top of page

Nasıl bir yaralanabilirlik?


Pelin Uran’ın küratörlüğünü üstlendiği Senin de yaran, Rosa başlıklı sergi 15 Eylül – 24 Ekim 2022 tarihleri arasında Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu’nda izleyiciyle buluşuyor. Sergiyle birlikte yaralanabilir ve kırılgan hallerden doğan yeni olasılıklar üzerine düşünüyoruz


Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu, Fotoğraf: Pınar Gediközer


İsmini Romanya'da doğmuş olmasına rağmen II. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Alman şiirinin önde gelen temsilcilerinden Paul Celan’ın bir şiirinden alan Senin de yaran, Rosa iki aşamalı bir sergi olarak planlanıyor.


İlk aşaması Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu’nda gerçekleşecek olan serginin ikinci aşamasında ise sergide yer alan sanatçıların yazı pratiklerinden yola çıkarak küratör Yasmeen Siddique ve Pelin Uran’ın editörlüğünde New York menşeili Minerva Projects iş birliği ile hayata geçen bir kitap okuyucuyla buluşuyor. Kitabın görsel tasarımını ise Ali Cindoruk üstleniyor.

Gregory Whitehead, Gordon Hall, Jang Minseung, Johanna Hedva (kitap), Lata Mani – Nicolas Grandi, Adelita Husni – Bey, Amal Kenawy, Alev Ersan, Gamze Hakverdi ve Özgür Demirci’nin üretimleriyle yer aldığı Senin de yaran, Rosa’da yabancı sanatçıların işleri de Türkiye’de ilk kez sergileniyor.


Sergi; yaralardan ve dolayısıyla da yaralanabilirlikten bahsetmenin ötekiyle ilişkilenmenin bir yolu olduğunu söyleyen psikanalitik öncülden yola çıkıyor. Psikanaliz etkisiyle şekillenen anlayışın bir açısı, psikolojik ve/veya fiziksel yaraların sebep olduğu ruhsal veya toplumsal travmanın bir sonucu olarak yaralanabilirlik.

Bu da akla şu soruları getiriyor:


İnsanlar yaralarıyla nasıl baş eder?

Ya yaralarla baş edilmezse?

Kişisel yaralarla kolektif yaralar arasında bir ilişki var mı?

Yaralar ötekiyle ilişkilenmeye kapı aralayabilir mi?

İnsan kendi yarasına bakmaz, hatta onun kendine ait olduğunu bile teslim etmezse, başkalarının yarasıyla empati kurması mümkün mü?

Yaralanabilir hali, kişinin varlığının değişmez bir koşulu olarak kabul etmek mümkün mü?

Başkaları karşısındaki temel yaralanabilirliğimiz, kendimizi ötekine açmada bir güç olarak yorumlanabilir mi?

Son olarak, gücü izleyeni etkilemekte yatıyorsa, sanat bu sorulara kafa yormak için en uygun alan olabilir mi?

Sanat eserleri perspektifleri değiştirmek için gereken duygusal tepkileri uyandırabilir mi?

Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu, Fotoğraf: Pınar Gediközer


Yaralanabilirliği hayatlarımıza buyur etmek bir kenara, kabulü bile zor. İnsanlar çoğunlukla yaralanabilirliklerini sahiplenmek yerine bir kenara itmeyi tercih ediyor. Dahası, yaralanabilirlik karşısında kuşanılan zırhlar çok katmanlı, sert ve nüfuz etmesi güç. Öyleyse yaralanabilirliği nasıl baştan tanımlanmalı ki kişi kendi yaralanabilirliğini veya başka insanlarda sebep olduğu yaralanabilirliği tanısın?

Pelin Uran, Fotoğraf: Pınar Gediközer


Sergi, yaralanabilirliği bütün boyutlarıyla cisimleştirme iddiasından öte feminist teorinin belli açılarını vurguluyor. İlk olarak yaralanabilirliği ruhsal veya toplumsal travmanın bir sonucu olarak gören, psikanalizle şekillenen anlayış, ikinci olarak ise yaralanabilirliği cisimleşen öznenin ontolojik koşulu olarak gören fenomenolojik anlayış ve son olarak eleştirel teoride siyasetin ürettiği özel bir koşul olarak yaralanabilirlik mefhumu. Sergi ayrıca şu soruları soruyor; Görsel sanatların görünürü algılama ve ifade etme biçimlerini değiştirme potansiyeli hassaslık, açıklık ve dolayısıyla farklı duyarlıklar uyandırabilen yaralanabilir hal ve özneleri keşfe çıkabilir mi? Etkileri ne kadar derine işleyebilir?


bottom of page