top of page

Şimdi Buradasınız


Farklı disiplinlerden sanatçıların katıldığı, 21 Şubat - 25 Mart tarihli Ankara Arte Sanat’ta gerçekleşen, Tuçe Erel ve Seval Şener’in küratörlüklerindeki Şimdi Buradasınız isimli sergi, insana dair bir çağı, Antroposen’i, tanımlarını bir kenara bırakarak “Burada olmak ne demek?” sorusu etrafında yeniden düşünmeye, keşfetmeye çalışıyor.

Arte Sanat, Şimdi Buradasınız, Genel sergi görüntüsü, Ankara

Doğal kaynakların ne kadar süre daha bizimle kalacağı veya dünyanın -tabii ki insan yaşamı açısından- aldığı zararın kâra dönüşmesi için dönmemiz gereken yerin kaçıp kaçmadığı soruları hatırı sayılır bir süredir, her ne kadar hala yeterince gündemde olmasa da, ortada. Tabii bu yinelenen konuşmalar bir yerden sonra, Şimdi Buradasınız isimli serginin de konusunu oluşturan Antroposen kavramının öyle ya da böyle yaratılmasına yol açtılar. Katalogda yazdığına göre Antroposen’in nerede, ne zaman başladığı sorusu, farklı modeller nedeniyle farklı cevaplara neden olsa da, serginin konuştuğu şey bu çağın nerede başladığı ile ilgili olmaktan çok, bu çağın içinde olduğumuzun farkında olup olmamamızla alakalı. Dokuz sanatçının işlerini barındıran ve açılışında Korhan Erel’in çeşitli seslerle yarattığı deneye ev sahipliği yapan sergi, ismindeki “buradasınız” denildiğinde ne anladığımıza odaklanarak, farklı disiplinlerden farklı sanatçıların Antroposen çağında “burada” olmaktan ne anladıklarını sunuyor izleyene.

“Buradalık” ve dünyaya (yaşamın evine) “kalıcı izler” bırakmak gibi iki fikir sanata dair bir alanda buluştuğunda, bilimlere nazaran, gündelik olanla yapılan beyin fırtınalarını, öznel alanları, ortak alanlarda gerçekleşenlerin tek bir kişideki molozlarını yaratıyor sergide. Örneğin bu yaklaşım, yani yıkımdan -yıkılacak olandan- geriye kalanlar -geriye kalacaklar- Eda Gecikmez’in ve Sibel Horada’nın fragmanlarında daha doğrudan izleyiciyi karşılıyorlar. Horada’nın kesilmiş/kopmuş/parçalanmış ağaç parçalarından oluşan kurulumu Hiç Var Olmamış Gibi, bir bütünü, bütünlük fikrini soru işaretiyle sonlandıracak şekilde, mekanını yeniden kurarak ve parçaları ayrı tutarak ilişkilendiriyor. Gecikmez’in Teşhis ve Muhafaza’sındaki kalıntıları ise birden fazla bütünlerin -yine bütünlüğü muğlak bıraksa da- eksik parçalarıyla çok tanıdık buluntuları keşfediyor.

​Eda Gecikmez, Teşhis ve Muhafaza, 140x180 cm, Tuval üzerine yağlı boya, 2015

Sibel Horada, Hiç Var Olmamış Gibi, Ölçü değişken, Yerleştirme, 2009

​Doğal olana, yani -ne demek olduğu tartışılacaksa da- bir yaklaşma denemesi olarak insansız olabilene, dolaylı veya dolaysız yapılan müdahaleleri yeniden keşfetmek de serginin sunduklarından. Kerem Ozan Bayraktar’ın video aracılığı ile sergiye kattığı, toz pembe klişesindeki o mutlu pembeye sahip Lolipop'u (bir nevi yapay şekeri) beslenme kaynağı olarak bulan, belki de bulmak zorunda kalan arısı, her ne kadar rahatsız ediciliği olsa da rahatsızlıktan öte garip bir görüntü yaratıyor. Bir şeylerin yanlış olduğu belli fakat nerede ile ne zaman sorularına dair çaresiz cevapsızlıklar yaratıyor bu garipliği. Esra Oskay’ın, bir zamanların doğallarının şimdi doğal görünmek adına görsel bir araca dönüşmesinin izlerini sürdüğü Kaldırım Botaniği isimli işi ise, düz beyaz sayfalı bir defterin her sayfasına iliştirilmiş “modası geçen” bitkileri saklıyor. Bitkiler çevre düzenlemesiyle atılmış, yerlerine yenileri dikilmiş fakat Oskay burada yakın geçmişin doğallığının nasıl da doğan denen büyük kümenin aslında dışında tutulduklarını kaydediyor. Haliyle yapay bir doğallığın keşfi görüşüyor burada; doğal olanı belki belirleyemesek de doğal olmayanı görmeye başlıyoruz.

Kerem Ozan Bayraktar, A Music Video for Requiem, Tek kanal video, 2014

Esra Oskay, Kaldırım Botaniği, Karışık teknik, 2016

Evrim Kavcar’ın kayıtları ise belge ile kurmacanın dengeli bir birleşiminde daha gündelik/politik bir meseleye, İstanbul Üniversitesi Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’nin taşınmasına, kaybettirilmeye çalışılmasına odaklanıyor. Bahçenin doğal durumunu ele alırken, botanik bilimini taşınabilir formüllerin dışına çekerek bahçeyi, yaşantıyı da barındıran bir bellek olarak yeniden kurmaya çalışıyor. Çeşitli çizimlerle, bahçeden toplanmış bitkilerle birçok katmanda okunabilecek Kuruyoruz isimli iş, doğanın yaşamla ilişkisinde aynı şey oluşluğuna dair bir soru soruyor. Elvan Serin’in Visseral isimli çalışması da doğal ile yapay arasında bir ilişki deniyor fakat bu kez yapay olan, sonradan eklenen çizgiler, belki de ağacın su yollarını takip edercesine, doğal olanla kaynaşmaya başlıyor ve sınırlar siliniyor.

Seval Şener’in videodan ve bir adet defterden oluşan Yasasını Bilmeye Ağaç isimli kurulumu, C. G. Jung’un sözünden etkilenerek* Şener’in halen akademisyen olarak görev aldığı Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeki, diğerlerinden farklı büyüyen bir ağaç ile, yine diğerlerinden farklı büyüyen insanlar arasında bir ilişki kurmaya çalışıyor. 8-37 yaş arasında, farklı öğrenme zorlukları olan çeşitli bireylerin yazılarından oluşan defter, hemen yanındaki “farklı” ağaçla birlikte durduğunda, “farklı olmanın” ne demek olduğunu düşündürüyor. Hastalıkların nereden itibaren hastalık olduğunun cevapsızlığı, doğaya bakınca, cevapsız kalmaya devam edecekmiş gibi görünüyor.

Evrim Kavcar, Kuruyoruz, Ölçü değişken, 3 Şubat 2017’de İ.Ü. Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’nden toplanan yaprak, kabuk, bitki sapı ve tohumlar, defter içinde notlar ve görsel malzeme, 2013 - 2017

Evrim Kavcar, Kuruyoruz, Ölçü değişken, 3 Şubat 2017’de İ.Ü. Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’nden toplanan yaprak, kabuk, bitki sapı ve tohumlar, defter içinde notlar ve görsel malzeme, 2013 - 2017

Elvan Serin, Visseral, 70x77 cm, Ahşap üzerine mürekkepli kalem

Seval Şener, Yasasını Bilmeyen Ağaç, Video, defter, 2016

Özlem Ünlü’nün Katliam Pornosu isimli sulu boya serisi ise, tarihe yönelik, katliam tanıklıklarının günlüğünü andırır nitelikte. Normal görünen resimler, yakınlaştıkça günlüğün detayları insan tabanında ortaya çıkmaya başlıyor. Mürüvvet Türkyılmaz ise, biraz daha farklı bir yerden yaklaşıyor ve Alice’in etkisinde, galeri duvarındaki su borusundan harikalar diyarını görmeye çalışıyor. Yuvarlak kesilmiş bir fotoğrafı siyah bir kare zemine oturtarak, galerideki deliğin yakınlarında, betonun arka yüzünde gördüklerini paylaşıyor.

Özlem Ünlü, Katliam pornosu, 14x10 veya 15x10 (her biri), 25 adet, kâğıt üzerine suluboya, 2015

Özlem Ünlü, Katliam pornosu, 14x10 veya 15x10 (her biri), 25 adet, kâğıt üzerine suluboya, 2015

Mürüvvet Türkyılmaz, imkansızlıkyokdiyarı*, 60x60 cm, Branda üzerine renkli baskı, 2003-201

*İşin ismi için Alice Harikalar Diyarında kitabındaki "İmkansıza ulaşmanın tek yolu,

onun mümkün olduğuna inanmaktır." alıntısından esinlenilmiştir.

Açılışta Korhan Erel’in, bulunduğu bir çok yerden topladığı çeşitli sesler ile gerçekleştirdiği ses deneyi de serginin önemli bir olayı. Erel’in, kendi süreci içinde düşünerek, seslerin doğallığına veya nereden itibaren bozulmaya başlayacaklarına dair performansı, gündelik olan gürültüyü bir kompozisyonda topluyor. Endüstriyel bir sound ile yeniden kurulan tüm doğal sesler, aslında Erel’in performansı sırasında bağlamlarını bırakarak başka bir formda yeniden kuruluyorlar. Antroposen’in süreci, seslerle birlikte ve sesler aracılığıyla yaratılıyorlar bu kez. Süreci demekte yarar var zira bu deney, sonuçta ortaya çıkan değil o anın içinde gerçekleşen bir şey olarak karşımıza çıkıyor.

Antroposen her ne kadar çıkış yolu olsa da, süreç her sanatçıyı farklı bir yere, zamana, anıya veya geleceğe götürerek farklı buradalıklar oluşturuyor doğal olarak, ki bu doğallık serginin dert edindiği şeyle de örtüşüyor. ideoloji tuzaklarına düşmeden veya bir propagandanın peşinde koşmadan kendi doğallığını arayan sergi, muhtemelen izleyiciyi de bu yolda cesaretlendirmeyi deniyor. Antroposen, insana dair koca bir çağ, sergide klasik tanımlarından feragat ederek, Şimdi’de, sadece çevreye bakılarak, baştan deneyimleniyor.

* “Yasasını bilmeyen bir ağaç gibi büyümeliyiz. Ereğin bir sınır olduğunu bilmeden bir ereğe yöneliriz böylece yaşamın dışına çıkarız.” / C. G. Jung, The Red Book Liver Novus A Reader’s Edition, ed. by Sonu Shamdasani (WW Norton&Company: New York London, 2009) s.144 (Sergi kataloğundan aktarıyorum.)

bottom of page