Yazı: Oğuz Karayemiş
Bu yazı dizisinin ilkinde Uras Kızıl’ın küratörlüğünü üstlendiği İmgelerin Yeni Grameri (2022) sergisinde dert edindiği insan merkezci olmayan bir imgeler gramerinin imkânı problemini kendimce sürdürmeye çalışmıştım. Bu açıdan ilk ve bence en önemli boyut olan madde-biçim sürekliliğini ya sanat üretimi sürecinde doğrudan pratik ederek ya da imge düzeyinde kurarak düşünen çeşitli sanatçıları ve eserlerini ele almıştım. Orada formüle ettiğim ana fikir şuydu: Örgütlenmiş/ biçim almış madde olarak cisimlerin ve fikirlerin örgütlenme ilkeleri, aşkın ve tinsel bir boyuttan değil de bizzat maddenin kendi kapasitelerinden doğar. İşte bu, “maddenin kadim grameri” dediğim şeyi teşkil ediyordu. Zira böylece kozmosun ve ister bir galaksi ister bir sanat eseri olsun içindeki her şeyin tarihi, maddenin özörgütlenişinin tarihi haline geliyor. Bu özörgütlenme süreçlerini ve maddenin farklı malzemeler boyunca biçim değiştirişini (de) sorunsallaştıran eserler, imgelerin yeni gramerinin mühim bir boyutunu oluşturuyor.
Bu yazıda ise bu gramerin bir başka boyutunu ele alacağım: örgütlenmiş madde olarak çeşitli insan olmayan varlıkların eyleyici kapasitelerine odaklanan eserler. Gramerin bu tamamlayıcı aksında temel mesele, insan olmayan varlıkların özgül etkinliklerini tanımak ve sorunsallaştırmak. Onların bu etkinlikleri kendilerini insanların amaç ve etkinlikleriyle bir uyuşma veya uyuşmazlık içinde gösterebilir. İşte bu uyuşmazlık imkânı, insan olmayanların insandan özerk varoluşunu temellendiriyor. Hatta bir adım ileri giderek, felsefe tarihinde ilk defa Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman’da hakiki bir önem atfettiği gibi, insan olmayanların eyleyici kapasitelerinin farkına, uyuşmazlıkları, yani bizim istek ve arzularımıza, onlara atadığımız işlevlere uymayarak başıbozuk davranmaları sayesinde vardığımızı söylemek yanlış olmaz.
Yine bazı eserleri tartışarak ilerleyeyim. İlk ele almak istediğim eser, yine İmgelerin Yeni Grameri sergisinden Merve Ünsal’ın İnsansız Hava Araçları İçin Birkaç Kelime (İkinci Versiyon) (2022). Farklı bir sürümü daha önce 5. Mardin Bienali’nde de sergilenen üç fotoğraflık bu çalışmada, üzerine “metal de plastik de yorulmuş” yazılı bir uçurtmanın göklerde süzüldüğü görülüyor. Burada Ünsal’ın en az iki farklı insan olmayanın insan ötesi eyleyiciliğini öne çıkardığı söylenebilir. Bir yandan kendilerine yorulma insan biçimci özelliğiyle atıfta bulunulan metal ve plastik, diğer yandan bizzat bir politik eyleyici olarak ortaya çıkan uçurtma. “Yorulma” (mesela “metal yorgunluğu”), farklı şeylerin yerine getirmek üzere tanımlanmış işlevleri icrayı en azından beklenen randımanla sürdürememeleri anlamına gelir. Örneğin, bunlar, adı konamayan bir savaşın sürdürülmesi amacıyla işe koşulan savaş makineleri olabilir. Doğrusu savaşa onlarca insani direnç biçimi vardır, ancak çeşitli aygıtların, hatta silahların bile -tutukluk yaparak- savaşa direnebilecekleri unutulmamalı. Cengiz Han’ın ünlü sözüne* nazireyle, gevşek bir çivi bir savaşın kaybına yol açabilir.
Merve Ünsal’ın eserinde nasıl ki uyuşmazlığın—en azından bir imkân olarak— altı çiziliyorsa sergideki bir başka eserde, Ali Kazma’nın Yokluk (2011) videosunda da terk edilmiş bir NATO üssünün insan ötesi yeni işlevler edinişi görülüyor. Bu üssü teşkil eden binalar, aletler ve bırakılmış diğer eşya, edimsel açıdan çoğu toplumsal ilişkinin parçası olmaktan çıkarak başka varlıkların (yosunların, böceklerin ve diğer canlıların) yayılım yüzeylerine, yani yeni yuvalarına dönüşüyor. Bu noktada binada zaten daha önce de sarmalanmış olan bu kapasitelerin, insani amaçlara uymak üzere bastırılmış olduklarını da fark ediyorum. Bütün temizlik pratikleri, bizim yerleştiğimiz binalar başka canlılara yuva olamasınlar diye var. Bir başka varlığı amaçlarımız için işe koşmak demek, onda bizim o anki amaçlarımıza uymayabilecek kapasiteleri etkin olarak bastırmak demek. Hatta bu bastırma, bu NATO binasını bir zamanlar işgal etmiş olan kurumsal bünye gibi toplumsal oluşumların tanımlayıcı bir boyutudur denebilir.
İnsan olmayanların eyleyiciliği, elbette sadece insani amaçlarla uyuşmazlıkların ve insan dünyasının ötesine geçen etkilerin zuhurundan ibaret değil. Sanat da buna koşut biçimde yalnızca şeylerin dirençlerine ve insani herhangi bir amaca kayıtsız etkinliklerine odaklanmaz. Ayrıca uyuşma halindeki ancak ihmal ve göz ardı edilen eyleyici icraları da hakkıyla duyulur kılabilir. Bunun için Eda Şarman’ın 12 Mayıs-10 Haziran 2023 tarihleri arasında Ferda Art Platform’da gösterilmiş olan ilk kişisel sergisi Olağan Durumlarda Olağanüstü Hisler’den bir esere döneyim. Kara (2023) isimli bu tabloda, iki köpek patisi tarafından sarmalanmış ince bir bedene bakıyorum. Bu eser, en temel, en gündelik haliyle bakımın eyleyiciliğinin sorunsallaştırılmasına götürüyor beni. Bakım ilişkileri karmaşıktır ve onlarca karşılıksızlık, asimetri ve hatta yapısal eşitsizlik barındırıyor. Fakat birlikte yaşadığımız diğer canlıların da bize baktıkları, kendilerinin yoldaşları insanlara yönelik son derece planlı bakım pratiklerine sahip oldukları bir gerçek. Şarman’ın eserinin duyulur kıldığı bu eyleyici kapasite, yani insan olmayanların bakım kapasitesi ve pratikleri olduğu söylenebilir.
Böylece bu yazı dizisini tamamlamış oldum. Özetle, imgelerin yeni grameri, maddenin kadim gramerinin sunduğu son derece farklı etkinlik ve eyleyenlerin keşfi ile onları duyulur kılmanın sanata özgü yollarının icadı üzerinde temelleniyor. İmgeler artık insan olmayanları bir takım insani simgeler olarak sunmak yerine onları kendileri olarak tasavvur etmeye çalışır. Sanatın nihai kuvveti ise bu tasavvuru, insan ve insan olmayanlar arasında yeni bağlarla kat edilen başka dünyaların tahayyülüne taşıması olacaktır.
Opmerkingen