bana. Oysa literal anlamıyla ölümlerden, daha sembolik/simgesel ölümlere birçok kayıp yaşıyor, izolasyon içerisinde, kendi içimize bolca döndüğümüz, belki hayatımızın, üretimlerimizin anlamını sorguluyor, birçok şeyi yeniden düşünüyor, yeni bir dünyayla tanışıyoruz. Bu dünyada risk faktörü oldukça önemli bir nokta teşkil etse de, riskleri ve anlamlarını yeniden tanımladığımızı düşünüyorum, bir çeşit yeniden tanışıyoruz kendimizle. Ve bu yeniden tanışma içinde güvenli yollar keşfetmeye uğraşıyoruz sanat üretmeye ve sunmaya dair. Tüm bu deneyimi ve bunun hafızasını üretilen işlerin taşıdığını ve taşıyacağını düşünüyorum bundan sonra.


Performistanbul küratörlüğündeki Hafızanın Dönüşümü, SENKRON Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında izleyiciyle buluştu. Bu noktada SENKRON’la yollarınızın nasıl kesiştiğine, performans dokümantasyon ve yerleştirmelerinizinse söz konusu bağlamda nasıl konumlandığına dair düşünceleriniz nelerdir?


Gülhatun Yıldırım: Hafızanın Dönüşümü performansın hafızasından ziyade hatırasını odağına alıyor. Bu bağlamda yaptığım yerleştirme aslında bir "hafıza mekânı yaratma arzusu"ndan yola çıkarak performansta hissettiğim rüzgarı, poşetin gerginliğini, suyun geçirgen, saran, yansıtan, iletken ve ağır yönünü göstermeyi amaçlıyor.


Mk Yurttaş: Simge Burhanoğlu ve Azra İşmen böyle bir etkinlikte pandemide gerçekleştirdiğim bir işimle yer almak isteyip istemeyeceğimi sorduktan sonra üzerine düşünmeye başladık. İşimin İstanbul özelinde kalmayan böyle bir akışın parçası olması beni mutlu etti.


Leman Sevda Darıcıoğlu: Bunu yukarıda yanıtladım esasen, sergilediğim işim, Beyaz Güller, Pembe Simler üzerinden konuşayım bu noktada. Ekim 2020'de SoliTsoli, Nawara ve Gay Shame tarafından düzenlenen Glitter and Grief kapsamında Haus der Statistik, Berlin'de izleyiciyle buluşan beş saatlik performansımda bedenimi Nazi döneminden bugüne LGBTİ+ komünitenin yaşadığı şiddet ve soykırıma bir gönderme olan pembe simlerle kaplamıştım. Bedenimi gösterişli, parlak bir et kütlesi gibi sunduğum bu işte, izleyicinin simlerle kaplı boynumdan atar damarımdan kanımın atışını izlemesi için, yani bir nevi bedenimin içine girmesi için bir davet sunmuştum. Hafızanın Dönüşümü kapsamında izleyiciyle buluşacak yerleştirme de bu davetten kaynağını buldu. Performansın dokümantasyon videosunun yanı sıra PCSAA'da yaratacağım alanda, izleyiciyi nasıl bedenin içine alırım sorusu izleğinde kurguladım yerleştirmeyi.



Gülhatun Yıldırım, Senin Yarın Su, 2021, Performans dokümantasyon yerleştirme, video 58’12’’,

Cam, su, ince ve kalın naylon örtüler, Hafızanın Dönüşümü sergisi, Küratör: Performistanbul,

Senkron Eş Zamanlı Video Sergileri kapsamında, PCSAA, İstanbul

Fotoğraf: Gülbin Eriş, Gülhatun Yıldırım, Performistanbul izniyle



Son sorum gelecek projelerinize dair olsa da zamanın bu kadar muğlaklaştığı bir noktadan geleceği konuşmak beni gülümsetiyor. Merak ediyorum geride bırakmak istediklerinize dair izleyiciye açık kapı bırakan dokümantasyonlarınızda, sizin hislerinizdeki "kalıntılar" neler olacak, gelecek üretimlerinize nasıl yansıyacaklar dersiniz?


Gülhatun Yıldırım: Şu durumda geleceği konuşma konusunda doğrusu çok hassasım. Beden üzerine çalışan ve bu disiplinle yaşayan bir sanatçı olarak pandeminin başından bu yana tahmin ettiğimden daha çok zorlanıyorum. Aynı zamanda doğada üreten, doğa ve beden ilişkisini araştıran, gözlemleyen ve kişisel araştırmalarında daha çok bunları odağına alan biri olarak da her şeyin eskisi gibi devam ettiğine, edebileceğine dair yaşamsal bir inancım var. Tüm bu izole yaşamlar, sığınaklar ve doğaya dönüşler benim yabancı olmadığım şeyler diyebilirim. Sanıyorum yine de bu konu üzerine konuşmak şu an için erken. Bir arada olmak dileğiyle. Bu harika sorular için çok teşekkür ederim.


Mk Yurttaş: Dokümantasyona ya da arşivlemeye geride bırakmak istediklerim olarak bakamıyorum hiç. Yaptığım, yapıyor olduğum şeyleri; yapacaklarımın, yapmak istediğim şeylerin geçmişi olarak paylaşabilmek için saklıyorum ve kaydedilmesine izin veriyorum sanırım. Kimbilir, belki de sizin bu sorunuzla beraber bu “geride bırakma” meselesinin nafileliğine uyanırım ve bu gelecek üretimlerime belki de hiç bir şeyi saklamamak, kaydetmemek olarak yansır, neden olmasın bilemem ki.


Leman Sevda Darıcıoğlu: Güzel bir soru bu. Gezegene ve birbirimize nasıl daha çok özen gösterebilir, etik bir yaşam ve sanat üretim pratiklerini nasıl yürütebiliriz sorusu bu dönemden bana kalan temel kalıntı olacak sanıyorum. Aynı zamanda içimdeki üretme arzusuyla, koşullar zorladığında da nasıl devam eder, yeni bağlamların içinde nasıl şekil alırım gibi sorular da bu dönemi çerçeveleyen noktalar olacak gibi görünüyor.


---

Performistanbul küratörlüğündeki Hafızanın Dönüşümü sergisini 1 Haziran tarihine kadar Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı’nda (PCSAA) ziyaret edebilirsiniz.

---


(1) IPA Venice 2016, Live Arts Cultures derneği öncülüğünde, Forte Marghera'nın önceki askeri bölgesinde yer alan Palmanova Pavillion adlı sahne sanatları çalışma alanında gerçekleşti.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page