top of page
Mahsum Çiçek

Resmin simyası

Arka planda kalan, göremediğimiz ya da hayatın içine dahil olan hikâyeleri kendine ait bir dille anlatan sanatçı Can Özsobay’ın Tılsım başlıklı sergisi, geçtiğimiz Nisan ayında Summart Sanat Merkezi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Sanatçının soyut bir anlatım içinde kurguladığı sergiyi tuvallerine sakladığı tılsımların simyası üzerinden, “zaman” kavramı odağında değerlendirdik


Yazı: Mahsum Çiçek



Can Özsobay, Tılsım sergisinden görüntü, Summart Sanat Merkezi, 2021



Can Özsobay’ın Tılsım başlıklı sergisi geçtiğimiz ay Summart Sanat Merkezi’nde gerçekleşti. Soyut sanat, doğa dışı salt biçimler, blok halindeki lekesel anlatılar, öz bilinç, yeni imge, deneysel arayışlar, oyunsal ilişki, yapım,yıkım ve yeniden yapım, kendiliğinden, tarif edilemez olan, yaratıcılık, resimsel lirizm, evrensel hayat enerjisi, minimalizm, içten bakış ve duyumsama gibi geniş bir kavramsal çerçeveye uzanan sergi, “zaman” kavramını da bu seçkinin odağına yerleştiriyordu.


Zamanın bir doğası yoktur ve diğer insan edimleri gibi nesnel bir göstergeye ihtiyaç duyar. Bu göstergeler yapı, mekân ve nesnel üretimler üzerinden kalıcı hâle dönüşürken; söz, anı ve hatıra olarak da ilişkisel ve kavramsal bir ağa dönüşür. “Kavram da kendisini, kendi nesnelliğinin karşısına, tek yanlı bir sonluluğu ve soyutlamayı ise kendisine karşıtlaştırmak suretiyle koymaz; bunun tersine, kavram, karşısında duran şeyle bir araya gelir; bu birlik ve mükemmellikten ötürü de kendinde sonsuzdur.” Hegel, “kavram”ı, insan edimlerinin gerçekleşmesi için bir tür nesne olarak yaşamsal bir kategoriye dahil eder.



Can Özsobay, Tılsım sergisinden görüntü, Summart Sanat Merkezi, 2021



İnsan müdahalesinin eylemi, duyumu ve nesneyi şekillendirmesi ise geçmiş, bugün ve gelecek algılarını ortaya çıkarır. Resimlerinde zamanı nesnel bir oluşum olarak ele alan Can Özsobay malzeme seçimini çimento, kum, boya, kimyasal yapıştırıcılar ve metal tılsımlardan yana kullanırken; doğaya öykünerek, akışlar, dalgalanmalar ve dairesel hareketlerle bir tür oluşum başlatmaya çalışır. Böylelikle, hareketin, bir başlangıç oluşturarak iz bırakması, üst üste yığılarak katmanlaşması, doğanın şekilsiz elemanları gibi formlar kazanması niteliğinden yararlanarak doğa öncesi bir oluşuma gönderme yapar. Sanatçının tuvale aktarmaya çalıştığı bu oluşum, daha doğrusu "oluşmama hâli" derin korkuları da içinde barındırır. Zamanı hatırlatan Ay ışığı, karanlığın tonları, doğa ve kanın renklerini kimyasal maddeler ile karıştırarak kendine harç yapar ve bu karışımı kalın katmanlar halinde tuval üzerinde uygulayarak bir oluşum ortaya çıkarmaya çalışır. Yapım ve yıkımın art arda tekrarlandığı tuvallerdeki bu yeni jeolojik oluşum, belirsiz bir korkuyu, hayal gücünün kurgulanmış olması ise sadece umut barındıran bir ön tanımdan ziyade, yıkıcı, apokaliptik kehanetleri beraberinde getirir. Bu kurgular genel olarak ölüm sonrası korkuların bir tür şekil kazanmış halleridir. Ölüm sonrasına dair kurgular ise idealar dünyasına ait bir alandır ve bedenin kurgular dahilinde yeniden oluşumuyla ilgilidir...


Özsobay, tuval üzerinde yoğunlaşıp katman kazanan boyanın, ortaya çıkardığı üç boyutlu derinliğe tılsımlar yerleştirir. Katmanlaşan boyanın metal tılsımla oluşturduğu fenomenolojik etkinlik alanı ise gerçekleşmeyen bir anı sonsuz bir aralıkta yakalar. Bu oluşum, somut fiziksel bir nesne olduğu kadar, dil aracılığıyla aktarılabilen soyut bir ideayı da tarifler. Tılsımın, duyumsanan bu içkinliği, doğaya karışıp yok olacağına, imgesel bir nesnel varlık kazanarak kalıcı hâle dönüşür. Spiritüel, kurgusal ve karanlık animelere gönderme yapan bu simge ve semboller, duyumsal bir devamlılık olarak nesneyi, bedeni, söylemi ve düşünceleri tuvalin içine aktarır. Carl Gustav Jung, İnsan ve Sembolleri kitabında; “Ruhumuz, doğanın bir parçasıdır ve tıpkı onun gibi sınırsızdır” der. Bu sınırsız, şekilsiz alanın ancak bir tılsımda var olabilmesi, onu bir olabilirlikler alanına dahil eder.


Tılsım genel olarak kelimeler ile deri, kağıt ve metalin birleştiği bir tür soyut simyadır. Bu simya, bünyesinde onu zaman içinde aktarabilen, gerçekleşmesi engellenemeyen bir gücü de barındırır. Tılsımların bir şeyleri gerçekleştirebilecek kurgular içermesi, umut, beklenti, korku, arzu, heyecan ve lanet gibi yaşamsal vasıflarla birlikte nesnel bir varlık kazanması; aynı zamanda tekrar aynı şeyleri yaşatarak anı, bilgi, etkileşim ve bir devam durumu yaratması zaman kavramının oluşumunu da tetikler. Nesnenin sözel bir ifade kazandığı tılsım bir tür simya ürünüdür ve ondan mucizeler yaratması beklenir; zaman da bunlardan biridir.



Can Özsobay, Tılsım sergisinden görüntü, Summart Sanat Merkezi, 2021



Comments


bottom of page