Jochen Proehl’ün toprakla olan ilişkisini denizin altına taşıdığı Pontos başlıklı sergisi 2 Şubat-17 Mart tarihleri arasında Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluştu. Sergiyi referans verdiği mitolojik teoriler üzerinden düşünüyoruz
Yazı: Cihan Ataş
Jochen Proehl, Pontos sergisinden, Millî Reasürans Sanat Galerisi
Pontos bir fotoğraf serisiyle bizi toprakla bütünleştiriyor ve bir araya getiriyor. Toprağın üzerine düşünme, üretim gibi farklı boyutları ekleyerek oluşan sergisinde sanatçı "denizin dibindeki" toprağı resimleştirerek karşımıza çıkartıyor. Mekânların maddi varlıklarını camera obscura ile çeken Proehl’ün eserlerinde bitki, hayvan ve insan gibi canlı varlıklar yok.
Yunan mitolojisine atıfla ismini verdiği sergide Proehl, tüm hayatın kaynağı saydığı partenogenetik köken olan gaia yani “toprak”, uranos yani “gök” ve ourea yani “dağlar” ile birlikte üç elementten biri olarak Pontos’u yani “deniz”i saymaktadır. Antik çağda Karadeniz’in adı olan Pontos ve Karadeniz’in hemen önünde bulunan Marmara Denizi de Propentis’tir.
Jochen Proehl, Pontos sergisinden, yerleştirme fotoğrafı, Millî Reasürans Sanat Galerisi
Burada sanatçının bize anlatmak istediği ise hayatın önce "toprak"la başladığı ve denizle devam ettiğidir. Bu yönüyle Proehl, İstanbul’u toprak şehri yerine bir "deniz şehri" olarak karşımıza çıkartıyor ve bu düzlemde düşüncelerini ve eserlerini besliyor.
Proehl’ün burada kusursuzluktan ziyade, belirsizlikle öne çıkmak istediği, çalışmalarındaki lekeler, pürüzler ve bozukluklarda görülmekte. Bunun nedenini de görsel sanatta eser sürecinin izlerini göstermenin önemiyle açıklıyor. Hayatın zorluklarının da hayatın bir parçası olması gibi sanatın da icra edildiği süreçte karşılaştığı pürüzlerin, zorlukların yansıtılması gerektiğini savunuyor. Fotoğrafların çekildiği camera obscura’nın kolay bir alet olması ise, Proehl’ün bu amacına teknik olarak imkân sağlayan en güçlü nedeni oluşturuyor.
Sergide karşımıza çıkan eserlerde, fotoğraf makinesinin lensi yerine iğne deliği olarak yerleştirdiği basit yapılmış olan bir karton kutu ve analog filmler kullanılmış. Bu karton kutunun, kenarlarına giren ışıklar veya filmin emülsiyonundaki kimyasal değişiklikler bir yandan fotoğraflarda; pürüze, sapmalara veya bazen hasarlara sebebiyet verirken ışığın eserin oluşumundaki rolünü de görünür kılar.
Jochen Proehl, Pontos sergisinden, yerleştirme fotoğrafı, Millî Reasürans Sanat Galerisi
Başlangıçta bahsedilen mitolojik hikâyeyi hatırlayacak olursak, Proehl’ün fotoğraflarındaki denizin bizlere Mars veya başka gezegenleri anımsatmasını, denizaltının gökyüzüne benzetilmesi yorumuyla açıklayabiliriz. Eserlerde çıkartmamız gereken o anlam da, Gaia’nın içinden Pontos’un doğuşudur. Bu geçişlilik durumu yadırgatıcı olsa da aslında anlam gayet açıktır. Fotoğraflarda, objektife alınan ile benzetilenin kaynağının bir olduğu, aralarında bir kesişim noktası olduğu hatırlatılır.
Ayrıca Proehl bu fotoğraf serisini hareketli görüntü çalışmalarıyla da zenginleştirmiştir. Bu görüntüler su altında kalan bir binanın yıkıntılarına ait. Burada anlatılmak istenen neydi? Proehl yoksa her şeyin aslında sularla kaplı olduğu kozmik bir zamanı mı hatırlatmak istemişti? Anlatılmak istenen buysa eğer toprak, suyun gölgesinde kalır ve her şeyin arkesinin su olduğunu savunan Thales’in düşüncesi akıllara geliyor.
Proehl’ün amacı da zannediyorum ki, bu eserlerle beraber aslında bizleri evrenin varoluşuna dair felsefi, bilimsel ve mitolojik teorileri düşünmeye itmekti.
Comentarios