top of page

Clémence Krzentowski


"Tasarım ne zaman koleksiyon değeri taşır?" dosyası için dünyanın önde gelen tasarım galericileri, fikir önderleri ve koleksiyonerlerinden görüş aldık. Bu hafta Galerie Kreo'nun kurucu ortağı ve direktörü Clémence Krzentowski değerlendirmesine yer veriyoruz.

Fotoğraf: Jeremy Liebman

Galeri Kreo’yu kurmadan önce Didier ile sanat koleksiyoneriydik ve sonra tasarım koleksiyonerliğine giriştik. Didier her zaman bir koleksiyonerdi. 7 yaşındayken anahtarlık topluyordu, ardından saatlere merak saldı ve sonra çağdaş sanata yöneldi. Yaklaşık 30 yıldır da aydınlatma ürünleri topluyor.

Beğendiğimiz tasarımcılarla çalıştığımız bir ajans kurarak başladık bu işe. Firmaları temsil ettiğimiz tasarımcılarla işbirliği yapmaya ikna etmeye çalışıyorduk. Galeriyi açtığımızda ise, böyle bir şeyin olmadığını anlamakta gecikmedik. Belki de tasarımcılara; sanattan uzaklaşmadan deney yapma, başka yöntemler peşinde koşma ve bir şeyler yaratma fırsatını ilk verenler bizlerdik. Aslında bunu yaparken bir yandan kendi koleksiyonumuzu oluşturmak için parçalar da arıyorduk. Başlangıçta bazı tasarımcıların eserlerine aşık olduk. Onlarla iletişime geçtik ve bazılarıyla da zaten arkadaştık. 20 yıl önce Bouroullec kardeşler ile çalışmaya başladık ve 2001'de ilk sergilerini açtık. Birbirimizde karar kıldık çünkü yaptıkları işi seviyoruz, güzel bir dostluğumuz var. Başlangıçta epey zorluydu çünkü temsil ettiğimiz tasarımcıların birçoğu şu anki başarılarına sahip değildi.

Tasarımcılar deney yapmaktan zevk alırlar. Bu deney bir hikayeden farklı değildir. Sergilerinde 6 veya 12 parça üzerinden bir hikaye anlatırlar. Tam olarak sergilemeyi sevdiğimiz şey de bu hikaye. En önemlisi, tasarımcıya kendisi için bir şeyler söyleyebilme imkanının verilmesi. Resmi olması, toplumsal ya da siyasi olması hiç fark etmez; eğer beğendiysek onu geliştirir, sergiler ve satarız.

Koleksiyonerseniz, en iyi parçalara sahip olmak istersiniz. 'En iyi parça' ise, müzelerin ve koleksiyoncuların tanınırlığı ile yakından ilişkilidir. Bir eser, dünyanın dört bir yanındaki müze koleksiyonlarında yer buluyorsa, elbette en iyi özel koleksiyonlardan çıkmıştır. İşin kilit noktası burası. Basının tanıyıp tanımaması değil mesele. Eğer eserleriniz bir müze ya da özel bir koleksiyoner tarafından toplanıyorsa, bu bir tasarımcı için iki anlama gelir: Yaptığınız iş yalnızca güzel şekil vermekten ibaret değil ve bu alanda söyleyecek sözünüz var. Herkes güzel bir şekil verebilir, ancak bir eseri zamanla geliştirmek farklı bir şey. Bu, koleksiyon değeri taşıyan tasarım kavramı açısından hayati değere sahip.

Bana göre sanat ile tasarım arasında çok büyük bir fark var. Sanat eseri yalnızca bir sanat eseridir. Tasarım objesi de bir sanat eseri olarak düşünülebilir fakat aynı zamanda kullanabileceğiniz bir nesne olabilir. Nesnenin kullanışlılığı çok önemli. Ancak bazı istisnalar yok değil. Eğer bir tasarım objesi insanları düşünmeye sevk ediyorsa, işte o zaman mükemmel bir tasarım olabilir. Bu durumun bir istisna olarak kalması gerektiğine kesinlikle inanıyorum.

Son zamanlarda tasarımın koleksiyonerlik boyutu ile ilgili ciddi bir yanlış anlaşılma var. Kullanışlılığı göz ardı eden ve “Ben sanat icra ediyorum” diyen tasarımcılar var. Bir nevi heykel yapıyorlar. Çoğu zaman da güzel heykeller olduklarını düşünmüyorum. Deney yapamayacağınız ve hayal gücünüzü kullanamayacağınız için yalnızca endüstriyel tasarım yapmak zorlu olabilir. Bir yandan da sadece galeriler için çalışan tasarımcıları tercih etmiyoruz. Bu onların gerçek yaşam ve tasarım bakış açısına sahip olmadığı anlamına gelir. İşte bunu dengelemek önemli. Galeride çalıştığımız tüm tasarımcılar, her iki mecrada da tasarım yapıyor. Örneğin, Alessandro Mendini, Swatch ve Alessi gibi pek çok şirketle çalışıyor. Marc Newson da aynı şekilde Apple'a çalışıyor, Bouroullec kardeşlerden söz edersek, onlar da Samsung, Vitra, Hay ve daha niceleri ile işbirlikleri yapıyor. Endüstriye yönelik iş yaptıklarında şirket önce briefi, pazarlama ve bütçe sınırlamalarını, malzemeleri ve üretimi sağlıyor; sonra tasarımcı kendi çözümünü sunuyor. Galeride ise bu sınırlamaların hiçbiri yok.

Hieronymus Marble, Konstantin Grcic, Fotoğraf: Sylvie Chan Liat, Galerie Kreo izniyle

Tasarım dünyası küçük bir dünya. Hep bir şekilde yeni tasarımcılarla tanışıyoruz ya da onlar bizi buluyor. Genç tasarımcılardan bazıları bize proje önerisiyle geliyor veya bazen biz onları grup sergilerimize dahil ediyoruz. Bence genç bir tasarımcının bireysel sergi açması oldukça güç. Hatta tehlikeli dahi olabilir. Genç bir tasarımcının Jasper Morrison kadar etkili olması zor. Kariyer hedefleri de hep aynı kalmayabilir. B noktada galerici ve tasarımcı olarak birbirinize inanmalı ve güvenmelisiniz. Önümüzdeki yıllarda tasarım sahnesini temsil edecek potansiyel taşıyan genç isimlerle çalışıyoruz. Mesela yakın zamanda İzlandalı tasarımcı Brynjar Sigurðarson ile bir sergi düzenledik. Jean Baptiste Faster da sergilediklerimiz arasında. Kendisi Bouroullec kardeşlerle çalışmış. Bir zamanlar Pierre Charpin'le birlikte çalışan genç tasarımcı Julie Richoz'u da seviyoruz.

Bir sonraki sergiye hazırlanmak en büyük zorluğumuz çünkü sergi tamamen farklı bir olay. Galeride iki tür etkinliğimiz oluyor: Hem çağdaş tasarımcıları sergiliyoruz hem eski objeleri. Eşim eski obje alanında harika bir uzman olduğu için çok şanslıyım. Burada kilit nokta en iyi objeyi almak. Her şeyi bilmek, parçaları edinmek ve onları doğru şekilde sunmak zorundasınız. Bu da bir başka zorluk. Galericilikte yaptığın işi tanıtmak, neden ve nasılını açıklamak çok önemli.

Çeviri: Büşra Gündoğdu

bottom of page