Sanat yazarı ve eleştirmeni Murat Alat’ın unlimitedrag.com üzerinden her hafta Cuma günü yayınlanan Egzersizler serisi bu hafta yazarın sanata ve yazıya dair düşüncelerini, deneyimlerini, yaklaşımlarını aktarmaya devam ediyor: “Yazardan eserin bir türlü sabitlenmeyen, her tekil deneyimle değişen anlamlarını da dizginlemesi de beklenir. Yazı eserdeki ele avuca sığmayan imgelere bir bağlam oluşturur onları ince ipliklerle zamana mekâna bağlar. Sanat yazarlığına dair ikinci etik sorun da bu noktada kendini gösterir…”
Yazı: Murat Alat
Ben Vautier, This is art, 1964
“Güncel sanat” terimini kullanmayı seviyorum. “Güncel” sıfatı sanata eklemlendiğinde ona geçicilik katıyor. Antik çağlardan beri kalıcılığın, ölümü alt etmenin aracı olan sanatın zamanla giriştiği bu savaşta en güçlü silahından vazgeçmesi fikri açıkçası hoşuma gidiyor. Sanat bugün var, yarın yok; şimdi var, birazdan yok. Ona sahip olmaya çalışıyorsunuz, tam ele geçirdim dediğiniz anda parmaklarınızın arasından hemencecik kayıp gidiyor. Güncel sanatın bu üçkağıtçı yanı ona maddi, manevi yatırım yapan binlerce insanı da alt ediyor. Sanatın, hem bir yatırım aracı olduğu hem de değerini her zaman katlayacak kârlı bir yatırım aracı olduğu fikrine en güzel isyanı sanatın hercailiği veriyor. Sanat, üzerine bina edilmiş entelektüel ve ekonomik krallıkları temelinden sarsma gücünü kolay kolay teslim etmiyor. Ve bunu kimi zaman bekası pahasına, kendinden vazgeçerek yapıyor.
Sergiler kuruluyor, sergiler kaldırılıyor. Binlerce sanat eseri bir görünüp bir kayboluyor. Peki sanat görünmediğinde nerede saklanıyor? Azınlıkta olan kısmı bir koleksiyonerin duvarında, fakat çoğu depolara gidiyor, bir kısmı da yok ediliyor. Peki Duchamp'ın Çeşme’si şimdi nerede? 1917’de görücüye çıktığında sanat tarihini değiştiren Çeşme’nin bir depoya kaldırıldığında alelade bir pisuvardan ne farkı var? Bir farkı olmasa gerek ki orijinal pisuvar şu an kayıp ve replikaları dünyanın dört bir yanında. Çeşme’nin aslı sanat tarihi kitaplarında ve üzerine kaleme alınmış sayısız yazıda. Güncel sanat ile yazının karışık ilişkisinin ayaklarından biri bu noktaya basıyor. Yazı, güncel sanatın uçuculuğuna karşı yardıma çağrılmış bir araç. Evet sergiler bitiyor, eserler depolara kaldırılıyor ama yazılar, kataloglar baki kalıyor. Yazı, eseri kayıt altına alıyor, ona bir yuva oluyor; hatta kendine bir seyahat planı çıkarıp eserin gidemediği yerlere gidiyor, dünyanın dört bir köşesinde eseri temsil ediyor. Sanat yazarının ilk etik açmazı bu noktada beliriyor: Yersiz yurtsuz üstelik de temsile karşı bir sanat pratiği nasıl temsil edilir?
Yazı, sadece güncel sanatın fiziki hareketliliğine/hareketsizliğine deva değil. Yazardan eserin bir türlü sabitlenmeyen, her tekil deneyimle değişen anlamlarını da dizginlemesi de beklenir. Yazı eserdeki ele avuca sığmayan imgelere bir bağlam oluşturur onları ince ipliklerle zamana mekâna bağlar. Sanat yazarlığına dair ikinci etik sorun da bu noktada kendini gösterir: Sabitlenmekten kaçan bir eseri, mutlak anlamlara hapsetmek mi yoksa onun hareketliliğine destek olmak, önündeki engelleri kaldırmak ve hatta ona ivme kazandırmak mı? Bir kurum olarak “sanat”, yazardan mütemadiyen eserin açık ve net bir tasviri; anlamını, değerini belirlemesini isteyen bir beyan talep eder. Yazar pasif bir tanık olarak kalmaz, yazarın seçtiği dil kullandığı kelimeler onun sanat eserinin yargıcı mı yoksa işbirlikçisi mi olacağını belirler. Basit bir tasvirle bile yazar eseri mutlak bir anlamın içine hapsedebilir ya da ya da mevcut anlam örüntülerinin altını dinamitleyip eserin başlattığı işi en etkili şekilde nihayete erdirmesine yardımcı olabilir.
Durmaya alışmış, hep duracağını zanneden, hep durmayı arzu eden insana hareket nasıl anlatılabilir? Fanilik en büyük korkumuzken geçici bir şeyi nasıl anlayabiliriz, anlamak bir yana nasıl sevebiliriz? Güncel sanat üzerine yazmanın bir yolu sanat eserini hareketinin algılanamayacağı kadar ufak parçalara bölüp tasvir etmekten geçer. Böylece hareket, tüm kayıplar göz ardı edilerek, durağan bir dile tercüme edilir ve esere kaygıyla bakan herkese, “Sakin olun, endişeye mahal yok, her şey durduğu yerde duruyor” denir. Bir diğer yol ise yalancı havari rolünü baştan reddedip, anlatmaktan vaz geçip eserle beraber kıpırdamaya başlamaktır. Yazar kendini sanata kaptırmış anlamsızca hareket ederken bir yandan da kendisine bakanlara, “Hadi ne duruyorsunuz, hareket etsenize, hayat kaçıyor” diye bağırır.
Kommentare