Cyrus Kabiru’nun kişisel sergisi World Nowadays 17 Ekim - 30 Kasım 2024 tarihleri arasında Summart’ta gerçekleşiyor. Kullandığı buluntu malzemelerle ilişkisini ve Afrika sanatına dair merak ettiklerimizi sanatçıyla konuştuk
Röportaj: Merve Akar Akgün
Cyrus Kabiru
1984 yılında Nairobi’de doğan Cyrus Kabiru bugün buluntu malzemeyle ürettiği tuhaf heykeller, gözlük ve kask tasarımlarıyla biliniyor. Çalışmalarını hem kültürel hem tarihsel bağlamlara doğru bir şekilde yerleştirerek yeterince temsil edilmeyen Doğu Afrika sanatını dünyanın farklı yerlerinde görünür kılıyor. C-Stunners adını verdiği fotoğraf ve özel tasarım gözlüklerden oluşan serisi aracılığıyla hem gerçek hem de mecazi anlamıyla görme yetisine duyduğu hayranlığı yaptığı israf eleştirisiyle harmanlayarak anlatıyor. Kabiru’nun heykelleri kendine özgü bir beceriklilik ve yaratıcılık ihtiva ediyor. Sanatçının İstanbul’da Summart’ta gerçekleşen ilk kişisel sergisi vesilesiyle bir araya geldik.
Yapıtlarınızda kullanılmış ve çoğu insanın çöp olarak nitelendirebileceği malzemeleri bir araya getiriyorsunuz. Çöp/atık olgusuna karşı olan bakış açınızı merak ediyorum.
Nairobi’deki en büyük çöplüğün karşısında yaşadığım sırada orada bulduklarımı bir araya getirmeye başlamıştım. Babama her zaman “çöp”e ikinci bir şans vermeye çalışacağımı söylerdim. Normalde çöpe çöp gibi davranırız fakat bence çöpler daha büyük saygıyı hak ediyorlar. Bu nedenle ben hem doğayı savunmak hem de konuşamayan doğa adına bir söz söylemek için bu işi yapıyorum. Doğa konuştuğunda, yüksek sesle konuşur, her şeyle ve herkesle uğraşır. Doğaya saygı göstermemek bizim sonumuz olur.
Cyrus Kabiru, Akili, 2024, Karışık teknik
Sergide yer alan kasklara yapıştırılmış malzemelerin haricinde kaskların kendileri de buluntu malzeme değil mi?
Evet, hepsini kendim buluyorum. Bazılarını motosiklet kullanan insanlardan alıyorum. Biz motosikletlere boda boda* diyoruz. Çünkü insanları bir boda’dan diğer boda’ya taşıyorlar. Birçok insan kask takmıyor, taktıklarında ise kendilerini korumak için değil polisin onları tutuklayacağından korktukları ve ceza almak istemedikleri için takıyorlar. Bir kazadan korunmak yerine ceza almama motivasyonla kask kullandıkları için de birçok boda boda sürücüsünün kaskı oldukça yıpranmış hatta motosiklet sürülürken kullanılmaması gereken durumdaydı. Ben de bu sürücülere takas teklif ederek kendi malzememi ediniyordum. Böylece ben onlara yeni bir kask verirken onlar da bana eski kasklarını veriyordu. Bu durum bir şekilde onların da hayatını da koruduğu için memnun oluyordum.
Pratiğinizde kasklarla üretim yapmaya nasıl başladınız?
Kenya’da bir yer inşa ediyorum, Nairobi’nin hemen dışında. Bu mekânın bir çeşit misafir sanatçı programı olmasını planlıyorum şimdilik. Kenya Dağı’na yakın, çok sessiz ve harika bir yer. İlk kaskımı da bu bahsettiğim yerde buldum. Araziyi satın aldığımda etrafı dolaşmaya gittim ve bir çalılığın içinde iki adet kask buldum. Kaskların çiziği ya da hasarı yoktu, çok güzeldiler, ezilmemişlerdi bile. O dönem işlerimi üretmek için malzeme satın alacak param yoktu çünkü bütün paramı bu araziye yatırmıştım. Ben de iki hafta boyunca atölyemde bu kasklar üzerinde çalışmalarımı sürdürdüm. Sonunda ortaya çok güzel bir sonuç çıktı. Ardından biri çıkıp yaptığım kaskı satın almak istemeyince ben de üretimlerime bu yönde devam ettim.
Cyrus Kabiru, Blue Sun, 2024, Karışık teknik
Summart’ta da gördüğümüz bisiklet sanat pratiğinize nasıl dahil oldu?
Temelde, tüm çalışmalarım ailemden ilham alıyor, hatta radyo bile. Yaşadığımız kırsal alanda evinde radyosu olan tek aile bizdik. Bu yüzden köylüler bize gelip BBC dinlerdi. Bisiklet için de benzer bir durum söz konusu. Babamın bir bisikleti vardı. Bisikletlerle iş yapardı ve ben de babamın bisikletlerinin temizliğinden sorumluydum. Bu temizlik işi gençken beni bisikletlerden nefret ettirmişti. Yıllar sonra Çin motosikletlerinin, duman, gürültü gibi pek çok sebepten ötürü bölgemizi kirlettiğini fark ettim. İnsanlar motosiklet satın almak için bisikletlerini satmaya başlamışlardı. Bisikletlerini parçalayıp ikinci el metal satın alan yerlere satıyorlardı. Ben de onları alıp tekrar bir araya getirmeye ve bisiklet denen aracın güzelliğini herkese göstermeye karar verdim.
Herhangi bir galeri tarafından temsil edilmiyorsunuz, yapıtlarınızın satışıyla da ilgilenmek pratiğinizi etkiliyor mu? Yapıtlarınızı satın alan insanların bu giyilebilir yapıtları kullanmalarını ister miydiniz?
Öncelikle yapıtlarımı satabileceğimi hiç bilmiyordum. Eskiden sadece kendimi mutlu etmek için sanat yapardım. İlk sanat eserimi de dayıma satmıştım. Satış olunca sanki bir şeyleri yanlış yapmış gibi hissediyordum. Fakat daha sonra, öğrenciyken, arkadaşlarım benimle ticaret yapmaya başladılar. Örneğin benim yapıtıma sahip olmak isteyen biri bana ona yapıtımı verirsem benim ödevimi yapacağını teklif ediyordu ve ben de böylece yaptıklarımı satarak geçinebileceğimi fark ettim.
Eserlerimin çoğu giyilebilir. Sanırım yapıtlarım artık pek çok sanat kurumu tarafından değer görüyor. Birçok koleksiyoner tarafından takdir ediliyor. İnsanların kasklarımı, bisikletlerimi ve gözlüklerimi farklı bir perspektiften görmelerini istiyorum. Ve evet, onlara sahip olan insanların onları takmalarını istiyorum. İnsanların satın almak ve takmak isteyeceği şeyler yaratan bir kişi olmak istiyorum.
Solda: Cyrus Kabiru, Greensun, 2023, Mixed Medium, Karışık teknik Sağda: Cyrus Kabiru, Crossroad, 2023, Mixed Medium, Karışık teknik
Batı Afrika ve Doğu Afrika sanatı arasındaki ilişkiye dair düşünceleriniz nelerdir? Kendinizi bu alanda nasıl bir yerde konumlandırıyorsunuz?
Birçok insan Afrika sanatından bahsederken asıl bahsettiklerinin Batı Afrika sanatı olduğunun farkında değildir. Neyse ki artık Doğu Afrika sanatı diye bir olgudan da söz edebiliyoruz -ki bu sanatı ortaya çıkaranlar benim jenerasyonumun sanatçılarıdır. Kenya Doğu Afrika’dadır. Aynı şekilde Burundi, Cibuti, Etiyopya, Eritre, Madagaskar , Malavi , Mauritius, Mozambik, Ruanda, Somali, Tanzanya, Uganda, Zambiya ve Zimbabve de öyle. İnsanlar Afrika deyince Fildişi Sahili, Gana, Nijerya, Kamerun ve Senegal’i düşünürler. Doğu Afrika daha çok hikâye anlatıcılığıyla tanınır. Örneğin, Doğu Afrika’dan her zaman çok iyi gazeteciler çıkmıştır fakat sanatsal yönümüzü gösterme şansımız hiç olmamıştı. Ama şimdi, Doğu Afrika sanatının değiştiğini ve dönüştüğünü hissediyorum. Biz de Nijerya’dan, Senegal’den ve diğer ülkelerden öğreniyoruz, sonra öğrendiklerimizi Kenya’da uyguluyoruz.
Atölyenizdeki çalışma pratiğiniz ve üretim süreçlerinizden bahseder misiniz?
Öncelikle işlerimin hiçbirini boyamadığımı söylemek isterim. Ben herhangi bir şeyin belirli bir renkte olmasını arzu ediyorsam o renkteki başka materyalleri bulmaya çalışırım. Ayrıca bana göre çalışmalarımla ilgili en ilginç nokta kaynak yapmamam. Her şeyi takıp sökebilirim. Dikiş dikiyorum. Bambaşka parçaları bir araya getiriyorum ve ancak bu şekilde çalıştığımda kendimi iyi hissediyorum. Bir asistanım yok ve muhtemelen hiçbir zaman olmayacak çünkü asistanın bir kısayol olduğunu hissediyorum. Her şeyi kendi başıma yapmayı tercih ediyorum.
İşlerinizi Afrika diasporası kültürünün bilim ve teknoloji ile kesişimini araştıran bir kültürel bir estetik ve bilim ve tarih felsefesi olan Afrofütürizm kavramı ile ilişkilendiriyor musunuz? Bu kavram sizin için ne ifade ediyor?
Birçok kişi işlerimin bu felsefede olduğunu düşünüyor. Açıkçası ben bu felsefenin anlamını bile bilmiyordum. Barselona’ya Afrofütürizm hakkında konuşmak için davet edildiğimde ilk yanıt olarak bu kelimenin anlamını bilmediğimi söyledim. Onlar da bilmediğimi bildiklerini ve benim açımdan bunun ne ifade ettiğini bilmek istediklerini söylediler.
Her seyahat ettiğimde, gittiğim ülkelerden biraz çöp topluyorum. Ve Kenya’ya geri döndüğümde bunları birleştiriyorum. Bu yüzden işlerimin tam olarak Afrika’ya ait olduğunu söyleyemem. Çalışmalarımda Hindistan’dan bulduğum bir boncuğunun yanında Hollanda’dan getirdiğim başka bir parça bulabilirsiniz.
Farklı ülkelerden topladıkları yapıtlarında birleştiren bir sanatçı olarak Türkiye hakkında ne düşündünüz?
Konuşmayı ve hikâye toplamayı her zaman sevdim. Bu yüzden Türkiye’de olduğum süre boyunca çevremdeki insanlara Türkiye hakkında sorular sordum. Artık Türkiye’yi düşündüğümde zihnimde insanlardan aldığım cevaplar yankılanacak. Belki zamanla bu cevaplar arasında bir ağ kurarım, hatta buraya özgü malzemelerle bile çalışabilirim. Örneğin, “Türkiye’de fil yok fakat olsaydı nasıl olurdu?” sorusu üzerine düşünüp gerçek ve kurgu olgular üzerinde çalışmayı planlıyorum.
Comments