Sanat yazarı ve eleştirmeni Murat Alat’ın unlimitedrag.com üzerinden her hafta cuma günü yayınlanan, sanata ve yazıya dair düşüncelerini, deneyimlerini ve yaklaşımlarını aktardığı yazı dizisinin beşinci yazısı sanat eseriyle karşılaşma anı üzerinden şekilleniyor
Yazı: Murat Alat
Halil Altındere, Pala Şair yerleştirmesi, Kazım Taşkent Sanat Galerisi
"Bunun Bir Sergi Olduğundan Emin Değilim" sergi görüntüsü
Ne zaman bir sanat eseriyle karşılaşsam inceden bir kaygıya kapılıyorum. Karşımdaki eser ister Leonardo da Vinci’ye ait olsun ister Halil Altındere’ye, ondan bir anlam devşirmek zorunda olmak beni kaygılandırıyor. Birkaç adım geri atıp uzaktan bakmaya çalışıyorum, araya da bir araba dolusu bilgi seriyorum, eser anlaşılabilirlik uğruna soğuyor, canlılığını kaybediyor. Yakınlaşıp, parazit yapan şeyleri çıkarmaya çalıştığımda da eserin taşıdığı muhtemel anlamlar artıyor; ben hepten yolumu yitirip kayboluyorum, kaygım bir kat daha artıyor.
Anlam yolculuğunda klasik eserleri kavramak güncel işlerle ilişki kurmaktan daha zor benim için. Mona Lisa’nın büyüklüğünü birkaç tarih kitabından aklımda kalanlarla açıklayabilirim ama tablo ile karşılaştığımda hiçbir ipucu, beni, bu eserin neden sanat denince akla ilk gelen eser olduğu, neden kutsal bir emanet kadar değerli sayıldığı sorularını cevaplayacak kıvama getiremiyor. Sorun tabii ki benim zayıf hafızamda. Ne kadar çalışsam da sanat tarihi, ikonografi, medeniyet tarihi, estetik kuramı gibi pek çok alanda yeterli bilgiden yoksunum. Yeterli bilgi diye bir şey var mı, varsa oranı nedir, bilmiyorum; ama eminim ki farklı alanlarda uzman olan pek çok kişi Mona Lisa’nın neden bu denli önemli olduğu konusunda ikna edici bir söylev çekebilir. Ben –yine de– sanatla alelade bir karşılaşmanın bile ziyadesiyle bilgi içerdiğini düşündüğümden bu karşılaşmayı anlamlı kılabilmek için harici bir bilgi yığınına ihtiyaç olduğu konusunda şüpheliyim. Dahası bu harici bilgi yığınına haiz, kendinden emin uzmanların yaşamla yalın bir karşılaşmanın yaratabileceği dehşeti engellemek için icat edilmiş pozisyonları işgal eden, durumdan vazife çıkaran insanlar olduklarını düşünüyorum. Malum bu pozisyonlar pek de masum değiller, mevcut güç dengesizliklerini, adaletsizlikleri perçinlemekten başka bir işe yaramıyor. Uzmanlar iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı ayırmanın herkes için geçerli yollarını bulmaya çalışsalar bile bu uğurda gündelik olanı, tekil olanı ve yaşamı ister istemez katlediyorlar. Öte yandan Mona Lisa ile bir uzmanlık pozisyonunun, bir bilgi ağının dolayımı olmadan yalın bir karşılaşmanın mümkün olduğu konusunda da sakıncalarım var. Estetik algımızın kendisi, gözümüzün, kulağımızın ince ayarları, benliğimiz ve hatta bedenimiz toplumsal dinamikler tarafından belirlenmişken dolayımsız çıplak bir deneyimin ve bu deneyimden devşirilebilecek anlamın mevcut olduğuna inanmayı en hafif tabirle cehalet sayıyorum. Tabii ki bu cehalet de masum değil. En az uzmanların mevcudiyeti kadar şüpheli bir durum bu.
Bir sanat eserinin anlamına ulaşmanın yolu ne bilgi edinmekten ne de bilgiden sıyrılmış çıplak bir deneyimden geçiyorsa geriye ne kalıyor? Bu hileli bir soru; çünkü daha önce sorulması gereken bir soruyu gizliyor: Sanat eserinin bir anlamı var mıdır?
Bir sanat eserinin anlamına ulaşmanın yolu ne bilgi edinmekten ne de bilgiden sıyrılmış çıplak bir deneyimden geçiyorsa geriye ne kalıyor? Bu hileli bir soru; çünkü daha önce sorulması gereken bir soruyu gizliyor: Sanat eserinin bir anlamı var mıdır? Bu soruya radikal bir cevap vereceğim, sanat eserlerinin bir anlamı yoktur. Daha doğrusu içlerinde bulundukları ortamlarından bağımsız kendilerinde sakladıkları ve nereye giderlerse yanlarında taşıdıkları her yerde geçer akçe olan bir anlamları yoktur. Mona Lisa anlamını Batı medeniyetinin dolambaçlı koridorları içinde bulur. Bu anlam Louvre’a, ucunu uzmanların tuttuğu güçlü halatlarla sabitlenmiştir. Mona Lisa’yı hareket ettirmek, ona yeni bir ortam yeni bir anlam vermek neredeyse imkânsızdır. Şayet Mona Lisa’nın bir zamanlar kendisini belirleyen bağlardan azade kendine özgü bir yaşamı olduysa bile, bu yaşam artık katman katman anlam örüntüsü altında kalmıştır. Mona Lisa artık ölüdür. Kendi dahil pek çok şeyi temsil eden, bir temsiller ağının vücut bulmuş halidir.
Estetik algımızın kendisi, gözümüzün, kulağımızın ince ayarları, benliğimiz ve hatta bedenimiz toplumsal dinamikler tarafından belirlenmişken dolayımsız çıplak bir deneyimin ve bu deneyimden devşirilebilecek anlamın mevcut olduğuna inanmayı en hafif tabirle cehalet sayıyorum. Tabii ki bu cehalet de masum değil. En az uzmanların mevcudiyeti kadar şüpheli bir durum bu.
Otantik bir anlamın yokluğu iddiası klasik sanatta bir krize yol açar, meşruiyetlerini değişmeyen sabit bir anlamın mevcudiyetinden alan pek çok sistem ve pozisyon işlevsiz kalır, kaosa gün doğar. Güncel sanat ise aynı anlam krizini çıkış noktası olarak benimser hatta yangına körükle gider. Mevcut anlam örüntülerini yok etmek, anlamı oluşturan süreçleri ifşa etmek güncel sanatın hamurunda vardır. Mona Lisa biz fanilerin asla vakıf olamayacağı tanrılara has bir anlamdan gücünü alırken bir güncel sanat eseri —misal Halil Altındere’nin Pala Şair yerleştirmesi— görünenin ardında yüce bir anlam olmadığının itirafıdır ve hayatın anlamını bu dünyanın dışında bir değerde arayanlarda kaygı yaratır.
Pala Şair, Halil Altındere’nin hiper gerçekçi balmumu çalışmalarının ilkidir ve İstiklâl Caddesi’nin simgelerinden Pala Şair namlı Mustafa Yağcı’yı model alarak yapılmıştır. Altındere 2008’de Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’ndeki Bunun Bir Sergi Olduğundan Emin Değilim sergi için galeri ziyarete kapatılmış, Pala Şair heykeli de camlarını gazete kağıdı ile kaplandığı galerinin önüne bir vitrin içinde İstiklal Caddesi’ne yerleştirmiştir. Mona Lisa karşısında hissettiğim kaygı ile Pala Şair karşısında kendime sorduğum soru ve hissettiğim kaygı başlangıçta aynıdır: “Bunun anlamı ne?” Lakin bu kaygı zamanla iki farklı sürece evrilir. Mona Lisa’yı anlamak ve kaygıdan kurtulmak için zaman üstü bir güzellik idealine vakıf olmam ya da bu ideale vakıf olduğunu iddia eden bir uzmana güvenmem şartken, Pala Şair ile ilişki kurabilmek için tam tersi istikamette gidip gündelik olanı, sokakta olanı, geçici olanı deneyimlemem gerekmektedir. Pala Şair beni zamanda ve mekânda olduğum yere çiviler. Eserle ilişkiye girebilmek için izleyici daha doğrusu deneyimleyici olarak sadece içinde bulunduğum anı işaretlemem bu an üzerine düşünmem yeter. Bu artık teorik değil pratik bir sorundur.
İnsanın kendi içinde bulunduğu durumu net bir şekilde ortaya koyması epey güç, bunun için idmanlı olmak gerekiyor ama idmanlı olmakla eğitimli olmak farklı şeyler. İnsan da tıpkı sanat eseri gibi pek çok görünür görünmez güç hattı tarafından inşa edilmiştir. İyi bir eğitim bu hatları daha da görünmez kılabilirken güncel sanat bu hatları belirginleştirme gayretidir. Bu inşa hatlarını takip edebilmek için kendinizi inkâr etmeniz bile gerekebilir ayrıca bu uğurda kolaylıkla yolunuzu yitirebilirsiniz. Ancak sanat eseri odaklanmayı kolaylaştırır ve bir eserle muhabbet etmeye başladığınızda korkunuz azalır eser size yoldaşlık eder. Biraz cesaret gösterirseniz yaşadığınız yabancılaşma önünüzde önceden kimsenin geçmediği patikalar açabilir. Güncel sanat sadece bir oyun bozucu aygıt olmanın ötesinde özgür ilişkiler kurmanın bu ilişkilerden fark yaratan anlamlar devşirmenin araçlarını da sunabilir insana. Durum ne yazık ki “bir kitap okudum hayatım değişti” berraklığında olmayacaktır. Güncel sanat, etrafına örülmüş tüm sanat endüstrisine rağmen mütevazidir. Ateş olsa en fazla cürmü kadar yer yakar. İmkân verdiği özgürlük de ancak anlık olabilir. Yine de sanat vesilesiyle dünya ile alternatif bir ilişki biçimi geliştirilebilir.
Güncel sanat nefes alıp verir, gücünü de buradan alır. Başka bir zamanın başka bir mekânın temsili değildir. “Şimdi ve buradadır” izleyicisiyle zamanı paylaşır. Anlam deşifre edilmesi gereken bir şey değildir, teolojik bir ufukta bulunmaz karşılaşma anında yaratılır ve o ana içkindir, size dokunur, son derece maddidir. Peki neden güncel sanat çoğu zaman kendisine anlam atfeden metinlerle, uzun uzun açıklamalarla beraber sunulur? Güncel sanat sisteminin içinde kendi kurumları, uzmanları yok mudur? Sanat yazarının konumu nedir? Bunları da gelecek yazılarda ele alacağım.
Comments