top of page

Kapıların aralandığı festival

14. Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali 20 Aralık 2024- 20 Ocak 2025 tarihleri arasında Laleper Aytek küratörlüğünde 10 farklı mekânda gerçekleşti. Festival hakkında merak ettiklerimizi Aytek'e sorduk


Röportaj: Emre Akaltın


Laleper Aytek


Türkiye’de minör anlatıları önceliklendiren bir fotoğraf festivali kurgusu yaptığınızı düşünüyorum.

Son altı aydır benim de aklımda olan bir soruydu ve izlekti bu açıkçası. O sebeple festivalin küratoryal metnini okuduğumda çok heyecanlandım, kafam bulandı. Bende böyle oluyor bir şey için çok heyecan duyduğumda. Berraklaşmaya hazır bulunan bir bulanıklık.

Bu “ramak kalmışlık’’, tam olamamışlık ama neredeyse köpürmek üzere, taşmak üzere olan bir isyan duygusu, beklentisi belki. Bunu bir fotoğraf festivali ile vermenin avantajları ve dezavantajları hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. (Bunu sorarken fotoğrafın slogancı olma riskini göz önünde bulundurarak hareket ediyorum.)

“Minör anlatılar” festivalin kavramsal metniyle yakından buluşan bir tanım. Küçük ve kişisel bakışların, kaçışların, dokunuşların, hikâyelerin ve soruların sesini, sessizliğini, itirazını kadrajın içinden dışına taşıyan ve izleyiciyi de biraz arafta bırakmak isteyen bir yaklaşımla çalıştığımı söyleyebilirim. “Kafam bulandı” diyorsunuz. Amacım tam da buydu kavramsal metinde de bu metin üzerinden üretilen/seçilen işlerde ve projelerde de. Büyülü anların peşinden koşarak “mükemmel” fotoğraflar üretmek yerine kafalarımızın hatta belki kalplerimizin, duygularımızın da bulanıklığına hayattaki dengesizlikleri açığa çıkaracak bir içe bakış üzerinden, ara/daki anların, duyguların, akıl karışıklıklarının, belki de hiç bilmediğimiz bir isyanın peşine takılıp; dünyanın ahvaline, gidişine ya da gidemeyişine geçici eşliklerle katılmayı denemek… 

Feride Çiçekoğlu’nun Şehrin İtirazı isimli kitabında çok yakın bulduğum ve katıldığım tanımıyla ifade edecek olursam, fotoğrafla “bellek aracılığıyla bağ kurulabilecek bir yer olmaktan çıkmış bir hiçbir yer atmosferi kurgulamanın” fotoğrafı çoğaltan ve katmanlaştıran, izleyiciyi de fotoğrafa dahil ederek onların kendi hikayelerini/meselelerini aramalarına, sorgulamalarına da alan açan taraftan bakmalarını sağlamak istedim.

Virginia Woolf’un söylediği gibi, “Sözcükleri/görüntüleri tek bir anlama mıhlayan bir dille değil, kapısını yeni bağlantılara açık bırakan bir dil, cümlelerin/fotoğrafların bir dalga gibi patlayıp başkalarının zihninde gelişmeye devam ettiği, aklın hiç durmadan odak noktasını değiştirip dünyayı farklı bakış açılarından görebildiği geçirgen-titreşimli”, ve Nurdan Gürbilek’in Örme Biçimleri’nde belirttiği gibi, “sabit söylemler ya da som kategorilerdense deneyimden çıkan karma tavırlarla” örülerek yapılabildiğinde görüntüler üzerinden farklı hikâyelerin kapısı aralanabilir.

Bu yıl 14. edisyonu gerçekleştirilen FotoFest ile Türkiye’de fotoğrafı daha geniş, anlam(a)lara taşıyacak bir ihlâl perdesini aralamayı diliyorum hepimiz için. Hoffmanstall’ın söylediği gibi, “yazılmamış olanı okutabilmeyi” ve izleyiciyi bilmediği başka dünyalara çağırabilmeyi ve ortak edebilmeyi…

Bu yaklaşım sizin de söylediğiniz gibi açık dezavantajlı bir durum yaratabilir hatta belki çoğu fotoğrafçı/izleyici için yaratmış da olabilir ama Türkiye’de fotoğrafın üzerine uzun yıllardır yapışmış (ehlileştirilmiş monotonluk) yaklaşımının artık bırakılıp, festivalin bu edisyonuyla (geçirgen ve titreşimli) görüntüler üzerinden fotoğraf yapmaya küçük de olsa bir adım atabilmek bile bu riski almaya değerdi. Ne kadar yapabildiğimi(zi) zaman gösterecek.

Reyhan Mente


Festivalde sanatçı kadınların katılım oranının bu denli yüksek olması büyük başarı. Bu başarınız hakkında neler söylemek istersiniz?

Festivali üç ana eksen üzerinden kurgulamak kapsayıcılık ve geniş anlamlara yüzümüzü dönmek bağlamında önemliydi benim için. Bu eksenler, görünürlük, yaygınlık ve sürdürülebilirlik.

14. edisyonun “görünürlük” eksenindeki farklı ilklerinden belki de en önemlisi kadın fotoğrafçıların bu festivalde bugüne kadar Türkiye’de hiçbir fotoğraf etkinliğinde olmayan bir oranda temsiliyeti oldu. 20. yüzyılın ortasına kadar kadın sanatçı sayısı erkeklerin üçte biri olan, kadınların temel kariyerlerinin evlilik olarak görüldüğü bir dünyada geçmişin ve bugünün düzeninin erkek olarak doğma şansına erişmemiş yahut tercih etmeyen herkes için yalnızca sanat alanında değil daha başka yüzlerce alanda da engelleyici, baskıcı, cesaret kırıcı ve ayrımcı olduğunu biliyoruz. 

Kadınların ne kadar yetenekli ya da dahi olsalar da eksik, cılız! ve yetersiz görüldüklerini de. Erkeklerle aynı ölçüde yetki ve başarı elde etmelerinin tarih boyunca toplumsal, sosyal ve kurumsal olarak engellenmiş olduğunu da. Fotoğrafın tarihi de bu engellemelerden ve ayrımcılıklardan payını fazlasıyla almış bir tarihtir.

Ne bugün ne de geçmişte jenerik “nötr” bir insan kavramı yok, insan olarak değil, toplumsal cinsiyete sahip kadınlar ve erkekler olarak yaşıyoruz. Feminizm bize hiçbir şey öğretmediyse bile bunu gösterdi ve dünyaya böyle yeni, farklı bir perspektiften bakabilmemizin önünü açtı.

Festival seçkisini hazırlarken tanıdığım ve tanımadığım kadın-erkek pek çok fotoğrafçının işlerine, projelerine baktım. Yeni bağlantılar için dış seslere feda edilmeyen iç sesleri(mizi) duymaya daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ve bu bağlamda kendi iç sesleriyle yol alan ve nitelikli işler üretmeye devam eden fotoğrafçılarla buluşmak, ardından da izleyicileri bu izler ve hikâyelerle buluşturmak. Teknik, form, kompozisyon hepsi tabii ki önemli hatta gerekliydi de ama daha da önemlisi bu bileşenleri fotoğrafçının derdini anlatmak/aktarmak üzere nasıl dönüştürdüğü ve form-içerik-bağlam ekseninde nasıl kurguladığıydı. Çünkü merak uyandıran izleyiciyi görüntünün gösterdiğinin dışına taşıyabilen, tamamlanmamış, ucu açık görüntülerdir. Bu merakı izleyiciler için de çoğaltmak istedim. 

Ve bu merakı kadın fotoğrafçıların işleri üzerinden de çoğaltmak, kadın fotoğrafçıları işleriyle görünür kılmak önemsediğim ve yıllardır üzerine düşündüğüm, yazdığım ve gündeme getirdiğim bir konuydu. Ancak festival seçkisini hazırlarken önceliğim fotoğrafçıların işlerinin ve projelerinin temayla ne kadar, nerede ve nasıl buluştuğuydu. Ve belki de yıllardır nedense ya da özellikle hiç yapılmayanı yaparak kadın fotoğrafçıların işlerine de aynı oranda baktım. Çünkü farklı seçkiler, seçici kurullar, danışma kurulları, yayınlar, yarışma jürileri gibi başlıklar için hep sorduğumuz “Neden kadın fotoğrafçı yok ya da bu kadar az?” sorusunun “Kim var ki!” aynı/ezber cevabı benim için yıllardır farklıydı. Özellikle 80’li yılların sonundan başlayarak bu coğrafyada kadın fotoğrafçılar işleriyle, projeleriyle çoğalarak varlar. Görmezden gelmediğinizde ya da hiçbir dayanaksız “çok cılızlar” diyerek klişe bir değerlendirme yaptığınızda asıl meselenin kadın fotoğrafçıların “olmamalarının” değil, yıllardır, sistematik bir şekilde ve dille “yok sayılmalarının” olduğunu fark ediyorsunuz.


Eril yapılanmanın iliklerine kadar işlediği kent mekânında bir direniş yolu olarak kadının sesinin duyulur, hikâyesinin dinlenilir kılınması festivalin 14. edisyonuna nasıl katkıda bulunuyor?

Festival bünyesinde Davetli Çağrı kategorisinde yer alan 33 solo sergide kadın fotoğrafçı temsiliyetinin % 61, açık çağrı kategorisinde ise bu oranın % 55 olmasının, Türkiye fotoğrafında “Ben de varım!” demek isteyen genç fotoğrafçıların işlerini fotoğraf severlerle buluşturma amacı taşıyan bir keşif projesi olan ve sırasıyla 2001, 2004, 2005 ve 2007’de dört edisyon olarak gerçekleştirilen Genç Soluklar’da % 50’lere ulaşan kadın fotoğrafçı temsiliyetinden yaklaşık 20 yıl sonra, bu coğrafyada düzenlenen festivaller, sergiler, yarışma jürileri, danışma kurulları, seçici kurullar ve hatta yayınlarda hiç olmayan bir temsil oranına ulaşılmasını, öncelikle üretilen işler ve ardından da “görünürlük” meselesi üzerinden önemli bir gösterge olarak okunması gerektiğine inanıyorum. Fatmagül Berktay’ın da belirttiği gibi; “cinsiyetin keskin bıçağıyla bölünmüş bu toplumda kadın ya da erkek olarak yaşamak birbirinden çok farklı deneyimler ve farklılık –biz istesek de istemesek de- fark yaratıyor.” Buradan (ve tüm farklı kimlikler üzerinden de) bakmak ve anlamak üzere çok geç kaldık, görmezden gelmeyi çok benimsedik ama artık buradan devam etmeliyiz. Artık yok saymayı yok saymanın zamanıdır, çok gecikmiş olsak da. Çünkü varız, buradayız.


Suzan Pektaş


“Bütün fotoğraflar memento mori niteliği taşır, yani ölümü akıldan çıkarmamaya yarar. Bir fotoğraf çekmek, başka bir insanın (ya da şeyin, durumun) ölümlülüğüne, incinebilirliğine ve dönüşebilir haline dahil olmaktır. Söz konusu ânı dilimleyerek donduran bütün fotoğraflar, zamanın amansız eriyişinin tanığıdırlar.’’

Susan Sontag’dan yaptığım bu alıntı aklıma Gezi’yi ve Zeynep Sayın’ın Ölüm Terbiyesi’nde bahsettiği gerçek olan’ın ahlakı düşüncesini getirdi.

Gezi, bir süredir iktidarın politikasının simgesi olmuş bir Yeni Osmanlıcılık’ ile kent merkezine yapılmak istenen müdahaleler sonucu ortaya çıkmıştı. Direniş tüm Türkiye’de oldukça önemli bir sosyolojik, kültürel ve siyasi bir kırılma noktası yarattıysa da yıllar içerisinde otoriter politikalar ve kötü giden ekonomi gibi birçok nedenden sürdürülememiş, bugün geldiğimiz noktada da halk çok daha hareketsiz ve umutsuz gibi görünmekte bana kalırsa. Oldukça düz soracağım: Buradan çıkış için bir umut var mı? Kültür-sanat ne yapabilir?

Ben bu soruyu fotoğraf-sanat üzerinden cevaplamak isterim. Resimsel fotoğrafın Batı resmiyle kamaşan gözleri saf kompozisyon edimiyle Batı resmini bir ölçüde taklit etmeye çalıştıysa da güzel olanın, kusursuz bir kompozisyon anlayışıyla buluşmasına yönelik amansızca arayışı iki Dünya Savaşı’nın ardından silinip gider. 

Fotoğraftaki görüntü artık sadece “objektif bir kayıt” değil, fotoğrafçının bakışıyla biçimlenen, fotoğrafçının kendi kişisel tarihinin de bir parçası olarak “taraflı” bir belgedir de. Görüntünün nasıl oluştuğu, nasıl çoğaltıldığı yani nasılı kadar ne olduğu da önem kazanmaya başlamıştır.

1950’li yıllarla birlikte fotoğrafçılar için altın kuralın yerini kuralsızlığın almasıyla birlikte “güzel olana karşı belirgin bir soğukluk duyan son kuşakların fotoğrafçıları çoğunlukla sarsıcı nitelikte bir anekdotu çıkarıp ayırmayı” tercih ederler. 

Dünya artık kimse için “kusursuz”, “eksiksiz” ya da “ideal” bir coğrafya değildi. Tam tersine kusurlu, adaletsiz, ayrımcı bir yerdi. Böyle bir düzen içinde tarafsızlık diye bir seçenek yoktu.

Diyebiliriz ki Cameron’dan, Eugène Atget ‘den başlayarak,  Brassaï, André Kertész,  Weegee, Lisette Model, Christer Strömholm, Ed Van Der Elsken, Diane Arbus, Robert Frank, Lee Freidlander, Garry Winogrand, William Klein, Daido Moriyama, Anders Petersen, Antione D’gata, Nan Goldin, Alex Majoli, Jacob Aue Sobol ve daha pek çok fotoğrafçı çalışmalarında  herhangi bir ülke, bir dönem, bir akım ve bir tarzla bağdaştırılamayacak öznellikte bir fotoğraf dilinin bir ifadesi olarak, hayata ve insana dair dengesizlikleri açığa çıkaracak –gerçekliği savunmasız yakalayacak- ara(daki) anların peşinden giderek öznellik inşasının yolunu araladılar ve açtılar.

Jeanette Winterson’un Sanat Başkaldırır’da kitap-söz ikilisi/ilişkisi üzerinden yazdıklarını fotoğraf-göz üzerinden okuyacak olursak: “Fotoğraf beni yeniden oluşturmaz, yeniden tanımlar, sınırlarımı zorlar, kalbimi koruyan çitleri yerle bir eder. Güçlü görüntüler zihinlerimizin sınırlarında faaliyet gösterir ve halihazırda varolanı başkalaştırır.” 

Göz de tıpkı söz gibi böylesi bir başkalaştırmanın güçlü bir aracıdır. Çünkü aslında fotoğraf da şiir gibi, yazı gibi bir sınır ötesi (ihlâl) harekatıdır. Klişe bir ifade gibi görünebilir ama bu ihlâlin peşinden gittiğimiz sürece inanıyorum ki, umut her zaman olacaktır. Geriye düştüğümüz dönemler ve süreçlerde rağmen devam etmemizi sağlayacak bir inanç, duygu ve düşünce…


Festivalde sergilenen fotoğraflar, festival programı nasıl izlekler etrafında şekilleniyor?

Hayatı, kendimizi, hayallerimizi, isyanlarımızı, itirazlarımızı, saklı hallerimizi ve belki sustuklarımızı bile bir yerden başka bir yere götürmenin aracı olarak bizlere sesle, sözle ve görüntüyle eşlik etmekte olan bu festival ikinci sorunuzda da söz ettiğim gibi 3 ana eksen üzerinden kurgulandı.

Sürdürülebilirlik: FotoFest Bursa’nın alamet-i farikalarından biri haline gelmiş, ulusal ve uluslararası fotoğraf camiasının çok iyi bildiği ve izlediği bir festival. Türkiye’de bu anlamda bir başka festivalimiz yok. Bu nedenle festivalin sürdürülebilirliğini önemseyen bir belediye yaklaşımıyla çalışmaya başlamamız çok değerli.

Görünürlük: Kadın fotoğrafçıların %61 gibi büyük bir oranda temsiliyetiyle birlikte “görünürlük” ekseninde bu festival için ayırt edici başlıklarından biri de Gençlere Saygı başlığı/bölümü.

Ustalara Saygı uzun yıllardır fotofest gibi diğer festivallerin de ana başlıklarından biriydi. Ustaların yıllardır fotoğraflarıyla, projeleriyle görünür olduklarını da biliyoruz. Gençlerin işlerini sergileyebilecekleri alanlar, galeriler ve yapılar çok sınırlı ve gençlerin kendilerini özgürce ifade edecekleri, bir arada olup tartışacakları alanlara ihtiyaçları var.  Bizlerin de genç bakışlara, sözlere, neleri nasıl hissettiklerini işleriyle görmeye… Gençlere Saygı bu yüzden var.

Bursa’dan fotoğrafçılar, Bursa’da yaşayan, çalışan, uzun yıllardır nitelikli işler ürettikleri halde grup /dernek sergileri dışında işleri yer alan ya da hiç yer almamış 8 fotoğrafçının solo sergisi de bu festivalin ilklerinden. Bursa dışından da 19 solo sergi 7 farklı sergi mekânında izleyiciyle buluştu.

Festivalin Açık Çağrı bölümünde ise ulusal ve uluslararası katılımla 100 fotoğrafçının 300 fotoğrafı Şefik Bursalı Sanat Galerisi’nde sergilendi.

Yaygınlık: Bir ay boyunca şehirde 10 farklı sergi mekanında gerçekleştirilen toplam 33 solo, bir Açık Çağrı grup sergisi ile düzenlenmekte olan paralel etkinliklerle fotoğrafçı konuşmaları, fotoğraf üzerine konuşmalar, fotoğraf atölyeleri, portfolyo değerlendirmeleri, izleyicileri yeni/farklı hikâyeler, itirazlar ve yaklaşımlarla da buluşturarak, festivalin bu edisyonunun fotoğrafı da hayatı da, izleyiciyi de daha geniş anlamlara taşıyacak, katmanlı yapısı olan bir festival olmasını istedim.


Denef Huvaj


Bu edisyonun önceki edisyonlardan farkı üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Bir önceki sorunuza verdiğim cevapla festivalin önemli eksenlerinden biri olarak kabul ettiğim görünürlük üzerinden bu sorunuzu büyük ölçüde cevaplamış oldum ama festivalin bir diğer önemli ekseni olan yaygınlık ekseninden de söz etmek gerekir: Festival yanılmıyorsam ilk iki yıldan sonra 9-10 günlük bir sürede ve tek bir mekânda gerçekleşiyordu. Bu yıl festivali, 9-10 değil, 30 gün boyunca, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve diğer çevre Belediyelerin de mekan destekleriyle kentin merkezinden dışa doğru yayılan farklı bölgelerindeki galerilerde, kültür merkezlerinde ve müzelerde izleyicilerle buluşturduk. Yaygınlık katılımı çoğaltan bir öge. Böylece Bursa dışından da Türkiye’nin farklı şehirlerinden, derneklerden oldukça fazla katılım oldu, oluyor. fotoğraf severlere ve kent halkına daha geniş bir zamanda ve farklı mekânlarda sergileri izliyor oldular.

Sergilerimizden birisi de kentin kalbinde, UNESCO Meydanı’nda düzenlediğimiz açıkhava sergisi. Meydanda Bursa’dan 3 fotoğrafçının işlerini sergiliyoruz ve bu sergi büyük ihtimalle en çok gezilen sergilerimizden biri oldu. 


Festivalin arşivleme pratiği ile ilişkisi nasıl? Şimdinin kaydı olabilecek bir pratik izlediğinizi düşünüyorum ama, bu edisyonun özellikle arşivle ilişkisini de sormak isterim.

Festivali hazırlık aşamalarından başlayarak, ağırlıklı olarak da kurulum aşamalarından itibaren  sergileri hem fotoğraf hem de video olarak kayıt altına aldık. Sergiler dışındaki etkinliklerimizin de video kayıtları yapılıyor. Festival sonrasında da bu çekimlerden hazırlayacağımız kurgularla kısa filmler üretmeyi düşünüyoruz. Henüz konuşulmamış olsa da festivalde yer alan sergilerin bir yayına, bir kitaba dönüşmesini ve sadece dijital ortamda değil ama basılı olarak kütüphanelerimizde yerini almasını çok istiyorum. Umarım yapabiliriz.


Bundan sonraki çalışmalarınız hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz? Nasıl bir yol izleyeceksiniz? Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali’nin geleceği hakkında düşünceleriniz neler?

Festivalin bundan sonraki yıllarda nasıl devam edeceği hakkında bir şey söyleyemem. Festival, belediye ve BUFSAD iş birliği ile gerçekleşmekte olduğu için kararı onlar verecektir. Ben bu yılki edisyonun küratörlüğünü üstlendim ve beş ay gibi oldukça kısa bir sürede küçük bir grupla, gerçek bir takım ruhu ve iş birliği içinde çalışarak süreci tamamladık. Bu yıl 14. edisyonu gerçekleştirilen Bursa FotoFest, sürdürebilirlik bağlamında çok değerli. Türkiye’de bu anlamda bir başka festivalimiz yok. Bu nedenle amatör ve profesyonel fotoğrafçılar, kurumlar ve sanatçılar olarak Büyükşehir Belediyesi’nin çok önemli destekleriyle gerçekleştirilen bu festivale sahip çıkmaya devam etmeli, sıradaki edisyonlarını ve daha çoklarını yapmalıyız diye düşünüyorum.


Dersu Saral


Festivale gösterilen ilgi ve katılım hakkında neler söylemek istersiniz?

Festivale gösterilen ilgiden genel çerçevede memnun olduğumu söyleyebilirim ama katılımın özellikle dernekler, kolektifler ve üniversite fotoğraf grupları bazında (Bursa ve/ya Bursa dışından) daha fazla olmasını dilerdim. Kentte bir ay boyunca, 10 farklı galeri, müze ve kültür merkezi mekânında davetle açılan 33 kişisel sergi ve açık çağrıyla açılan bir grup sergisi olmak üzere 34 sergi gerçekleşti. Bu sergilere (hafta sonları davetli fotoğrafçıların, akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz konuşmalarla da birlikte) festival çevresinde kurguladığımız panel, forum, söyleşi, atölye ve portfolyo değerlendirmeleri gibi farklı etkinlikler eşlik etti. Dileğim festivalin herkes için yeni merakların uyandığı, akıl karışıklıkları ve sorularının çoğaldığı ve farklı bakma, algılama, görme ve fotoğraf yapma kapılarının da aralanabildiği bir etkinlik olarak hatırlanması.


  1. Gültekin Çizgen’in İFSAK Fotoğraf ve Sinema Dergisi’nin 2014/02 tarihli 152.sayısında yazdığı “Sanat ve Kadınlara dair” başlıklı yazısı bu çerçevede mutlaka okunmalıdır.

  2. Açık Çağrı’da 350 başvuru arasından seçilen 100 fotoğrafçının 300 fotoğrafı sergileniyor.

  3.  https://www.gapo.org/gencsoluklar

  4. Susan Sontag, Fotoğraf Üzerine, s. 19 


Comentarios


Ya no es posible comentar esta entrada. Contacta al propietario del sitio para obtener más información.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page