Çağdaş gösteri sanatları alanında Avrupa’nın önde gelen festivallerinden biri olan Wiener Festwochen (Viyana Festival Haftaları) bu yıl 13 Mayıs – 18 Haziran 2022 tarihleri arasında gerçekleşti. Yazarımız Mehmet Kerem Özel, festival hakkındaki izlenimlerini kaleme aldı
Yazı: Mehmet Kerem Özel
La enciclopedia del dolor. Tomo I: esto que no salga de aqui, Fotoğraf: Carla-R.Cabane
Avrupa’nın yazı karşılayan festivallerinden Wiener Festwochen (Viyana Festival Haftaları) bu yıl 71. kere düzenlendi. Dünyanın dört bir yanından gelen ve farklı formatlara sahip 37 gösteri Viyana’nın tiyatro salonlarından parklarına, barlarından sergi salonlarına, futbol sahalarından kulüplerine farklı mekânlarında uluslararası seyircinin karşısına çıktı. Gösterilerden 23’ü festival tarafından ısmarlanan ya da ortak yapımcılığı üstlenilen yapımlardı; 11’i ise dünya prömiyerini festivalde gerçekleştirdi. Festivali dört gün takip etme imkânı bulan gösteri sanatları yazarımız Mehmet Kerem Özel’in iki bölümde kaleme aldığı izlenimlerinin son bölümünü sizlerle paylaşıyoruz:
Viyana Festival Haftaları 2022’ye İspanya’dan konuk olan gösterilerden birinin upuzun bir başlığı var: La enciclopedia del dolor. Tomo I: esto que no salga de aqui (Acının Ansiklopedisi. Cilt I: Bu, buradan çıkmaz). “Bu, buradan çıkmaz” protagonistin annesinin bir sözü: “Buradan laf çıkmaz”; “Bu sır burada kalır” manasında. Protagonist bizzat oyunun yazarı ve yönetmeni Pablo Fidalgo. Fidalgo, İspanya’nın Kuzeybatı'sında, ülkenin en yoksul bölgesi olan Galiçya’nın Vigo şehrindeki Katolik okulunda papazların tacizini ve zorbalığını bizzat yaşayan kişilerden biri. Oyun tek kişilik ve o tek kişinin birinci tekil şahıs olarak anlattığı olayları, duyguları, durumları içeriyor, ama metin Fidalgo’nun sadece kişisel deneyimlerinden, geçmişinden oluşmuyor, 2021’de İspanyol El Pais gazetesinde Vigo’daki tacizi ortaya çıkaran bir yazının yayınlanmasından sonra iletişime geçtiği, ve sadece onun okulda geçirdiği 1990’lı yılları değil 1960’lara kadar uzanan çok geniş bir zaman diliminde taciz ve şiddeti bizzat yaşayanların paylaşımlarıyla hafızasına çağırdığı pek çok şeyi içeriyor.
La enciclopedia del dolor. Tomo I: esto que no salga de aqui, Fotoğraf: Carla-R.Cabane
Katolik okullarında ve kiliselerindeki şiddet ve cinsel taciz olayları son yıllarda gittikçe artan bir şekilde, Fransa’dan Almanya’ya, İtalya’dan Peru’ya, Batı’daki birçok ülkede gündem oluyor. Yıllar boyunca bizzat inançlı insanlar, dine inanan topluluklar tarafından bilindiği halde, hasır altı edilmiş, susturulmuş ya da tam da Fidalgo’nun annesinin sözünün ima ettiği gibi “ifşa olunmayan”, hakkında susmanın, sessizliğin tercih edildiği bu hayati konu artık daha serbestçe konuşulur oldu. Ancak ne yazık ki failler çoğu durumda cezalandırılmıyor. Katolik Kilisesi, failleri koruyor, ve böylece hasır altı etme durumu başka bir boyutta devam ediyor. Dolayısıyla bu konunun bir tiyatro oyunu ile de gündeme getirilmesi çok yerinde ve önemli. Ancak, bizzat bu olayları yaşamış biri olarak Fidalgo’nun oyunun hem yazarı hem de yönetmeni olması, kanımca sonuçta ortaya çıkan gösteriyi baltalamış; çünkü gösteri tiyatronun araçlarının kullanılarak seyirciyi etkileme gücüne, yetisine sahip olamamış.
Fidalgo İspanya için çok güncel olan bir konuyu hemen üzerine tiyatro sahnesine taşıyor olmaktan rahatsız olduğunu söylerken ve konunun güncelliğinden faydalanmak istemediğini belirtirken çok içten ve hassas. Ayrıca, oyunda gerek metin olarak gerekse de sahneleme açısından ajitasyon yapmamak için de büyük bir çaba sarf etmiş; belli ki konuyla arasına bilinçli bir şekilde büyük bir mesafe koymuş. Zaten metnin bir yerine, sahnelemesinin referansını da yerleştirmiş: Arte Povera (Yoksul Sanat). Arjantinli oyuncu Gonzalo Cunill de, içinde bir oturma bankı olan bir kum havuzunun bulunduğu boş sahnede, bir top ve bir spor çantası ile çok zor bir görevin altından kalkıyor; çok sakin, çok geriden oynuyor. Tabii ki konu çok kırılgan, acı verici, duygu dolu, tabii ki Fidalgo’nun kendini bütünüyle geriye çeken, mesafeli yaklaşımı tebrik edilesi, ancak hal böyle olunca, oyunda herhangi bir şekilde duygu, etki yaratacak tiyatral öğeler, tiyatral anlar oldukça aza inmiş; neredeyse hiç kalmamış, olan bir bir-iki tiyatral buluş ise vurgulu değil. Açıkçası, isteğim oyunu seyrederken kendimi jiletlememin, ajite olarak gözyaşı dökmemin sağlanması değil, ama tiyatral bir etkiyle düşüncemin tetiklenmesini, kalbimden, göğsümden vurulmayı isterdim. Seyrettiğim bir tiyatro gösterisi ise, onu bu kadar mesafeyle, bu kadar soğukkanlılıkla, bu kadar akıl yoluyla algılamamın beklenmesini istemezdim. Ve metni kitap olarak okusam, sanırım bendeki etkisi çok daha büyük olurdu.
Joy 2022, Fotoğraf: Judith Buss
Viyana Festival Haftaları 2022’de seyrettiğim son gösteri ise, Almanya’nın önde gelen tiyatro kurumlarından Münchner Kammerspiele yapımı Joy 2022 (Neşe 2022) idi. Viyana’nın tarihi tiyatro binalarından Volkstheater’in salonuna girdiğimde, göz alıcı kırmızı perdenin hemen önünde kalan dar sahne alanında ve onun önündeki koridorda bekleşen üç-dört kişinin oyuncu olduklarını, aralarında gösterinin yaratıcısı Michiel Vandewelde’nin de olmasından anladım.
Joy 2022, Fotoğraf: Judith Buss
Salon sonra yavaş yavaş kalabalıklaştı, sahne tarafına da daha çok oyuncu geldi. Aynı, seyircilerin salonu peyderpey doldurmaları gibi, oyuncular da peyderpey sahneyi doldurdular; 11 kişi sahne önüne ve ön koridora sıralandılar. Görüntüleri, saçları, kıyafetleri seyircilerden farksızdı. Sanki sokaktan geçerken içeriye girmiş gibiydik, onlar da bizler de. Sanki, gün boyu Viyana’nın ünlü Ring (Halka) Bulvarı'nı, Rathaus (Belediye) Meydanı’nı ve etrafındaki sokakları dolduran Onur Yürüyüşü katılımcılarından bazılarımızın yolu, akşam saatlerinde şehre dağıldığımızda tesadüfen Volkstheater’e düşmüştü. Oyuncular o akşam dünya prömiyerini yapacak gösteri yüzünden yürüyüşe katılamamış olsa gerekler, ama seyircilerden bir kısmımızın oradan geldiği, yüzlerdeki gökkuşağı makyajlarından, kafalardaki gökkuşağı renklerinden çiçekli taçlardan, çantalara iliştirilmiş Onur bayraklarından anlaşılıyordu.
Joy 2022, Fotoğraf: Judith Buss
Vandewelde’nin prolog gibi de kabul edilebilecek bu girişi bilinçli olarak bu şekilde kurgulamış olduğunu biraz sonra daha iyi idrak edecektim. Sahnedeki her bir oyuncu, seks işçisinden yaşlı bir kamyon şoförüne, Münchner Kammerspiele oyuncularından kuir bir çifte, teker teker söz alıp, kısaca kendilerini tanıttıktan, kendilerine nasıl hitap edilmesini istediklerini belirttikten (örneğin birisi kendisini she/her/they olarak tanımladığını belirtti) ve cinselliğe dair düşüncelerini bir-iki cümleyle bizlerle paylaştıktan sonra Vandewelde “Sizlerden de kendisini ve görüşlerini söylemek isteyen olur mu?” diyerek seyircilere attı topu. Gösteriyi beklerken oldukça canlı, heyecanlı, fıkır fıkır olan salon bir anda adeta taşlaştı. Sanki kimse konuşmayacakmış gibi geçen ürkek bir on-on beş saniye sonrasında neyse ki arka arkaya üç kişi söz aldı. Vandewelde salondaki tereddütü sezmiş olmalı ki şansını daha fazla zorlamadı ve “Hadi başlayalım o zaman” diyerek ön koridorlarda durmakta veya ön sahnede oturmakta olan oyuncuları sahneye çağırdı. Salonun önce ışıkları, sonra da fuayenin açık pencereleri üzerinden sokak seslerini ve temiz havayı salona taşıyan kapıları kapandı, kırmızı perde yukarı kalktı ve gösteri başladı.
Hareketli bir müzik eşliğinde oyuncular ilk iş üzerlerini çıkarırlarken bir yandan da sahnenin arkasına tam projeksiyonla iki ayrı liste halinde gösterinin ilham aldığı metinlerin ve sanat yapıtlarının isimleri yansıtılıyordu. Aklımda kalan ikisi Vaslav Nijinski’nin L’apres-midi d’un faune balesi ile Erwin Schulhoff’un Sonata Erotica’sı.
Joy 2022, Fotoğraf: Judith Buss
Dokuz bölümden oluşan gösteri kendimize olduğu kadar içinde yaşadığımız çağa dair cinsellik, erotizm, seks, şehvet, arzu, fantezi, umut, haz, mahremiyet, samimiyet ve teklifsizlik üzerineydi. Çoğu bölümde sahnede -mış gibi seks icra edildi, e tabii ki, sahnedekiler oyuncuydular, tabii ki -mış gibi yapacaklardı, sahne gerçek hayat değildi. Ancak, oyuncuların sahnede 80 dakika boyunca, günümüzdeki hayata dair hiçbir tespit, sorgulama veya çatışma olmadan, sanki cennettelermişcesine sorunsuz ve fütursuzca sevişme, okşama, sürtünme, öpüşme “taklidi” yapmalarını, birbirlerinin vücutlarını boyamalarını, çocuklar gibi oynamalarını, hamamda veya banyodaymış gibi ellerini bedenlerinin üzerinde gezdirmelerini seyretmek giderek özgürleştirici etkisinden sıyrılıp, sıkıcı bir hale dönüştü.
Gösteride rol alan seks işçisi kadının prologta “Ataerkilliği s***yorum, ama bedavaya değil” dediğini düşünürsek, gösteri, prologda vaat ettiği radikalliğini ve gerçekliğini 10. dakikasında yitirmişti belki de. Halbuki Joy 2022’nin 12 Haziran 2022’de Viyana Volkstheater’daki dünya prömiyeri seyircisinin azımsanmayacak bir kısmı, tam da o günün içinden taşıdıkları gerçek ve yüksek bir enerjiyle oradaydılar. Sanırım bu gösterinin bir kez daha bu kadar hazır ve bir o kadar da müsamahalı bir seyirciyle karşılaşma olasılığı çok az.
Joy 2022, Fotoğraf: Judith Buss
Carolee Schneeman’ın 1964’te skandal yaratan Meat Joy performansından esinlenen Joy 2022, kadınların ve LGBTQIA+ kişilerin temel hak ve özgürlüklerine dair kısıtlama ve engellerin hâlâ var olduğu günümüzde, çok yönlü bir kutlamadan ziyade sıkı bir sorgulama olabilseydi keşke. Bu eksiklik Joy 2022’nin sevimliliğinden, samimiyetinden ve neşesinden bir şey kaybettirmedi, o başka…
Comments