top of page

On soruluk sohbetler: Ben Duke

Bu sene Tiyatro Yerli Yerinde sloganıyla 25 Ekim – 26 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul Tiyatro Festivali’nde Türkiye’den on beş yeni oyun ve üç uluslararası yapım perdede, altı uluslararası yapım ise sahnelerde seyirciyle buluşuyor. Festivale katılan uluslararası sanatçılarla yaptığımız söyleşi dizisinin ilkinde, yapıtları ile oyunculuk, dans ve edebiyatı bir araya getiren ve Juliet ve Romeo adlı işi tasarlayıp, yazıp yöneten İngiliz sanatçı Ben Duke’u konuk ediyoruz

Röportaj: Ayşe Draz


Juliet ve Romeo oyunundan bir fotoğraf, Yönetmen: Ben Duke, Fotoğraf: Bath Ustinov


Işıl Kasapoğlu küratörlüğünde hazırlanan ve Molière’in doğumunun 400’üncü yılı ile Pasolini’nin 100’üncü doğum yılını kutlayan özel gösterimlere yer veren İstanbul Tiyatro Festivali, programında, bu sene altı uluslararası yapımı sahnelerde İstanbul seyircisiyle buluşturuyor. 3 ve 4 Kasım’da Maximum Uniq Hall’de sahnelenecek ve eleştirmenler tarafından hem komik hem dokunaklı, hem de zekice tasarlanmış bir yapıt olarak tanımlanan, İngiliz sanatçı Ben Duke’un yazıp, tasarlayıp, yönettiği Juliet ve Romeo festivalin öne çıkan yapıtlarından biri. On Soruluk Sohbetler’in İstanbul Tiyatro Festivali serisinde ise ilk konuğumuz da Ben Duke.


Ben Duke

Performansın özü sizce nedir?


Benim için performansın özü canlı gerçekleşiyor olması. Canlı performansın diğer sanat formlarından çok daha fazla şimdiki anda ısrar ettiğini sanırım Peter Brook söylemişti. Dolayısıyla performans, canlı ve anda hisseden seyirci üyeleri olarak bizimle ilgili çünkü sahnede canlı ve anda insanları izliyoruz. Kulağa gerçekten kolay geliyor ama bence bunu gözden kaçıran oldukça fazla performans var.


Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?


Evet, sanatın dönüştürücü gücüne inanıyorum. Sanat hiçbir anlam ifade etmez ve bu nedenle bizi anlamsız, içgüdüsel, sezgisel taraflarımızla bağlantıya geçirir. Bize rasyonel aklımızın kavrayabileceğinden daha fazlasının olduğunu hatırlatır. Bu anlamda, iyi yapıldığında, spiritüel olabilir. Bunu söyledikten sonra sanatın gücünü abartma eğilimi olabileceğini de eklemek lazım. Etkileri genellikle geçicidir. Bir toplumu işler hale getiren şeylerin bir parçasıdır, ancak diğer tüm destek dokuları keserseniz sanat tek başına bizi kurtarmaya yetmez.


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinizde etkisi olur mu?


Genellikle kitaplar, şiirler veya oyunlar. Hikâyeler anlatmakla ilgileniyorum ve ilham kaynağı olarak kullandığım hikâyeler genellikle içime işlemiş olan hikâyeler genellikle. İşimde rüyalar yeterince büyük bir rol oynamıyor. Keşke onları tutmakta daha iyi olsaydım. Dansla rüyaların bir şekilde bağlantılı olduğunu hissediyorum. Yapıtları, anlattığımız hikâyenin en yukarıda oturduğu katmanlardan oluşan bir yapı ve dansı ise daha aşağılarda, bilinçaltı bir duygu dünyasının bir tür tezahürü olarak düşünüyorum. Bence rüyalar o alt dünyanın bir parçası. Joseph Campbell, Mit'ten bir toplumun kolektif rüyası olarak bahseder ve sanırım bu anlamda mitlerle veya Romeo ve Juliet gibi ünlü hikâyelerle çalışmak kolektif bir rüyayla çalışmak demek oluyor.


Juliet ve Romeo oyunundan bir fotoğraf, Yönetmen: Ben Duke, Fotoğraf: Bath Ustinov


Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?


Başlık genellikle mümkün olduğunca geç ortaya çıkıyor. Bir esere isim vermeden önce sonuna kadar beklemek istiyorum ama genellikle pazarlama amacıyla ismi, bundan çok önce bulmak gerekiyor.


Sanatınızı etkilediğini düşündüğünüz biri veya bir sanatçı var mı, varsa kim?


Sadece bir isim vermek zor. Ama sanırım Alain Platel'in Bernadette adlı eserini izlemek içimde bir şeyleri değiştirdi ve dansla çalışmak istememe neden oldu. Bu eser olmadan muhtemelen aynı türde bir iş yapıyor olmazdım.


Dünyanın mevcut durumunu değerlendirdiğinizde, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil konu nedir?


Şu anda bir unutma ve inkâr dönemindeyiz gibi geliyor. Bu yüzden bana en acil gelen şey, bu unutmaya nasıl direneceğimiz ve eğer bunu yapamıyorsak, tüm insanlığın aptal olmadığı fikrine tutunabilmemiz için en azından nasıl bir sığınak sunacağımız.


Juliet ve Romeo oyunundan bir fotoğraf, Yönetmen: Ben Duke, Fotoğraf: Bath Ustinov


İşleriniz oyunculuk, dans ve edebiyatı uzlaştırma girişimi olarak tanımlanıyor; bunu biraz detaylandırabilir misiniz?


Evet. Belki uzlaşmak yanlış kelime. Onları düşman gibi gösteriyor. Sanırım hikâye anlatmakla ilgileniyorum ve geçmişim, oyunculuk, dans ve edebiyatın en çok öğrendiğim ya da en çok üzerinde çalıştığım hikâye anlatma modları olduğu anlamına geliyor - bu yüzden bir hikâye anlatmaya çalışırken benim için mevcut olan şeyler bunlar. Bu yüzden yaptığım iş genellikle bu üç şeye dayanıyor.


Sizin Juliet ve Romeo'nuz çağdaş bir uyarlama ve Romeo ile Juliet'in hikayesini oldukça gerçekçi bir bakış açısıyla ele alıyor; eğer bugün 40'lı yaşlarına gelmiş bir çift olarak yaşıyor olsalardı bunun neye benzeyeceğini gösteriyor. Neden Shakespeare'in bu hikayesini ele almak istediniz ve sizin hikâyenize ne ilham verdi?


Kısa vadeli ilişkilerden ziyade uzun vadeli ilişkilerin doğasına bakan bir eser yaratmakla ilgileniyordum. Şimdilerde bu değişiyor ama bize hâlâ esas olarak, çiftin onları ayıran engelleri aştığı ve ilk kez birleştiği anda biten hikâyelerin sunulduğunu düşünüyorum – o andan hemen sonra filmin sonundaki krediler akmaya başlıyor. Bir çiftin yaşadığı ev ortamı hakkında bir şeyler söylemek için o anın ötesine bakmak istedim. Romeo ve Juliet'in bunun için mükemmel bir hikâye olduğunu düşündüm, çünkü aşk ve içerdiği şeylerle ilgili gerçekçi olmayan beklentilerin bu kadar çok paylaşılmasının nedenlerinden biri de bu. Aynı zamanda zamanlamadaki küçük değişikliklerin bu hikâyenin sonucu üzerinde ne kadar büyük etkileri olabileceğiyle ilgilendim.


Juliet ve Romeo oyunundan bir fotoğraf, Yönetmen: Ben Duke, Fotoğraf: Bath Ustinov


Künyede bu eserin Solène Weinachter tarafından sizinle birlikte tasarlanıp icra edildiği yazıyor – ki bununla Juliet'in karakterini kastediyorsunuz. Çalışırken ortaklaşa yaratım (devising) tekniğinden nasıl yararlandığınızı biraz açabilir misiniz?


Solène bu çalışmanın ortak yaratıcısıydı. Ortaklaşa yaratım (devising) kelimesini kullanıyoruz çünkü bir metin ile yola koyulmadığımızı ve zamanımızı bu metni sahnelemek için harcamadığımızı, bunun yerine bir fikirle işe başladığımızı ve bu hikâyeyi anlatmanın en iyi yolunu bulmaya çalışırken doğaçlama yaptığımızı, tartıştığımızı, ortalığı karıştırdığımızı anlamamıza yardımcı oluyor. Bu sürece sizinle girecek, yaratıcılıklarını bu sürece yatırmak için açık, cömert ve yetenekli sanatçılara ihtiyacınız var. Solène o sanatçılardan biri ve onunla bu konuda çalışmak bir ayrıcalıktı.


İstanbul seyircisine söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?


Onlarla tanışmaya can atıyorum ve bu işi sevmelerini gerçekten fazlasıyla diliyorum.


bottom of page