top of page
Yazarın fotoğrafıUnlimited

Sanat, saat, zanaat


Nişantaşı'nde yer alan, Türker Art Sanat Galerisi’nde 27 Mayıs’a dek görülebilecek Icons sergisi gerçek bir mekanik saat tutkununa çok şey ifade edecek şekilde, geçtiğimiz yüzyılın saat tasarımlarından en ikonik 11 tanesinin illüstrasyonlarından oluşuyor. Peki mekanik saatleri gerçekten birer sanat eseri olarak kabul etmek mümkün mü? Serginin sordurduğu bu soru esasında kendisinden daha önemli.

Güneş Engin, Jaeger-LeCoultre, Reverso, (1931)

Geçtiğimiz haftasonu (13 Mayıs) Phillips Müzayede Evi’nin saat simsarları Bacs&Russo ile ortaklaşa gerçekleştirdiği müzayedede tarihte ilk defa bir Rolex kol saatine 5,066,000 İsviçre frankı para ödendi. Bu her açıdan tarihi bir rekora ve oradan da içinde bulunduğumuz dönemde gerçekleşen saat müzayedelerinin (özellikle de kol saatleri için yapılanların) durumuna işaret ediyor. Saatler de tıpkı birer sanat eseri gibi alınıp satılabiliyor uzun zamandır. Ancak sıra dışı olan müzayedeye çıkan saatlerin 18. veya 19. yüzyıl saat ustalarının yapmış olduğu duvar veya masa saatleri, otomatonlar veya mücevher kutularına, dürbünlere, aynalara işlenmiş saatler olmamaları. Elbette bu saatlere de rağbet var ancak hikayesi olan, çok az örneği bulunan veya eşsiz kol saatleri şu anda astronomik fiyatlara el değiştiriyor. Mesela 5 milyon avro gibi bir fiyata yuvarlanabilecek Rolex Reference 6062, Bao Dai isimli bu son müzayede rekoru sahibi saat 1954 yılında Cenevre’de yapılan Viet Minh (daha sonra Vietnam) görüşmeleri sırasında, taraflardan Nguyễn Phúc Vĩnh Thụy (namı diğer Bao Dai) yani Vietnam’ın son imparatoru tarafından özel sipariş ediliyor. Görüşmelere verilen bir arada saati sipariş eden imparatorun isteği o güne dek üretilmiş en nadir ve değerli Rolex olunca firma da kayıtsız kalmayıp bu arzuyu yerine getiriyor. Siyah kadranlı ve sarı altın kasalı saatin pırlantalar işlenmiş saat imleri (siyah bir kadran üzerinde dünyada üç örneği var) ve bu imlerden saat 12 yönünde bulunanı (bu pırlantayı yerleştirmek için logo ve diğer elemanlar aşağı kaydırılıyor) onu eşsiz kılıyor. Bir hikayesi olan ve detaylarıyla etkileyip yeniden bakma isteği uyandıran şey bir sanat eseri değil de nedir? Veya bir sanat eseri midir?

Güneş Engin, Tag Heuer, Monaco, (1969)

Bir saatten de bir resim veya bir heykel gibi bahsedebilmek onu sanat eseri mertebesine yüceltir mi? Bu soruyu Güneş Engin’in günümüze dek yapılmış kol saatleri içerisinde en ikonik olarak seçilmiş 11 tanesini resmettiği illüstrasyonların sergilendiği Icons sergisinin açılışında, çeşitli kişilere sorma fırsatım oldu. Saatlerden birinin yaratıcısı IWC markasının Türkiye müdürü Sven Johannsen şunları söyledi:

“Tabii ki mekanik saatleri bir sanat formu olarak kabul edebiliriz… Bana soracak olursanız saatler ve sanat çok kişisel ve herkesin kendi zevkine mahsus. Sanata bakacak olursanız sanatçılara, resimlere, heykellere, belli stillere, dönemlere veya çeşitli sanat üretim biçimlerine ilgi gösteren insanlar var. Saatlere de baktığınızda kişisel zevkler doğrultusunda belli modellere, markalara, dönemlere ilgi duyan insanlar var. Bana sorarsanız ikisi de oldukça kişisel olmaları açısından aynı kabul edilebilir.”

Güneş Engin, IWC Schaffhausen, Big Pilot’s Watch, (1940)

Mekanik saatlere olan ilginin 2010’dan itibaren tavan yapması ve tabii ki internetin gelişerek kitlelere ulaşması bunda büyük etken. Enformasyon dolu bir endüstrinin ürünlerine hakim olmak için onları görmek, bilmek, anlamak ve tabii ki nihayetinde takdir etmek gerekiyor. Ve bunu yapan kişi sayısı arttıkça da bunlara olan ilgi artıyor ve haliyle insanlar bunları birer yatırım aracı olarak görmeye başlıyor. Belki bu basitçe açıklama müzayedelerin durumunu anlatabilir. Geçtiğimiz iki yıldır satışlarda zor günler geçiren İsviçre saat endüstrisi, aslında sahip olduklarının değerini bu yıkıcı dönemde daha iyi kavradı. Geleneksel saatçiliğin üzerine giderek artistik taraflarını ve bunun neden yaşatılması gereken bir insanlık mirası, bir zanaat (veya sanat) formu olduğunu insanlara anlatmaya daha çok zaman ayırmaya başladı. Saat firmaları ardı ardına sosyal sorumluluk projeleri veya sponsorluklarla aslında saatlerin ve sanat üretimlerinin ne kadar benzer olabileceğine dikkat çekmeye başladı. Bugün moda ve sanat yakınlaştırması bilinçli bir hareketse aynı şey kesinlikle İsviçre saatleri için de söylenebilir. Rakibinizin çok olduğu bir dünyada farkınızı kıymetli insan emeği ve geleneksel çizgiden ödün vermemek gibi özelliklerle belli etmeniz akıllıca olmaz mıydı?

Güneş Engin, Officine Panerai, Luminor Submersible, (1950)

Art Basel’de yer alan ve Miami Design District’te yeni bir butik de açan ve bu sergideki saatler içerisinde de iki adet ikonik modeli bulunan Panerai markası da son yıllarda sanata daha çok yakınlaşmak adına çeşitli ortaklıklara veya projelere imza atanlardan. İtalyan Panerai, elbette tasarım ve işçilik yönünden bir İtalyan olmakla gurur duyuyor. Ürettiği modeller İtalyan askeri tarihinden ve köklü tasarım ve estetik geçmişinden ilham alıyor. Markanın satış müdürü Giammaria Varriale aynı soruya “insan eliyle üretilen her şey sanattır” diyerek cevap veriyor. Ve markasının son yıllarda sanat yatırımlarını artırdığını anlatıyor.

Tıpkı onun gibi başka ikonik bir modeli sergilenen Audemars Piguet ise Art Basel’in 2013’ten beri partneri ve çeşitli sanatçılara daha çok kendi marka kimliğinni oluşturan öğeler ve İsviçre ile ilgili siparişleriyle ve yine başka çeşitli sanat organizasyonlarına desteğiyle biliniyor. Yılda belli sayıda ve sadece elle üretilen saatler satan bir aile şirketi olan firmanın saat yapımını bir sanat olarak addettiğini söylemek gerek.

Saat yapımı bana soracak olursanız güzel bir zanaat. Ancak burada iş yine o muhteşem kısır döngü soruya geliyor: Sanat mı yoksa zanaat mi?

Güneş Engin, Officine Panerai, Radiomir, (1936)

Serginin fikrini geliştiren ve burada yer alacak saatlerin hangileri olacağını belirleyen ‘kültür saat’ dergisi QP Türkiye’nin yayın yönetmeni Beran Toksöz, sergide yer alan illüstrasyonları yapan Güneş Engin’in nerede olduğuna cevaben ne kadar ağır bir iş yapmış olduğunu belirterek inzivada diyor. Ve aynı soruyu ona yönelttiğimde saatler ve sanatla ilgili şunları ekliyor:

“Kesinlikle kabul edilebilir. Bugüne dek 30’a yakın fabrika gezdim. Bunların nasıl bir el emeği ile yapıldığını, bazılarının 6 ay gibi bir zaman aldığını gördüm. Bir saatin nasıl aşamalardan geçtiğini, zaman içerisinde akımlardan etkilendiğini (Art Deco saatler, savaş dönemi saatleri gibi) görüyoruz. Nasıl ki sanatta da dönemler var ve şu an modernizm içindeyiz, saatler de öyle. Bugün modern olanlardan tutun da klasik çizgide olanlara dek birçok saat var. Saatin kendisi ciddi bir bilgi birikimi ve el emeği içeriyor.

 

Zanaat değil bu yani sanat mı?

Yani ben esasında zanaat ve sanat arasında çok fark göremiyorum. Sonuçta zanaat yapan kimsenin de ortaya bir sanat eseri çıkardığını düşünüyorum.

 

Icons sergisinde yer alan modellerin büyük çoğunluğunu geçtiğimiz yüzyılın ortaları veya sonuna tarihleyebilirsiniz. Cep veya duvar saatleri ile yazının başında bahsettiğim klasik dönem mekanik gizmoları yer almıyor. Aslına bakacak olursanız bu saatler endüstri üretiminin tavan yaptığı ve tasarımın da buna eşlik ettiği dönemleri işaret etmesi açısından belki önemli olabilirler. Spesifik olarak Audemars Piguet Royal Oak, Patek Philippe Nautilus aynı tasarımcı Gerald Genta’nın elinden çıkma ve 1970’lerin tasarım dünyasındaki birçok belirleyici şeyi bir arada işaret ediyor. Klasik çizgilerin yerini terk ederek daha sportif olanlara bırakması, fonksiyonelliğin ön plana çıkması, çok yönlü kullanım alanı sunması bunlardan bazıları. IWC’nin Pilot saatinin savaş dönemlerini ve bu dönemde teknolojinin savaşa hizmet etmesi ve onu kazanmada belirleyici olmasını düşündürebilirken; Tag Heuer Monaco ise çoğuna Steve McQueen ve Le Mans filmini anımsatırken 1970’lerin kayıtsızlığının resmi de olabilir pekala. Saatlerle alakalı belli bir bilgi birikimine sahip olmadan bu çıkarımları yapmanız zor. Belki bu açıdan sergilenen ikonların neden ‘ikonik’ olduğunun sergide anlatılmaması bir eksiklikti. Saatlerin orijinallerinin nasıl olduğunu çizimlerden tahmin etmeniz belki mümkün ancak neden çizilmeye değer birer model olduklarını anlamanız bu birikimin yoksunluğunda zor. Mekanik saatlere ilgi duyuyor ve zaten bunlardan haberdarsanız, Icons sergisi 27 Mayıs’a dek devam edecek.

Güneş Engin, Patek Philippe, Nautilus, (1976)

Commentaires


bottom of page