TUNCA’nın 10 Mart’ta Merdiven Art Space’te başlayan ve COVID-19 kapsamında alınan önlemler dahilinde bir süreliğine ara verilen performansı 64.000 üzerine Murat Alat’ın kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz
YAZI: MURAT ALAT
1937 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Atatürk'ün talimatıyla tüm imkânlarını seferber ederek dünyada eşi benzeri görülmemiş bir gayrete girişir. Ülke on bölgeye ayrılır, her bölgeden büyük bir özenle seçilen kadınlı erkekli 64.000 kişi, ulu önderin manevi kızı Afet İnan tarafından saptanan 27 antropometrik vasfa göre ölçülür. Böylece devletin tebası etnik köken fark etmeksizin kafa, burun şekilleri, saç, göz, ten renkleri gibi pek çok fiziki özelliğe göre kayda alınır. Tüm bu seferberlik Afet İnan'ın “Anadolu, Türk ‘Irkı’nın Yurdu” başlıklı doktora tezi için gereken antropolojik veriyi sağlamak içindir. Bu tezle Atatürk, Türk ırkının kökenlerinin Osmanlı'nın ötesinde, tarih öncesi çağlarda bulunduğunu ispatlamayı ummaktadır. Afet İnan ise çalışmasına yazdığı önsözde, Türk ırkının pek çok Batılının iddia ettiğinin aksine sarı ırka mensup olmadığını, aksine tıpkı Batılılar gibi beyaz ırkın Alpin kolundan geldiğini iddia eder. Tüm dünyada ırkçılığın arttığı iki savaş arası dönemde Türkiye o günün popüler bilimi fiziki antropoloji aracılığıyla medeniyet tarihindeki yerini perçinlemeye çalışmaktadır. Ancak fiziki antropolojiyi savunan unsurların İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmiş olması ve savaş sonrası dönemde bu araştırma alanının yaşadığı ciddi itibar kaybı Afet İnan'ın bu çalışmasının gözden uzak bir köşeye kaldırılmasına sebep olur. İnan da anılarını yazdığında tezinden hiç bahsetmeyecektir, lakin bu temeller üzerine kurulmuş devlet aklı yıllar geçse de gücünü koruyacaktır.
Merdiven Art Space'te gerçekleşen “64.000” isimli performansta TUNCA bir müzayededen edindiği “Türkiye Antropometri Anketi”nin sonuçlarını içeren kitapçığı galeri duvarlarına füzen ile sayfa sayfa yazmaya girişiyor. Bugüne kadarki çalışmalarında füzeni medeniyet tarihinin acımasızlığını, resmin sunduğu temsil imkânlarının limitlerinde izleyiciyle buluşturmak için kullanan TUNCA, “64.000”de aynı malzemeyi devlet tarafından bedensiz bırakılmış, varlıkları soyut figürlere indirgenmiş insanlara kısa bir süreliğine de olsa bedenlerini iade etmek için eline alıyor. Bu uğurda TUNCA bir ritüel gerçekleştirir gibi anketten devşirilmiş rakamları, harfleri füzen ile duvara geçirirken anketin ilk yapıldığı andaki jesti tersine çeviriyor, yaşamdan soyutlanan veriyi kendi bedeni aracılığıyla tekrardan yaşamla buluşturuyor. Devlet aklı tarafından hesaba katılmayan, görünmez kılınan, potansiyeli aklın imkânlarına indirgenen beden bu sefer sanatçının bedeni olarak geri dönüyor ve tarihteki yerini alıyor.
“64.000” hem dünya tarihinin iki büyük savaş arasına denk gelen karanlık yıllarını inceleyen hem de yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan operasyonların yapısını ortaya koyan bir çalışma. Bu uğurda sadece tarihsel bir olaya işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda bu tarihi anı üreten mekanizmaları görünür kılarak modern bir ulusun anatomisini de çıkarıyor, devlet, birey, temsiliyet, yaşam ve ölüm arasında kurulmuş sıkı ilişkileri sorun ediniyor. TUNCA'nın galeride geçirdiği zaman büyük insanlık ideali peşinde koşarken görmezden gelinen gündelik hayata; hayali cemaatler kurmak uğruna ket vurulan tekil bir bedenin dizginlenemeyen, ölçmeye tartmaya gelmeyen zamanına naçizane bir diyet ödeme gayreti. Bu bir armağan. “64.000” ile devlet katlarında üç-beş rakamdan ibaret olan varoluş, sanatın sunduğu araçlarla önce tekilliğini sonra da bu tekilliğin içinde barındırdığı çoğulluğu geri kazanmaya niyetli.
Comments