top of page
Eyüp Tatlıpınar

Kendinizi tanımak, korkularınızla yüzleşmek için davetiyeniz var!


Roger Ballen’ın yabancılaşmanın, huzursuzluğun ürpertici, şiddetli biçimde hissedildiği, dünyanın önemli galerilerini gezmiş fotoğrafları ilk kez Türkiye’de. ‘Ballenesk’ dünya 4 Haziran 2017’ye kadar İstanbul Modern’de…

Roger Ballen, Portre, Fotoğraf: Marguerite Rossouw, 2016

Onun fotoğraflarına bakmak ancak rüyalarda (yoksa ‘kâbuslarda’ mı desek?) karşılaşılabilecek, var olan her şeyin alıştığımız anlamlarının şiddetli biçimde bozguna uğradığı, ürpertici bir dünyada yolunu kaybetmek demek. ‘Çarpılmış’ insanların, kabloların, hayvanların, maskelerin sert flaşlar altındaki siyah beyaz sahnede birbirleriyle ve onu izleyenlerle kurduğu ilişkiye bir tekinsizlik hali hakim. Google’a Roger Ballen’in adını girip imajlar butonuna basın ve karşınıza çıkan toplu görsellerle kendinizi, tekinsizliğin üzerinizdeki etkisini test edin. Ya da daha iyisi bugünlerde İstanbul Modern’e uğrayıp sanatçının 1980’lerden günümüze kadar çektiği fotoğraflara yer veren retrospektif sergisinde söz konusu dünyaya bizzat adım atıyormuş gibi hissedin.

Evet, kendisinin ‘Ballanesk’ terimini yakıştırdığı tarzıyla tüm dünyada dikkat çeken sanatçı ilk kez Türkiye’de. 28 Aralık’ta başlayan Roger Ballen: Retrospektif başlıklı sergi 4 Haziran 2017’ye kadar gezilebilecek. Küratörlüğünü Demet Yıldız’ın üstlendiği sergi, sanatçının Dorps: Güney Afrika’nın Küçük Kasabaları, Platteland: Güney Afrika Kırsalından İmgeler, Yabanülke, Gölge Oda, Misafirhane, Kuş Sığınağı ve Hayaletler Tiyatrosu serilerinden bir seçkiye ve Ballenesk Oda adlı yerleştirmesine yer veriyor.

Roger Ballen, Çavuş F. de Bruin, Hapishaneler Departmanı Çalışanı, Özgür Orange Devleti 1992

Mail üzerinden görüştüğümüz Ballen, fotoğraflarının ‘zor’ ya da ‘rahatsız edici’ olduğu fikrini kabul etmiyor. Ona göre fotoğrafları herhangi bir şekilde tanımlanabilseydi bunun için en uygun kelime ‘absürt’ olurdu. Bu sözünden sonra ekliyor; “Amacım insanları rahatsız etmek değil, daha çok kendileri hakkındaki anlayışlarını genişletmek, korkularıyla yüzleşmelerini sağlamak.”

Güney Afrika’nın ücra köşelerinden beslenerek ‘Ballenesk’ dünyaya dönüşen hikayenin başlangıcı 1960’lı yıllardaki New York’a uzanıyor. 1950 New York doğumlu sanatçının annesi Adrienne Ballen fotoğraf ajansı Magnum’un editörlerinden biriydi, bir galeri açmıştı ve bu durum onun bütün ilk gençliğini sanatçılarla iç içe geçirmesini sağlamıştı. Hiç fotoğraf eğitimi almamıştı, almayacaktı da ama fotoğrafa duyduğu merakın, sonraları da hep devam edecek kimlik, tarz arayışının peşinde Avrupa’yı, Meksika’yı gezdi. 1968 hareketine denk gelen günlerde Vietnam Savaşı’nı protesto edenleri, sokaklardaki insan hakları savunucularını görüntüledi.

Berkeley’de psikoloji lisansını tamamladığı 1972’den sonra hayatında yeni bir dönem başladı. Kanser hastası annesini kaybetti ve dünyayı görmek, sanatsal fotoğraflar çekmek için yollara düştü. Bir söyleşisinde, “Kendimi ifade etmek dışında hiçbir zaman fotoğraftaki herhangi bir şeyle ilgilenmedim” diyor Ballen. Bugünden bakınca, 1973–78 arasında İstanbul’dan Yeni Gine’ye, Kahire’den Cape Town’a dünyayı dolandığı beş yılı sanatsal kariyerinin en önemli, yaratıcı günleri olarak anıyor. New York’a döndüğünde bu uzun yolculuğunda çektiği kareleri ilk fotoğraf kitabı Boyhood’da (Çocukluk) yayımladı. Sokaklardaki insanları habersiz biçimde görüntülediği bu kareleri Magnum muhabirlerinin fotoğraflarına benziyordu.

Roger Ballen, Kafasız, 2006

Maden ekonomisi alanındaki doktorasını tamamladıktan sonra Güney Afrika’nın Johannesburg kentine yerleşip bir madencilik girişimi kurdu ve halen olduğu gibi hayatını burada sürdürmeye başladı. Maden yatağı arama çalışmaları için ülkenin ücra köşelerine kadar gidiyordu ve bu işi ona ‘dorp’ denilen kırsaldaki küçük köyleri görüntüleme fırsatı sunuyordu. Kapısını çalıp buyur edildiği evlerde çektiği kareler bir yanıyla belgeseldi, bir yanıyla ‘Ballenesk’ dünyanın ipuçlarını veriyordu; Rolleiflex kare format, flaşlı çekimler, kablolar, çıplak duvarlar, dokulu yüzeyler…

1986’da Dorps’u yayımladıktan sonra kırsal bölgelerdeki beyaz insanları fotoğraflamaya başladı. Apartheid rejiminin zayıflamaya yüz tuttuğu zamanlardı ve bu beyaz insanlar ülkeyi yöneten azınlığın mensubu olmaktan çok huzursuz, yabancılaşmış, hayatla baş edemeyen kişiler olarak dikkat çekiyordu. Arketip niteliğindeki bu portreleriyle Ballen’in adı dünya çapında yankılandı. Çekimlerin sürdüğü yıllarda birkaç kez tutuklandı. Nedenini, “Apartheid dönemiydi ve özellikle şüphe uyandıran yerlerde fotoğraf çekenlere karşı paranoyakça bir durum vardı” sözleriyle açıklıyor Ballen. Bu fotoğrafları 1994’te Platteland kitabında topladı.

Roger Ballen, Dolanan Teller, 2001

Çalışmalarıyla önemli ödüllere değer bulunmaya başlanan sanatçı, aynı zamanda belgesel fotoğraftan gittikçe uzaklaştı. Artık zamandan ve mekandan bağımsız teatral sahneler ve konularıyla ilişkisi, ‘izlemekten müdahale etmeye’ evrilmiş bir Ballen vardı. ‘Ballenesk’ dünya ortaya çıkmıştı. Bu dönüşümün nedenini sorduğumuzda “Benim fotografik estetiğim yıllarca katmanlı biçimde gelişti, bir dönem diğerine dönüştü” demekle yetiniyor.

Ballen 2003’te portre çekmeyi bıraktı, kurgu sahneler olarak karşımıza çıkan fotoğraflarındaki nesneler birer enstrümana dönüştü, videolara yöneldi, müzik klibi çekti… “Geleceği tahmin etme imkanım yok, daha fazla video çekiyorum ancak hemen hemen her gün siyah beyaz fotoğraf çekmeye de devam ediyorum, işim değişmeye devam ediyor, pek çok ilginç, beklenmedik yol var” sözleriyle bu dönüşümün ucunu açık bırakıyor.

Roger Ballen, Uyuyan kız portresi, 2000

Bu Afrika, Yabanülke, Ölümü Hatırla, Gölge Oda, Misafirhane, Hayvan Soyutlamaları, Kuş Sığınağı, Şaka Değil, Hayaletler Tiyatrosu başlıklı çalışmaları Platteland’den sonra bugüne kadar birbiri ardına geldi. 2012’de Güney Afrikalı popüler müzik grubu Die Antwoord’un I Fink u Freeky (Acayip Buluyorum Seni) şarkısının klibini yönettiğinde sanat dünyasının tepelerinde dolanan ismi, kalburüstü galerilerde sergilenen işleri popüler kültür alanına da taştı.

Kimliğini ‘dünyalı bir fotoğrafçı - sanatçı’ sözleriyle tanımlayan, kendini herhangi bir sanat akımına ait görmeyen Ballen, fotoğraflarının insanların kendilerine, korkularına bakmasını sağlamasını isterken “Gösterdiğim fotoğrafların (görünenlerden) daha fazla anlamı yoksa, göstermemeyi tercih ederim” diyor.

bottom of page