top of page

Paslı hafıza

Çağrı Saray’ın Soluduğum Pas başlıklı kişisel sergisi, 22 Ekim tarihine kadar Ankara’daki Belm’art Space’te izleyicilerle buluşuyor. Sergideki eserler üzerinden sanatçının politik ve estetik arasında yarattığı ilişkiye yakından bakıyoruz


Yazı: İlker Cihan Biner

Çağrı Saray, Otoportre/Dün, Asitsiz kağıt üzerine mürekkep, 145x240 cm, 2023


Çağrı Saray'ın Belm’art Space'te gerçekleşen Soluduğum Pas adlı sergisinde hafıza konu ediliyor.

Eserler kişisel ile toplumsal meselelerin birbirine düğümlendiği konumlarda ortaya çıkıyor.

Nesneler ya da aile, mekân, aidiyet, kent tarihi çalışmalara yayıldığı için Soluduğum Pas çok katmanlı bir sergi. Nitekim Çağrı Saray, hafızayı eskiden olana dönme anlamında görmeyerek yaşadıklarını yeniden katlayıp eserlerine aktarıyor.


Hayatıyla ilgili sabit bir tarihsel düzlem üzerinde durmaması ya da tarihlerin çokluğu da çalışmaların ilişkiselliğinde beliriyor. Başka bir açıdan Çağrı Saray geçmişin hayaletlerini çağırır vaziyette.


Sergide Kayıp Oda Çizimleri serisinde 12 Eylül askeri darbesi, tanklar, subay figürleri, üniformalar var. Akla ister istemez siyasi/askeri darbesinin yarattığı sonuçlar geliyor.

Günümüzde Siyasal İslam’ın egemenliğini düşünürken bu iktidar dinamiklerine kapı açan 12 Eylül değil miydi?


Led ile aydınlatılmış İtiraf çalışmasında sarılmış bir Türk bayrağının varlığı karanlık bir biçimde duruyor. Bir Kurtarıcıya mı İhtiyaç Var?, Bayrak, Makam Bayrağı adlı eserlerde yine memleketin bürokrasisi, yerleşikleşmiş baskı mekanizmaları söz konusu.


Çağrı Saray, İtiraf, no:3, Led ile aydınlatılmış demir stencil kalıbı, 100x75 cm, 2023


Aslında işaret edilen tarihsel akışta zaman millileştirilmiş ve âdeta çivisi çıkarılmış. 1980 sonrası nesillerin böyle bir resmi tarihle büyümesi, hapishanelerdeki işkenceler, adaletsizlikler ve daha pek çok şey sanatçının hafızasında derin izler bırakıyor. Saray’ın egemen zaman anlayışından (zamanı düz çizgi olarak gören) koparak eserlerini yaratması tam da bu yüzden. Bir nevi yaşananları askıya alma ve oraya yeniden bakma da denilebilir.


Bu bakış Tarihin Ağırlığı isimli çalışmayı gündeme getiriyor. Sanatçı görselde üç farklı pozda görülüyor. Çalışma gölgelerle doluluğu ve Tarihin Ağırlığı cümlesindeki kelimelerin İngilizce olarak (The Weight Of History) her karede bölünmesi belleği ele almanın zor olduğunun bir işareti.


Çağrı Saray, Cetvel, karışık teknik, 15x65x10 cm, 2001

Politika ile estetiğin dolaşıklığı


Otoportre/Dün benlikle ilişkilenen puslu bir eser. Saray çalışmada kendiyle temas hâlinde. Ayrıca eser Otoportre adını alsa dahi insanın yaşamdaki pozisyonu meselesini düşünmeye teşvik edebiliyor. Özellikle yaralanabilirlik ya da kırılganlık kendilik oluşumu konusunda ciddi bir öneme sahip. Elbette bu yaşadığımız toplumsal dinamiklerle de ilişkili. Hayatı nereden kurguladığımız, hangi çerçevelerle veya konumlarla ele aldığımız önemli.


Başka bir eser olan Cetvel ise sadece bir nesne adı değil. Cetvel ölçü alma ya da matematiksel hesapların ötesinde hizaya getirmeye yarayan, kimi çocuklarda yaralar açan bir şiddet aracına dönüşebilir. Uygun Isıda Mekânlar/Haydar Paşa yine geçmiş bir olayı (Haydar Paşa Garı’nda çıkan yangın) termometre göstergesiyle ortaya koyuyor. Serginin imge dünyasında militarizmi işaret eden görseller, düzenin yaralayıcı hâlleri, yangın gibi felaketler sanatçının yaşamını doğrudan etkiliyor. Bazen ironik bazen de sorunu direkt işaret eden bu akış her halükârda siyaset ile estetiğin kesiştiği yerde.


Çağrı Saray, Uygun Isıda Mekânlar/Haydarpaşa, karışık teknik (ahşap, fotoğraf ve oral termometre), 2x2x11 cm, 2011


Çağrı Saray görülebilir, söylenebilir olan bireysel ve toplumsal meseleleri yeniden ele alarak çatışmalı pozisyonlar yaratmaktan geri adım atmıyor. Soluduğum Pas ise geçmişin geçip gitmediğini izah eden bir konumda. Sanatçı yaşadıklarını liberal bağlantılarla (sadece bireyselden ibaret olmayan) ele almayıp gördüklerini veya yaşadıklarını yararak eserlerini yaratıyor. Çalışmalardaki ortaklığa açılma hususu farklı sahneler yaratarak yaşadığımız toplumdaki baskı biçimlerini gündeme getiriyor.


Soluduğum Pas'ın sergi metnini kaleme alan Sinan Eren Erk şöyle sesleniyor: “Çağrı, paradoksun yanıltıcı, güvenilmez, istikrarsız doğasının kabulüyle kendi belleği aracılığıyla, kabuk tutan yaralarından, kimi zaman da özlem duyduğu mutluluk anlarından hareketle onu saran gerçekliğin tutarlılığını sarsıyor, yıkıyor ve yeniden tanımlıyor. Kendi geçmişiyle hesaplaşırken, izleyicinin de kendini bulabileceği bir toplumsal gerçekliğin sularını yeniden netleşebilmek için için hayatın ironikliğiyle bulandırıyor.”


Yazara ek olarak ise şunlar söylenebilir: Çağrı Saray birbirinden farklı estetik pratiklerle gündelik yaşama işlemiş ulus merkezciliği, militarizmi, paslı hatıraları ortak olanın alanına sunarak politik olan ile estetiği bir yakın ilişkisi olarak kuruyor. Sadece hâkim düzeni ters yüz etmekle sınırlı kalmayıp belli bir topoğrafya oluşturuyor. Erksiz, temsilsiz bir demokrasi alanında seyircinin/izleyicinin ise neler tartışacağı merak konusu.



bottom of page