E S Kibele Yarman’ın ilk kişisel sergisi Venüs Saat Yönünde Döner Vision Art Platform’da açıldı. Sergiyle birlikte sanatçının varolanı dönüştürüp yeniden ürettiği ifadeye bakıyoruz
Yazı: İlksen Mavituna
En son bombalanan bir radyo istasyonu gördüğümde 142 yaşındaydım; bir kadın alışveriş arabasını sürüyordu ve tam o sırada kuşların didikledikleri o yemişlerden ölüp ölmeyeceklerini sordu annem. “Ölseler yerler mi?” dedim, “Venüs [her zaman] saat yönünde döner.”
E S Kibele Yarman, Venüs Saat Yönünde Döner sergisinden
WhatsApp mesajlarının yedeklenmesini beklediğim tereddüt anında kaleme alınan bu satırların E S Kibele Yarman’ın ilk kişisel sergisiyle bağı aynı "senkronizasyon" gereksinimi ya da arzusunda yatıyor. Eserlerin asamblaj yöntemine kısa süreliğine yaslanarak tabii.
Yarman’ın “varolanı dönüştürmek, onu diğer varolanlarla yeniden ifade etmek” ihtiyacından ortaya çıkan üretim yöntemi; ele aldığı tekillik ve ikilikleri birbirleriyle ilişkilendirirken, hem kozmik hem sosyal boyutları ve bu sırada topos’u, "yer"leşmenin etik-estetiğini sorgulatan ("kritik"e çağıran) bir bakış açısında konumlandırıyor izleyenini. Sanatçının eserleri vadettikleri optik kaymayla koordinatları(mızı) baştan tanımlarken, karanlık zeminden aldıkları momentle dark matter ile ilişkilenecek ve izleyiciye “henüz olmamış bir olayın reçetesini” sunmaya kalkacak. Yeni ilişkilenmelerle olanak kazanan bir "konversiyon"un (dön(üş)menin) eşiğinde, kendi suretini tanıdık ama anonim yüzlerin yansısında ararken evrendeki koordinatlarını yeniden tanımlama gayreti, kullandığı materyalin izinde belli edecek kendini – dikiş(in) izinde.
E S Kibele Yarman, Venüs Saat Yönünde Döner sergisinden
Senkronizasyon devam ediyor.
Eser ortaya çıktığı anda devreye giren özgül optikle beliren uzay-zeminin kayma ya da uçuşma niteliği dikişlerle kendine birer rabıta bulurken, serginin başlığında sunulan tezi ve eserin kendisini garantiye alacak. Matbu buluntu görüntülerin analog olarak birleştirilmesiyle ortaya çıkan kompozisyon ancak ipliğin dahliyle tamamlanıp asamblaja dönüşecek. “Bu asamblaj kolajdan farklı, çünkü burada iplik de bir materyal. Göze kendisini görüntü olarak sunmayanın, yani “görülmeyenin –sesin, frekansın ve dokunmanın– izi iplik”. Burada analoğun dijitale kıyasla kritik önceliğine eklenen pratik özelliğinden de bahsetmek gerek. İplik süreğen hareketi boyunca tekrarlar üretirken, kâğıda batıp çıkarak bu sırada güçlenip sağlamlaşırken; ipliği elinde tutan sanatçının kozmik "rotasyonunu" izlemenin imkânı da açılır.
Venüs saat yönünde döner, bu noktada sanatçının kozmik beyanatı olmaktan bir adım öteye geçecek. Kendi yerini ya da “yerleşme”sini belirtirken; bir yere bağlanıp sonra bir başka yere geçer, uçuşur gibi yapacak. Hatta “yer yer” derkenki o yokluk hissine benzer şekilde neredeyse gözden kaçacak. "Konversiyon"un (yani bir başkasına, "başka"ya dönüşün, hatta burada “karanlık madde”ye dönüşün) bir diğer sınırına denk gelen bu kritik hatla, sanatçının izleyiciyi dönüştürücü bir âna (momente), kendi senkronizasyon teşebbüsüne tanıklık etmeye çağırdığını neredeyse işitir gibi olacağız.
E S Kibele Yarman, Venüs Saat Yönünde Döner sergisinden yerleştirme fotoğrafı
Ağ bağlantısı bekleniyor.
Görüntülerdeki figürlerin ikonografik özelliklerinden sürekli mahrum bırakılmasıyla kazanılan bu açık iletişim alanı, Rönesans tablolarındaki yüzleşme anlarını andırabilir. Klasik bir yapıttan beklenebilecek böylesi bir senkronizasyonun olanağına burada konversiyon jestinin takviye edilmesiyle ortaya çıkan gerilim bu kanıdan sizi hızla uzaklaştırabilir. Hâkim tonların ve renklerin izleyeni içine çektiği vakum efektiyle seri boyunca canlı tutulan zemine dair müphemlik, yapıtı görünür olanın sınırına yerleştirecek.
E S Kibele Yarman, Venüs Saat Yönünde Döner sergisinden yerleştirme fotoğrafı
Venüs Saat Yönünde Döner ile sferoloji (kürebilim) arasındaki bağı düşünmenin cazibesine kapılarak Yarman’ın, her dikişle zeminin müphemliğinden yola çıksa da, bedenler ve zihinler arası belli mesafeleri katetmeye kalktığını söyleyebiliriz. Bu manada sergi boyunca sunulan bakışın global olmaktan ziyade, vitalist bir ilişkisellikte belirdiğini anlamak önemli. Kendi görüntüsüne mahkûmiyet manasında bir monadolojinin izolasyonundan farklı olarak, kozmostaki yaşam formları arasındaki morfolojik geçişleri (dolayısıyla ilişkisellikleri) izleyen Sloterdijkçı sferolojinin duyulur, dokunulur olana verdiği önceliğin hanesindeyiz. Burada devrede olan türden bir “zamansallığa” has, belki de zaman öncesi ya da zamanın eşiğinde beliren kozmik ya da jeolojik katmanları; sanatçının “dolanma”, “uçuşma”, “tersine-dönme”, “batma-çıkma” jestlerinde izleyebiliyor, takip edebiliyoruz. Hatta şu soru soruyu da sorabiliriz: Yoksa Venüs’ün rahmi mi burası?
Senkronizasyon başarısız.
Comments