top of page
Elvin Vural

Manastır'da sanat


SALT’ın Tarlabaşı’ndaki Manastır binasının 1988-2006 yılları arasındaki sanat dolu dönemine eğilen sözlü tarih araştırması, “Başka bir dünya mümkün mü?” sorusuna verilecek cevabın, küçük ölçekte de olsa “Evet!” olabileceğinin kanıtı niteliğinde. Elvin Vural yazdı.

"David Murray ve Okay Temiz performansı" Pozitif Müzik Arşivi, Fotoğraf: Cem Akkan

SALT, geçtiğimiz günlerde İstanbul’un kent ve sanat tarihinin önemli bir dönemine ışık tutan yeni projesini erişime açtı. Sanatçı Volkan Aslan’la yürütülen proje, 18 yıl boyunca çeşitli sanatçı ve dernekler ile dans ve tiyatro gruplarının atölyelerine ev sahipliği yapmış, Tarlabaşı’ndaki Manastır’ın (İstanbul Sanat Merkezi) sözlü tarih araştırması. saltonline.org/projects/manastir adresinden incelenebilen projede Manastır’ı kullananlarla yapılmış röportajların yanı sıra ayrıntılı bir tarihçe ile fotoğraflara da yer veriliyor. Proje, sırtını sözlü tarihe yaslayarak bireysel ve özgün anlatılara kucak açtığı ve elbette bileşenlerini dijital ortamda sunarak uç uca eklemlenmeleri mümkün kıldığı, dolayısıyla sürdürülebilir olduğu için ayrı bir öneme sahip. SALT Araştırma ve Programlar’dan Merve Elveren, benzer araştırmaların 1980’lerin sonu-1990’lar döneminin kültür ve eğlence ortamını oluşturan Serotonin sergileri, Talimhane’de yer alan gece kulüpleri ile ilgili olarak da yürütüleceğini müjdeliyor.

Volkan Aslan, SALT’ın 1980 dönemine odaklanan Nerden Geldik Buraya ve Tek ve Çok projelerine de eklemlenen Manastır sözlü tarih araştırmasının nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Bir süredir 5533 olarak bir İnternet radyosu kurma fikri vardı. Bu amaç için geçtiğimiz dönemde zaman zaman izleyiciye kapalı, zaman zaman da açık oturumlar düzenleyip bu oturumları kaydediyorduk. İnternet radyosu projesinden haberdar olan ve destek sunan kişilerden biri de Vasıf Kortun’du. Kortun, Manastır [İstanbul Sanat Merkezi] araştırmasından bahsettiğinde proje kayıtlarını yapmayı teklif ettim. Bu şekilde Manastır başından sonuna kadar iş birliği içinde gerçekleştirdiğimiz bir proje oldu.”

1843 yılında rahibe yetiştirmek üzere kurulan Manastır, maddi imkansızlıklar ve semtin eğitim için “uygunsuz bir hâl” alması nedeniyle kapatılıyor. Beyoğlu’nu sosyo-ekonomik açıdan belirgin olarak iki parçaya ayıran Tarlabaşı Bulvarı’nın 1988 yılında tamamlanmasının ardından yapı metruklaşıyor. Manastır, aynı yıl TRT’nin Cahide dizisinin çekimleri için metruk bir mekan arayışı sırasında, dizinin set dekoratörü Adnan Vurdemir tarafından keşfediliyor, takip eden yıllarda birçok yapım ve prodüksiyon için plato olarak kullanılıyor. Ardından sanatçılar ve tiyatrolar, Manastır’ın mahkeme salonu, hapishane, hastane odası, karakol, sınıf, ceza odası, yatak odası gibi hazır setlerini kiralamaya başlıyorlar. Ezel Akay, Hakan Akçura, Hüseyin Bahri Alptekin, Mustafa Altıoklar, Bedri Baykam, İnci Eviner, Godzilla Selahattin, Vahit Tuna, Dans Fabrikası, Kum-Pan-Ya Sahnesi, Nucleus Creative Photo Design ve Yeşil Üzümler Dans Tiyatrosu, yolu Manastır’dan geçen sanatçı ve gruplardan yalnızca bazıları.

1999 yılı, Manastır için büyük önem arz ediyor. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü yapıyı hayrat ilan ediyor ve yapıda yer alan atölyelerin tahliyesine karar veriyor. Kiracıların kararı protesto etmesinin ardından Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay ile Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın araya girmesiyle tahliye kararından vazgeçiyor. 2000 yılında ise bu kez Manastır’ın sahibi olan Anarad Hığutyun Vakfı, yapının boşaltılmasını istiyor. 2006’da son atölyeler de boşaltılıyor. Vakıf, Manastır’ı önce Ağaoğlu İnşaat’a ve ardından 49 yıllığına Toros Turizm’e kiralıyor. 2014 yılında Beyoğlu Belediyesi’nin 5366 sayılı Yenileme Kanunu ile kamulaştırma kararı, Danıştay 6. Dairesi’nin “kamu yararına olmadığına” karar vermesi sonucu iptal ediliyor. Son tahlilde Manastır, Tarlabaşı 360 projesinin sınırları içinde olduğu için faaliyet göstermiyor. Projenin tamamlanmasının ardından Manastır’ın nasıl bir yeniden yapılanmadan geçeceği ve ne şekilde kullanacağı ise şimdilik belirsiz.

Hakan Akçura atölyesinde, Hakan Akçura Arşivi

Araştırma, yapının sanatçılar tarafından kolektif bir üretim alanı olarak kullanıldığı 1988-2006 arası dönemin ilk yıllarına ayrı bir önem gösteriyor. Çünkü bu yıllar, bugün izine çok az yerde rastladığımız türde bir sanatsal özgürlük ortamının, eğlence kültürünün izlerini sürüyor.

Güzel ile çirkinin birbirinin içine bu kadar girdiği bir şehirde, plansızlığın ne kadar güzel sonuçlar doğurabileceğinin kanıtı olan, soylulaştırma olmadan da dönüştürmenin mümkün olduğunu gösteren bu underground alanın sanatçı ve gruplar tarafından kullanımı, organik bağlarla şekilleniyor. Biri öğrencisini, diğeri iş arkadaşını çağırıyor derken herkesin birbirini tanıdığı bir komşuluk hali vuku buluyor. Bu hâl, 1980’lerin sonu 1990’ların başında dönüşümünü ve kimilerince atfedildiği şekilde ‘temizlenişini’ henüz tamamlamamış olan Tarlabaşı’nın sakinlerine de sıçrıyor. Manastır’ın içindeki sanatçılar ile dışındaki türkü barcılar, travestiler, mahallenin çocukları, aileleri arasında hiyerarşik sosyal normlardan uzak, herkesin birbirinin yanında durduğu ve denk olduğu bir ilişkiler yumağı oluşuyor. Bu yüzden Manastır; alt kültürler ve sanatsal ifadelerin birbirinin içine geçtiği, alternatif bir yaşam tasarısının metaforu haline geliyor.

Tuğçe Tuna dans atölyesinde, Tuğçe Tuna Arşivi

Manastır’ın artık okul olarak hizmet vermediği ve sanatçıların ‘işgaliyle’ adeta bir sanat merkezine dönüştüğü 1988-2006 arasındaki öznelerinin kim olduğuna mutlaka dikkat çekmek gerek. Devletten herhangi bir beklentisi olmayan, kendi imkanlarıyla alternatifler arayan, yaratmaya çalışan bu kimseler, kayıt dışı neoliberal ekonomi ortamında kendine yer edinmenin, var olmanın yollarını arayan insanlar. Disiplinlerarası bir ayrım gözetmedikleri gibi, herhangi bir ideoloji etrafında da toplanmıyorlar. Üretmek için yer arayan ve aradıkları yeri Manastır çatısı altında bulan bu insanların bir diğer ortak noktası da eğlenceyi, hazzı, deneyselliği küçümsememeleri ve kolektif bir yapının içinde olsa da aynı zamanda kendi kendilerine olmalarını sağlayan özgürlüğe değer vermeleri. “20 yıl önce 40 yaş partimizi orada [Manastır’da] vermiştik Deniz Bilgin’le. Peynirler alındı, üzümler kondu… Partiler yapılıyordu o zamanlar. Sabahlara kadar eğlendiğimizi, dans ettiğimizi hatırlıyorum” diyen İnci Eviner’in, yapının sanatsal üretime etkisi hakkında söyledikleri de çok değerli: “İnsanlar orada bir hayat buldu. Kendi yaşantıları içinde bulamayacakları bir hayat. Bayağı ve gündelik hayat sanatçıyı öldürür. Manastır öyle bir yerdi ki, insan kendi kimliğini kurup, bozup, sonra yeniden kurabiliyordu.”

Hakan Uluğ, Bahadır Altıntürk ve Feyyaz Yalçın, Feyyaz Yalçın Arşivi

Manastır’ın bir kaçış alanı olmayışını, kapsayıcı niteliğini Tamer Yılmaz’dan dinleyelim: “Manastır çalışması kolay, insanların yeni diyebileceği fikirlerin doğmasına izin veren bir mekan. Bir komünote gibiydik biz ama kapalı ve hususi değil. Kapanalım diye gitmedik biz oraya. Gelmeye cesaret eden insan sayısı azdı ama 1993’te bir parti verdik, 1200 kişi geldi.”

Manastır’ın içindeki dünyanın, yapıyı çevreleyen Tarlabaşı’ndan kopuk olmadığının altını çizen Bedri Baykam, şunları anlatıyor: “Tophane’de olduğu gibi çevreyle bir doku uyuşmazlığı yoktu burada. Siz çevreye nasıl davranırsanız çevre de size öyle davranıyor. Siz insanlarla havayı, sporu, siyaseti, hayatı paylaşınca, onlar da size arkadaş oluyor. Sokak dayanışması vardı. Kapıdan girmeden önce travestilerle selamlaşır, hal hatır iş güç sorardın.”

Nihal Geyran Koldaş ve Adnan Vurdevir, Nihal Geyran Koldaş Arşivi

Manastır sözlü tarih projesi, şimdi yerinde yeller esen o serbest alanın ve dönemin gölgesini bugüne taşıdığı, zihinlerimizde o zamanların hayal ve hayaletlerini uyandırdığı için çok kıymetli. “Başka bir dünya mümkün mü?” sorusuna verilecek cevabın, en azından küçük ölçekte de olsa “Evet!” olabileceğinin kanıtı. Daha önce örneğini görmediğimiz bir formasyona sahip bu kolektif üretim alanı, yolu oradan geçen sanatçıların tanımlamalarıyla, ‘insanın kendi kendini yaratabileceği’, ‘resim yapma arzusu veren’, ‘merkeze bu kadar yakın olup merkezden bir o kadar da uzak’, ‘gündüzleri başka, geceleri başka hâl alan’, ‘normalde birbirinin yanına gelemeyecek insanların bir araya geldiği’ bir yerdi… Komşuluğun her anlamda herkesle yapıldığı, cümbüşü eksik olmayan, yalnızlıktan kurtulmanın yollarını sunan bir yer…

Manastır, yeni gelenlerin eskileri mütemadiyen yerinden etmesinin aracı olarak uygulanan Türkiye tarzı kentsel dönüşümün kurbanı oldu veya olmak üzere, evet ama Manastır modeli birliktelikleri yeniden canlandırmak için önce o dönemleri bilmek gerekiyor. Benzer araştırmaların bölgedeki başka yapılar için de yürütülecek olması ise olası hareket alanları yaratmak açısından büyük önem taşıyor.

Comments


bottom of page