İstanbul'da geçen yıl sonunda yapılan 20. Marka Konferansı'nda yaptığı 15 dakikalık sunumda İstanbul ve güncel sanat birikiminden övgüyle söz eden MoMA Direktörü Glenn D. Lowry Art Unlimited'a anlattı. Lowry, New York'ta 2018'de üç milyon ziyaretçi çeken 708 bin metrekarelik yapının 102 bin metrekarelik genişleme serüveni ve sanat gündemini değerlendirdi. Lowry, günümüzün “Ulusal Müze” tanımı ve uygulamalarına oldukça mesafeli yaklaşıyor
Röportaj: Evrim Altuğ
Museum of Modern Art (MoMA), New York, ADB
Söyleşimize MoMA tarihinde yer bulmuş yaklaşık yarım asırlık bir sergi olan The Art of the Real USA (Hakiki ABD'nin Sanatı, 1968) ile başlamak istiyorum. Bu sergiyi bugün tekrarlayacak olsanız, ne türden bir etkinlik olurdu? Günümüz ABD sanatı size neyi ifade ediyor olabilir?
En başta, bu sergi dünyanın birçok noktasından sanatçıları içine alırdı; çünkü “Hakiki ABD” öyle bir ülkedir ki, ona yaşamak üzere gelenler veya yaşamlarının büyük bölümünü orada geçirmiş olanlardan oluşur. Keza bilhassa New York gibi, yüzlerce milletin temsil edildiği bir yeri de düşündüğünüzde, orada tüm bu milletlerden sanatçıların aktif biçimde çalıştıklarını görürsünüz. Dolayısıyla biz o sergiyi bugün yapacak olsaydık, bu sergi sizin Dünyaya baktığınız bir sergi olurdu. Bunu en doğru haliyle yapabilecek sanatçıların kimler olduğunu, haliyle siz de tahmin edeceksinizdir. Bu sanatçılar Ortadoğu, Asya, Latin Amerika, Afrika'dan olduğu kadar, New York'tan da katılabilirler. Ve hepsi de en sonunda, ABD'de olmanın ne olduğunu yansıtan bir duvarı paylaşırlar.
Türkiye'deki modern ve güncel sanat ile MoMA'nın ilişkisine bakalım: Birçok sanatçı önümüze çıkıyor. İlhan Koman'dan Kutluğ Ataman'a, Erol Akyavaş'tan Nuri Bilge Ceylan ve Ayşe Toprak'a uzanan geniş bir yelpazede Türkiye'yi gözlem altında tutuyor ve eser alımı yapıyorsunuz. Bugünkü Türkiye'nin size göre tanımı ne olabilir?
Türkiye, bana göre şu anda dünyadaki en ilginç ülkeler arasında geliyor. Kendinden menkul biçimde, Avrupa ve Asya arasında konumlanıyor, laik ve dindar bir pozisyonun ortasında duruyor; Kuzey ve Güney de öyle. Bununla birlikte binlerce senelik, süregiden bir tarihe sahip. Son 150 yıla baktığınız zaman, yine bu durumda birçok ülkenin olduğunu da eklemeliyiz. Bu anlamda İstanbul da sanat üretimi hakkında düşünmemiz ve öğrenebilmemiz adına en hayatî merkezler arasında geliyor.
Bugünün müzeleriyle hava alanları arasında bir benzerlik kurulabilir mi?
Katılmıyorum. Bana göre hava alanları geçişlilik durumu içindeler ve müzeler daha ziyade girişimcilik üzerine kurulu vaziyetteler: Bir şeylerin gelmekte olduğunu idrak ediyor, bir şeyler yapıyor veya bazı şeyleri öğreniyorlar. Dolayısıyla hava alanları, sizleri bir noktadan ötekine taşıyan yerler yalnızca...
Glenn Lowry
Dolayısıyla modern ve güncel olanı da bu kalıcılık-geçicilik meselesi üzerinden tartışabilir miyiz? Tıpkı modern ve post-modern meselesi gibi, ne dersiniz?
Ben bu ikisini birbirinden ayırmaya çalışmıyorum. Bana göre güncel ve modern birbirlerini var ediyor. Ben, günümüz ve yakın geçmiş arasındaki herhangi bir travmatik durum içinde veya bunun da etkisinde değilim.
Ama belki tam da bu saptama sizi köktenci yapabilir?
Yani, böylesi ağır kategoriler oluşturmaya çalıştığınızda, kaçınılmaz olarak sorunlar da yaratmış olursunuz. Ve bana kalırsa modern ile güncel arasında akışkan bir ilişki mevcut. En azından şu an için bu iki kavram birbirini bir anlamda kışkırtmıyor. Biri, diğerini takip ediyor.
Yani bu bağlamda, günümüz sanatçıları veya küratörleri ya da müze direktörlerine de birer küresel göçmen olarak bakmamız olası mı? Çünkü sanat tarihine baktığımızda birçok ismin ulus-aşırı varoluş ve üretim sergilediği ortada...
Elbette ki, bir çoğumuz şu anda küresel bir durumu tecrübe ediyoruz; sıklıkla birçok farklı yerde yaşama ve bulunma fırsatını yakalıyoruz. Ve yaşanmakta olanlara baktığımızda, 50 veya 100 sene önce yalnızca New York veya Paris'te bulunmanız elzemdi. Bu aklı bugüne doğrudan taşıyamazsınız. Bunun gerçekliğini, 50 veya 100 sene önceki gerçekliğin yerine koyamazsınız. Ama, bugünkü New York, İstanbul, Sao Paulo veya Pekin'de neler olduğunu bilmek isterseniz, bu ayrı tabii. Bana kalırsa, biz bugün küresel göçmenlerden ziyade, küresel gezginleriz.
Küresel ısınma ile mücadelede büyük etki yaratan Greta Thunberg örneği size ne ifade ediyor? Yaptığı nutuklar, davranışları ve yolculuk tercihleri, bugün kamusal alan ve kitleleri dönüştürüyor; haberler ve gelecek kuşaklar bundan doğrudan etkileniyor. Sanat ve kültür endüstrisinin bu manzaradan çıkarabileceği dersler neler olabilir? Sizin gelecek kuşaklarla ilişkiniz nasıl seyredecek?
İlk başta, kendi hedeflerini belirleme hakkının yine gelecek kuşaklara ait olduğunu söylemeliyim. Bu meyanda kendimi görece şanslı bulurum; çünkü bizim kuşağımız bir süredir ortalıkta bulunuyor. Bizler de yapabileceğimizi yapma fırsatını elde ettik ve ben hakikaten de şunun farkındayım ki, bir sonraki kuşağın bütünüyle yepyeni bir tutku silsilesi bulunuyor. Bu ister küresel iklim değişikliği ister sığınma politikaları ister sosyal ve finansal adaletsizlik olsun...böyle. Bunların tümü son derece hayatî, önemli meseleler ve benim neslim de bu konularda pozisyon alabilirdi pekâlâ. Ancak son kertede, hakiki değişim, bir sonraki nesilden geliyor olacak.
Gözlemlerinize dayanarak, bugünkü İstanbul'un sorunlarını nasıl özetlerdiniz?
İstanbul, açıkça görülüyor ki birçok sorunla baş eden büyük bir kent. Bu anlamda öteki kentlerden de öyle kökten bir fark taşıdığını sanmam. Ama elbette ki İstanbul'un sürekli artan nüfusu ve kente gelen, farklı coğrafyalardan taşınan göçmenler gibi bir meselesi var. Bu, ülke sınırından gelenleri de kapsıyor. Giderek eskiyen altyapısını da ele alalım; bunu gelecek adına nasıl inşa edecek? Gelir dağılımındaki adaleti nasıl dengeleyecek? Bunlar, günümüzde birçok kentin de baş etmek durumunda olduğu zor yanıtlar ve sorunlar diyebilirim.
“Ulusal Müze” nedir sizin için? Misal, MoMA böyle bir müze diyebilir misiniz?
Biz kesinlikle bir “Ulusal Müze” değiliz. Ve bundan dolayı da minnettarım. Bugün bir “Ulusal Müze”nin ne olduğunu ben bilmiyorum. Bence bu yalnızca bir fikirden, ta 20. yüzyıldan kalan bir fikirden ibaret. Öyle bir fikir ki, zaten günümüzde yeterince sorgulanıyor ve kendisine meydan okunuyor. Keza ben bugün veya başka bir zaman dilimi adına bir “ulus”un da ne olduğunu bilmiyorum. Gerçekten, bir 'Ulus' nedir, ben bilmiyorum. Bugün yaşadığımız dünyada, teknoloji tarafından son derece hızla dönüştürülüyoruz. Buna yaşanan göç dalgaları ve bundan etkilenen kimlikleri de katalım. Öte yandan ciddi bir popülizm ve milliyetçilik dalgası geliyor ve bu dalga, birçok noktayı 50 ilâ 100 yıl öncesine taşımaya çalışıyor. Buna mukabil, yeni bir nesil var ki, sürekli “bağlantı halinde” (online) ve “ulus”un yarattığı bütün sınırları geride bırakmaya niyeti var. Peki, yaptığımız bu konuşmada 'Ulusal Müze' nereye denk düşüyor olabilir? Düştüğü yerin son derece karmaşık bir nokta olduğunu söylemeliyim. Bana göre “Ulusal Müze” fikri bugün, hemen her yerde kendini farklı biçimde ortaya koyuyor. Bugünün “Ulusal Müze”si, bir Almanya veya Fransa'dakiyle, Hindistan'dakinden farklı bir durum arz ediyor. Bu durumda örneğin, Hindistan'daki “Ulus-Devlet”i tarif etmek kime düşer ki?
Bu anlamda Abu Dabi'deki şubesiyle Louvre veya ülke çeperindeki yapısıyla Centre Pompidou gibi örnekleri, ya da Guggenheim Bilbao'yu nasıl değerlendirirsiniz?
Guggenheim örneğini bilemiyorum; ancak Louvre ve Centre Pompidou'nun, Fransız kültürünü başka noktalara mevcut yapılar aracılığıyla taşımanın Fransızca gayreti içinde olan aygıtlar olduğu fikrindeyim. Henüz, bu tecrübelerden bir ders almak için çok erken olduğuna inanıyorum. Ancak halihazırda görünen aktif durum, çok ilginç geliyor.
Kültür kurumlarının, diyelim “sponsorluk” altında kimi ticari yapı (diyelim BP) veya doğrudan destek veren özel bireylerle ilişkisi üzerine eleştirilere bakışınız ne olabilir?
Şu an içinde yaşadığımız zaman, insanların karmaşık sorunlarla baş ettiği bir noktaya tekabül ediyor ve ben, bu anlamda neyin doğru yanıt olduğunu bilemiyorum. Pragmatik bir yaklaşımla bakmak istesek, sözgelimi, bilirsiniz, BP'yi fosil yakıtlara yönelik kitlesel üretimi yüzünden eleştirebilirsiniz. Ama aynı BP'ye alternatif enerji kaynakları geliştirme potansiyeli adına bir örnek olarak da bakabilirsiniz. Onlara hangi pozisyondan bakmayı tercih ederdiniz? Bunu yapmak çok kolay ve asıl nokta bana kalırsa tam da bu. Meseleleri siyah-beyaz olarak görmek, işin kolayı. BP gibi kurumlar, günümüzde çevreci eylemcilerin saldırgan olarak nitelediği kimi yasal eylemler ortaya koyabiliyorlar. Bu koşullarda (çevreci) eylemcilerden yana olmak, son derece basit. Ama aynı zamanda işin içinde, gerçekten düşünceli bir yaklaşımla, bugünkü dünyanın nasıl işlediğini bilebilmek, bireyler olarak bu dönüşüme nasıl katkı yapabiliriz, bunu ortaya koyabilmek de var. Bu meyanda ben kesinkes fosil yakıt kullanımın azaltılmasından yanayım. Ayrıca küresel iklim değişikliğinin dünyamızın başına gelmiş en ciddi tehditlerden biri olduğu fikrindeyim. Bu konuda da bir şey yapmamız gerekiyor. Ve belki de bu uğurda yapabileceğimiz en etkili şey, fosil yakıt üreten şirketleri protesto etmek ve buna destekledikleri kültür kurumlarını da dahil edebilmek olabilir. Bu katkının, ilgili kültür kurumlarını da küresel iklim değişikliğini görünür kılabilecek sergiler ve etkinlik programlarına vesile olmasını sağlayabilmek, meseleyi kamuoyu nezdinde daha anlaşılabilir kılabilmek bizim elimizde. Yani, bunun yanıtı kolay değil.
Son Venedik Bienali'nde, Akdeniz'de onlarca sığınmacıya mezar olan eski bir sığınmacı teknesinin kalıntısını Arsenale'de bir kafeteryanın önüne vinç ile çeken sanatçı Christoph Büchel'in işini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu biraz fazla mıydı?
Hayır. Bana kalırsa sığınmacı krizi, derinden rahatsız edici, küresel bir problem. Belki de çağımızın en büyük küresel meselesi bu. 65 milyon birey yerinden olmuş görünüyor. Birçoğu, hayatlarını geride bırakıyor. Dolayısıyla bu çalışmanın “çok fazla” olduğu fikrinde değilim. Bence buradaki asıl mesele, konunun kendisini başka amaçlar için kullanmamakta yatıyor. Burada söz ettiğimiz insanlar, açık denizlerde kurban verilmiş kimseler. Ve bu kimseler bizlerin empatisini hak ediyor konumdalar. Günümüzde bu meselelere duyarlılıkla yaklaşan ve meseleyle hemhal olabilmek üzere türlü yollar bulan sanatçılar bulunuyor. Ve ben bu konuda belli bir amaç gütmeyen veya gerginlik taşıyan öteki sanatçıların da şu anki hissiyatımdan daha fazlasını taşıyabileceklerini zannetmiyorum.
Glenn Lowry
İstanbul'daki konferansta yaptığınız sunumda kişiden kişiye etkileşime vurgu yaparak, yeniden düzenlenip açılan MoMA'da kamuya açık bir iç mekân yerleştirmesine atıfta bulundunuz. ABD'de, Başkan Trump'un New York'unda “kamu” ve “kamusal” alanı siz nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Başkan'ın üzerimizde herhangi bir yaptırımı bulunmuyor. Yani, böyle olsa dahi, turizme veya insanların kültürel kurumlara yönelik desteklerinde bunu görebiliyoruz. Ancak kendisinin politikalarının bize doğrudan bir etkisi olmadığını söyleyeyim.
MoMA için gereken mimari değişiklik adına ilgili mimarlık firmasını seçiminiz nasıl oldu?
Ölçütlerimiz bulunuyordu. Ne istediğimizi bilmek; müzakerelere açık davranmak, yetenek ve çalışmaya elverişlilik ile, uygun bir bütçe ve merak.
Mimarlık demişken, küresel veya Türkiye özelinde verebileceğiniz ideal örnekleriniz neler?
MoMA'nın mevcut mimarisi hakkında son derece olumlu hisler taşıyorum. Mimar Diler Scofodio'nun Renfro iş birliğiyle yaptığı işin sıra dışı olduğunu düşünüyorum. Bu bence çok büyük bir adım. Ayrıca bildiğiniz gibi, Arter için Grimshaw ve ortaklarının yaptığı da son derece etkileyici, aşırı derecede başarılı bulduğumu belirteyim. Evet, burada son zamanlarda açılmış çok sayıda büyük müze bulunuyor.
Şu 'magazin' sorudan kaçınmak zor: Bu konuyu medyadan herkesin size sorduğuna tanık oldum. Peki siz sanatçı Maurizio Cattelan'ın kariyerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce kendisi, bu çalışmanın beraberinde getirdiği tartışmaların önceden farkına vardı mı?
Kendisiyle bunu henüz konuşmadık. Dolayısıyla doğrudan bir yanıt veremeyeceğim. Ancak kesin bir gerçek var ki o da şu; bu konuda oldukça fazla mürekkep tüketilmişe benziyor. Bu konu birçok kimseye soruluyor, soruşturuluyor. Bu durum da size zaten mevzunun bir muzdan ibaret olmadığı fikrini veriyor. Eğer bu sadece bir muzdan ibaret olsaydı, kimse bunun hakkında kalem oynatmayacaktı. Dolayısıyla, Cattelan'ın burada farkına vardığı, bir hazır nesne sanat yapıtının tartışma çıkarabilmek uğruna tetikleyici olabileceğiydi. E, zaten bu da eski bir hikâyenin, yeni bir tutumla önümüze konulması anlamına geliyor.
MoMA koleksiyonunda Türkiye'den son alımlarınız hangileri oldu?
Hatırlayabildiğim kadarıyla son olarak Aslı Çavuşoğlu'nun ve Halil Altındere'nin yapıtlarını koleksiyonumuza kattık. Elbette başkaları da mevcut...
Sanat eleştirisi kurumundan beklentiniz nedir?
Sanat eleştirisinden, ufuk açıcı bir diyalog bekliyorum. Eleştiri kurumunun vazifesi, varsayımlara meydan okuyabilmek ve kamuoyunun kimi şeyleri daha farklı görebilmesine yardımcı olabilmektir.
コメント