top of page

Kaybolanda zenginleşmek

Krank Art Gallery 31 Ekim’e dek Sena Başöz’ün Bir Teselli isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. İnsan ömrünün çizgisel anlatısından dışarı taşan, kurumsal alana girmeyen kişisel hikaye ve bilgi yığınlarının akıbetini sorguluyan sergiyi Ulya Soley değerlendirdi


Yazı: Ulya Soley



Sena Başöz, Bir Teselli, 2020, Fotoğraf ve kağıt şeritleri ve 1'35''  video loop Sanatçı ve Krank Art Gallery’nin izniyle



Eski eşyalardan bile vazgeçmek kolay değilken, artık gündelik hayatımızda çok da yeri olmayan ve bu yüzden daha da değer kazanan basılı analog fotoğrafları ve saklanan birtakım başka dokümanları kâğıt öğütücüsünden geçirebilme cesareti, sergi alanına girer girmez diğer düşüncelerimizi bastıracak kadar güçlü bir şekilde kendini gösteriyor. Sanatçının daha önce hiç görmediğim eski fotoğraflarına tuhaf bir bağlılık hissediyor, onlar için üzülüyorum. Acaba doğduğundan beri çekilen bu fotoğraflardan nasıl vazgeçebildi? Kim bilir hangi anılarını ortadan kaldırmış oldu? Çok etkilendiği bir makaleyi neden yok etti? Bir gün dönüp bakmak istemeyecek mi? Dijital bir arşiv oluşturmuş mudur? (Çünkü eğer öyle yaptıysa biraz rahatlayabilirim.)


Sergiye adını veren Bir Teselli (2020) yerleştirmesini ilk gördüğümde kafamda dönen düşünceler ve bu melankolik yaklaşım, serginin tamamını görünce çok hızlı bir şekilde yıkıldı. Sanatçı, dijital bir arşiv oluşturmamıştı ve bunun bir önemi yoktu. Yalnızca, son dönemde popülerleşen Marie Kondo’nun, her geziden yalnızca 5 fotoğraf tutabilmek gibi katı kuralları çerçevesinde tüm analog fotoğraflarını ve dokümanlarını ayıklamış ve büyük bir kısmından kurtulmaya karar vermişti.

Bir Teselli adlı yerleştirme, öğütülen fotoğraf ve kâğıt şeritlerinin yanı sıra, biçimsel olarak onları andıran yosunların deniz altında salındığı bir video da sunuyor. Bu video, yalnızca biçimsel benzerliğin farklı bir mecrada aktarılması değil, aynı zamanda teselli eden ve iyileştiren bir rolü var. Yosunların ömrü değişkenlik gösteriyor, bazıları bir yıl, bazıları on yıl, bazıları daha uzun süre yaşayabiliyor. Denizin dibine her baktığımızda orada olacaklarını hissettiren bir devamlılık sunan yosunlar, aslında devamlı yenileniyorlar. Bu değişken aynılık bize bir teselli sunabilir mi?


Bu yığına dahil olmayıp çerçevelenerek, zamanın dondurulabildiği, bazı anların sabitlenebildiği illüzyonunu yaratan şeritler, gündoğumu ve gün batımı fotoğraflarından seçilerek bir araya getirilmiş. Tekrar etmeyi hiç bırakmayacak gibi görünen gece-gündüz döngüsü ve bu durumun kendi içindeki değişmezliği, belki de bizlere güven veren ve sağlam bir zemin sağlayan bir başka olgu. Fotoğraf şeritleriyle beraber, çerçevelenmiş biçimde sergilenen kuş tüyleri, kurumuş yosun şeritleri ve bir tutam saç da sergide başka biçimlerde de karşımıza çıkmaya devam ediyor. Gelecek İçin Kartpostallar (2020), geçmişin büyük ölçüde öğütüldüğü bu sergide, geleceğe bırakılan ender ve değerli notlar gibi.


Sergide yer alan bir diğer kartpostal ise, sanatçının doğum yeri Denizli’nin eski halini gösteren sepya bir kartpostalın, kurutulmuş yosunların organik olarak birbirine yapışıp ince bir plaka halini aldığı yüzeyin üzerine konumlandırıldığı Burası Eskiden Denizmiş (2020). Belki de sergideki fotoğraflar arasında, parçalarının veya arka tarafının değil basılan imgenin kendisinin görülebildiği tek iş olduğu için, bu kartpostal kendine farklı bir alan yaratıyor. Benzer bir teknikle bu defa kurutulmuş yosun üzerine suda bekletilmiş fotoğraf şeritlerinin yerleştiği Ay (2020) ile beraber girişte izleyiciyi karşılıyor.



Sena Başöz, Kutu, 2020, Video loop, 4'31''

Sanatçı ve Krank Art Gallery’nin izniyle



Cama yansıtılan ve böylelikle hem galerinin dışarısından hem de içerisinden izlenebilen video Kutu (2020) ise gür ve koyu renkli uzun bir saçın arasına girmiş çeşitli nesnelerin bazen bir kadın, bazen bir erkek eliyle ayıklandığı sekanslardan oluşuyor. Saçın içinde saklanan türlü türlü geçmiş, onu okşayan elin yardımıyla su yüzüne çıkıyor ve özgürlüğüne kavuşuyor.


Sena Başöz hem bu sergi dahilinde hem de genel olarak pratiğinde malzemelerin, nesnelerin, düşüncelerin potansiyeline dair deneyler yapıyor, onlara farklı formlar vererek üzerlerinde çalışıyor ve tekrar tekrar sunuyor. Örneğin sanatçının iki yıl önce Depo’da gerçekleştirdiği kişisel sergisinin temelini oluşturan kuş fotoğrafları, bu sergide çerçevelenmiş renkli kuş tüyleri, Kutu başlıklı videoda saçın içinden çıkan bir kuş veya kuş tüylerinden yapılıp duvara asılan kırılgan küpler şeklinde kendini hatırlatıyor. Yine önceki sergisinde yere yığılan üç boyutlu saydam küpler/koliler, bu defa kuş tüyünden yapılıp duvara asılmış biçimde veya Aile Albümü Serisi’nde (2020) olduğu gibi fotoğraf kâğıdının yalnızca arka yüzü görünecek şekilde küp formuna getirilerek sunulan eski fotoğraflar biçiminde karşımıza çıkıyor.

Bu jestler, sanatçının geçmişi silmek veya tamamen unutmak gibi bir yaklaşımı değil, bir kısmının gitmesine izin vererek yeni deneylere ve deneyimlere yer açmanın potansiyeline karşı duyduğu heyecanı öne çıkarıyor. Bu dönemde okuduğum Rebecca Solnit’in Kaybolma Kılavuzu, sergiyle bir arada değerlendirdiğimde, bırakmanın, vazgeçmenin veya yok etmenin oturmuş olumsuz tınılarının sesini kısıp, bu kavramlara farklı bir perspektiften bakılabileceğini, onlara dair kalıp yargıların da farklı formlar almasının mümkün olduğunu düşündürdü. Solnit, “Geçmişi unutmak, aynı zamanda, namevcut bir zenginliğin hafızası olan ve insanın yönünü bulması için bir dizi ipucu veren kayboluş hissini de yitirmektir. Marifet unutmak değil, gitmesine izin vermektir. Ve diğer her şey gittiği zaman kaybolanda zenginleşirsin,” diyor. Bu perspektiften sergiye bir bütün olarak baktığımda nostaljik bir melankolinin değil, hafifleyerek güçlenmiş bir duruşun öne çıktığını fark ediyorum.


Sena Başöz’ün Bir Teselli başlıklı kişisel sergisi, Krank Art Gallery’nin Le Meridien Oteli’nde bulunan yeni mekânında 31 Ekim tarihine kadar gezilebilir.

bottom of page