2020’nin ilk günlerinde Selen Ansen’in üstlendiği Arter Performans Programı’nın Katılma başlıklı ikinci bölümü kapsamında work-in-progress olarak sunulan Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Gölge Veri adlı çalışması dansın geçmişten geleceğe aktarımını ve kaydını hareketin geçiciliğine dikkat çekerek sahneye taşıyordu. Dans ile hafıza arasındaki ilişkiyi irdeleyen, dansı Çıplak Ayaklar Kumpanyası dansçılarının kişisel hafızalarının performansı olarak sunan yapıtın koreografisine imza atan Melih Kıraç’la sohbet ettik
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
Sizce dansın özü/ruhu nedir? Çağdaş dansı bugün nasıl tanımlarsınız?
Dansı bedenselleşen tüm ruhların ortak edimi olarak görüyorum. Oldukça kişisel ve bir o kadar da herkese ait.
Çağdaş dans ise bu gerçeklikte tüm alanlara erişimi olan ve farklı meseleleri gündemine alarak ana getiren ve canlı kılan bir sanat alanı.
"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz sanatçı(lar) ya da fikirlerinden etkilendiğiniz kişi(ler) var mı, varsa kim(ler)?
Karşılaştığımız tüm sanatçıların öğretilerini taşıdığımıza ve bunları dönüştürdüğümüze inanıyorum. Aydın Teker’in sanata olan tutkusundan ve işlerinden çok etkileniyorum.
Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Rüyalarınız işlerinizde rol oynuyor mu?
Rüyalarını hatırlayan biri değilim ve bunun üzerinde hep çalışmam gerekiyor. Üzerinde odaklandığım bir iş varsa, özellikle uykuya dalmadan hemen önce zihnim çok aktif olabiliyor. Uykuyla uyanıklık arasında düşündüğüm her şey ve bulduğum çözümler normalde olabileceğinden daha büyülü gözüküyor.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Sanatçının niyetinin bunu gerçekleştirmek için temel unsur olduğunu düşünüyorum.
Küresel ölçekte insanlığın içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemik sürecinin sonrasında bu sürecin gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmüş olacağını düşünüyorsunuz?
Beden ve mesafe konularının yeniden tanımlandığı bu günlerde gösteri izleme eyleminde seyirci açısından oldukça büyük değişimler olacağını düşünüyorum. Bir yandan da canlı olana bakmanın değer kazanacağı günlerden geçiyoruz. Temel ekolojik ve insani değerler üzerine çaba sarf etmeyi ön planda tuttuktan sonra, kültür çalışanlarının, üretimleri için neden ve nasıl sorularını gündemlerine alacağını umuyorum.
Evlerimizde tecrit halinde olmak ve sosyal mesafeyi korumaya odaklanmak sizce gelecekteki işlerinizi nasıl şekillendirecek?
Bu konuda özel bir çaba sarf edeceğimi düşünmüyorum ama içinde olduğumuz zamanın duyumsanmasını bir kaynak olarak görüyorum.
Bu gösterideki favori anınız hangisi ve neden?
Artık dışarıdan hiçbir ışık kaynağının olmadığı ve Aslı, Mihran ve Büşra’nın mumlarla uzamı aydınlattığı son bölüm; sanki bugünlerin de habercisi, işin özü gibi geliyor.
Bu gösteriyi tasarlarken nasıl bir yol veya yöntem izlediniz? Bu işiniz bu anlamda diğer işlerinizden farklı mıydı?
Kamola Rashidova’yla çalıştığım Eski tören için yeni cilt'te babaannemin ölümünün ardından onun evlatlık verildiği Konya’daki köyüne gitmiş ve bilinçli olmadan bu yolculuk ve sonrasında yas, ölüme dair düşünceler, hafıza ve yaşlılık gibi odaklar etrafında sürecin gelişmesine tanık olmuştum. Üretim sürecini çok kontrol etmeden kendiliğinden gelişen bir akışta tutmayı çok önemsiyorum. Böyle olduğunda kendiliğinden bir dramaturji oluşuyor ve projenin kavramsal çerçevesini destekleyen unsurlar bir bir gelmeye başlıyor. Bu çoğunlukla kitaplar oluyor benim sürecimde, bazense bir albüm ismi bile olabiliyor.
Bu yöntem bu sefer biraz daha bilinçli olarak Gölge Veri için de geçerliydi. Kumpanya olarak arşiv ve hatırlama-unutma pratikleri bizi oldukça heyecanlandıran konular. Bu sefer dansa odaklanarak, kendi bedenlerimizin -onun bağlı olduğu toplumsal ve arkaik düzlemlerde de- arşivi ve tarihi üzerine düşünerek başladık. Bir yandan da veri dijital perspektiften ne demek, bugün veriler nasıl korunuyor ve aktarılıyor gibi farklı alanlardan pratikler üzerine hep okuduk ve tartıştık. Fakat bir noktadan sonra tüm bu ipleri bırakmaya ve stüdyoda gelişen verinin kendi bağımsızlığını kazanmasına özen gösterdik.
Atmosfer olarak koyu, basık ve alaca bile olmayan karanlık bir iş ortaya çıkarmışsınız. Çağdaş danstan bağımsız olarak, genelde arşivi olmadığı gibi unutkan da olan bir toplumun belleğindeki flu görüntüler mi bunlar?
Neden olmasın? Gölge Veri hatırlama ediminin verilerinin paylaşıldığı değil, daha çok unutma edimiyle ilişkilendirdiğim bir iş. Veri çağında korunan ya da korunmayan bilginin belirli bir zaman sonra görünümünün nasıl olacağına dair bir tahayyül.
Gölge Veri gerçek mekan ve zamanda seyirciyle tekrar buluşana kadar söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?
İçinden geçtiğimiz günlerle baş edebilme gücü diliyorum!
コメント