top of page

Nesneleşen gelenek

Alman tasarımcı Jan Christian Schulz projesi Moorwerk* üzerinden yola çıkarak, Kuzey Almanya’nın bozkır kültürünü temsil eden yeni malzemeler, geleneksel zanaat ve modern tasarımın kesişimi üzerine yazdı

Yazı: Jan Christian Schulz


Jan Christian Schulz, Moorwerk, 2017


Gelenek. Üzerinde biraz toz bulunan, ama aynı zamanda canlı, şimdi ve muhtemelen sonsuza dek ağır olmaya devam edecek bir terim mi? Büyüsü kutsallığının içinde mi ya da onu dönüştürmek, ona bir şekil vermek mümkün mü?


Yanıt arayışı, Kuzey Alman kültürü ve geleneğine bakarak başladı; 17. yüzyıla kadar misafirperver olmaması nedeniyle kaçınılan bir yer. O ana kadar ritüel ve ibadet yeri, başka bir dünyaya portal olarak görülüyordu; bir bozkır.

Bir zamanlar bu vahşi ve çorak bataklıkları büyük ölçekte işlenebilir kılan bozkır kolonistleri, çoğunlukla doğa unsurlarına meydan okuyan yoksul çiftçilerdi. Kültürlerinin evrimi, çevrelerindeki mevcut kaynaklar tarafından şekillendi.

Hayatları, ailelerini beslemek için sürdükleri besin değeri düşük bozkır topraklarını işlemek üzerine kuruluydu. Binlerce yıl boyunca doğada çözünen bitkiler ve yosunların oluşturduğu, siyah-kahverengi toprağın hayli zor fiziksel koşullarda kazılarak çıkarılan, kurutulan ve daha sonra ısınmak için kullanılan turba döşeklerde ve yastıklarda dolgu malzemesi olarak da kullanılıyordu. Bozkır aynı zamanda başka bir malzeme daha üretmişti; bozkır meşelerinin de bu toprakla ortak bir hikayesi vardı.



Jan Christian Schulz, Moorwerk, 2017



Eğer bir meşe ağacı, ormanlık bir alan yerine besin değeri düşük bir toprak olan bozkıra düşerse oksijensiz koşullarda korunur. Zamanla bu yavaş sürecin sonunda meşenin odunu, bozkırın asitli toprağıyla etkileşim içerisinde derin siyah bir renge bürünür. Bozkır meşesinin inanılmaz bir direnci ve dayanıklılığı olduğu söylenir. Bu eski siyah odun, arazinin bir sembolü, yaşama koşullarının, kültürel mirasın ve belki de geleneğin yok olamazlığının da sembolü. Bu yüzden bugünki varlığından bahsetmek için bozkır kolonistlerinin hikayesini anlatmak doğru bir araçtır.


Yaşadığım şehrin etrafını çevreleyen doğa, malzeme ve bozkır çamuru, meşe odunu gibi malzemeleri araştırmak için bana alan açtı. Çamurun doğal olarak bölgeye özgü işlenişi sonucunda bozkır meşesi süreci hızlandırılarak birkaç saate indirgenebiliyordu. Paleontologların yaptığı radyografik floresan ölçümlerine göre orijinal bozkır meşesi odunuyla işlenmiş meşe odununun aynı özelliklere sahip olduğu görüldü.


Bozkır malzemesinin geleneksel ve uzun hikayesini yeni bir biçim kullanarak anlatmak gerekiyordu. Hemen hemen unutulmuş olan bir miras ve günümüz arasında aracı olabilecek bir şekilde biçimlendirilmiş bir formla. Bölgeyi araştıran birinin dikkat çekmesiyle bozkır çiftçilerinin mobilyalarını inceledim. Genel olarak kırsal alanda yaşayanların kısıtlı imkanlarla az sayıda eşyaya sahip olması, bu eşyaların çoğu zaman elden geldiğince iyi koşullarda tutularak defalarca tamir edilip kuşaktan kuşağa geçirilmesi demekti. Böylece bu gelenek insanların hayatlarını nasıl yaşadıklarının, kültürel belleklerinin ve kimliklerinin birer parçası haline geldi.


 

Gelenek. Bu ağır terim inanılmaz bir dinamiğe sahiptir. Belki de geleneğin şiiri, maddi olmayan çekirdeğinde, süreklilik ruhuyla çevrelenmiş zamansızlığında yatar. Sonsuz olan, ancak dış görünüşü değişebilen, yeni konturlar alan ve nesnelleştirilen bir özdür.

 

Sazlık alanlarda yerel kültür çiftçi ailelere aittir. Bunun nedeni de bu insanların mekânsal olarak hareket edememesinden dolayıdır; aynı yerde kuşaklar boyunca kalıyor olmak demek kültürel anlamda bir sabit değer olması demektir.


Sahip oldukları birkaç parça mobilya, şatafatlı iç mekânların zenginlikle ilişkilendiriliyor olduğu bir dönemde o eşyaların sahiplerinin sebatları ve tevazuları hakkında ipuçları verir. Zamanında toprağın özellikleri, kendilerine dair öz algılarını ve başkalarının algılarını yansıtıyordu; bozkır çiftçileri, toplumdaki en alt sınıf olarak görülüyordu. Bozkır buraya yerleşenlerin çevreleriyle olan ilişkilerinin hem malzemesel olarak hem de elle tutulamayan özlerini taşıyan bir kültür haline gelmişti.



Jan Christian Schulz, Moorwerk, 2017



Müzeler ve tarih kitapları bana bozkır kolonizasyonu boyunca bu bölgede tipik ve çok farklı bir karakter geliştiren sandalyelere dair bir fikir verdi. Mobilyaların analizi sırasında biçimsel dilde kalıplar ve benzerlikler buldum. Bu geleneksel özellikler, daha modern ve çağdaş bir tasarımın temelini attı. O dönemde bölge için tipik olan yuvarlak sandalyeler, bozkır çiftçilerinin mütevazı sosyal ideallerini sembolize ediyordu. Bu sandalyelerin son derece basit bir biçimsel dile sahip olduklarını gözlemlemek mümkün. Sandalyelerin ortak noktaları arasında dik arkalıkları ve yerel sazlardan örülmüş oturma yerleri bulunuyor; bu oturma yerleri, sandalyenin ayakları arasına yerleştirilmiştir. Arka ayağın üst üçte birindeki incelme de özgün bir tasarım detayıdır. Mobilyanın dört tarafındaki delikli bağlantı yerleri de estetik olarak sandalyenin dilini oluştururken aynı zamanda yapısal olarak da sağlamlaştırır. Ön taraftaki bağlantı yerinin özel bir önemi vardır. Ayakları dinlendirmek için bir alan yaratmanın ötesinde aynı zamanda ayakları yerin soğukluğundan ve ıslaklığından da korur. Ahşapla çalışanlar, marangozlar ve özel sandalye üreticileri gibi yerel zanaatkârlar hasırcılarla birlikte çalışarak bölge arazisinin kaynaklarını mobilyaya dönüştürmek için çabalamıştır.


Yeni tasarımın ruhu, eski mobilya unsurlarını ve şekillerini yansıtır ve çağdaş tasarım bağlamında onları daha biçim uyumlu ve modern bir şekilde yorumlar. Çarpıcı detayları zamanında ve bütünleştirici bir görünümle bugünün estetiğine aktarır.



 

Geleneğin gücü, kutsallığından değil, tarihini unutmadan değişebilir olmasından kaynaklanır.

 


Geleneksel işçilik ve modern ahşap işleme teknikleri mobilya imalatında birleşmektedir. Daha önce geliştirilmiş olan rafine etme süreci, bozkır meşesinin oluşumuna dayanır ve meşeye, bozkırın derin siyah rengini verir. Kültür ve malzeme, bozkır bölgesinin geleneksel değerlerini bu nesneye aşılayarak böylece bir kimlik çapası atar ve Kuzey Almanya’daki kültürel bilincin gelişimine katkıda bulunur.


Gelenek. Bu ağır terim inanılmaz bir dinamiğe sahiptir. Belki de geleneğin şiiri, maddi olmayan çekirdeğinde, süreklilik ruhuyla çevrelenmiş zamansızlığında yatar. Sonsuz olan, ancak dış görünüşü değişebilen, yeni konturlar alan ve nesnelleştirilen bir özdür. Geleneğin gücü, kutsallığından değil, tarihini unutmadan değişebilir olmasından kaynaklanır. Tasarım her zaman, kültürden çıkan ve dönüştürücü karakteri nedeniyle onu tam olarak koruyabilen ve aktarabilen geleneğe şekil verebilir. Geleneğin ölümsüz özü, yaşam hikayesini nesnelerde ortaya çıkarabilir ve eski değerleri aktarabilir; mütevazı yuvarlak sandalyelerin bir zamanlar sahiplerinin aynası olmuş olması gibi, derin siyah mirası geleceğe doğru ışımaya devam eder.


Kömür toplayıcıları, 1905, Fotoğraf: commons.wikimedia.org


* Moorwerk projesi 2018 Milano Tasarım Haftası dahil olmak üzere çeşitli ülkelerde sergilenmiş, birkaç ödüle aday gösterilmiş ve kazanmıştır. Projenin detayları moorwerk.com ve schulzthiel.de web sitelerinde bulunabilir.

Comments


bottom of page