top of page

Onarıcı oyunlar

Sanatçı Ali Taptık’ın ayda bir unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşan yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin sıradaki yazısının odağında Arsız Otlar Araştırma Grubu’nun Mülksüzleştirmeye İnat - Bir Etkinlik Kitabı var


Yazı: Ali Taptık


Mülksüzleştirmeye İnat: Bir Etkinlik Kitabı, Çeviren Feride Eralp, 258 Sayfa, 19.5 x 26 cm

Kulaklı Karton kapak, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Turuncu karton kapak gerçekten sıkıcı. Renk güzel, fotoğraf benim için fazla küçük, metin sanki gelişi güzel konuşlanmış, acaba meselenin ciddiyetinden mi bu sıkıcılık? Mülksüzleştirmeye İnat - Bir Etkinlik Kitabı.


Sanatçı kitaplarında alışık olmadığım bir hacimdeki bu kitabı, Arsız Otlar Araştırma Grubu derlemiş. Şöyle bir sayfaları çeviriyorum. Etrafta kimse yok, ben bundan alıyorum bir tane diyorum, yan standdaki birine, “İpek yukarıda gelir şimdi söylerim” diyor. Fuarda ikinci kitabımı çoktan çaldım. Bu arada kendi standıma sürterken, hmmm Türkçesini çalmışım, demek Kürtçesi’ni de yayınlamışlar üstelik İspanyolca, Portekizce, Aramaikçe ve Kürtçeye de çevrilmiş? Yok artık! Yayıncı? Kerber. Hmpf. Hırsızın Günlüğü’nü okuduğumdan beri severim açıkçası kitap çalmayı, sonra da vakitlice itiraflarla kendimi derlerim.


Mülksüzleştirmeye İnat: Bir Etkinlik Kitabı, Çeviren Feride Eralp, 258 Sayfa, 19.5 x 26 cm

Kulaklı Karton kapak, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Bostanlarda bir hareketlilik var, çoktur konuşmadığım bir arkadaşımla buluşacağım kısmetse. Tam da o günlerde işimize yarayabilecek türden el kitabı elimdeki. Ne yapmalı da birbiriyle konuşmayan aklı beş şaşmış memurlarla kendinden çok fazla emin aktivistlerin arasını yapmalı? Nasıl da Sulukule’deki gibi olmamalı her şey? Nasıl olacaktı da bir tarafta Emek Sineması’nın özel bir sermayenin kontrolünde yersiz yenilenmesine karşı çıkarken, diğer tarafta kamu arazisinin koşulsuz bir şekilde bostancılara kiralanmasını savunmalıydık? Bostancının aslında kiracı değil, bir yaşatıcı/sürdürücü olduğunu hukukun üstünlüğünü bir referandumda ergen bir öfke ile kenara attığımız bir ortamda nasıl anlatacaktık? Çocuklarla atölyeler, meraklılarla yürüyüşlerle mi? Yoksa büyük sanat kurumlarınca fonlanmış etkinliklerde bir gazete, iki pastel boya ile yaptığımız şeye ölü diyen ahmaklarla mı? Böyle olmayacağını biliyorum. Olmadı da. Yer yer birbirine sırtını dönmeye hazır olmadan böyle yollara çıkmamak lazımmış bana bunu öğretti.


Silme renkli sayfalarda büyük puntolarla alıntılar, metinler, imajlar ve etkinlik tavsiyeleri, sıradaki sayfaya heyecanla bakmamı sağlıyor. Akademik derlemeler ya da sadece metinlerden oluşan sanat kitaplarının ağırlığı yerini zıpır ama derin bir duygusallık alıyor.


Mülksüzleştirmeye İnat: Bir Etkinlik Kitabı, Çeviren Feride Eralp, 258 Sayfa, 19.5 x 26 cm

Kulaklı Karton kapak, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Arsız Otlar Araştırma Grubu İpek Hamzaoğlu, Berhanu Deribew, Naomi Rincón Gallardo, Rojda Tuğrul, Janine Jembere, Sílvia das Fadas, Anette Baldauf ‘dan oluşuyor. Kitabın girişindeki tanımlarını buraya taşımam kritik.


“Bu kırılgan ve değişken ‘biz’, Sinop, Addis Ababa, Diyarbakır, Alentejo, Berlin Oaxaca, Zacatecas ve Viyana gibi çok çeşitli yerlerle bağlantılı, her bir üyesi bir şekilde Küresel Güney’in mücadeleleriyle ilişkili grup tarafından sürekli bir oluşturulma halinde.”


Anette Baldauf’un davetiyle bir araya gelmiş bu akademik araştırma projesinin bir aradalığın nedenlerinden biri Avusturya Bilim Fonu’ndan desteklenmesi. Kitabın önemli unsurlarından biri hem tasarımında hem de oluşturulması esnasında kapsayıcı ve öz-eleştirel bir tutumun bırakılmaması. Arsız Otlar Darlanması isimli metinlerinde oldukça görünür olan bir gerçek bu projenin öğrenci - öğretmen ayrımının çok uzağında gerçekleştirilmiş, en azından bunun için çaba harcanmış olduğu. Akademik ortamların “teslim-tarihi-şudur-derleyen-budur-seçici-kurul-budur-hadi-sessizce-ve-bireysel-kariyerlerinizi-düşünerek-devam-edin”e karşı “kimseyi geride bırakmamayı” önemsediğini fark etmek mümkün. Tabii dedikodulara hakim değilim. AOAG üyelerinin kolektif metinlerinde “Sinop’ta, Addis Ababa, Diyarbakır, Alentejo, Berlin Oaxaca, Zacatecas ve Viyana’da dedikodu nasıl işe koşulur?” sorusunu paylaşıyorum. Muktedire kendini duyurmuyorsan dedikodu çok etkin bir araçtır, kulağına su kaçırır. Tabi iyi dedikodudan bahsediyorum, mülkte gözü kalmış aç bir gevezelikten öte.


Mülksüzleştirmeye İnat: Bir Etkinlik Kitabı, Çeviren Feride Eralp, 258 Sayfa, 19.5 x 26 cm

Kulaklı Karton kapak, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Naomi Rincón Gallardo Zacatecas, Meksika’da maden rezervleri yüzünden talan edilmiş bir bölgedeki mitlerden canavarları yeniden canlandırdığı videosunun araştırma sürecini paylaşıyor. Sílvia das Fadas Portekiz’de 20. yüzyılın başından anarşist bir komünün kalıntılarını analog bir film kamerası ile araştırıyor. Rojda Tuğrul Kürdistan ve Türkiye’deki barajların neden olduğu tahribat, dönüşüm ve tahakkümün haritalarını çiziyor. İpek Hamzaoğlu nükleer santrale ev sahipliği ihtimali hala gündemde olan Sinop’ta karşılaştıklarının ülkenin ve kendisinin geçmişindeki çağrışımlarının izini sürüyor. Berhanu Deribew bölgesinde birlikte yas tutmanın, bu amaçla gerçekleştirdiği kendi tabiriyle “ürkek” yaratıcı etkinlikleri paylaşıyor. Almanyalı sanatçı da sömürü arşivlerinde gezip, atalarının günahlarının izini sürmeye çalışmış. Ayıp ediyorum değil mi?


Mülksüzleştirmeye İnat: Bir Etkinlik Kitabı, Çeviren Feride Eralp, 258 Sayfa, 19.5 x 26 cm

Kulaklı Karton kapak, Fotoğraf: Beyza Bayrak, Onagöre


Gerçekten de bir lise kitabını andıran büyüklükteki yayım zekice ve titizce tasarlanmış. Derleme bir akademik kitap ile bir ilkokul dil öğrenimi etkinlik kitabını harmanladığınızı düşünün. İnatla başından okumadığım, her açtığımda ilgimi çeken bir bölümü hüplettiğim bu kitaba on sene önce sahip olmayı dilerdim. On sene önce etrafta bu konu ile gördüğüm yazıların, kitapların hiçbiri benim için yaratıcılıkta biricik bir komünün ruhunu vermiyordu. Zekicelerdi, haklılardı ama sıkıcılardı. Kağıt ve kalemle arası iyi olması için insanın ister istemez bir yüzeye ve kuruluğa ihtiyacı vardır. Tüm dünyayı domine etmiş bu aşkın bilgi üretim yöntemi yani yazmak tüm üretimlerin en dinamiği ve en statiği, ve düşünemeyeceğiniz kadar büyük ayrıcalıklar gerektiriyor. Tasarlanmış cisimlerde, ritüellerde, oyunlarda saklı bilgi dile çevrilip ciddiyetle dizilmedikçe işe yaramazdır.


Etkinlik kitabındaki tasarımı hiperaktif ve çok odaklı olarak tanımlayabilirim. Kerber Yayınevi’nin kadrolu tasarımcıları böylesi birbirine cömertçe zorlayan bir ekiple nasıl çalıştı acaba? Merak ediyorum. Sanat, yer mekan ilişkisi konusunda atıp tutmakla meşgul sanat, tasarım ve mimarlık fakültelerine birer adet hediye etmeli. Sosyoloji ve şehircilik departmanları da onlardan ödünç alırlar da belki bünyelerinde başka bilme biçimlerinin potansiyellerine de sadece misafir konuşmacı değil, kaynaklarını paylaştırarak yardımcı olurlar.



bottom of page