top of page

Nereye bakıyoruz?

Farklı disiplinlerden 12 sanatçının üretimlerini bir araya getiren Neredeyiz?* sergisi Maçka Sanat’ta devam ediyor. Sergiyle birlikte aslında nereye baktığımız sorusunu merkeze alıyoruz


Yazı: Nazlı Pektaş


Mustafa Duymaz, Ateş Böceği VIII, 2017, Tuval Üzerine Yağlı, Akrilik ve Floresan Boya, 65x50 cm


Maçka Sanat’ta devam eden, Akın Güreş, Ayşen Urfalıoğlu, Fatih Kızılcan, Fırat Engin, Füreya Koral, Güneş Çınar, Murat Germen, Mustafa Duymaz, Ömür Tokgöz, Rabia Seyhan, Rüçhan Şahinoğlu ve Yunus Çermik’in üretimlerinin yer aldığı Neredeyiz?* adlı sergide sanatçılar Türkiye’de kentli olmanın değil kentte yaşamanın çaresizliğe bulanan manzarasının peşine düşüyor.


Yeryüzü, kent ve mimari, bilginin ve bilimin eşliğinde yürüdüğü coğrafyalarda, kaderin cilvesi tamlamasının yalnızca bir tatlı adı olabileceği yerlerde birbirine uyumlu bir iletişimde yol alır. Neredeyiz? ve “Nereye bakıyoruz?” sorularına şok edici bir görüntünün nesne olduğu, yahut şov yapan bir iktidarın gizli özne olduğu cevaplar verilmez.


Bu sergide uzun uzadıya düşünülecek temel soru, insanın yarattığı kaos doğanın düzeni yerine geçtiğinde sanatın gösterdiği görüntüler/imgeler aracılığıyla neye bakıyoruz?


Ömür Tokgöz, In-visible Cities, 2017, Porselen Döküm, 14x10 cm, 1280 -1300 C


Jacques Rancière İmajların Yazgısı isimli kitabında sanat ve hayat arasında görüntülerin yer değiştirmesinden “değiş dokuş oyunu” diye söz eder ve buna odaklanır. Sözü düşünürden alıp bu sergiyle zaman zaman birleştirmek, serginin Neredeyiz? sorusuna iyi bir eşlikçi gibi…


12 sanatçının kendi üretim biçimleri ve medyumları vasıtasıyla karşımıza koyduğu görüntüler her bir sanatçının baktıkları yere dair düşünceyi gösteriyor. Bulunuş ve bakış aynı yerde düğümleniyor.


Serginin açıldığı tarihten çok kısa bir süre sonra yaşadığımız büyük felaket ve içimize gömülen yas, serginin söylediklerini daha da sertleştiriyor. Ortalıkta ülke tarihinin içine dağılmış nice yıkım, kentin ve kırsalın kimliğini çarpıklaştıran nice inşa varken bu sergi olağanın akışı içinde bir anlam taşıyor.


Akın Güreş, Uygarlık II, 2019, Çerçeve İçine Maket Kartonu ve Akrilik Boya, 70x100x26 cm


Bu büyük depremle birlikte yaşananlar, Neredeyiz? sorusunu daha derinden kazımaya başladı, anlamı da kaosun içine gömdü. Deprem doğal bir felaketti ama yapay bir felaketin engellenemez tek sebebiydi. Oysa ki hepimizin bildiği gibi on kentte depremin tüm şiddetine rağmen hâlâ ayakta olan yapılar da var, depremin şiddetine karşı duran doğrular da…


Sanat ve görüntüler/imgeler hakkında konuşurken olağanın içine fırlattığımız bakışla anlamsızlığın içinde kendinden geçen gözlerimiz, olan bitene bir sanat eseri vasıtasıyla baktığında ne olur? Bu sergi katalogta belirtildiği üzere son 70 yılı kapsayacak şekilde anlamı değişen kent olgusunu odağına alarak; zihinsel, duygusal ve görsel hafızamıza ulaşmaya çalışıyor, iz bırakmayı diliyor. Aslında hayat her daim sarsıcı izler için hazırda beklerken imgeler/görüntüler aracılığıyla sanatın iz bırakma ihtimalinden değil ama aracılığından ve anımsatma gücünden ve hatta farklı sözler üreteceğinden söz etmek ve buradan sözü yine Rancière’e vermek isterim. Şöyle der yazar:


Sanatın imgeleri bir sapma yaratan, bir benzemezlik üreten işlemlerdir. Sözcükler gözün belki göreceği bir şeyi betimler ya da asla görmeyeceği şeyi ifade ederler, bir fikri kasıtlı olarak aydınlatır ya da karartırlar. Görülebilir formlar anlaşılması gereken bir anlamı önerir ya da kaçırırlar. Bir kamera hareketi bir manzarayı öne alırken bir başka manzara keşfeder; bir piyanist siyah ekranın “arkasında” bir müzik cümlesi çalar. Bütün bu ilişkiler görüntüleri tanımlarlar. Bununla iki şey söylemek istiyorum. Birincisi, sanatsal görüntü/imgeler, kendi halleriyle, birer benzemezliktir. İkincisi, görüntü/imge görülebilir olanın tekelinde değildir. Öyle bir görülebilir vardır ki görüntü/imge oluşturmaz; öyle görüntüler/imgeler vardır ki tümüyle sözcüklerden oluşmuştur. Ama en güncel görüntü rejimi söylenebilir ile görülebiliri ilişkiye sokan rejimdir ki, bu ilişki söylenebilir ile görülebilirin hem benzerliği hem ele benzemezliği üzerinde oynar. Bu ilişki iki terimin maddi olarak burada bulunmasını hiçbir biçimde şart koşmaz. Görülebilir olan, anlamlı deyişlerde kullanılabilir; söz ise kör edici olabilen bir görülebilirlik gücü uygulayabilir.¹


Murat Germen, Başka tas başka hamam-Vlll, 2020, Kağıt üzerine kromojenik baskı, (C-print) 80x80 cm


Neredeyiz? sergisine bu yazıda eşlik etmesini istediğim “Nereye bakıyoruz?” sorusu sergideki imgelerin ve görüntülerin yönlendirdiği bir soru olarak Maçka Sanat’ın karolarla kaplı duvarlarında ve zemininde çoğalıp duruyor. Kentlerin içinde rastladıklarımız ve maruz bırakıldıklarımız haritadaki fiziksel konumumuzla birlikte nerede ve nasıl direndiğimizi/direnemediğimizi işaretliyor. Bu sergideki işler, anlaşılması zaruri olan çoktan çözülmesi gerekenler hakkında söz üretirken bir yandan görünür olana benzemiyor, diğer yandan da ortaya serilen gerçekliğe hem uzak hem de yakınlar ve görüntülerle gerçekler sürekli yer değiştiriyor.


Yunus Çermik, 2021, Tuval Üzerine Yağlıboya, 18x24 cm


Alelâde şeyler ve onların saf basitlikleriyle birlikte rastladığımız şahane manzaralar yahut milyonlar harcanmış gökyüzünü engelleyen binalarla birlikte kentler bizi hem tanık kılıyor hem de sanık.


Üst üste binmiş binalar, küçük renkli evler, ölü kuşlar, kent sesleri, apartman görüntüsüne benzeyen dev bir resim, kuşlar, vinçler, kepçeler, elektrik direkleri, inşaat demirleri, ışıklar. Kente dair ne çok şey… Nereye bakıyoruz sahiden, bir kent yıkıntısına mı? Yıkılan doğaya mı?


*Neredeyiz? sergisi Nisan ayında başka sanatçıların da işlerini dahil ederek Ankara’da Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde izleyicilerle buluşacak.


 

¹: Rancière J. Görüntülerin Yazgısı, Aziz Ufuk Kılıç, (çev.)1. Basım, İstanbul: Versus Yayınları,2008 s.9-10.


bottom of page