On soruluk sohbetler: Malou Airaudo
- Mehmet Kerem Özel
- 13 dakika önce
- 7 dakikada okunur
Geçtiğimiz günlerde atölyeler vermek üzere Türkiye’ye gelen, Pina Bausch’un Tanztheater Wuppertal topluluğunun dansçılarından Malou Airaudo ile konuştuk
Röportaj: Mehmet Kerem Özel

Malou Airaudo
Esintili ama güneşli bir mayıs cumartesisinde Boğazkesen’in kalabalık ve kaotik sokaklarından, ilerledikçe genişleyen, huni şeklinde küçük bir avluya giriyorum. Burası çakSTÜDYO; Çıplak Ayaklar Kumpanyası'nın Çukurcuma’daki stüdyosu. Topluluğun 2007’de eski bir oto tamirhanesinden dönüştürdüğü bu mekân ve önündeki avlu, oturma bankları ve bitkileriyle bir vaha adeta. Gölgelik bir yer bulup oturuyorum. Stüdyonun açık kapısından Billie Holiday’in I’ll be seeing you şarkısı sızıyor dışarıya. Az sonra alkış seslerinin yükselmesiyle atölyenin bittiğini anlıyorum. Saçları gür ve dağınık bir kadın başını dışarı uzatıyor, selamlaşıyoruz. O, birazdan söyleşeceğim kişi: Malou Airaudo.
Atölyeye katılmış öğrenciler birer birer dışarı çıkıyor. Malou da aynı şekilde. Avluyu gürültülü bulunca stüdyoya geri giriyoruz. Bir saat sonra başlayacak başka bir atölyenin katılımcıları bizi rahatsız etmesinler diye Mihran (Tomasyan) bizi stüdyoya bitişik, fotoğraf sanatçısı Atalay Yeni’nin atölyesine alıyor.
Malou Airaudo, Banu Açıkdeniz’in organizasyonuyla 2024 yılının Ekim ayının ardından, ikinci kez ve bu defa daha uzun bir süreye ve coğrafyaya yayılan şekilde Türkiye’deydi; 20 Mayıs - 13 Haziran 2025 tarihleri arasında İstanbul ve İzmir’de çeşitli atölyeler verdi. Ben de yıllar önce Malou’nun bir atölyesine katılmıştım; 2014’te, Tanztheater Wuppertal (Wuppertal Dans Tiyatrosu)’nun 40. yıl etkinlikleri kapsamında Wuppertal’de düzenlenen, dans formasyonuna sahip olmayanlara açık bir atölyeydi, diğer bir Pina Bausch dansçısı Pascal Merighi ile birlikte vermişlerdi. Malou’ya bunu söylüyorum, doğal olarak hatırlamıyor; kim bilir kaç sayısız atölye çalışması ve öğrenci geçti önünden yıllar boyunca… Sonra ona cep telefonumdan, beraber bir fotoğrafımızı gösteriyorum; 2022’de Paris’te, Germaine Acogny ile birlikte sahneledikleri ve bizzat dans ettikleri common ground(s)’u La Villette’te seyrettikten sonra arkadaşımla gittiğimiz lokantanın kapısından yaklaşık 45 dakika sonra, tesadüf bu ya, Malou, yanında Paris Opera Balesi eski direktörü Brigitte Lefèvre ve arkadaşlarıyla girmişti. Arkadaşımın ısrarıyla yanına gitmiş, onunla fotoğraf çektirmiştim. Tabii ki, bu anı da hatırlamıyor. Nasıl hatırlasın; gösteriden yeni çıktığı, heyecanının yeni dindiği birçok Paris akşamından biriydi…
Kendimce ısınma faslı olarak kurguladığım bu girişin ardından Malou ile yavaş yavaş söyleşmeye başlıyoruz. Ama, sorularıma ve onun cevaplarına geçmeden önce, size onu kısaca tanıtmak isterim. Malou Airaudo 1948’de, sekiz yaşındayken Marsilya Operası’nın bale okulunda başladığı dans derslerinin ardından, 1963 yılında Opera’nın Joseph Lazzini'nin yönettiği bale topluluğuna katılmış, 1965'te Léonide Massine yönetiminde yeni kurulan Monte Carlo Balesi’ne geçmiş ve burada Massine'in iki koreografisinde dans etmiş. Bu arada dans eğitimine Marika Besobrasova, Solange Golovine, Rosella Hightower, Alexandre Kalioujny, Madame Nora, Raymond Franchetti ve Nina Vyroubova gibi öğretmenlerle devam eden Airaudo 1969 yılında Amiens’de Paul Sanasardo Dans Topluluğu'nun dansçısı ve koreografı Manuel Alum ile tanışmış ve 1970'te onun peşinden New York'a gitmiş. Alum ve Sanasardo ile modern dans, Maggie Black ile bale dersleri alan Airaudo ile Pina Bausch’un yolları 1971 yılında Sanasardo Dans Stüdyosu’nda kesişmiş ve Pina onu 1973 yılında Wupperal Balesi’nden dönüştürülen Tanztheater Wuppertal'a katılmaya davet etmiş. Tanztheater Wuppertal'in erken döneminin kilit figürlerinden biri olan Airaudo; Fritz, Iphigenie auf Tauris, Kindertotenlieder, Orpheus und Eurydike, Café Müller, Bandoneon ve Walzer gibi çok sayıda Bausch yapıtında önemli roller üstlendi, Bausch’un başyapıtlarından Das Frühlingsopfer (Bahar Ayini)’nde Marlis Alt’ın yarattığı soloyu ondan devraldı. Airaudo ayrıca, Carolyn Carlson ile birlikte çalışmasının yanı sıra Jacques Patarozzi, Dominique Mercy, Helena Pikon ve Dana Sapiro ile birlikte Paris'te La Main adlı dans topluluğunu kurdu. Folkwang Tanzstudio, Ballet de Lorraine ve Grand Théâtre de Genève gibi topluluklarla koreograf olarak çalışan Airaudo breakdance ve hip-hop dans kolektifi Renegade için sahneye koyduğu Irgendwo adlı yapımla 2012 yılında Alman Dans Platformu'na davet edildi, 2019'dan bu yana da Zekai Fenerci ile birlikte Renegade'in sanat yönetmenliğini yapmakta. Airaudo Pina Bausch Vakfı’nın yapımcılığında Germaine Acogny ile birlikte sahneye koyduğu common ground(s) ile 2020’den beridir turnede; iki dansçı, bizzat dans ettikleri bu yapıtta ortak miraslarını keşfetmekte ve deneyimlerini paylaşmaktalar. Airaudo, Pina Bausch’un davetiyle 1984'ten 2018’deki emekliliğine kadar Essen'deki Folkwang Sanat Üniversitesi'nde modern dans profesörlüğü ve 2012-2018 arasında aynı üniversitedeki Çağdaş Dans Enstitüsü'nün başkanlığı yaptı. Airaudo 2023 yılında, Bausch'un diğer üç ilk dönem dansçısı (Josephine Ann Endicott, Lutz Förster ve Dominique Mercy) ile birlikte Alman Dans Ödülü'nü aldı. Kısaca dedim, ama Malou Airaudo’nun özgeçmişi o kadar görkemli ki, neresinden kısaltacağımı bilemedim. Şimdi artık Malou ile olan sohbetimize geçiyorum.

Ekim 2024'teki atölye çalışmasından. Fotoğraf: İrem Uyum
Sizce performansın özü nedir?
Benim için her şey; insanlarla paylaşmak, yeni insanlarla tanışmak, onların kişiliklerini tanımak ve onlarla çalışmakla ilgili. Stüdyoyu tercih ediyorum; stüdyoda olmayı ve orada çalışmayı seviyorum. Performans sergilemekten pek hoşlanmıyorum. Performanslar beni strese sokuyor.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? İnanıyorsanız nasıl olduğunu düşünüyorsunuz?
Verdiğim atölyeye gelen öğrenciler için; evet, sanatın onlar üzerinde güçlü bir etkisi olabileceğine inanıyorum. Böyle düşünüyorum ve böyle umuyorum.
Malou bu noktada, az önce bitmiş olan atölye çalışmasındaki genç bir öğrenciden bahsediyor; süreç boyunca nasıl geliştiğini ve ilerisi için ne kadar umut vaat ettiğini söyledikten sonra, onun gibi genç insanların çalışma sürecinde geliştiklerine tanık oldukça dünya için iyi bir şeyler yapacaklarına inandığını belirtiyor.
Seyirciler içinse; Café Müller, Orpheus und Eurydike gibi yapıtlar yaşam ve ölüm hakkında. Bu yapıtların bu konular hakkında söyleyecek şeyleri var. Ama insanlar onları gerçekten anlıyor mu bilmiyorum, onların güzelliklerini; müziğin ve dansçıların. Biz sanatçılar halka çok şey veriyoruz. Ben hayatımı verdim ve bunun birilerine dokunmak için yeterli olabileceğini düşünüyorum. Evet, böyle yaptım, Pina ile birlikte yaptık.
Bir yapıt üzerinde çalışırken size ilham veren kaynaklar nelerdir?
B-boy (breakdance) ve folklor dansçıları da dahil olmak üzere, birçok farklı türde dansçıyla çalıştım. Bir yapıt ortaya koyarken bir grup insan oluyor ve onlara sorular soruyorum. B-boy sanatçılarına nasıl hareket etmelerini istediğimi göstermeye, onlara bazı hareketler öğretmeye çalıştım ama işe yaramadı. Yine de onları seviyorum çünkü çok çaba sarf ediyorlar ve gerçekten çok çalışıyorlar. Yaptıkları şey inanılmaz.
Yapıtlarınızda rüyalar rol oynuyor mu?
Hayır, derdim insanlara dair gerçeklikler ile. Ama rüyalarımın yapıtlarımın içinde olmasını isterdim. Sanırım şimdi’deyim, şimdi ve burada, başka bir yerde değil.
Üzerinde çalıştığınız bir yapıta, eğer halihazırda bir başlığı yoksa, ne zaman başlık vermeye karar veriyorsunuz?
Bu çok önemli çünkü çok zor. Örneğin, B-boy dansçıları ile Schwarze Katze (Kara Kedi) adlı yapıtı yaparken, deli gibi çalışıyordum, sonra bir gün prova arasında üç çocuğumla parka gittim ve siyah bir kedi gördüm ve “Evet, kara kedi, kara kedi” dedim, çünkü dansçılar kara kediler gibi hareket ediyorlardı. Ayrıca “schwarze katze” Almancada silah anlamına da geliyor, yani başlık iki anlamlıydı. Dolayısıyla, başlıklarımı çok sezgisel bir şekilde buluyorum; bir anda geliveriyorlar, üzerlerinde düşünmüyorum.

Common Grounds. Fotoğraf: Stephanie Berger
Sanatınızı en çok etkilediğini düşündüğünüz sanatçı ya da kişiler var mı? Ve eğer böyle bir sanatçı ya da kişi varsa, kim?
Öğretmenlerimin üzerimde büyük etkisi oldu. Onlar sadece öğretmen değil aynı zamanda yetenekli sanatçılardı.
Koreografları düşündüğümde ise beni en çok etkileyen kişi tabii ki Pina. Birlikteydik; Tanztheater Wuppertal’in ilk döneminde onun yapıtları üzerinde birlikte çalıştık. Pina daha sonra masa başına oturup dansçılarına sorular sormaya başladı, ama başlangıçta benimle birlikte hareket ediyordu. Hareketleri yapıyordu, ben de ona tekrar yapmasını söylüyordum. O koreografiyi yapıyordu ve ben de izliyordum. Topluluğa sonradan katılan gençlerin hiçbiri onun dans edişini göremedi.
Dünyanın şu anki durumunu her anlamda düşündüğünüzde, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil konu nedir?
Devam etmek. İnandığınız şeyi yapmaya devam etmek. Ben devam ediyorum ve genç nesile mesleklerinin ne kadar önemli olduğunu göstermeye çalışıyorum.
1974-1982 yılları arasında Pina Bausch'un sanatının yaratım sürecinde önemli bir rol oynadınız. Ancak, Tanztheater Wuppertal'in ilk dönemindeki diğer dansçılarla, örneğin Dominique Mercy, Josephine Ann Endicott, Jan Minarik ile karşılaştırıldığında Bausch'un yapıtlarında dans etmeyi bırakan ilk kişi siz oldunuz. Bunun sebebi neydi?
Öncelikle, hayat bana her zaman bir çok kapı açtı. İnsanlar benden bir şeyler istediler ve ben de her zaman onlara evet dedim, hiçbir teklifi reddetmedim. Germaine (Acogny) ile yaptığım son yapıtta da olduğu gibi yeni şeylere çok açığım.
İkinci olarak; Dominique, Ed Kortlandt, Jan Minarik ve Josephine ile birlikte Pina ile çalışan ilk dansçılardan biriyim. Hepimiz bale dansçısıydık. Biz oyuncu değiliz; ben oyuncu değilim, ben dansçıyım, biz dansçıyız. Yaratım sürecinin bir noktasında Pina artık sorular sormaya başladı ve doğaçlamalar istedi. Dansçılardan biri onu şarkı söyleyerek diğeri müzik çalarak cevapladı. Cristiana Morganti ve Lutz Förster gibi dansçılar Pina’nın sorularına konuşmayla karşılık verdiler çünkü bu yeteneğe sahiplerdi. Konuşmak için yeteneğinizin olması gerekir. Ve Pina bunu kabul etti. Ama ben konuşmak istemedim.

Common Grounds. Fotoğraf: Stephanie Berger
Hayatınızda birçok şapkanız oldu: Dansçısınız, koreografsınız, öğretmensiniz ve idarecisiniz. Bu mesleklerden en çok hangisinden keyif aldınız, alıyorsunuz?
Hepsini seviyorum. Sadece öğretmek benim için yeterli değil. Sadece yapıtlar tasarlamak benim için yeterli değil. Sadece dans etmek benim için yeterli değil. Hepsinin birbiriyle bağlantılı olması çok önemli. Öğretirken insanların daha iyi hareket etmelerine yardımcı oluyorum. Bir yapıt ortaya çıkardığımda yaratıcı oluyorum ve insanları keşfediyorum. Dans ederken tüm hayatımla ve duygularımla orada olmaya çalışıyorum. Eğer sadece dans ediyor olsaydım, hayal kırıklığına uğrardım. Sadece yapıt tasarlıyor olsaydım, hüsrana uğrardım. Öğretmenlik konusunda ise şunu söyleyebilirim: Her yerde ve her zaman öğretmenlik yapabilirim çünkü öğretmenlik yaparken her zaman bana ilham verecek ve beni bir şeyler yaratmaya motive edecek yeni şeyler bulabiliyorum.
O sırada az önce çıkmış olduğu atölye çalışmasında bir öğrencinin yaptığı bir harekete referans vererek, “Öyle güzel bir hareket vardı ki, bunu bir yapıtta kullanmak isterdim diye düşündüm” diyor.
İnsanlarla çalışırken…bu bana bir yapıt ortaya çıkarmak için ilham veriyor. Bir koreograf olup olmadığımı bilmiyorum çünkü koreograf olmak çok zor. Bir şeyin koreografi olabilmesi için tüm hareketleri kendi bedeninizden çıkarmanız gerekir. Başkalarına kendi bedeninizden çıkardığınız hareketleri öğretmek ve onlardan bunları yapabilmelerini beklemek ise gerçekten çok zor. Bu yüzden, doğaçlama yapmalarına izin veriyorum; bedenlerini nasıl kullandıklarını görmek için. Pina Bausch'un Iphigenie auf Tauris, Café Müller ya da Orpheus und Eurydike gibi yapıtlarını ancak güçlü tekniğe sahip, gerçekten harika dansçılar icra edebilir. Daha sonraki yapıtlarından farklı olarak, bunların koreografisini sadece kendisi yarattı.
Malou Airaudo bu noktada ayağa kalkıp Café Müller’den bazı hareketleri çok basitçe yaparken “Café Müller’de dans ederken, bir sürü ayak ve beden duruşunu arka arkaya yapmalısınız ve bunları yapabilmek için sıkı bir tekniğe ihtiyacınız var” diyor.
Pina Bausch'un en çok hangi yapıtını seyretmeyi ve hangisinde dans etmeyi seviyorsunuz?
Die sieben Todsünden, Orpheus und Eurydike, Komm tanzt mit mir, Das Frühlingsopfer, Iphigenie auf Tauris ve Café Müller gibi ilk dönem yapıtlarının hepsi harika, fantastik ve inanılmaz. Bence hepsi harika yapıtlar.
Comments