Birbiriyle kesişen ve etkileşen ilişkileri, iş birliklerini, paylaşımları ve iletişimleri odağına alan 7. Çanakkale Bienali, Takımyıldız/Constellation başlığıyla 19 Eylül 2020’de CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) ve Azra Tüzünoğlu küratörlüğünde başlıyor
Fusun Onur, İsimsiz, 1993-2012
Agah Uğur Koleksiyonu’ndan eserlerin de dahil olduğu farklı kurgulara sahip, birbiriyle konuşan dört ana serginin yanı sıra altı aya yayılacak bir takvimle; sergiler, film gösterimleri, Çanakkale’den ilham alan yürüyüş rotaları, ses ve fauna arşivleri ile panel ve atölyelerden oluşan bir programın sunulacağı 7. Çanakkale Bienali, Çanakkale kent merkezinde MAHAL, Korfmann Kütüphanesi, Kırmızı Konak gibi farklı mekânlar ile Troya bölgesinde gerçekleşecek sergilerden oluşuyor.
Antik zamanlardan bugüne, gökyüzündeki yıldızların konumlarının tanımlanmasına yardımcı olagelmiş, hayali sınırlarla birbirlerinden ayrılmış yıldız kümelenmelerine referans veren Takımyıldız hem CABININ’in harekete geçirmeyi ve görünür kılmayı amaçladığı iletişim ağına dair bir metafor, hem de birbiriyle ilişkili, dinamik sanatçıların bir araya gelmesinin bir temsilini ifade ederken, sergilenen eserlerde çizilen bağlantılar ve sonsuz çeşitlilikteki konfigürasyonlar arasından olası bir kümelenme sunmayı da hedefliyor.
Taus Makhacheva, İp Cambazı, video still, 2015
Farklı disiplinlerden, çeşitli sosyal kesimlerden kişilerin sanat odaklı ortaklaşması çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren CABININ tarafından Takımyıldız için kurgulanan Neye Benziyor? başlıklı sergi, görsel kültürün egemenliği altında insanlar-arası doğrudan diyalog yoluyla bilgi aktarma etkinliğinin giderek “zayıfladığı” günümüzde, iletişimin yöntem ve biçimlerini ele alan üretimlere odaklanıyor. Mahal’in yanı sıra Çanakkale merkezdeki değişik mekanlara yayılacak sergi farklı kuşaklardan uluslararası sanatçıların yanı sıra farklı uzmanların ve Çanakkale’den sanatçıların da katkılarıyla iletişim ile sanatın kesişim alanlarına yoğunlaşıyor. Neye Benziyor?, kültürün gerçekliği inşa etmesinin aracı olan simgelerden oluşan ortak mirasımıza odaklanan, en geniş çağrışım gücüyle sanatın simgesel dilinin ifade etme potansiyelleri üzerine düşünmeye ve üretmeye dair bir bağlam olmayı hedefliyor. Gündelik deneyimin dışından ve ötesinden seslenerek gerçekliğin değişme, dönüşme, başkalaşma ihtimalini çağrıştırmayı, çelişkileri ve çoğul olasılıkları sezdirmeyi, simgeler yoluyla iletişim kurmanın, anlamlar üretmenin potansiyelleri üzerine konuşmayı hedefleyen CABININ bu sergiyle başlayacak ekinlikler kümesiyle, uzun soluklu ilişkiler, bağlantılar ve paylaşımlardan oluşan yapısını ortaya koymayı hedefliyor.
Solda: Korhan Başaran, Kır ılmış, Performans, 2018
Sağda: Pınar Yoldaş, The Kitty AI, sergiden görünüm , ©Woidich Hannes, 2016
Bienal kapsamında Azra Tüzünoğlu’nun Hasarlı veya Tahrip edilmiş: Kültür başlıklı dört bölümden oluşan sergisi sadece kadın sanatçıların eserlerine yer veriyor. İnsan bedeninin geçiciliği ile kültürel varlıkların kalıcılığı -ve aslında tam tersine odaklanan ilk bölüm, “Tehdit altındaki kültür”e vurgu yapıyor. Sömürgeciliğin görünmez kıldığı eser hırsızlığı, patriyarkanın görünmez kıldığı kadın emeği ve sanat tarihini yazanların görünmez kıldığı periferideki sanat gibi tehditler görünür hale geliyor. Serginin Bildiğimiz Dünya başlıklı ikinci bölümü ise bildiğimiz dünyanın sonuna işaret ediyor. Yaşadığımız zamana ve kalıntılarına -neredeyse müdahale edemeden baktığımız “gözlemci” rolü, sanatçıların karanlık ve ironik eserlerinde görünür hale geliyor. Serginin Reklamların Dili isimli üçüncü bölümü de reklam dilini çalan/dönüştüren sanatçıların çalışmalarına odaklanıyor. Dördüncü ve son bölüm ise Çanakkale içindeki bir dizi hareketi içeriyor. Günlük kentsel yaşama “ses” üzerinden bakmayı amaçlayan ve somut olmayan kültürel miras olarak görülebilecek kentsel sesleri kayıt altına alıp arşivlemeyi hedefleyen bir projenin yanı sıra, Çanakkale’nin faunasına ve mimarisine dair araştırma, harita ve rotalar geliştirmeyi arzulayan atölye, konuşma ve yürüyüş programlarının sergiye eşlik etmesi planlanıyor.
Takımyıldız başlıklı bienalin bileşenlerinden biri olan Agah Uğur Koleksiyonu seçkisinde ise CABININ’in öneri/daveti ve Azra Tüzünoğlu’nun küratörlüğüyle düzenlenen Hiç istemeden ama seve seve başlıklı sergi, Agah Uğur’un “yolculuğun kendisi varmaktan mühimdir*” mottosuyla tanımladığı koleksiyonculuk birikiminden seçilmiş eserlerle kurgulanıyor. Agah Uğur’un “oyun” teması etrafında yan yana getirilen eserleri, dünyanın kusurluluğu ve hayatın karışıklığı içinde, kendi ritim ve armonisiyle, geçici ve sınırlı bir mükemmellik sunan oyun alanına dahil oluyor. Eylemlerimizin içeriği derinlemesine bir çözümlemeye tabi tutulacak olursa, insanların bütün yapıp-etmelerinin yalnızca bir oyundan ibaret olduğu sonucuna varılabilir (Homo Ludens, Huizinga). Bu anlamda “oyun” yaşamın saçma, dünyanın haksız olduğunu bilmesine rağmen kendi yaşamının ağırlığını taşımayı arzulamak olurken, her şeyden önce “gönüllü bir eylem”, tanımlıyor. Bienalde Uğur’un Türkiye çağdaş sanatına ve 2000 sonrası uluslararası video sanatına odaklanan koleksiyonundan bir seçki izleyicilerle buluşuyor.
Comments