Baksı Müzesi, Eylül ayında Şakir Gökçebağ’ın, Aşina isimli solo sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Gündelik yaşamın içinde, tanıdık ve alışık olduğumuz nesneleri yeni formlara dönüştürdüğü heykel ve yerleştirmeleriyle tanıdığımız Gökçebağ’ın bu sergisi, sanatçının Türkiye’de açılan en kapsamlı sergisi olma özelliği taşıyor
☕️ 4 dakikalık okuma
Baksı Müzesi, Bayburt
Gündelik objenin dönüşüm potansiyelini ve geçişkenliğini pratiğinin odağına alan Gökçebağ, Baksı Müzesi’nde gerçekleşecek sergisinde mekâna özgü yeni üretimlere de yer veriyor. Bu üretimler, bölge insanlarının kullandığı veya “aşina” olduğu eşyalardan oluşuyor. Bu açıdan sergi Baksı Müzesi’nin yer aldığı coğrafyayla sıkı bir bağ kuruyor; hem sanatçı hem de izleyici için zamanın yavaş aktığı, bir kavuşma anını, bir aidiyet duygusunu tanımlıyor.
Seçtiği nesneleri kendi kalıplarından çıkararak yeniden yorumlayan Gökçebağ, sıradan olanın peşine düşüyor. Zaman ve mekân düzleminden, farklı boyut ve formlara uzandığı bu yolculukta, objeyle arasındaki ilişkiyi çözümlediği yolları izleyiciye sunuyor. Üretim sürecinde, mandal, süpürge, halı, duvar gibi tanıdık, hazır nesnelerin yanında, taş, makas, kağıt, boya gibi basit malzemelerle çalışan sanatçı, “saf obje”nin bize ne anlattığını sorguluyor.
Şakir Gökçebağ, heykel ve yerleştirmelerinde, mizah ve şiirsellik içeren dokunuşlarıyla, yalınlaştırıp, soyutlaştırarak dönüştürdüğü objeleri, alışık olduğumuz halinden kopararak, kendi yaratıcılık alanımızda yeniden inşa etmemizi sağlıyor. Bu bağlamda izleyiciyi de kendi sorgulamasıyla başbaşa bırakıyor.
Aşina; bir yandan Anadolu’nun ruhuna dokunan diğer yandan da Gökçebağ’ın uzun yıllardır, yerel ve evrensel arasında dokuduğu bağı, güçlü sözlerle ortaya seren bir sergi olacak. Sergiyle ilgili merak ettiklerinizi sanatçıya sorduk.
Yeni üretimleriyle beraber Aşina sergisi, Baksı Müzesi'nde yer alarak; şehirdeki gündelik hayata karşı bir tavır alıyor mu; bu bağlamda sizce kırsalla kurduğu ilişki, bir karşılaşmadan çok bir kavuşma, bir aidiyet tanımlıyor mu?
Bu sergi temelde benim diğer sergilerimden çok farklı değil. Site specific dediğimiz mekâna özgü üretimler... Kırsaldaki konumu itibarıyla Baksı Müzesi, tabii diğerlerinden farklı ama bana yabancı değil. Kaldı ki benim de çocukluğum köyde geçti. Bu açıdan bakıldığında, evet, bir kavuşmadan, bir aidiyetten söz edilebilir. Sergilenen isler açısından baktığımızda daha çok yerel malzemeler var. Yapıtlar yöreyle daha sıcak bir ilişkiye giriyor. Her ne kadar benim malzemelerim, bilinen objeler olsalar da, burada yöre insaninin bizzat kullandığı veya iyi bildiği eşyaları kullandım. Dolayısıyla izleyici açısından da bir aidiyet söz konusu. Yani yadırgamadığı bir ortama girecek, kendi dünyasından ayrılmayacak. Şehirdeki veya kırsaldaki gündelik hayatla alakalı eleştirel bir karşılaştırma söz konusu değil.
Gündelik hayat derken, döngüsel bir düzenden bahsediyoruz, bir rutinden, tekrarlayan zamandan. Bu açıdan bakıldığında, kırsaldaki bu serginizde sizce “zaman” tam olarak nerede duruyor? Onu fark edebilecek miyiz?
Zaman kavramı çok göreceli. Belki de her yerde aynı hızda, ama onu hissetmemizde farklılıklar var. Alışık veya aşina olduğumuz imgelerin zamanla olan ilişkisi konusu da ilginç. Bu imgeler bize, zamanın yavaş ilerlediği izlenimini veriyor olmalı. Dolayısıyla kırsaldaki yasamda zamanı duyumsama, şehir ortamına göre çok daha belirgin diyebiliriz.
Kommentare