Yazı: Oğuz Karayemiş
Commagene LAR
Gilles Deleuze, ressam Francis Bacon’ın sanat pratiğinden hareketle yazdığı Duyumsamanın Mantığı* kitabında sanatın, kendi başlarına duyulur olmayan kuvvetleri duyulur kıldığını söyler. Bunlar toplumsal, jeolojik gibi onlarca türden kuvvet olabilir. Bu kuvvetler iş başındadır, şu veya bu gerçeklik parçasının oluşumunda veya dağılışında etkindir ama bu etkinlikler doğrudan deneyimlenemez. Onlara, dolaylı etkilerinden hareketle varılır. İşte sanat, bir yanıyla da imgeler yaratarak bu kuvvetleri duyulur kılma etkinliğidir. Bu yazıda, Adıyaman Kahta’da Adalar, Nemrut Dağı, Karakuş Tümülüsü ve Cendere Köprüsü gibi ilçenin tarihsel ve coğrafi bakımdan önemli noktalarında, 23 Eylül-23 Aralık 2023 tarihleri arasında gösterimde olan Bir Metaforun Değeri temalı Commagene LAR (Land and River Art) Bienali vesilesiyle sanatın kuvvetlerle ilişkisini düşünmek istiyorum.
Nihat Özdal’ın küratörlüğündeki sergi, kendini, Fırat Nehri’nin ve Nemrut Dağı’nın hâkim olduğu coğrafyada bir “arazi” ve “nehir sanatı” etkinliği olarak tanımlıyor. Bu da beni hem tek tek eserleri hem de bir bütün olarak sergiyi, birbirleriyle kesişerek o coğrafyayı biçimlendiren kuvvetlerle ilişki içinde düşünmek konusunda yüreklendiriyor. Doğrusu arazi sanatı, zaten jeolojik ve ekolojik kuvvetlerle ilişki içinde olmuştur, denebilir ki onun alamet-i farikası budur. Muhtemelen ilk defa Commagene LAR’ın öne sürdüğü nehir sanatı da aynı özelliği nehirle ilişkili olarak sergilemeye çalışıyor. Peki nedir bu kuvvetler ve sanat bu kuvvetlerle nasıl ilişkiye girer?
Oluşumsal kuvvetlerden bir kuvvet olarak sanata
Kuvvetler, kozmosta farklı ölçekleri işgal eden cisim ve fikirlerin oluşumunun eyleyicileridir. Örneğin bir yıldızın oluşumu, kütleçekimsel, elektromanyetik ve nükleer kuvvetler arasındaki ilişkiyle açıklanır. Aynı şekilde bir sanat eserinin oluşumu da düşüncenin bir kuvveti olan sanatla diğer fizyokimyasal, organik ve (toplumsalı içine alan) alloplastik kuvvetler arasındaki ilişkilerle anlaşılabilir. Az çok istikrarlı her tür nesnede istikrar kazanan unsur, işte bu kuvvetler arası ilişkilerdir. Bu açıdan Kahta’nın oluşum tarihi her şeyden önce temelde tektonik olan jeolojik kuvvetler ile nehrin ekolojik kuvvetlerinin farklı konfigürasyonlarının tarihi olarak tasavvur edilebilir. Bu iki kuvvetler demeti arasındaki karşılaşma, bölgeyi tarımsal ve yerleşimsel açıdan çekici kılmış, buraya yerleşen insanlar vesilesiyle harekete geçen alloplastik kuvvetlere, yani kültürel ve toplumsal etkilere açmıştır.
Odmaa Uranchimeg’in Fırat Nehri’nde inşa edilen Atatürk Barajı’ndaki adalardan birinde vücut bulan Movement is Equilibrium yerleştirmesi, taşın üzerine borularla inşa edilmiş bir gövdeye sık şekilde bağlanan plastik şeritleriyle bir diken yapraklı çalıyı anımsatıyor. Bu haliyle imge düzeyinde nehir-arazi ekosistemine gömülür gibiyken sık plastik dikenleri bir şekilde onu bitki örtüsünden ayırt ediyor. İşte şu veya bu malzemelerle inşa edilen mecralar aracılığıyla imgeleri örgütleyen sanat eserlerinin diğer kuvvetlerle ilişkisine dair ilk “metafor”: Sanat eseri, ilişki kurduğu diğer kuvvetlerle sürekliliklere sahip olsa da kendine özgü bir fark, bazen yitip gitmeye eğilim kazansa bile bizzat bu yitip gidişi ifadeye kavuşturan bir fark üretmeden yapamıyor. Mariko Hori’nin Atatürk Barajı’nın sularına bırakılmış Reflections on the Flow’u böyle bir çalışma. Etraftaki toprak örtüsünden elde edilen malzemeyle inşa edilen eser, çevresine karışıp giderken insan yapıntısı olma hasletini düzlüğü ve ovalliğiyle sergiliyor.
Kuvvetleri tercüme etmek
O halde bir kuvvet olarak sanatın bu diğer kuvvetlerle ilişkisinde etkinliğinin mühim bir boyutunun tercüme olduğunu söylemekte beis yok. Ana Laura Cantera’nın When Forces Meet (or How Slow Violence Sculpt Territories) isimli çalışması, kuvvetlerin az önce andığım şekillendirici etkinliğini vurgularken su, balmumu gibi çeşitli materyallere doğrultulmuş büyüteçleriyle güneşin optik kuvvetlerini aşındırıcı/ eritici kuvvetlere tercüme ederek “yavaş şiddetin” coğrafi örgütlenmesinde insan ve insan olmayanların işgal ettiği yeri tartışmaya açıyor. Keza Vahap Avşar’ın Shelter ve Cengiz Tekin’in Road eserleri de yerleştirildikleri Cendere Köprüsü civarında daha doğrudan politik-toplumsal kuvvetlerle iştigal ediyor. Shelter, adı binyıllardır savaşla anılan Mezopotamya’da savaş uçağı biçimini hayvan ve insanların yararlanabileceği bir gölgeliğe tercüme ederek işlerken Road, Gendere Çayı’nı yarıp geçen yol görünümlü bir halı olarak ekosisteme bürokratik müdahaleleri problemleştiriyor. O halde ikinci bir “metafor” da şöyle formüle edilebilir: Sanatsal tercüme, bir problematiğin tesisidir. Problematikler, farklı kuvvetlerin tercümesinde prizma gibi işlerler, onları “kırıp süzerek” farklı oluşumların üretimine yönlendirirler.
Meltem Şahin ve Mert Kocadayı’nın Karakuş Tümülüsü’ne yerleştirilmiş Potnia Theron’u bu bağlamda mitolojik kuvvetleri, özellikle akademideki ataerkil mit yorumunun doğurganlık ve bereket tanrıçasına indirgediği Artemis imgesini yeniden savaş, mücadele ve avcılıkla ilişkili bir imgeye tercüme ediyor. Yalda Jamali’nin aynı mahaldeki A Souvenir of Life eseri ise bu defa yaşamı evrelendiren organik kuvvetleri, farklı renklerle boyanmış üç odun heykele tercüme ediyor. Böylece gençlik-baharın atılganlığı, olgunluk-yazın zenginliği ve nihayet ölüm-sonbaharın sessizliği ifadeye kavuşuyor. Buradaki son eser olan Kim Incheol’ün Stinging Coexistence çalışmasıysa bambu ve borulardan oluşan yuvarlak bir iskeleti saran ip yumağı ve onu zemine sabitleyen taşıyla çatışmalı vektörler boyunca etkide bulunan gerilimleri bir arada tutan bütünleştirici kuvvetleri düşündürüyor bana. Mezopotamya tam da böyle bir kuvvet değil mi? Çatışan tarafları cazibesiyle bir ağ gibi sararak bütün acılara rağmen bir arada tutmuyor mu?
Felaket kuvvetleri ve sanat
Bir arada ele alacağım son üç eserse bana felaketleri düşündürüyor. Murat Cem Baytok’un bir başka adadaki Dengesiz eserinde rahat bir şekilde oturan bir çöp adam, elinde mali zenginliği temsil eden altın renkli kayaları nehir çevresinden toplanmış çöple kıyaslayan bir terazi tutuyor. Dengesiz, terazide ağır basan altınıyla ve tartıcının rahatlığıyla ekolojik felaketin kuvvetlerini sorguya açıyor. Zaid Said’in adalara giden teknelerin demirlediği kıyıdaki CONCERETE o eseri de betondan can simidi tasarımıyla iltica felaketinin bölgesel ve uluslararası kuvvetleri ile bunların şekillendirdiği yabancı/mülteci düşmanı iklime bir yergi. Son olarak Shirin Abedinirad’ın yine bir başka adadaki Reflective Journey eseri, Şubat 2023 depreminin ardından Adıyaman’dan kurtarılan üç kapıyı ve üç aynayı birbirine doksan derecelik açı oluşturacak bir şekilde bir araya getiriyor. Seyirci bir açıda sadece kapalı üç kapıyı yan yana görürken doksan derece boyunca hareket ettikçe giderek aynaların yansıttığı kusursuz doğa manzarasına gömülüyor. Böylece tektonik kuvvetler vurdumduymaz sermaye kuvvetleriyle birleştiğinde açığa çıkan felaket karşısında sağ kalanların direnme ve yeni perspektifler inşa edebilme kuvvetlerini kavrıyorum.
Commagene LAR, metropol merkezleri dışında güçlü bir sanat etkinliği icrasına dair iyi bir örnek oluşturuyor. Hem küratör Nihat Özdal’ın çizdiği çerçeveye, sanatçı ile eser seçimine ve yerleştirme tercihlerine hem de Kahta kaymakamı Selami Korkutata’nın bu etkinliğe sunduğu etkin desteğe hayranlık duymamak mümkün değil. Commagene LAR’la birlikte maddenin sanatta kesişen kuvvetlerini kat ederek sanatın sunduğu imkânları bir kez daha idrak ediyorum.
Comments