Bodrum Bodrum Kıyı Evleri yaz sezonu boyunca Öktem Aykut sanat galerisinden Eymen Aktel, Stijn Ank, Koray Ariş, Ceylan Dökmen, Yasemin Öncü, Mesut Öztürk ve Begüm Yamanlar’ın işlerini bir araya getiren Açık Labirent başlıklı grup sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi üzerinden sanatçılar Ceylan Dökmen, Yasemin Öncü ve Eymen Aktel’e merak ettiklerimizi sorduk
Türkiye’de profesyonel restorasyon projelerine yeni bir anlayış getiren ve öncülük eden Bilgili Holding’in daveti üzerine Bodrum Bodrum Kıyı Evleri’nde Öktem Aykut, Açık Labirent sergisinde yedi sanatçının eserlerini bir arada Bodrumlu sanatseverlere sunuyor.
Öktem Aykut sanat galerisi sanatçıları Eymen Aktel, Stijn Ank, Koray Ariş, Ceylan Dökmen, Yasemin Öncü, Mesut Öztürk ve Begüm Yamanlar’ın yer aldığı sergideki eserlerin bir çoğu da Bodrum Bodrum Kıyı Evleri’nin alanlarına özel üretildi. Sanatçılardan Ceylan Dökmen, Yasemin Öncü ve Eymen Aktel ile sergi sürecini ve sanat pratikleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öktem Aykut tarafından düzenlenen Açık Labirent adlı karma sergiye katılma süreciniz nasıl gerçekleşti?
Ceylan Dökmen: Feriköy’üm, çocukluğum, ailemden tanıdığım çok sevgili Koray Ariş sayesinde Öktem Aykut galeriyle tanıştım ve bu sergi için sevgili Tankut Aykut’tan bir davet aldım.
Eymen Aktel: Bağımsız bir sanatçı olarak üretimlerime devam ederken bir yandan galerileri de tanımaya çalışıyordum. Öktem Aykut'un direktörü Tankut'la da bir süredir diyalog halindeydik. Sanata bakış açıları, yaklaşımları ve vizyonuyla kendime yakın hissediyordum onları. Birlikte bir şeyler yapmak istiyor fakat doğru zamanı yakalayamıyorduk. Bilgili Holding'in sergi teklifi ve artist residency daveti ile karşılıklı duygularımız somut bir noktaya taşındı, Açık Labirent ile birlikte ilk sergimizi gerçekleştirdik. Bodrum Bodrum Evleri'nde gerçekleştirilen artist residency programının
ilk sanatçısıydım. Bu davet ilk etapta beni korkutmuştu açıkçası. Bir yerde "ilk" olarak anılmanın ve ister istemez bir beklenti oluşmasının baskısı olacak mı diye düşünmüştüm. Fakat korktuğum gibi olmadı. Aksine mekânla iç içe üretimin sergiye katılım sürecimi daha yoğun bir deneyime dönüştürdüğünü gördüm. Bu deneyimi oldukça kıymetli buluyorum. Çünkü farklı taraflar ve sanatçılar ile yaratılan bir mekâna sahiplenerek bakmamı sağladı. Yaratının parçası olduğunu hissetmek güçlü bir motivasyon.
Yasemin Öncü: Uzun süredir üzerinde çalıştığım ve hala devam etmekte olan bir resim serisi projem var. Yanlış hatırlamıyorsam, Öktem Aykut benimle yazın başında iletişime geçip böyle bir serginin gerçekleşeceğini bildirince, üzerinde çalışmakta olduğum resimlere de çağrışım yapacağını düşündüğüm Labirentler serisini ortaya çıkarttım. Biraz hızlı ve heyecanlı bir süreç oldu diyebilirim ama bir o kadar da tatmin edici.
Bilgili Holding projesi ve diğer konut projelerinin sanata destek olmak adına yarattıkları fırsatlara yaklaşımınızı merak ediyorum. Sizin için bu iş birliği ne ifade ediyordu?
C.D: Heykelin açık alanla ilişkisini, kendine bir yer edinme ve diğerleriyle ilişki kurma halini seviyorum. Kendi kendine bir varoluş ve uzamda bir yer edinme gayesi.. Bunun üzerinden Bodrum Bodrum Kıyı evleri ve diğer konut projeleri sanatın görünürlüğü ve açık alanla ilişkisi açısından çok kıymetli ve keyifli geliyor.
E.A: Her alanda sanata destek mümkün elbette. Bunun çok iyi örnekleri de var. Kendi özelimde desteklerin samimiyetine dikkat ettiğimi söyleyebilirim. Birçok firma için bu tür yatırımlar sadece marka PR çalışmasından öteye gitmiyor. Üzücü tabii ama ayırt edilmesi de çok zor değil. Samimiyet kendini önce sanatçıya yaklaşımıyla gösteriyor. Sanatçıyla iletişim, ayrılan bütçe, nakliye, kurulum (gerekirse ulaşım, konaklama) gibi kalemlerin her biri titizlik gerektiriyor ve sanatçıya/sanata verilen değeri bir nebze de olsa gösteriyor. Bu alanlarda yaşanan aksaklıklar sanatçının çalışmasına ve haliyle ortaya çıkan işe, izleyiciye yansıyor.Bunların özelinde Bilgili Holding işbirliğini değerlendirecek olursam oldukça konforlu bir çalışma ortamı yarattıklarını söyleyebilirim. İşlerime odaklanabildiğim ve tatmin olduğum bir deneyimdi.
Y.Ö: Türkiye’nin en gözde tatil beldelerinden biri olan Bodrum’da sanatseverleri yaz aylarında tatil yaparken dahi sanatçılar ile buluşturabilmek bence çok güzel bir düşünce. Mekân, doğa ve mimari açıdan çok çarpıcı bir bölgede birbirinden yetenekli sanatçıların eserlerinin böylesine güzel bir şekilde bir araya geldiğini görmek ve bunun bir parçası olabilmek çok gurur verici. Bu fırsatı sağladığı için Bilgili Holding’e çok müteşekkirim.
Ceylan Dökmen'in çalışması
Yaşamınız sanat ile ne zaman kesişti ve o günden beri devam ettiğiniz yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
C.D: Her çocuk gibi çocukluğundan beri, sonra bu ilişkiyi bir unutup, bir hatırlayarak, belki de hiç unutmayarak. Akademik olarak da Mimar Sinan Üniversitesi, Heykel Bölümüne girmemle kanıma girdi ve o günden beri soluk almak gibi, benim için bir dil, bir iletişim aracı oldu. Araya Işık Tasarımı Yüksek Lisans Programı girdi ama heykelden hiç vazgeçmedim.
E.A: İlk üniversitemde İletişim Sanatları Bölümünü bitirmiştim. Daha çok metin yazarlığı üzerine bir bölüm olsa da resme duyduğum ilgi ve Adobe programlarını karıştırmamla birlikte bölümden art director olarak çıktım. Sektörde yaptığım işler beni mutlu etmiyor ve şirket çalışanı olmaktan huzursuzluk duyuyordum. Mesai saatlerim dışında resim ve heykel yapmaya devam etsem de bu beni tatmin etmiyordu. Çok geçmeden işi bıraktım ve tekrar üniversiteye başladım (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi- Heykel Bölümü). Derin bir nefes alıp "işte şimdi doğru yerdeyim" dediğimi hatırlıyorum. O günden beri ilgi duyduğum tüm sanat pratiklerini deniyor ve kendimi bu yöntemlerle anlamlandırmaya gayret ediyorum.
Y.Ö: Hemen hemen hayatım boyunca dersem çok abartılı olmayabilir. Çok küçük yaştan beri resim yapıyorum. Anneannem yağlı boya resimler yapar ve ilk kez fırçayı elime onunla beraber alıp çocukken resim yaparak başladım. Üniversiteye girdiğimde sanattan başka bir şey okumayacağıma karar verdim. O günden beri sanatı bir meslek olarak sürdürüp, yaratma dürtüsüyle kariyerime devam ediyorum. Biraz zorlayıcı yanları olsa bile işimi gerçekten çok severek yapıyorum.
Eymen Aktel'in çalışması
Pratiğinizi nasıl tanımlarsınız? İlham aldığınız kişiler, olaylar ve objelerden bahseder misiniz?
C.D: Pratiğim, inşa etme, bağ ve ilişki kurma üzerine. Hepimizin birbirine bağlı olduğunu düşündüğüm bir evrende, bağsı ve ağsı dokuları, metal gibi, ince, kırılgan ve güçlü olan bir malzeme üzerinden anlatmayı seviyorum. Kafamdaki sonsuz sorular ve cevaplar üzerinden ağlar kuruyorum sanki. Bilimkurgulardan, Ursula K. Le Guin’den, Italo Calvino’dan, George Orwell’den, Michael Ende’nin Momo’sundan bolca beslendim. Kentlerimde, ütopyaları, başka bir dünya kurma arzusunu, insanlara hem temas etme, hem mesafe koyma sınır noktalarını aktarmaya çalıştım. Son dönemki ağaç ve ekoloji çalışmalarında ise, bilge bir ağacın bize dünyayla ilgili yaptığı uyarı ve çağrıları dinlemeye çalıştım. Güçlü, bilge ve dinlemeyi bilen bir iletişim şeklini anlamaya çalışarak...
E.A: İçgüdüsel olarak gelişiyor. Bir mekânda gezerken performans fikri doğabiliyor. Veya gözlemlediklerim sloganlar gibi yükselip formlara, renklere dönüşebiliyor. Son dönemlerde bunları iki boyutlu bir zemine veya seramik çömlek üzerine akrilikle uyguluyorum. Dışarda vakit geçirirken de dikkatimi çeken şeyler birbirinden farklı mimarilerin bir araya geldiği ortamlar oluyor. Anlık karelere sıkışmış mekanlar resimlerimde işlediğim konularla bir araya gelebiliyor. Bu yüzden fotoğraf ve sinema gibi sanat dallarından çoğu zaman fark etmeden beslenmiş oluyorum. İlham aldığım birçok sanatçı var. Özellikle Alman dışavurumcuların woodcutlarını oldukça güçlü buluyorum. Baskı yöntemi olmadan fırça ile bu gücü yakalamanın yollarını arıyorum. Yaklaşık dört yıldır telefon duvar kağıdımı Erich Heckel'in kazıdığı bir Max Pechstein woodcut resmi süslediğini de ekleyeyim. Bunun dışında şu isimleri de sıralayabilirim. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ayşe Erkmen, Mustafa Aslıer, Kara Walker, Kathe Kolwitz, Eduardo Chillida.
Y.Ö: Spesifik olarak tanımlamak çok zor çünkü ürettiğim işler sürekli değişip, gelişip başka formlara eviriliyor. Resimlerim ve aynı zamanda ürettiğim videoları « görsel bir günlük » olarak nitelendirebilirim. Soyut bir şekilde olsa da güncel olaylar, etrafımda gördüğüm objeler ve o objelerin bende yarattığı hisleri yepyeni sembollere dönüştürüp kendi bilinçaltıma giden bir yolculuğun görsel olarak dışa çıkması gibi tanımlayabilirim. Bu yüzden günlük kelimesini seçtim, yazamadıklarımı görsel olarak ifade etme biçmi gibi. Edebiyat, felsefe, sosyoloji, tarih bu alanlarda çok şey okuyup, araştırmalar yapmaktan çok besleniyorum. Sanırım en çok etkilendiğim sanatçılar modern sanatın öncüleri olan avant-garde sanatçılar.
Yasemin Öncü'nün çalışması
Sizce günümüzde sanatın tanımı nedir? Dünyada yaşanan güncellenme sanat alanına nasıl yansımaktadır?
C.D: Günümüzde sanat yapıtı, duygu, his ve düşünce üreten ve karşı tarafa da bu duyguları geçirmeye çalışan bellek kutuları işlevi görmekte bence. Samimiyet ve özgünlükle yapıldığında, sanatçıyı ve dünyada olup biteni sağaltma ve izleyene aktarma görevi taşımakta. Dünyada yaşanan her güncelleme de sanatçının süzgecinden geçip yansıyor olabilir ama en çok bu dönem geçicilik, kalıcılık, iz bırakma kavramlarını sorgulatıyordur belki sanatçıya...
E.A: Ciddi bir dijitalleşme ile devam eden ifade gücünün önem kazandığı bir sanat tanımı yapabiliriz. Sanat tarihini ele aldığımızda dünyada yaşanan gelişmelere göre dönemlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Tabii günümüzde de pandemi ile birlikte gelen etkiler kaçınılmaz. Daha fazla kendimizi tanımaya, tanımlamaya ve bunu yaparken ulaşabileceğimiz çeşitli malzemeye yöneldik. Belki daha öncelerde üzerine uygulama yapmayı akıl edemeyeceğimiz objelere farklı bir gözle bakar olduk. Bence bu durum, bu dönemin sanat anlayışına nefes aldıran önemli bir kırılma noktası oldu.
Y.Ö: Sanat her geçen gün yepyeni bir boyut alıyor. Modernizmin en başlarında pek çok düşünür bizim dönemimize atıfta bulunarak sanatın çok farklı bir hal alacağını öngörüyordu. Günümüzde yaratılan her şey esasında bir sanat eseri olabilir, bu anlamda sanat dediğimiz şey çok akışkan. Geçen seneden bu yana çıkan NFT kavramı buna çok güzel bir örnek. Sanatın gelişimi, teknolojinin gelişimiyle çok paralel gidiyor. Yeni teknolojilerin, sanatçıların üretim sürecine faydaları çok. Bence sanat aslında değişmiyor sadece çağına ayak uyduruyor, özü hep aynı kalıyor ve bu insanlık tarihi boyunca hep böyleydi.
Yasemin Öncü ve Ceylan Dökmen'in üretimlerinden fotoğraflar
Genç bir sanatçı olarak bugünün sanat sahnesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sektörün en acil ihtiyaçları nelerdir?
C.D: Bir oyun alanı her anlamda, belki bir tiyatro oyunu, belki bir çocuk oyunu, ya da yaşam. Herkesin rollerini konumlandırdığı. Hem her an ulaşılabilen, hem sınırların dikkatle çizildiği. Sanatçı sadece şarkısını söylemek istiyor bence, bir yaz akşamında fütursuzca. Hatırlatmak, unutulan bir şeyleri uyandırmak. Bunun için özgür olup, üretebileceği fon gibi bir sistem olsa ve gerisini düşünmese mutlu olurdu bence.
E.A: Reklam sektörünü bırakıp hiç bilmediğim ve kimseyi tanımadığım sanat sektörüne atılırken korkudan çok heyecan duyuyordum. Zorluklarının farkında değildim ve müthiş bir üretim coşkusu vardı içimde. Teknik mükemmellikten ziyade kendimi tanımaya ve ifade etmeye çalışıyordum. Hala sanat benim için aynı arayış heyecanıyla devam ediyor olsa da bu özgürlüğü korumak için bazı risklerin göze alınması gerekiyor. Bunu yapabilmek herkes için mümkün olmayabiliyor ve bu yüzden birçok üretken sanatçı kaybolup gidebiliyor. Bu nedenle en büyük ihtiyacın genç sanatçılar için yaratılmış özgür bir üretim alanı olduğunu düşünüyorum. Ekonomik kaygılar duymadan istediği malzemeyi denediği, yanıldığı, özgürce baştan başladığı bir alan.
Y.Ö: Son birkaç senedir yaşadığımız dünya özellikle pandeminin etkisiyle çok farklı bir yere geldi. Sanat dünyasının da pek çok şey gibi fazlasıyla etkilendiğini düşünüyorum. Bugün bir çok yerde, kaybedilen iki senenin izini hissettirmek için çok güzel sanat faaliyetlerinin oluşturulduğu görüyorum ve çok mutlu oluyorum. Bence sektör kendini geliştiren ve büyüyen bir sektör, tüm dünyada da aynı şekilde. Eksik olan toplumda sanat algısı ve eğitimi, sanat bilgisi az olan toplumlarda sanat sektörünün hitap ettiği kitle de çok az oluyor. Bence bu konuda Türkiye’de özellikle daha fazla gelişime ihtiyaç var.
Commentaires